15 Nisan 2015 Çarşamba

OMO ile "Deneyimsel Öğrenme" üzerine...





Geçtiğimiz ay çok keyifli bir etkinliğe katıldık biz Nil'imle... Instagramdan beni takip edenler paylaşımlarımı görmüşlerdir zaten...






OMO'nun davetlisi olarak deneyimsel öğrenme hakkında bilgiler almak üzere Salt Galata'ya gittik.




Önce kahvaltımızı yaptık...






Nil müzik aletlerini görünce tutamadı kendisini kahvaltıyı bırakıp konsere geçti hii hii :)






Yıllar önce iki farklı hocadan bateri dersleri almıştım, Nil de annesinin yolundan gidecek belli oldu ;)




Kahvaltıdan sonra çocuklarımızı atölyeye bıraktık ve çok değerli konuşmacıları dinlemek üzere toplantı odasına geçtik.






İlk olarak sözü Universal marka müdürü Ercan Solmaz aldı. Modern ebeveynlik konseptinin 2001 yılında başladığını, 2004 yılında çocuk gelişimi üzerine oluşturdukları "Kirlenmek Güzeldir" felsefesiyle çocuk gelişimine pozitif katkıda bulunmayı amaçladıklarını anlattı. Çocukların özgürce kirlenerek oynadıkları oyunlar planladıklarını, her yıl devam eden projeler yarattıklarını  ve bu seneki sloganlarının "Hadi Hareketlen Kirlen Öğren" olduğunu söyledi. İstanbul, Ankara, İzmir’de 5-12 yaş arası çocuk sahibi 900 annenin katılımı ile gerçekleşen çok kapsamlı bir araştırma yaptıklarını anlatarak bu araştırma sonuçlarından bahsetti bizlere... Bu araştırmaya göre;




Anneler ve Geleceğe Bakış 

• “Beni daha zor bir gelecek bekliyor” diyen annelerin oranı %68

• “Çocuğumu daha zor bir gelecek bekliyor” diyen annelerin oranı % 69

• Annelerin %60’ı çocukları için gelecekte hangi vasıfların iyi olacağını kestiremiyor

• Çocuklarını geleceğe hazırlamak konusunda kendilerini ve imkanlarını yeterli gören annelerin oranı sadece % 31

• %56’sı çocuğum büyüdüğünde önde gelen meslekler çok daha farklı olacak diyor.

• Annelerin %58’i değişimi yakalamakta zorlanıyor.

• Annelerin %89’u okulda öğrendiklerinin çocuklarının gelecekte başarılı olması için tek başına yeterli olmadığını düşünüyor.



Çocuklar ve Teknoloji

• Çocukların ailelerinden istediği şeylerin başında %85 ile bilgisayar geliyor.

• Ailelerin %64’ü çocuklarına özel bilgisayar, %49’u akıllı telefon ya da tablet sağlamış görünüyor. Öte yandan annelerin %69’u telefon ve tabletin çocukları için zararlı olduğunu düşünüyor.

• Çocukların %76’sının her gün televizyon izleme izni var. % 70’inde TV izleme süresi günde 2 saatin üstünde. 
(Ailece yapılan ortak etkinliklerin başında yaklaşık %73 ile televizyon izlemek geliyor)



Çocuklar ve Oyun

• Annelerin %11’i çocuklarını dışarı hiç çıkarmazken, %49’u çocuğunu haftada sadece 2 gün dışarıya çıkarıyor.

• Evde 2 saatten fazla oyun oynayan çocukların oranı %45 iken dışarıda 2 saatten fazla oynayanların oranı %26.

• Annelerin %85’i kendi çocuklarıyla kıyasladıklarında, çocukken arkadaşlarıyla daha fazla oyun oynadıklarını söylüyor. % 81’i biz bugünün çocuklarına göre daha fazla deneyimleyerek ve yaparak öğrenirdik diyor.

• Çocuğuyla 2 saatten fazla oyun oynayan anne oranı ise %6. Anneler bu orana gerekçe olarak çocuklarıyla ne oynayacaklarını bilemediklerini ya da onlara bir şeyler öğretme konusunda kendilerini yeterli görmediklerini söylüyor.



Anneler ve Yaparak-Deneyimsel Öğrenme Modeli

• Annelerin %61’i “deneyimleyerek-yaparak öğrenme” kavramını hiç duymamış.

• Kavram anlatıldığında, annelerin % 84’ü bu modeli çocuğu için çok faydalı buluyor.

• Annelerin yalnız % 48’i hayatlarında yaparak-deneyimleyerek öğrenmenin yeri olduğunu ifade ediyor.

• Annelerin % 73’ü kirlenen çocuk daha fazla öğrenir diyor.

• “Kirlenen çocuk daha mutlu olur” diyen annelerin oranı % 82’yi buluyor.






Annelik serüvenimde benim en önem verdiğim şeylerden biri gün içerisinde elimden geldiğince Nil'i mutlu edecek aktivitelere yer vermek, evet bu beni zaman olarak inanılmaz kısıtlayan ve neredeyse her gece 3'lerde yatmamla sonuçlanan bir şey (o uyuduktan sonra evi toplama, bilgisayardaki işlerimi halletme ve sonra mutfağa girip rutin olarak kurabiye yapımına ayırıyorum zamanımı...) ama onun günü mutlu bir şekilde tamamladığını bilmek inanın tüm yorgunluğumu unutturuyor. İşte bu sebeple bu araştırmada en çok şu %6' lık "çocuğuyla 2 saatten fazla oyun oynayan anne oranı"na takıldım ben, bu oran bana çok ama çok düşük geldi :( 





OMO marka müdürü Ercan Solmaz "deneyimsel öğrenme" modelini bizim çocukken düşe kalka, birebir yaşayarak öğrenme halimiz olarak özetledi ve bu modelin okul dışı eğitimde çok önemli bir yere sahip olduğunu belirtti.




Çocuk ve Ergen Psikiyatrı Prof. Dr. Yankı Yazgan edindiğimiz her besinden aldığımız kilo gibi, çocuğun tablet karşısında geçirdiği her sürenin dikkat ve öğrenme sorunu olarak ona geri döndüğünü söyledi. Neyin zararlı neyin faydalı olduğu üzerinde düşünmemiz gerektiğini belirtti. Her anne babanın genel isteğinin kendi ayakları üzerinde duran, mutlu ve özgüvenli çocuk yetiştirmek olduğunu ama bunun için de bazı yetilerin olması gerektiğini, özgüven, empati, doğru iletişim, saygı, kendi sınırını bilme, başkalarına değer verme gibi özellikleri çocuklarımıza kazandırmamız gerektiğini ekledi.





Prof. Dr. Yankı Yazgan günümüzde zamanın hızlanması durumu olduğunu, teknolojinin de bu sürecin bir sebebi değil bir ürünü olduğunu söyledi. Teknolojinin düşmanımız olmadığını ama önemli olanın bunu ne kadar kullandığımız olduğunu söylerek; günlük almamız gereken miktarı aşarsak zararsız gibi görünen sudan bile zehirlenebileceğimiz örneğini verdi.  Zamanın hızı ve geleceğe dönük belirsizliklerin anne babada endişe yarattığını belirtti. Endişenin default bir fabrika ayarı gibi anne babalığın bir parçası olduğunu, bu durumun bir sebebi veya gerekçesi olmadığını çünkü en değerli varlığımızın çocuklarımız olduğunu söyledi ki zaman zaman aşırı endişe duyan ve bunun önüne geçemeyen bir anne olarak bu sözleri duymak beni rahatlattı :)




Prof. Dr. Yankı Yazgan deneyimsel öğrenmeyi ikiye ayırdı;


1. Duyular ne kadar çok sık kullanılıyorsa o kadar iyi. Örneğin markete araba yerine yürüyerek gitme gibi doğal hayatın içerisinde yer alma, beyin için de birçok fonksiyonu iyi koordine etmeyi sağlıyor.


2. Duyulara yüklediğiniz mana ile bunların kayıt altına alınmasını sağlıyorsunuz. Beyin adeta tag'leyerek çalışıyor. Örneğin "bu markette şu ürün satılıyor" gibi... Gördüklerimizden bir sonuç, bir ders çıkartıyoruz. Örneğin "şurdan geçerken köpek havlamıştı bu yüzden ben yolun diğer tarafına geçiyim" gibi...





Prof. Dr. Yankı Yazgan "Çocuğunuzun deneyimsel hesabında ne kadar deneyim biriktirirseniz o kadar kendi ayakları üzerinde duran bir çocuk sağlarsınız. Merak çok güçlü bir arzu ve dürtüdür. Hakikisini tattırmaktan alıkoymayın. Birşeyin hakikisini tadan kopyası ile yetinmez" diyerek konuşmasını tamamladı.




Aktif Yaşam Derneği'nin kurucu üyelerinden Mehmet Ali Çalışkan Türkiye'de oyun kavramının pek olmadığını, deneyimsel öğrenmenin kilit kavramlarından birinin oyun olduğunu anlattı. Oyunun aslında çocuğun dili olduğunu, çocuğun hayatında sadece birkaç saatini alan bir aktivite değil çocuğu anlamak için başvurduğumuz yöntemlerden biri olmalı diye ekledi. Mehmet Ali Bey çocuğun dilinden konuşmak için oyunun çok önemli olduğunu, anne babayla ilişki kurma biçimini oyunun oluşturduğunu söyledi. Ayrıca hareketle oyun arasında güçlü bir bağ olduğunu, hareket etmeyen çocuğun oyun oynamadığını ve ne yazık ki Türk toplumunun boş zamanını geçirmede aktif olmayı tercih etmediğini belirtti. Bu bağlamda hareketi ve oyunu çocuğumuza hayatın ta kendisi olarak anlatmamız gerektiğini söyledi.




Mehmet Ali Çalışkan çocuğu toplumun ve ailenin dışında bir kategoriye koyduğumuzu, bunun yanlış olduğunu söyledi.





"Oyun oynayan yetişkinler olmadığı için çocukların hayatında da oyun yok. Peki oyundan kastımız ne? Burada tecrübenin imkanları ortaya çıkıyor. Merak keşifin kapısını açıyor. Şehirli bir çocuk gördüğü her ağacı sadece "ağaç" olarak tanımlıyor. Halbuki kasabada dağ eteğinde yaşayan bir çocuk ağacın gürgen, meşe, kayın veya çitlembik olduğunu biliyor. Buna yapılandırılmamış oyun deniyor. Bizim kentli hayatımızda ise çocuklar deneyimsel öğrenmeden uzaklaşarak çeşitli etkinliklerle yapılandırılmış oyun oynuyorlar. Oyunu çocuğun zamanının sadece 1-2 saatini geçireceği bir taktik olarak görmemeliyiz, oyunu çocuğun hayatına entegre edeceğimiz yollar bulmalıyız..." diyerek konuşmasını tamamladı Mehmet Ali Çalışkan...




OMO kampanya elçisi, oyuncu ve anne sevgili Demet Akbağ da küçüklüğünde evde yemek yerken annesinin garson rolünü oynadığını, o ve kız kardeşinin Türkan Şoray'la Filiz Akın kılığına girdiğini, bir restoranda yemek yiyormuş gibi rol yaptıklarını ve annesinin bu oyunu hiç bozmadığını gülümseyerek anlattı. Güzel havalarda sokağa çıkıp yakar top oynadıklarından bahsederek çocukluğuna da bir noktada teşekkür etti. Oğlu küçükken yere örtü serip su içerisine karabiber, boya vesaire dökerek iksir yaptıklarını, ama geçmişi düşününce oğlunun kendi çocukluğu kadar özgür olmadığını üzülerek ifade etti. Demet Akbağ "dokunarak, değerek, hissederek oyunlar oynayalım, özgüven ancak bu şekilde olabilir." dedi ve "teknoloji bebek bakıcımız olmasın" diyerek konuşmasını tamamladı...




Nil oyunlarla eğlendi, ben dinlediklerimle yaşadığım endişelerin gayet normal olduğunu ve annelik yolumda doğru adımlarla ilerlediğimi farkettim. Bu yüzden anne kız ikimiz de kocaman bir gülümsemeyle ayrıldık Salt Galata'dan... Paylaştıkları değerli bilgiler ve anılar için Prof. Dr. Yankı Yazgan'a, Aktif Yaşam Derneği kurucu üyelerinden Mehmet Ali Çalışkan'a, sevgili Demet Akbağ'a, çektiği birbirinden güzel fotoğraflar için sevgili Bahadır Aydın'a, Universal marka müdürü Ercan Solmaz'a ve OMO ailesine bu keyifli gün için çok teşekkür ediyorum!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder