31 Temmuz 2013 Çarşamba

Nil & Miso ☮





Patisi dama atıldı bizimkinin ;) Uzun zamandır Miso'yu bloga koymamıştım, birkaç arkadaşım Miso'yu ve kedili evde bebekle yaşamı sorunca yazıyım dedim. Belki şu anda hamile olup çevresinden "evdeki kediyi ne yapacaksınız?!" baskısı görenlerin de yüreğine su serper bu kareler ve yazdıklarım...  






Hamile kaldığım günden itibaren Miso'dan vazgeçmeyi bir gün olsun aklımdan geçirmedim (haa sırnaşıklığı ile sabrımı taşırdığı günlerde onu şutlamak aklımdan geçmiyor değil ama neyseki sinirim çabuk geçiyor kihh kihh - bu yazdıklarım espri elbette!) O bizim evimizin bir parçasıydı ve biz nereye gitsek o da orada olacaktı. Aksini nasıl düşünebilirdim ki daha minnacık bir bebek iken bulmuştuk birbirimizi... Bu yüzden her anımda olduğu gibi hamileliğimde de benim yanımda oldu. Doktorum daha önceden toksoplazma geçirmediğim için dikkat etmemi söyledi, bu yüzden kumunu ben kendim değiştirmemeye özen gösterdim, mecbur kaldığım günlerde de elime eldiven geçirdim. Tabii toksoplazma enfeksiyonu bir tek kediden geçmiyor, çiğ et veya salam sucuk gibi yiyeceklerden, iyi yıkanmamış sebzelerden (tüm hamileliğim boyunca dışarıda salata yemedim ben), hatta kedi sevmiş küçük bir çocuğun sizle temasından bile geçebiliyor bu nedenle dikkat etmekte fayda var. Ben de bunlara dikkat ettim ama kedimi de tecrit etmedim, bu dönemde onu da şefkatten mahrum bırakmadım, sonuçta evden dışarı adımını atmamış bir kedicikti o...




Doğumdan sonra Miso'nun Nil'i benimsemesi için hastaneden çıkmadan 1 gün önce annemler Nil'in kokusunun sindiği bir tulumu Miso'ya koklattılar ve böylece ilk tanışmaları gerçekleşmiş oldu ;) Yüz yüze tanışmaları ise biraz heyecan vericiydi zira biz Nil'i Miso'dan kaçırdıkça o daha çok merak edip dikkat kesildi, böyle olunca battı balık yan gider dedik (haa haa anne babanın bakış açısına da bak :P) ve Nil'i koklamasına izin verdik. Birkaç gün içinde zaten Nil'in varlığına alıştı ve hiç oralı olmadı. Tabii tüm bu zamanda Nil uyurken Miso ile aynı odada olmamasına özen gösterdik çünkü bebeklerin vücut ısıları sıcak olduğu için kediler bu sıcaklığı sevip üstlerine yatabiliyorlarmış, Allah korusun elbette ama biz ebeveynlerin de her türlü önlemi sonuna kadar alması gerekiyor... 




İlk 6 ay Miso için saltanat dönemiydi sonrasını ne siz sorun ne Miso cevaplasın :) Nil ellerini iyice kullanmaya başladığında Miso için cehennem gibi günler başladı, sağolsun o minik parmaklar kaz yolar gibi yoldu garibimin tüylerini. Miso da pek saftirik canım (ya da mazoşist artık bilemiycem) Nil onu ne kadar haşin yolduysa o kadar dibinden ayrılmadı. Ta ki bir gün Nil Miso'nun kuyruğunu çekene kadar, o gün yetti gari diyip Miso bir tırmık atıverdi Nil'e, ben müdahale bile edemeden çabucak oldu bitti herşey. O gün bugündür Nil Miso'ya artık nazik davranıyor, en azından onun bir oyuncak olmadığını anladı ;) Miso hala aynı iyi niyetini koruyor, tabii kuyruk acısına kadar :)




Bizim hikayemiz böyle... Şu ana kadar aralarındaki ilişkiyi çok şükür gayet iyi idare ettik. İnşallah Nil tamamen yürümeye başlayınca da bu böyle devam eder. Miso'dan korkum yok da Nil'e güvenemiyorum ben valla her an sağ gösterip sol vurabilir :) Tabii tüm bu yazdıklarımı okurken Miso'nun çok uysal bir kedi olduğunu da akıldan çıkarmamak gerek, her kedi bebeklere karşı böyle sevgi dolu mu oluyor onu bilmiyorum ama biz çok şanslıyız Miso gibi iyi kalpli bir kedimiz var. Tek kusuru sevgi arsızı olması ama biz de onu öyle kabul ettik zaten hangimiz dört dörtlüğüz ki ;)




Bu arada Bebeğim Herşey'in düzenlediği anket bugün sona eriyor. Şu ana kadar katılan ve bana oy atan herkese çok teşekkür ediyorum! Katılmayan varsa sizler de geç kalmış değilsiniz ;) Çekiliş kızımın doğum gününde yani 2 Ağustos'ta yapılacak, onun şansına ve sizler için katıldığım bu yarışmada bakalım sonuç ne olacak heyecanla bekliyorum ben!


Nil'in Miso'yu kucakladığı gibi ben de hepinizi sevgiyle kucaklıyorum!




Stan and His Students

When Stan Fischer was a professor at MIT, he was one of the all-time great advisers to those of us in the process of becoming macroeconomists.  At a recent conference, Stan took a picture with some of his former students.  Here is the snapshot.  How many can you recognize?

31 Temmuz 2013

Bazen durup durup aklıma eseni yaptığım anların birinde pembesinin fazlasıyla uyumlu olduğunu düşündüğüm yastıklarımın kenarı bir akşam çabucak tığlanıp geçirildi.
Temmuz ayının çoğunluğunu serin serin geçirdik akşamları ağırlık çöküp uzanınca üzerine birşey örtmek gerekince kaldırdığım battaniyelerimi çıkardım. Bugün Temmuz'un son günü ve sanki yeniden ısı yükseliyor gibi.

30 Temmuz 2013 Salı

Doğal Anneyim seminerleri başlıyor!

DOĞAL ANNEYİM SEMİNERLERİ: Tabii ki babalar da davetli ;)

Sevgili arkadaşlar, uzun süredir aklımda Doğal Anneyim blogumda bahsettiğim ve hayatıma geçirdiğim konularla ilgili seminerler dizisi yapmak vardı. Sonunda konularımızı karşılıklı paylaşıyor olacağız.

Çocuklarımıza huzurla bırakabileciğimiz sağlıklı bir dünya için hangi konuları merak ediyorsunuz? Aşağıdaki başlıklar çerçevesinde bir seminerler dizisi planlıyorum.

-Yeni çağın ebeveynliği: Doğal Ebeveynlik
-Doğal doğum ile hayata başlangıç
-Bebek emzirme sanatı
-İlaç ve antibiyotik kullanmadan çocuk büyütme yöntemleri
-Sağlıklı kalmak için doğal beslenme
-Evdeki kimyasal dolu ürünlerin yerine doğal olanları keşfetmek
-Doğal güzellik malzemeleri
-Homeopati ile tanışın
-Aromaterapi ile gelen sağlık
-Doğumdan itibaren bebek masajı
-Bebek ve hamile yogası ile bebeğinizle iletişim kurmak
-Ekmek yapım atölyesi
-Zeytinyağının sırları
-Çocuklar için yeşil bir gelecek, dünya için permakültür
-Şehirde yenebilir bahçeler yapmak

Konu başlıkları ve eğitim ücreti seminere göre değişiklik gösterebilir. Seminer başına katılım ücreti: 50TL. Seminerler hakkında bilgi almak ve katılmak isteyenler lütfen bana bir e-posta gönderin. Katılımcı sayısına göre yakın zamanda yer bilgisini de veriyor olacağım.

Estrella Morente Discography

İndirme Linklerini sınırsız yapan 3 ayrı çevirici site. Zaman zaman kapalı olsa da oldukça işe yarıyor.

müziğin gücünü ispatlayan seslerden. ne dediği hakkında en ufak fikriniz olmasa dahi, tüylerinizi diken diken edebilir, ağlatabilir, güldürebilir.(ekşi'den)

2001 - Calle Del Aire

2001 - Mi Cante Y Un Poema

2006 - Mujeres

2012 - Autorretrato

Bustan Abraham Discography

İndirme Linklerini sınırsız yapan 3 ayrı çevirici site. Zaman zaman kapalı olsa da oldukça işe yarıyor.

1992 - 2002 yılları arasında faal olmuş, kadrosunda hem müslüman arap hem de yahudi müzisyenler barındıran barışsever israilli müzik grubu. isimleri ibrahim'in bahçesi (bostanı) anlamına gelir. (ekşi'den)

ölmeden önce dinlenmesi gereken şarkılar top10 listesine giren canaan isimli bi parca icra etmis, asmis grup.(ekşi'den)

1992 - Bustan Abraham

1994 - Pictures Through The Painted Window

1996 - Abadai - With Ross Daly

1997 - Fanar

2000 - Ashra - The First Decade Collection

2000 - Hamsa

2004 - Live Concerts

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Gündönümü Çiftliği - aysun the sütçü



“aysun the sütçü” adını İstanbul’da ilk defa bundan 5 sene önce kendisinden süt alan bir arkadaşımdan duymuştum. Gündönümü Çiftliği’nin sahibi Aysun Sökmen, müzisyen eşi ile birlikte 13 senedir çiğ inek sütü üretimi yapıyor. Aslında geçmişte tekstil sektöründe çalışmış olan Aysun hanım, inekleri çok sevdiği için hayalinin peşinden gidip bir çiftlik kuruyor. İlk başlarda endüstriyel bir üretim çiftliği olarak kurulan Gündönümü Çiftliği bugün son dört senedir yaptığı değişikliklerle ekolojik ve sürüdülebilir tarım ve hayvancılık uygulamaları ile süt üretimi yapan bir çiftlik olma yolunda diğer üreticilere örnek oluyor. Kişisel olarak son zamanlarda vejeteryan ve vegan beslenmeyi tercih ediyorum ama ineklerini tımar ettirmek, onlarla uyumaları ve sevgi göstermeleri için yurt dışından gönüllüler getiren bu çiftliği anlatmak istiyorum.Türkiye’de kendi alanında dürüst ve iyi iş yapan böyle çiftlikler olması doğal ve ekolojik tarım ve hayvancılık geleceğimiz açısından çok önemli. Ben de bu farkındalığa sahip çiftliklere ve işletmelere blogumda yer vermeye çalışıyorum.

İlk süt aldığım andan itibaren aramızda Aysun hanım ile organik bir sevgi bağı oluştu. Ardından karşılıklı e-postalarla inekler ve bashico blogumda yazdığım doğal hayvan bakımı ve gerçek yiyecekler üzerine güzel bilgiler paylaştık. Her yaz haftasonları çiftliğinde düzenlediği pikniklerin birinde yüzyüze tanışma şansımız oldu. İyiki oldu çünkü sonra bir de baktım ki aynı ilgi alanlarını paylaşıyoruz, armağan ekonomisi konferanslarına, gruplarına birlikte katılıyoruz, Slow Food üzerinden haberleşiyoruz ve her telefonu ele aldığımızda en az 1 saat konuşuyoruz.

Bir kaç gün önce yaptığımız konuşmamızda sevgili Aysun hanım bana çiğ süt üretimi, çiftliği ve inekler hakkında tekrar pek çok bilgi verdi. Gündönümü Çiftliği’nin geçmişinde bir sene ineklerinde brucella hastalığı çıkıyor, sürünün yarısı telef oluyor ve Aysun hanım çok fena hasta oluyor. Bu ağır hastalığı uzun sürede atlatabilen Aysun hanım, süt hijyeni konusuna ciddi kafayı takarak, çok sevdiği inek sütünü ilk başta kendisi, eşi ve oğlu için en saf en temiz haliyle üretmeyi başarıyor.

“Dedem ehem ile mühimi ayırmamı öğütledi. Benim için ineğin ne yediğinden ziyade sütün zoonozdan (hayvandan insana geçen hastalık) arındırılmış olması mühim. Ülkemizdeki koyun, keçi ve ineklerin büyük bir kısmında fazlasında salgın hastalık var. 200’dan fazla ineğimiz var ancak son 4 senedir beslenme konusunda senin gibi duyarlı müşterilerimin görüşleri ile %80 oranında verdiğimiz mısır silajını azalttık, aynı oranda taze ve kuru ot koyduk. Karmaşık bir hesaplama ile sütün protein oranını tutturmak için geri kalan miktarda mısır ve kendi tahıl karışımımızı veriyoruz. Fabrika yemi kullanmıyoruz. Antibiyotik alan ineklerin sütleri ayrı tutuluyor, asla karıştırılmıyor. İneklerimizi diğer otlaklardan hastalık kapmamaları için çiftlik dışında serbest bırakamıyoruz, ancak bir kaç saat serbest otlayabildikleri ufak bir arazimiz var. Her sene otlama alanını kiraladığımız tarlalarla arttırıyoruz. Örneğin bu sene 150 dönüme çıktık. İneklerimiz yaşayabildikleri sürece çiftliğimizde kalıyorlar. Herbirini ayrı ayrı seviyorum. İneklerimi tedavi etmek için hastalıklara karşı senin de önerdiğin inek sürülerine yönelik homeopati kitaplarını aldım, homeopatiyi öğrenmeye çalışıyorum.” diyor.

Aysun hanım, kendi gerçeklerini sütü çok seven ve çok tüketen bir insan, çok yoğurt yiyen, öncelikle ailesi için çok kaliteli bir süt üretmeye çalışan biri olarak tanımlıyor. Olmazsa olmazları ise sırasıyla şöyle:

İlk olarak sağlıklı çiğ süt üretmeye çalışıyor. Süt mutlaka hastalık içermeyecek çünkü şap, şarbon, brucella ve verem çok yaygın. Resimde Aysun hanım'ın ineklerinin ari sürü sertifikası var.

İkinci olarak geçmişte yaşadığı brucella hastalığı ile sürüsünün yarısı telef olduğundan bir sağım hijyeni takıntısı var. Süt memeden şişeye kadar dış ortam havası ile temas etmeden gitmeli diyor. Biraz şartları itibariyle GDO’lu yiyebilir ama sütün etraftaki mikroorganizmalar tarafından zarar görmemesi önemli. Hava ile temas etmeyince sütte zararlı bakteri üremesi olmuyor, süt şekeri de bu bakteriler tarafından yenmiyor. İçenler bu sebeple “Senin sütün çok şekerli” diyor.

Üçüncü sırada otlanmak ve beslenmek geliyor. Slowfood Türkiye ve Fikir Sahibi Damaklar kurucusu Defne Koryürek, Aysun hanım’ın etkilendiği kişiler arasında. Onun “Biz ne yersek oyuz” lafını hatırlatıyor. Slowfood akımı etkisiyle zaman içinde kendi beslenmesini ve ineklerinin beslenmesini de çok değiştirmiş. Yüzdeyüz otlayan inek sütü elbette en yüksek besin değerlerine sahip ancak sütün hastalıklardan arındırılmış olması daha önemli. Normalde çiftliklerde yaşayan süt ineklerine fabrikasyon tahıl yemler ve süt artırıcı maddeler veriliyor. Bu bakış açısından Aysun hanım’ın inekleri yüksek oranda ot yiyerek, yedikleri az miktardaki GDO’lu, GDO’suz yemlere tölere edebiliyor ve sütün kalitesi yine yüksek oluyor. Süt tüketmek isteyenler için marketlerde satılan UHT ve pastörize sütlere en iyi alternatifin eğer otlayan sağlıklı ve temiz inek sütü bulunamıyorsa yine büyük miktarda ot tüketen Aysun hanım’ın ineklerinin sütü olduğunu düşünüyorum.

Dördüncü sırada ise Buğday Derneğinin TaTuTa projesi var. Tüm dünyadan gönüllüler gelip yatak ve yemek karşılığı çiftlikte çalışarak konaklıyorlar. Parayla tutulan elemanların hayvanların refahını sağlayamadığını, betonlu suni ortamda yaşayan ineklerin sevgi boşluğunu bu gönüllü işçilerin doldurduğunu söylüyor. Şu an çiftlikte bir İspanyol, bir Japon, bir Tazmanyalı ve bir Fransız günde 4’er inek tımar ediyorlar. Kendi dillerinde ineklere kitap okuyor, şarkı söylüyor, onları seviyor ve ayaklarını yıkıyorlar. Aysun hanım’ın söylediğine göre çok acaiyip sonuçlar alıyorlarmış.

Süt ve inekler konusunda bilmediği konu olmayan Aysun hanım bu bilgilerini google grubuüzerinden üyeleriyle paylaşıyor.Aysun hanım’ın süt dağıtım ağına girebilmek için bu e-posta adresine cep telefonu numaranızı ve İstanbul’da yaşadığınız bölgeyi atmanız gerekiyor. 

aysun the sütçü Buğday Derneği TaTuTa Kasım 2012 söyleşisi:


YENİ BİR MİZAH GAZETESİ: KAFA

Yepyeni bir mizah gazetesi daha yayın hayatına atıldı...
KAFA adlı haftalık gazete farklı mizahıyla hemen dikkat çekiyor; siyasi ve magazin olaylarını haber formatında ama mizahi açıdan değerlendiriyor.
Dergiyi hazırlayan, yazan, çizen dostumuz Salih Güngör'ü kutluyoruz zor olanı başarmış. Tabii Salih Güngör demişken 12 Mart döneminde faşitler tarafından katledilen karikatürcü arkadaşımız İbrahim Güngör'ü anmadan geçmek olmaz.
KAFA'yı incelerken bir sürprizle karşılaştık; HOMUR'un bir adaşı çıktı karşımıza. Ünlü çizgi film karakteri Homer Simpson'dan esinlenerek hazırlanan öfkeli ustanın maceralarının anlatıldığı çizgi roman Homur epey ses getireceğe benzer.
HOMUR olarak KAFA'ya yayın hayatında uzun ömürler dileriz...

29 Temmuz 2013

Üzüm sümbülündeki yeni çıkan fideler sürpriz oldu bana. Çiçekleri solduktan sonra göz önünden kaldırmıştım, bugün bir baktım ki yeniler geliyor.
Kendime hiç bir söz veremediğim elişleri konusunda geçtiğimiz akşam yine bir esti oturdum böyle güllü güllü bir çift yastık yapsam nasıl olur derken iki parça örüverdim. Şimdi canım istedikçe ufak ufak yapıyorum.
İnsan bir yaptığının aynısından tekrar yapamaz mı, ben yapamadım, bu örtüden bi ikincisini bir türlü öremedim.Güllü şeyleri seviyorum, haftanız güzel olsun...

28 Temmuz 2013 Pazar

Nasrettin Hoca Fıkraları Şarkı Oldu

Bir dönemin ünlü rock şarkıcısı Erol Büyükburç Nasrettin Hoca'nın fıkralarından uyarlanan 10 şarkılık bomba gibi bir albümle dönüyor...

Konya'nın Akşehir ilçesinde bu yıl düzenlenen 54'üncü "Uluslararası AkşehirNasreddin Hoca Mizah ve Anma Günleri" kapsamında konser veren ünlü sanatçıErol Büyükburç, Nasreddin Hoca fıkralarından oluşturduğu şarkıları seslendirdi.

Ünlü sanatçı Akşehir Belediyesi işbirliği ile yapmış olduğu Nasreddin Hoca'nın fıkralarının şarkılarını seslendirdi. İngilizce, Fransızca ve Rusça olarak da hazırlanan şarkıları yine Erol Büyükburç'la birlikte sahne alan ekip arkadaşları seslendirdi. Özellikle Rus Sanatçı Anmd Ahmedov'un seslendirdiği RusçaNasreddin Hoca şarkısı ve Rusça söylediği ilahi seyircilerden büyük alkış aldı.Akşehir Açık Hava Tiyatrosu'nda Akşehirliler ile buluşan Erol Büyükburç ve ekibi izleyicilerden tam not aldı.

Erol Büyükburç konserde yaptığı konuşmada, Akşehir'i ve Nasreddin Hoca'yı çok sevdiğini söyleyerek küçük yaşlardan itibaren Nasreddin Hoca'ya ilgi duymaya başladığını belirtti.

Akşehir Belediye Başkanı Abdülkadir Oğul ise, "Akşehir'in bir Nasreddin Hoca kenti olduğunu hissettirmek, için çalışmalarını sürdürdüklerini ifade ederek, Anma ve Mizah günlerinde, mizaha daha da ağırlık vereceklerini söyledi.

Başkan Oğul, "Erol Ağabeyimiz ile Nasreddin Hoca fıkralarının şarkılarını yaptık. Hep birlikte o şarkıları öğrenip, söyleyeceğiz. Albümden halkımıza da dağıtacağız. Nasreddin Hocamızın fıkralarının hangi anlama geldiğini öğreteceğiz" diye konuştu.






Daha ötesi yok. 

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Botanik Bahçesi









 Sıcaklar bastırdı öyle di mi? Bu sıcaklarda İstanbul'da kalınca hem de bebekli olunca yapılacak şeyler kısıtlı oluyor. Sırf serin diye kendimizi her seferinde bir alışveriş merkezine atmamızı da istemiyorum. Bu noktada deniz kenarı veya bir park (Fenerbahçe Parkı,Göztepe Parkı, Hıdiv Kasrı vesaire...) en iyi kaçış noktası oluyor bizim için...





Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'ni aslında çok uzun zaman önce duymuştum, burnumuzun dibindeydi, TEM'den milyon kez yanından geçmiş ve her seferinde buranın girişi acaba nereden diye aklımdan geçirmiş ama her nedense gitmek görmek kısmet olmamıştı. Bugün ne yapsak diye düşünürken prense botanik bahçesine mi gitsek acaba dedim, yüzünü ekşiterek bana baktı, bir erkeğin ilgi alanına en az giren şeylerin başında sergi, müze, botanik bahçeleri v.s. gelir heralde benimki de soru işte ;) Ama bana daha cazip bir seçenek sunamadığı için zafer benim oldu ve botanik bahçesine doğru yol aldık.





Ama giriş tam bir hayal kırıklığı oldu benim için :( Bir botanik bahçesine yakışmayacak şekilde otopark girişinde sağda kırılmış dallar boynu bükük şekilde öylece duruyordu, arabayla geçtiğimiz için o kısmı fotoğraflayamadım... Prens başladı kıkır kıkır gülmeye... Prensin diline düştüğüme mi yanayım yaptığım seçimin başarısız olduğuna mı! Hadi dedik yine de bir şans tanıyalım ve bir geçitin içinden klasik müzik eşliğinde (ki bu çok hoşuma gitti) çiçek fotoğraflarına bakarak girdik içeri...







Girdiğimiz yer sanırım mesire adasıydı... Kendimi yemyeşil ağaçlar ve rengarenk çiçeklere o kadar hazırlamışım ki ilk bakışta çok kurak göründü gözüme... Moskova aylarca -25 derecede karlar altında kalırdı ama yazın başladığı andan itibaren o bembeyaz karlarla kaplı çimleri yemyeşil bulurduk ve hayret ederdik nasıl bu kadar bakımlı olabiliyor diye... Hayatımda gördüğüm en güzel parklar Moskova'daydı diyebilirim. Belki de bu sebep oldu hayal kırıklığıma, yeşilin her tonunu barındıran o parkları görmemiş olsaydım sevebilirdim burayı belki de...







Burası 1995'te hatıra ormanı olarak açılmış, daha sonra 8 adadan oluşan bir botanik bahçesine dönüştürülmüş.





Bahçenin içinde satış alanı yok ama dileyen yemeğini içeceğini getirip piknik yapabiliyor. Bu arada botanik bahçesine giriş ücretsiz, dileyen otopark girişinde bağış yapıyor.



Çiçekler, bitkiler ve ağaçların isimleri bir kartla üzerlerine iliştirilmiş, bu sayede bilgi sahibi olabiliyorsunuz...









Çocuklar için yapılmış bir Keşif Bahçesi bulunuyor. Ayrıca rölyef atölye çalışması, alçı boyama atölyesi, oyuncak atölyesi, tohum avı, ağacını tanı gibi çocuklar için etkinlikler de mevcut. Detaylara buradan ulaşabilirsiniz.






Yetişkinlere de bitki ressamlığı kursubahçıvanlık kursu, anaokulu ve ilköğretim okulu öğretmenlerine de öğretmen eğitimi veriliyor.









Mesire adasının 1950'lerden kalmış ve kendi kaderine terkedilmiş gibi kasvetli bir havası vardı. Bende bıraktığı ilk intiba ne yazık ki bu oldu. Ve bu duygu diğer adalara bakma hevesimi kaçırdı. Aslında diğer adalara geçiş bu adadan sağlandığı için merak uyandırması açısından burası daha göze hitap eder hale getirilebilinir, bu benim düşüncem tabii. Sadece tek bir adayı dolaşarak koca bahçe hakkında eleştiri yapmak belki de hata ama ne yazık ki ilk intiba benim için çok önemli...



Nil de huysuzlanmaya başlayınca prense tamam pes ediyorum dedim ve bahçeyi terk ettik. Belki başka bir günde beklentisiz ve karşılaştırmasız bir şans daha vermek lazım bu bahçeye ne dersiniz?




Göz atmak isterseniz Moskova'da sevdiğim parklardan biri Kolomenskoye ve Tolstoy'un son durağı Yasnaya Polyana...



On Au

Click here to read my column in Sunday's NY Times.

The topic is whether you should invest in gold as part of your portfolio.  After you read the column, you might find the following problem of interest.  It is based on roughly plausible assumptions.

Imagine that you start off with a portfolio of 60 percent stocks and 40 percent bonds.  The returns on stocks, bonds, and gold are uncorrelated.  Stocks earn a higher expected return than bonds.  Bonds and gold earn the same lower expected return, but gold returns are three times as volatile as bond returns, as measured by the standard deviation.  You want to minimize risk, measured by the variance of your portfolio return, without changing the expected return on your portfolio. How much gold should you buy?

I will leave this problem as an exercise for the reader.  But I believe you should be able to come up with a precise numerical answer without resorting to a computer.

Update: Albert Zevelev, a grad student at Penn, posts the correct answer here.

Komşunun peygamberine "kış" demek ne zaman suç olur?

Bin defa da anlatsak birileri anlamamakta ısrar edecek elbette. Gene de anlatalım. Ötekiler bağıra çağıra susturmaya çalışsa da, her şeye rağmen düşünebilen ve anlayabilen epeyce insan var memlekette.

Türk Ceza Hukuku açısından:

TCK 216/3 maddesinde tanımlanan "halkın bir kısmının benimsediği dini değerleri aşağılama" eyleminin suç olması için “fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması” şartı vardır. Mahkeme, aşağılama eyleminin “kamu barışını bozmaya” ne surette elverişli olduğunu soruşturmadığı müddetçe vereceği mahkûmiyet kararı yasaya aykırıdır.

İnsan Hakları Hukuku açısından:
1. TC Anayasa 90/son maddeye göre, insan hakları hukukuna ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri amirdir. Türk mevzuatı ile uluslararası sözleşme hükümleri çeliştiğinde ikincisi esas alınır.

2. AİHS dokuzuncu maddede korunan “din, vicdan ve düşünce özgürlüğü” hakkı, AİHM içtihatlarına göre “insan yaşamının herhangi bir ciddi ve önemli boyutuna ilişkin felsefi inançları” (Campbell ve Cosans davası, 1983) ve somut olarak “tanrıtanımazların, agnostiklerin, şüphecilerin ve umursamazların” inanç ve düşünce özgürlüğünü (Kokkinakis davası 1993) kapsar.

3. AİHS onuncu maddede korunan “ifade özgürlüğü” hakkı, AİHM içtihatlarına göre “sadece genel kabul gören veya zararsız veya önemsiz sayılan bilgi ve düşünceleri değil, devletin veya nüfusun bir bölümünü inciten, onları şoke eden veya rahatsızlık veren bilgi ve düşünceleri” de koruma altına alır (Handyside davası 1976).

4. AİHM Otto-Preminger Institut davasında (1994) din-karşıtı söylemin “dini inançlara sahip insanların dinlerini uygulama ve ifade etme özgürlüğünü kullanılamaz hale getirmesi” halinde kısıtlanabileceğini karara bağlamıştır. Azınlık dinleri mensuplarının sözel saldırı ve tacizlerle yıldırılmasına karşı etkili bir önlemdir.

5. AİHM Wingrove davasında (1997) dine yönelik hakaretin “‘önemli’ (significant) boyutta olması ve ileri bir küfür düzeyine (a high degree of profanation) varması” halinde devletin tedbir alma yetkisini tanımıştır. Din sebebiyle çıkacak kargaşa ve çatışmaları önlemek devletin görevidir.

6. Mahkemenin, peygambere hakaret kovuşturmalarında yukarıdaki İKİ İLKEDEN BİRİNİN ihlal edildiğini, yani hakaret olduğu ileri sürülen söylemin “insanları dinlerini icra etmekten men edici” nitelikte olduğunu VEYA “ileri bir küfür düzeyine vardığını” göstermesi gerekir. Bunun yapılmaması halinde, verilecek olan mahkûmiyet kararı hukuka aykırıdır.



Is Technopessimism Bunk?

Yes, says Joel Mokyr.

26 Temmuz 2013 Cuma

Son diyelim, başka çıkmasın

Dün kısa bir şey paylaşmıştım. Bir sürü yorum gelince, bugün birkaç tane not ekledim.
*
Dünkü:

"Muhammed, her toplumda dönem dönem çıkanlar cinsinden bir dini liderdi (bkz. Martin Luther, Jean Calvin, Mormonluğun kurucusu Joseph Smith, Bahailiğin kurucusu Bahaullah, Sikh dininin kurucusu Guru Nanak, Koreli Reverend Moon, Yezidiliğin kurucusu Şeyh Adi b. Müsafir, Dürziliğin kurucusu Muhammed el-Derzi, Said Nursi, Fethullah Gülen, Adnan Oktar vb.). Ötekilerden daha ilginç ya da "hakiki" bir özelliğini göremiyorum.

Uluslararası konjonktürün uygun olması nedeniyle, takipçileri çok kısa zamanda muazzam bir askeri-ekonomik başarıya ulaştılar. Medeni dünyanın yarısını silah zoruyla zaptettiler. Muazzam bir nüfus üzerinde, haraç ve cizyeye dayalı bir sömürü düzeni kurdular.

Muhammed'in "din kurucusu" diye kutsanması bu olayın sebebi değil SONUCUDUR. Muhammed 7. yy'da yaşadı. Fetih hadisesi olmasa, Ortadoğulu onbinlerce dini reformcudan biri olarak kalır, unutulur giderdi. Fetihten yüz yıl sonra, 8. yy sonu ile 9. yy başında, resmi tarih yeniden yazıldı, Muhammed "son peygamber" ilan edildi.

Ne demek son peygamber? "Bundan sonra her isteyen dini önderliğe soyunamaz, bizden ruhsat alması lazım" demek. O kadar."

*

İlave notlar:

1) Dini liderler… On tane isim saymışım, kılçık olsun diye eklediğim Adnan Oktar’a takılmanın manası yok. İsterseniz emsalinden elli tane daha ekleyeyim, Aziz Francis, Jan Hus, Kardinal Newman, Jonathan Edwards, Hasan Sabbah, Haydar ve Cüneyd, Hacı Bektaş, Sabetay Zvi…. Entelektüel seviyelerinin ya da tarihi önemlerinin eşit olduğunu söyleyen yok. Ama dini-karizmatik lider tipinin gayet belirgin ortak noktaları olduğunu görmezlikten gelemezsin. [Mario Vargas Llosa, Dünyanın Son Ucundaki Savaş, bu konuda okuduğum en etkileyici kitaptı. Brezilya taşrasında 19 yy’da zuhur eden bir Mehdi’yi anlatır.]

“Oktar’la Muhammed’i aynı nefeste sayamazsın” diyenlere… Esas Luther’le Muhammed’i aynı nefeste sayamazsın. Luther derin bir kültürün ve muazzam bir tefekkürün temsilcisidir. Muhammed’de böyle bir derinliğin izlerini göremiyorum. Buna karşılık kişilik özellikleri ve yaşam tarzı bakımından, Oktar’ı andıran yönleri yok değil.

2) Uluslararası konjonktür… İslam’dan önceki yüz yılda medeni dünyanın ekonomik ve kültürel ağırlık merkezi Ortadoğu’ya kaydı. İki büyük imparatorluğa bölünmüş Süryani/Arami kültürünün biti kanlandı, yeni siyasi arayışlara girdiler. İki imparatorluğun marjında yaşayan Araplar güçlendi, etkinleşti. En önemlisi, 602-630 arası iki imparatorluk arasında müthiş travmatik bir “dünya savaşı” yaşandı. Ortadoğu’da egemen olan iki Hıristiyan mezhebinin (ve sanırım Yahudilerin) bu yüzden pusulası kaydı, yeni tekliflere açık hale geldiler.

3) Sömürü... Arap istilası tarihin en büyük soygun operasyonlarından biridir. Suriye çölündeki Emevi saraylarından bir ikisini görsen, servet aktarımının boyutu hakkında fikir edinirsin. Abbasi devleti kurulurken, Ortadoğu dünyanın en mamur, en medeni, en şehirleşmiş bölgesi idi. Nüfusun üçte ikisi, belki daha fazlası Hıristiyandı. Ödedikleri cizyenin miktarını hesapla, dudağın uçuklar. 9. yy’da Araplar o denli parlak bir kültürel yaşama kavuştularsa bedavadan mı oldu sanıyorsun?

4) Ama Batılılar…. Peki, diyelim ki son ikiyüz yılda Müslümanlar durmadan dayak yiyor, onlara da yazık, günah. Peki ama bunun 7. yahut 9. yüzyılda olanlarla ne ilgisi var? Bugün dayak yiyorlar diye, geçmişteki soygunu ve onun üzerine kurulmuş soygun ideolojisini yok mu sayacağız?

5) Hz. Muhammed’in öz hakiki İslamını Emevilerle Abbasiler bozdu… Hikâyedir. Kaç defa yazdım, anlattım. Gerek Kuran’ın nihai metni, gerekse onlarsız Kuran metninin hiçbir anlam ifade etmeyeceği biyografi ve hukuk çerçevesi, Emevi ve Abbasi devrinde şekillenmiştir. Muhammed’in mesajını, eğer gerçekten Muhammed’in ise, ancak Emevi ve Abbasi kaynaklarından öğrenebiliyoruz. Siyeri, hadisi, tabakatı ve fıkıh mezheplerini çıkar, geriye İslam kalmaz, hava kalır.

M 632-800 arasında gerçekleşen İslam fethi, tarihin en büyük siyasi devrimlerinden ve en müthiş iktidar kaymalarından biridir. Tastamam bu zaman aralığında şekillenen İslam dinini, bu muazzam siyasi-sosyal olaya bir ideolojik, ahlaki ve mitolojik kılıf uydurma hadisesi olarak oku. Bak nasıl aydınlanıyor her taraf.

Doğal Anneyim Facebook Grubu devam etsin mi?

DOĞAL ANNEYİM FACEBOOK GRUBUNUN DEVAMLILIĞI İÇİN LÜTFEN OKUYUN:
Sevgili arkadaşlar, doğal anneyim grubunu benimle aynı merakları ve uyanışları paylaşan annelerle buluşabilmek adına Doğal Anneyim blogumun ardından kurdum. Doğal yaşam ve doğal ebeveynlik konulu bu blogumu takip etmek isteyenler emaillerini sayfamda sağdaki takip edin kutucuğuna bırakabilirler. Doğal Anneyim Facebook Grubu ise 2 sene içinde çok büyüdü. 3800 kişiye ulaştı. En son Haziran ayı başındaki Taksim Gezi olayları sırasındaki paylaşımlarıyla grupta bazı üyeler barışçıl havayı bozdu. Şikayet aldığı için de facebook iki kere kapattı. Grup kapatılınca değerli dosyalar ve paylaşılan bilgileri kullanamayan pek çok mağdur anne oldu. Grubu tekrar açtırmak için 2 ay boyunca çok uğraştım, sonunda tam artık ümit yok derken tekrar açıldı. Bu zaman zarfında grubumu açılırsa artık modere etmemek üzerine bir karar aldım. Üye olduğum tüm anne gruplarından ayrıldım. Doğal Anneyim grubumu tüm üyelere emanet ediyorum, herkesin zamanı çok değerli, hepimiz gibi. O yüzden tekrar bir grup üyesi tarafından şikayet edilip kapatılmasını istemiyorsanız lütfen gruptaki tarzınıza ve paylaşımlarınıza dikkat edin. Facebook her yere şikayet butonu koymuş, devamlı müdahale ediyor. Elimizdeki bu değerli grup hepimizin. 

İçindeki bilgileri ve sizinle benzer ebeveynlerle iletişim şansınızı korumanız dileklerimle. 

Sevgi ve barışla kalın.

Başak

A Tale of Two Political Systems

Here is a fascinating TED talk about the Chinese political culture.  It takes about 20 minutes.

Addendum: And here is a thoughtful commentary on the talk.

Ensemble Mirable - Discography

Emma Wallace - Discography

Emma Wallace - Discography

A Reason to Stay Up all Night
Alice in Wonderland
Down the Rabbit Hole
Temptation_

25 Temmuz 2013 Perşembe

Skandalllll !!!!!!!!!!





Skandal skandaaalllll!!!! 1784 kişiden hepi topu 40 kişi ankete katılıp bana oy attı, vay anam vaaay! Ben de orda burda star havalarında gezinip böbürleniyordum 1700 küsür takipçim var diye, peeehhhh sönük starmışım da haberim yokmuş :( Peki öyle olsun yazdım bunu bir kenara! Bana oy veren 40 takipçime teşekkür ediyorum, iyi ki onlar var da beni yerlerde sürünmekten bir nebze de olsa kurtardılar!


Anket hala devam ediyor, katılıp bendeniz sönük starınızı parlatmak ve hediye kazanmak isterseniz beklerim efendim fırk fırk:





İmza: Ezik Noni'niz