30 Eylül 2013 Pazartesi

Tebrikler!





Bir ayın çekilişi daha sona erdi! Ve Ekim ayı geldi çattı! Yeni ayın hediyesi hala belirsizliğini koruyor, aslında bu konuda bana yardımcı olursanız çok sevinirim :) Burada ne görmek hoşunuza gider? Hediye olarak ne almak sizi mutlu eder? Chanel çanta demeyin sizi boğarım :) Ama yeni fikirlere ve önerilere sesimi çıkarmam merak etmeyin ;) Bir de farklı tasarımları olan sponsorlar kapımı çalarsa ohhh ne ala ;) Çekilişlerim için ara sıra sponsorluk mailleri alıyorum ve kendime şunu soruyorum: "ben bu hediyeyi alsam mutlu olur muyum?"... Cevabım hayır oluyorsa bu teklifi kibarca reddediyorum. Sonuçta blog tutmaktaki amacım önce kendimi sonra sizleri mutlu etmek dolayısıyla içime sinmeyen hiçbir şeyi kabul etmek istemiyorum...




Çok konuştum farkındayım! Gelelim sadede... Eylül ayının talihlisi 128. sıradaki Pinky oldu, kendisini tebrik ediyor, tüm katılımcılara da sevgilerimi gönderiyorum! 




Sevgili Pinky iletişim adresini bana mail olarak gönderirsen çantanı en kısa sürede sana göndereceğim ;)


Ekim çekilişinde (umarım renkli bir çekiliş olur yine!) buluşmak dileğiyle!




29 Eylül 2013 Pazar

Eylül'de yaprak dökümü

Tuncel Kurtiz

Turgut Özakman
Çizimler: Atay Sözer
İki değerli aydınımızı peşpeşe yitirdik...
Tiyatro ve sinemanın usta aktörü Tuncel Kurtiz 27 Eylül; tiyatro yazarı, edebiyatçı kültür insanı Turgut Özakman 28 Eylül tarihlerinde aramızdan ayrıldılar

Çizim:Coşkun Göle



28 Eylül 2013 Cumartesi

Jungle





Yazın son demlerini yaşadığımız şu günlerin tadını çıkartıyorsunuz öyle di mi? Bakın kış geldiğinde hepimiz ağlayarak hatırlayacağız bu günleri, burnunuzu fırk fırk çekerken Noni dediydi dersiniz :P Hava limonata gibi olunca, Nil de bizi sabahın köründe ayağa kaldırınca attık kendimizi açık havaya... Bu güzel havaya Choies'in hediyesi orman desenli bu cıvıl cıvıl elbise pek iyi gider diye düşündüm, nasıl doğru düşünmüş müyüm sizce de?




Aslında aksesuar seçiminde kontrast renkleri daha çok tercih ederim ama dolabıma bir baktım benim portakal rengi çantam da ayakkabım da yok, cık cık cık olacak iş değil! Alışveriş listesine durduk yerde yeni bir şey daha eklendi bak görüyor musun! Böyle olunca da mint rengine ağırlık verdim. Yürüyüş yapacağımız için de düz bir ayakkabı tercih ettim.






Giydiğim kıyafet görüntü olarak şık ama kullanım açısından rahat olunca değmeyin keyfime ;)




Onun da keyfine diyecek yok hani ;)




Güneşi görünce herkes yayılmış mı ne?




Buna bizimki de dahil hii hii :)










Günün bonusu ise uzun süredir aradığım kitaba kavuşmak oldu! Çok seviyorum ben Jamie Oliver'ı, onun o doğal tarzını... Kitaptaki tarifleri de seversem hobi blogumda kesin paylaşırım sizlerle, zaten artık yemek tariflerinden başka bir şey ekleyemez oldum...






Hepinize neşeli bir pazar dilerim!




Elbise: Choies


Oxfords: Studio Rain


Çanta: Six 


Gözlük: Balenciaga


29 Eylül 2013



 Sonbaharın güneşli günlerini seviyorum. Bu yıl da kışı özledim.
Örneklerin evrensel olduğuna inancım tam artık. Antikacı-eskici bir dükkandan aldığım bu örtüleri dünyanın başka ülkelerinden blog yazanların sayfalarında görüyorum, şaşırıyorum.
Haftasonu yine atlı kovalar gibi geçiyor. Evde mi kalalım, sokağa mı çıkalım ikilemi içinde şu ara en çok evi tercih eder olduk. Tv eşliğinde dün kısa bir örgü örme hevesi geldi geçti benden, yarım kalanlar artık gidecekleri bir yer olduğundan mı bu kadar çok yarım kalan işim oluyor bilmiyorum ama ortalıkta ne varsa ekleyiverdim yamalı örgü battaniyesine, aslında hala içime sinmeyen bişey var ama şimdilik ekleyip duruyorum buraya.
Yeni haftanız güzel olsun...

27 Eylül 2013 Cuma

Allahu's-samed

Eski zaman tanrıları çeşitli kutsal isimlerle zikredilirdi, bilirsiniz. Mesela Apollon’un isimleri Phoibos, Aiglêtês, Lykios ve Lykoktónos, Smintheus, Pythios, Parnópios, Kynthogenês ve Didymaios’tur. Bir kısmının anlamı bellidir, bir kısmınınki meçhuldür. (Misal: Lykoktónos: kurt-öldüren, Parnópios: afet-salan. Tanrıyı doğru zamanda doğru ismiyle anmak mühimdir. Yoksa çarpar marpar, en azından duana cevap vermez.

Şark tanrıları keza öyle. Mesela, Gaziantep’in Zincirli Höyüğünde bulunan Kral Kilamuwa yazıtındaki şu ibare, MÖ 9. yy’dan, Fenike dilinde:

“Her kim bu yazıta zarar verirse, Gabar’ın tanrısı Ba’al Samad onun kafasını kırsın, Bmh’ın tanrısı Ba’al Haman onun kafasını kırsın...”

Ba’al yahut Be’el Fenikelilerin tanrısı. Diğer Suriye kavimleri arasında da popülermiş. Hatta Tevrat’a inanacak olursak, Yahudi tanrısının zaferinden önce Kenan ülkesinin insanları Ba’ale taparmış.

Samad sad harfiyle yazılıyor, alttan ikinci satırda soldan 9-8-7 pozisyonda net olarak okunuyor. Aynı alfabenin başka versiyonu olan Arami/İbrani alfabesinde צמד , Arap alfabesinde  صَمَد olur.

*
Kuran’ı bilmeseniz bile İhlas suresini herhalde bilirsiniz, ikinci ayetinde Allahu’s-samad اللٰهُ الصَّمَد  diye bir ifade geçer. Samed Allahın 99 isminden biri sayılır, hatta Abdüssamed’den kısaltma Samed diye erkek adı bile var. Lakin Samed’in anlamı belli değildir, çünkü Arapçada – Kuran’ın bu ayeti dışında – böyle bir kelime yoktur.

Tabiatiyle Arapçada böyle bir kelime olmayışı, tefsir ve meal erbabını asla yıldırmamış. Mesela Taberi, sözcüğün yorumunu 29 farklı kaynaktan aktarmış ve toplam altı anlam grubu ayırt etmiş. Kaynaklara göre as-samad, 1) som olan, içinde boşluk olmayan, yemeyen ve içmeyen, 2) kendisinden bir şey açığa çıkmayan, 3) doğmayan ve doğurmayan, 4) egemenliğin zirvesinde olan, 5) baki ve daim olan, 6) nihai hüküm sahibi anlamlarından birine veya birkaçına gelebilir. Taberi bunlardan sonuncusunun en doğrusu olabileceği kanısındadır. (Ayrıntı için bkz. http://www.answering-islam.org/Shamoun/samad.htm)

Türkçe meallerde Diyanet İşleri, Elmalılıdan iktibasla “herşey O'na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir” yorumunu tercih etmiş. Ahmet Tekin, tek başına samed sözcüğünü “Artmayan, eksilmeyen, ayrıştırılmayan, bileşik olmayan, ezeli ve ebedi kavrayan; varlığın hayatını ve mevcudiyetini borçlu olduğu, muhtac olunan, ihtiyacı olmayan, boşluk bırakmayan, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında ortağı bulunmayan, varlık âlemini ayakta tutan, kâinatın aslî düzenini elinde bulunduran, yenilmez, yüce, gerçek ve asıl yaratıcı, koruyucu, hesap soran, âdil, sığınılan, güvenilen bâki kudret” şeklinde çevirmiş. Tanrının kusursuz sözünün, sanırım, zenginleştirilmeye muhtaç olduğunu düşünmüş. (Ahmet Tekin, Kur'an'ı Doğru Anlamanın Altyapısı ve Usulü, Kelam Y.)

“Doğru yorum elbette şudur, ya da budur” diye celallenmenin anlamı yok. Peygamberin sahabesi ve ilk devir takipçileri bir kelimenin anlamı üzerine ihtilafa düşmüşlerse, o kelimenin anlamının muğlak olduğunu, en azından arabiyyül mübîn (Şuara 195) olmadığını kabul etmek zorundayız.

*
İbranice ve Aramicede samad צָמַד  “çift koşma, iki şeyi birbirine eşleme” ve smadצְמַד “iki öküzü bağlayan aygıt, boyunduruk” ve dolayısıyla “koşum” anlamındaymış. (Jastrow 1286). Maamafih bu anlam ne Ba’al hazretlerinin lakabına, ne Kuran’daki kullanıma uymuyor gibi.

Tevratta sözcük üç yerde geçiyor, üçünde de fiilin edilgen halinde (yisâmod) kullanılmış, ve üçünde de – tesadüfe bak – hak yolundan sapan İsrailoğullarının lanetli Baal’e “samad olması” sözkonusu. Bkz. Sayım (Numbers) 25:3 “Böylece Ba’al-Peor’a samad-olundular, Rabb bu yüzden onlara öfkelendi.” Sayım 25:5 “Musa İsrail yargıçlarına ‘Her biriniz kendi adamlarınız arasında Baal-Peor’a samad-olunanları öldürünüz’ dedi.” Mezmur 106:28 keza aynı. Standart çevirilerin çoğu her üç yerde “bağlanmak”, “join themselves” ifadesini kullanmış. Luther Und Israel hängte sich an den Baal-Peor diye çevirmiş. Ama mesela Latince Vulgate “initiatus” deyip ayrı bir yola gitmiş, yani “Baal-Peor ibadetine inisiye edildiler”.

Acep Baal kültüne ilişkin teknik bir tabirdi de Tevrat tefsircileri zorla anlam yüklemeye mi çalıştılar diye insan merak etmiyor değil.  

*
Baal’in diğer adının da El olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Hazret kudretli bir tanrıymış. Yağmur yağdırması ve gökleri gürletmesi bir yana, tanrıça Aştart’ı cinsel kudretiyle de kendine hayran etmeyi bilmiş. Ugarit’te (Suriye’nin Akdeniz sahilinde Ras eş-Şamra) bulunan arşivlerde Baal/El’e nasıl ibadet edileceğine dair hayli ayrıntılı bilgi var. Şöyle bir ilahi de geçiyor, misal:

El’in penisi deniz kadar büyüktür
Andolsun ki El’in penisi tufan gibidir.
(Mark Smith, The Origins of Biblical Monotheism, sf. 84 - http://books.google.com.tr/books?id=n0v0NB5-n3sC)

Sonraki Yahudi geleneğinde El/Eli/Eloh peyderpey organik özelliklerini kaybetmiş, “o da değil, bu da değil” hesabıyla gitgide soyutlaşan bir konsept kazanmış. Ama sanırım kişilik özelliklerini korumuş. Bazı adlarını da korumuş olması makul görünüyor.


Sudan çıkmış balık!

Dün ilk aile toplantımızdan çıktık. Şöyle bir çıvıldamışım tweeterda  "Ilk aile toplantisindan ciktik. Sudan cikmis balik gibiyiz. Nerde bizdeki okul/ogretmen yaklasimi nerde buraaki tutum, tavir" öyle böyle değil.

Kısaca bir anlatmak isterim çünkü bizim Kanada'ya yerleşmemizin en büyük sebebi çocuklarımızı imam yapmayız dememizdi. Çokta iyi yapmışız.

Dün Alara'nın okulundan universite ve

Two Readings on Obamacare

  1. 54 Colleges Cut Adjunct Hours
  2. Destined to Flop? 

Türkiye'nin dilleri



Dün İzmir'de Fransız Kültür Merkezi'nde Türkiye'nin ölmeye yüz tutan dilleri üzerine bir sunumum vardı. Akşam oturup bu haritayı hazırladım. Konferansı da bu harita üzerinden verdim.

Morlar Zazaca - yani Kırmançki ve Zazaki/Dimili. Biz Zazaca ayrı dil midir diye tartışaduralım, bu işlerin referansı sayılan Ethnologue Kırmançki http://www.ethnologue.com/language/kiu ile Dimili'yi http://www.ethnologue.com/language/diq iki ayrı dil olarak tasnif etmiş.

Kırmızılar Arapça - Antakya, Urfa-Harran, Mardin ve Siirt'te dört lehçe.

Fıstık Yeşili "Süryanice" adı verilen Surit veya Turoyo, Midyat ve İdil'de. Yakın tarihte nesli tükenen iki lehçe, Mlahso (Lice) ve Hertevin (Pervari), + işaretiyle gösterildi.

Gök mavisi Lazca. Onun da Atina-Ardeşen lehçesi ile Viçe-Arhave lehçesi ayrı diyorlar.

Koyu yeşiller Ermenice. İstanbul Ermenicesi, neredeyse ayrı bir dil olan Kesap (Vakıfköy) lehçesi, Hemşince ve büsbütün muamma olan Poşaca.

Sarı Gürcüce. Artvin İmerhevi, Maçaheli ve Maradidi'de üç yerleşim bölgesi. Kuzey ve Batı Anadolu'daki dağınık yerleşimler gösterilmedi.

Pembe Rumca. En büyük grup Of-Çaykara, Maçka ve Tonya'da Pontos Rumcası. İkincisi Ayvalık ve Ege'nin çeşitli yerlerine dağınık Girit Rumcası. En ufağı İstanbul ve İmroz'daki Hıristiyan Rumlar. Bir de Patriyotlar var tabii, ama coğrafi dağılımını bilmiyorum.

Lacivert - Yahudi İspanyolcası, yani Ladino veya Judezmo. İstanbul'da ve İzmir'de bilen üç beş bin kişi var, ama konuşan kalmadı.

Dağınık halde olan Kuzey Kafkasya dilleri gösterilmedi. Memlekette Çingenece (Roma) konuşan kimse halâ var mı, onu da bilmiyorum. Darende'de Hazeyn veya Hazain diye bir dil var mıdır, varsa nedir, hiçbir bilgim yok.

Halka büyüklükleri kabaca nüfusla orantılıdır (ama tam değil tabii). Kürtçenin (yani Kurmanci'nin) egemen dil olduğu bölge bej rengiyle gösterildi. Ayrıca Orta Anadolu Kürtleri (Haymana, Cihanbeyli, Şereflikoçhisar, Eskil) bej halkayla belirtildi.

27 Eylül 2013

Bazen mutfakta çalışmak çok zor gelir, bir an önce o yemeği hazırlayıp çıkmak isterim. Bazende pek yaratıcı olup faydalı yararlı ne varsa bize özel yeni birşeyler çıkar ortaya.
Çınar'ın beslenme listesine göre haftada iki kere evde pişirdiğim kek ve poğaça günü var. Sabahları taze taze hazırlayıp beslenmesine ekliyorum. Kekler artık gözü kapalı biraraya getirdiğim malzemelerin hızlı şekilde fırınlanmasıyla, poğaça ise içine katılan instant maya ile daha bir yumuşak ve lezzettli oluyor artık.
Kısaca şu aralar mutfağımla aram iyi..

Eylül Ayının Çekilişi !!!





Bir haftayı bitiriyoruz bile, Eylül ayı bitmek üzere ve 2013'ü 3 ay sonra uğurluyoruz, vauwww zaman ne hızlı geçiyor böyle! Biz de haftaya pek hızlı girdik, salı günü Choies.com'un hediyesi ile tebessüm buldum. Yeni elbisemle en kısa zamanda bir kombin paylaşacağım sizlerle ;) Çarşamba günü ayağımızın tozuyla kızımla bir iş görüşmesine gittik ;) Nil'in bağlı bulunduğu ajans bizi bir reklam filmi görüşmesine gönderdi ama Nil tam bir arı maya olduğu için yerinde hiç durmadı ve görüşme jet hızıyla sona erdi hii hii :) Napalım sağlık olsun... Dün  Moskova grubumuzla hasret giderdik, bunu her zaman denk getiremiyoruz bu sefer ekibin çoğu biraradaydı (Banucuğum keşke sen de olsaydın)... Ve işte cuma günü geldi bile! Bir ay daha bitmek üzere ve ben bu ayın çekilişini yapmadığımı farkettim! Geçtiğimiz ay yaşanan çekiliş krizinden sonra bunu hala yapmak istemem de ayrı bir konu ya neyse :) Belki de bu sayede blogumdan ve sizlerden kopmamış oluyorum ben de... Ayrıca hediye almak kadar vermek de çok güzel, en azından bu benim için böyle :)




Lafı çok uzattım farkındayım! Geliyim bu ayın çekilişine... Crafts by Nesli'den aldığım kedili çanta çok beğenilince bir tane de size hediye etmek istedim :)




Çantanın bir yüzünde bu tatlı kedicik var... 




Diğer yüzünde de gelin kedicik :) Şunun tipe bakın, çok şeker di mi? 






Katılım için yapmanız gereken tek şey buraya yorum bırakmanız o kadar... Kazanan kişiyi 1 Ekim'de belirleyeceğim, çanta size çıkmazsa mızıkçılık yapmak yok ama baştan anlaşalım olur mu :)


Hepinize şimdiden harika bir hafta sonu dilerim!


26 Eylül 2013 Perşembe

26 Eylül 2013

Yarın haftanın son günü, günler çabuk geçiyor. Haftasonu haftaiçinden daha yoğun artık.
 Akşamları uykuya geçişte saati epey öne aldım tavuklarla yarışıyorum neredeyse.
Hala vaktimi en verimli nasıl kullanırım pratiğini yapamadım.

25 Eylül 2013 Çarşamba

Aliakbar Moradi & Ulas Özdemir - The Companion [2008]

İndirme Linklerini sınırsız yapan 3 ayrı çevirici site. Zaman zaman kapalı olsa da oldukça işe yarıyor.

The Companion [2008]

24 Eylül 2013 Salı

Zamanın hızla akıp geçmesi sorunsalı ile başa çıkma yöntemleri

Kanada'ya yerleşmeden önce sabahları ofise giden, toplantılara girip çıkan, saçını, manikürünü ihmal etmeyen, çocukta yaparım, kariyer de model bir kadındım. Her daim bakımlı, şık, fonfon hallerim vardı.

Şu anda sabah olup uyanınca akşama dek zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorum. Sabah kahvaltısı ile başlayan tırışkadan maratonum, oğlanı okula bırakma, (şanslı isem) sevgiliyle veya bir dostla

Vücut Dilinin Önemi













Adım Adım eğitim setlerini birkaç ay önce paylaşmıştım sizlerle... Geçen gün instagram'dan bir takipçim bu setlerle ilgili fikrimi sorunca ben de yazmak istedim. Her ay kutumuz kapımıza geliyor ve Nil'den çok ben heyecanla açıyorum :) Nil özgürlüğünü ilan ettiğinden beri kıpır kıpır, 1 sene oturmuşum şimdi hiçbir kuvvet beni oturtamaz der gibi mübarek :) Bu yüzden onunla oturup haydi aktivite kitabımızı açalım oyun oynayalım demek pek mümkün olmuyor. Her ay gelen aktivite kitabı hala ilgi alanına girmese de kutudan çıkan diğer şeyler çok şükür ilgisini çekiyor, örneğin 14. ayın konusu hayvanlar olduğu için aktivite kitabının yanında bir de hayvanları tanıma kitabı çıktı, kediyi görünce dikkat kesildi bizimki ;) Adım adım setlerinde ayrıca anne babalara yönelik bilgiler de yer alıyor. Bu ay vücut dilinin önemi anlatılmış. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. Bundan sonra zaman buldukça her ay Adım Adım kutusundan çıkan bilgileri buraya yazmaya çalışacağım, hem böylece bloguma bir iki satır yazma isteğim de artmış olur belki, bir taşla iki kuş vurmuş olurum ;)













El-kol hareketleri ve yüz ifadeleri de iletişimin parçalarıdır. Gerçekten de aktarmak istediğimiz şeylerin çoğunu kelime kullanmadan gerçekleştiririz. Çocuklar, ne istediklerini kelimelerle söylemeye başlamadan önce, ifade edici vücut dilinin en etkin kullanıcılarıdır.





Dokuz aylık bebeğiniz yerde gülümseyerek size bakıp kollarını havaya kaldırınca, sizi görmekten çok mutlu olduğunu ve kucağa alınmak istediğini anlarsınız. Kollarınızın arasında sükunete erdiğinde, mutlu bir bebeğiniz olduğunu bilirsiniz. Bunların tamamı aranızda hiçbir konuşma geçmeden iletilmiş ve siz, çocuğunuzu mükemmel bir biçimde anlamışsınızdır.








Uzmanlara göre; bebekler kalıtsal olarak evrensel vücut dilini bilerek doğar ve geliştikçe bu vücut diline eklemeler yapar. Çocuklar; kalıtsal ve öğrenilen kelime haznesinin bir parçası olarak, hareketlerle iletişim kurmak için ellerini, kollarını, hatta tüm vücutlarını kullanır. Örneğin; çok kısa sürede parmakla işaret etmenin işe yaradığını ve ödüllendirildiğini fark ederler. Çocuklar ayrıca yüz ifadelerini de çok iyi bir şekilde analiz eder.





"Bebek Dili"ni Öğrenmek





Anne-babalar çocuklara yönelik bir dil ya da "bebek dili" kullandıklarında, çocuklar konuşmayı daha kolay öğrenir. Bunun ilk etabı abartılı ve dramatize edilmiş vücut dilidir. Bebekler bu dili 6-15 aylıkken, kelimeleri söylemeye başlamadan önce, "agu gugu" evresinde kullanır. Bebekler 3 yaşına geldiklerinde, vücut dilleri düzenli olarak kendileriyle iletişim kuran yetişkinlerinkini andırır. İki dil konuşan çocuklar, her iki dile bağlı olarak değişik vücut dili kullanır ve nadiren her ikisini şaşırır.





Bebekler ve çocuklar, konuşmaları iyice gelişene kadar, isteklerini karşı tarafa iletebilmek için kelime kullanmayan yöntemler uygular. Doğal olarak, el-kol hareketleri ve yüz ifadeleri, gereksinimleri ve duygularını aktarmada kelimelerle ifade edebilmelerinin önüne geçer. Buna karşılık yetişkinler de çocuklarının vücut diline adapte olmalı ve ne söylediklerini anlamaya çalışmalıdır.





Konuşulan Kelimeyi Desteklemek





Vücut dili çoğu konuşmaya eşlik eder. Anlamların netleşmesine, önemli noktaların vurgulanmasına ve duyguların aktarılmasına yardımcı olur. Çocuklar için el-kol hareketlerini kullanmak, birçok nedenden dolayı çok önemlidir. Bu tür hareketler, daha derin iletişim için fırsat yaratır ve bağ kurulmasıyla hoşluk faktörlerini geliştirir.





Araştırmalar, el-kol hareketlerinin daha erken yaşta konuşmayı sağlayan beyinle ilişkisini artırdığını ve sağlamlaştırdığını göstermiştir. Vücut dili yoluyla kendilerini ifade edebilmek, çocuklarda sıkıntı ve gerilimi azaltır; bu hareketler yetişkinlerin ilgisini çekmeye başlayınca, dinlenildiklerini algılarlar.





Anne-babalar, bebeklerin el-kol hareketlerine onları taklit ederek tepki verip övdüklerinde, bu çocukları kamçılar ve daha fazla kelimesiz ifade şekilleri yaratmalarına yardımcı olur.





Genellikle daha geç konuşan, fiziksel sıkıntı ve streslerini bir şekilde dağıtmaya ihtiyacı olan erkek çocuklarda, el kol hareketleri önem kazanır.





Vücut Dilini Geliştirme





Bebeğinizin el-kol hareketlerini geliştirmesi için harcanan çaba ve zaman, onun huzurlu olmasını ve iletişimi öğrenmesini sağlar. İşte size birkaç öneri:





* Stresli tonlama ile birlikte fiziksel hareketleri abartarak ve dramatize ederek,


* Kendi vücut dilinizin çocuğunuz için bir örnek teşkil edeceğini ve iletişimin yanı sıra, öğrenim için de etkin bir yol olduğunu bilerek,


* Kitapları kullanarak; resimli hikaye kitapları; bebeklerin selamlamak için gülümsemek, "yaşasın" demek için el çırpmak veya sevgiyi göstermek için kucaklamak gibi el-kol hareketlerini anlamalarına yardımcı olabilir.





Çocukları hareketlerle kendilerini ifade etmeleri için desteklemek, konuşmalarını geliştirmede önemli bir adımdır. El-kol hareketleri yapmaları için destek alan çocuklar; iletişimin gücünün, derinliğinin ve keyfinin farkına vardıklarından bundan keyif alır, tatmin olur. Aynı zamanda bu destek, çocukların konuşma becerilerinin gelişmesine de yardımcı olur.








Kaynak: "Mutlu Çocuk Sahibi Olmanın Sırları", Dr. Carol Valinejad, Mikado Yayınları, 2012.



Some Observations on Minimum Wages

John Cochrane has a nice post on minimum wages.

I was recently discussing the topic of minimum wages with a friend who favors them.  (He is a prominent economist, whose name you would surely recognize, but conversations with friends are off the record).  As justification for his view, he pointed me to this paper by Lee and Saez, called "Optimal minimum wage policy in competitive labor market."

What was notable to me about this paper is the incredibly strong assumptions they need to make their case.  In particular,
Assumption 1. Efficient rationing: Workers who involuntarily lose their low-skilled jobs due to the minimum wage are those with the least surplus from working in the low-skilled sector.
 Later they point out:
Finally, the desirability of the minimum wage hinges again crucially on the “efficient rationing” assumption. Under “uniform rationing”, where unemployment strikes independently of surplus, the minimum wage cannot improve upon the optimal tax allocation, a point formally proven in Lee and Saez (2008). Indeed, with efficient rationing, a minimum wage effectively reveals the marginal workers to the government. Since costs of work are unobservable, this is valuable because it allows the government to sort workers into a more socially (albeit not privately) efficient set of occupations, making the minimum wage desirable. In contrast, with uniform rationing, as unemployment strikes randomly, a minimum wage does not reveal anything about costs of work. As a result, it only creates (privately) inefficient sorting across occupations without revealing anything of value to the government. It is not surprising that minimum wages would not be desirable in this context.
Rather than providing a justification for minimum wages, the paper seems to do just the opposite. It shows that you need implausibly strong assumptions, such as efficient rationing, to make the case.  I cannot see any compelling reason to believe that in the presence of excess supply of workers, the market will somehow manage to efficiently ration the scarce jobs.

Tamikrest - Chatma (2013)

İndirme Linklerini sınırsız yapan 3 ayrı çevirici site. Zaman zaman kapalı olsa da oldukça işe yarıyor.

Chatma (2013)

Akıl ve Din Semineri videoları

1-8 Eylülde Şirince'de birincisini gerçekleştirdiğimiz Akıl ve Din seminerinin videoları aşağıda. Hepsi 8 tane, toplam yaklaşık 9 saat.

1. gün - http://www.youtube.com/watch?v=CuOUwlNYfSc Konular: Din ve rasyonel düşünce, nerede buluşur, nasıl bağdaşır.

2. gün - http://www.youtube.com/watch?v=bSkNsSJNd1o ve http://www.youtube.com/watch?v=QDORTuZvNh8 . Batıda eleştirel Tevrat ve İncil araştırmalarının tarihçesi. Arkeolojik bulgular ışığında Tevrat. Son oturumda Elif Ledrön Nepal'de tanrının enkarnasyonu olan bir kadını ve 30 yıl meditasyon yaparak madde dünyasını aşan bir yogiyi anlatıyor.

3. gün - http://www.youtube.com/watch?v=w_KKyjN5q0c ve http://www.youtube.com/watch?v=2gQxsclThnk . İslam'ın içinde doğduğu tarihi ve siyasi ortam. İslam anlatısı nasıl oluştu?

4. gün -  http://www.youtube.com/watch?v=6DTj657M06g ve http://www.youtube.com/watch?v=LakyjSB6d4M . Kuran'daki bazı kavramların eleştirel analizi.

5. gün - http://www.youtube.com/watch?v=LBGY-7bH4Gc . Çağdaş anayasa ve insan hakları hukukunda dinin yeri. İlk oturumda Sait Çetinoğlu modern Türk tarihinde dinî bağnazlığın rolünü inceliyor.


23 Eylül 2013 Pazartesi

24 Eylül 2013

Bugünde ve aynama her elimi attığım an kulaklarını çınlatıyorum sevgili Feray, eğer bu yazımı okuyorsan buradan tekrar teşekkür ederim sana bu yılda bana taa oralardan taşıdığın her bir parça için.
Bir zamanlar uzun upuzun saçlar istiyordum ama meğer epey zormuş onunla uğraşmak, şöyle kolay kullanılan bana da uyan bir kesim bulsam çok rahat edecek gibiyim, kuaför fobimi aşar aşmaz.
Yorgunum hemde haftanın ilk gününden, herşey, rutinler ne çabuk değişiyor, değişen düzenler içinde de kendi düzenimizi yakın zamanda buluruz umarım.

Economics Teaching Conference

The 9th Annual Economics Teaching Conference sponsored by the National Economics Teaching Association and Cengage Learning will be in Austin on October 24 and 25. I will be speaking at lunch the first day.

If you would like to register for the conference, you can do so here.

Teaching Monetary Policy

Is the zero lower bound the new normal?

Kayhan Kalhor & Erdal Erzincan - Kula Kulluk Yakışır Mı (2013)

İndirme Linklerini sınırsız yapan 3 ayrı çevirici site. Zaman zaman kapalı olsa da oldukça işe yarıyor.

Kula Kulluk Yakışır Mı

22 Eylül 2013 Pazar

Tay Park





Yarın yine yollara dökülüyoruz. Bir sonraki gelişimize kadar vedalaşıyoruz İzmir'le... Şimdilik uzun vadeli plan yapmamak sanırım en iyisi... Plan demişken ben aslında bugün blog, twitter, instagram vesaire hepsine noktayı koymayı planlıyordum ama hadi dedim şu postu da bir yapıyım yarına Allah kerim :)




Gündüzleri tüm vaktimi Nil alıyor (onun böyle horul horul uyuması yanıltmasın sizi, hanfendi tam bir atom karınca şu sıralar!) ve geceleri kısıtlı zamanımda bir kitap açıp birkaç satır okumak benim için çok daha faydalı olacakken ben hedede fotoğraf ayıklayıp yazımı nasıl az ve öz şekilde yazabilirim diye kafa yoruyorum. Sanki madalya takıyorlar deli miyim ne :) Bazen ciddi anlamda bu işe ara vermeliyim diye düşünüyorum ama sanırım bugün o gün değil, dur bakalım :)


Gelelim yazının esas konusu Tay Park'a... Mavişehir'deki bu parka gitme nedenim instagramdan sevgili Nermin'in daveti üzerine oldu.  İzmir'li güzel anneler bir araya geliyormuş, ben de İstanbul'lu olarak araya kaynayıverdim ;)




 Nil'in bacağa bakın nerede :) Şimdi anladınız mı neden ona atom karınca dediğimi hee hee :) O gün bebişler izin verdiği müddetçe sohbet etmeye çalıştık, çok güzel ve sıcak bir ortam vardı, herkesin bebeği minik olunca hepimiz halden anladık tabii ;) 




Sertuğ, Aras, Ateş, Zeynep Bade, Demir, Duru, Alphan... Çok tatlı bebekler ve en az onlar kadar tatlı (ve de güzel) anneleriyle tanıştım. Nerminciğim davetin için çok teşekkür ederim canım, benim için çok keyifli bir gün oldu!






Tay Park'la ilgili izlenimlerime gelecek olursak; bence burası tam çocuklara göre bir yer, hem açık hem kapalı alanı var, dileyen çocuklar ata binebiliyorlar, güzel bir oyun parkı da mevcut... Biz hafta içi buluştuğumuz için çok fazla kalabalıkta yoktu. Ama cafenin işletmesi biraz zayıf, garsonları fazla laubali, bir el değiştirse ve daha nezih hale getirilse eminim çok daha güzel olur burası... 




Aslında İzmir'de daha yapmak istediğim çok şey vardı; Nil'i hayvanat bahçesine götürecektik, sevgili Buket, Elfony ve Merve ile buluşacaktım, Bostanlı sınırlarını aşıp Konak tarafını da arşınlayacaktım ama hepsi bir sonraki seyahate kaldı, napalım geç olsun ama güç olmasın demişler öyle di mi?




İzmir havadisleri şimdilik bu kadar, yeni bir hafta kapıda bile! O halde hepimize tay gibi şahlanacağımız bir hafta dilerim ben de ;)