İstemeyerek ayrılıyoruz Milano'dan... Gelmişken Venedik'e uğramadan olmaz, iki saat mesafe altüstü deyip düşüyoruz yollara...
Ancak Venedik öncesinde Padova varmış deyip konaklama yeri olarak da burayı seçiyoruz. Yarım saat uzaklıktayız Venedik'e ne de olsa, yarın sabah erkenden çıkar gideriz diyoruz ama Padova bizi esir alıyor adeta...
Gerçekten de çok çok iyi bir karar vermişiz. Padova nefis bir şehir. Milano ile Venedik'in karması sanki. Her yer tarih...
Azizleri ile ünlü burası, her yerde karşılaşıyoruz, selam veriyorlar halka...
Kaldığımız otel bir Fransız oteller zinciri ve maalesef İtalyan lezzetlerinden nasibini almamış. Bol kuruvasan eşliğinde kahvaltılar yapıyoruz ancak tak ediyor artık canıma. Bir pazar buluyoruz burada, meğer ne çeşitleri varmış şu domatesin...
Hemen alıyorum, ertesi sabah için planımı yapıyorum. Peynir, zeytin çeşitleri ve baget ekmek de ayarlayıveriyorum marketten hemen. Otelin tatlı kuruvasanlarından, domuz salamlarından, tuhaf peynirlerden kurtuluyoruz. En tanıdık peynir Labnedir deyip yanında domates, salatalık, yeşil ve siyah zeytinden oluşan kahvaltımızı ediyoruz güzel bir park bulup... Bu domates de dolmalık biber gibi sanki, ilk defa görüyorum. Meraktan 1-2 tane de bundan alıyorum. Bizim köy domateslerine benziyor ama aynısı değil kesinlikle...
ertesi gün yine başka domatesler görüp onlardan da alıyorum. Patlıcan'ı da ilk defa İtalya'da görüyorum. İsviçre'de hiç yoktu marketlerde...
Evet artık dolaşıp fotoğraf çekebiliriz. Meydanlar cıvıl cıvıl, insanlar şıkır şıkır ama ben kafayı kapı kollarına takmış durumdayım nedense...
Hepsi de birbirinden farklı farklı bunların. Aynı gibi duruyorlar ama değiller
Akşam güneş batmaya yakın gölgeler oluşmaya başlıyor. Bu pencerenin görüntüsü takılıyor obektife...
Dönüp dolaşıp kendimizi yine St. Antonio Basilikasının meydanında buluyoruz. Son enerjimizi de burada harcıyoruz.
Ama birilerinin enerjisi bitmemiş, dönmek istemiyor, tokatı yiyoruz!!!
Hadi bakalım göster bize yolu GPS kardeş...
Bu arada GPS gerçekten inanılmaz, sizi şaşırtıp yolunuzu da uzatabiliyor. Yeni yapılan bir otobanı görmeyip size bir tarlada 120 km hızla gidiyorsunuz muamelesi de yapabiliyor. Ama çoğu zamanda inanılmaz bir şekilde nokta atışı yapmanızı da sağlıyor. Bizi şaşırtan diğer şey ise İsviçre'den aldığımız GPS'in içinden Türkçe yazılım seçeneğinin de çıkmış olmasıydı. Dilimizi hiç bir yerde görmeye alışkın olmadığımızdan, işe bak deyip dinliyoruz Türkçe konuşan hanımı... "100 mt sonra sola dön..."
Padova'dan otele dönerken şöyle bir gözümüze çarpan O da ne dedirten bir ilan ile karşılaşıyoruz..
Bülent Abla ne işin var Padova'da :)
Akşam yemeğini nerede yediğimize gelince, İkea'da...
İtalya'ya gidilir de yemek İkea'da yenir mi demeyin. 2 yaşında bir çocukla gidilebilecek en iyi yer bence... Otobanda görür görmez kararımızı verip işaretlemiştik buraya gelelim yemeğe diye. Doğruda yapmışız. Makarnalar gayet Al dente idi:) İsveç köftesi de her yerde isveç köftesi işte:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder