4 Temmuz 2013 Perşembe

Demokrasilerde çare tükenmez

“Demokrasilerde darbenin yegâne alternatifi seçimdir” demiş dostlar, beni gülümsettiler. Hafızanızı tazeleyin: Türkiye’de 1983’ten beri (Ali Bozer’i sayma) 11 defa başbakan değişti. Sadece üçü seçim sonucu değişti. Mesela 14 Mart 2003’ü hatırlayın. Tayyip Erdoğan hangi seçimi kazandı da başbakan oldu?

Demokrasilerde YEGÂNE meşruiyet kaynağının seçim olduğunu zannediyorsanız PoliSci 101’den okumaya başlayın derim. Nixon seçim kazanmıştı, neden gitti? De Gaulle seçim kazanmıştı neden gitti? Thatcher seçim kazanmıştı neden gitti? Hitler seçim kazanmıştı, neden tepelediler? Demokrasiye saygısızlıklarından mı acep?

Demokrasilerde devlet yönetmek için seçim kazanmak şarttır, evet, ama yetmez. Toplumun seni desteklemeyen kesimleri nezdinde asgari bir meşruiyeti, asgari bir uzlaşma duygusunu koruman gerekir. Aksi takdirde ancak kanla ve zorbalıkla yönetebilirsin. O yöntem tek parti diktatörlüklerinde, askeri darbe rejimlerinde, çete devletlerinde bir yere kadar yürür belki. Ama periyodik seçimlerin yapıldığı bir düzende olmaz. Yürümez. Elinde patlar.

Hem Kürdistan’da “üç beş bin çapulcuyu” kan ve zorbalıkla otuz sene bastırmaya çalıştılar da ne oldu, hatırlayın bir.

*
Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, kendisine bilfiil oy verenler dışındaki toplum kesimleri nezdinde kredisini tüketmiştir.  İtaate, rızaya ve (kuşkulu dahi olsa) güvene dayalı yönetimin altyapısı çökmüştür. Bu saatten sonra ağzıyla kuş tutsa o rızayı ve güveni yeniden tesis edemez. İstemese de gaza, silaha, çatışmaya, basın yasaklarına, toplu tutuklamalara yönelmek zorundadır. Bu işin sonu sıkıyönetimdir, Takriri Sükûn kanunudur, Tahkikat Komisyonudur. Maalesef öyledir. Kendimizi kandırmayalım.

Bu hükümet geçmişte topluma umut veren işler yaptı.  Yarım ve eksik yaptı gerçi, ama otuz seneden beri umudu unutmuş bir ülkede o bile ilaç gibi geldi. O yüzden Erdoğan’a, cumhuriyet tarihinde daha önce – belki cumhuriyetin kurucusu ile Adnan Menderes hariç – kimseye nasip olmamış bir kredi açıldı. “Yapacak ama engelliyorlar” söyleminden medet umuldu. Köylüleri uçaklarla bombalatırken bile hüsnüniyetine toz kondurulmadı, kondurulmamaya gayret edildi.

O kredi bugün ziyan edilmiştir. Son devir fiyaskolar geçididir. Avrupa Birliği projesi ilk dönem reformlarının esas dayanağıydı; çıkmazdadır. Anayasa değişikliği 12 yıllık iktidarın temel vaadiydi; çökmüştür. “Kürt barışı” dörtnala çıkmaza doğru yol almaktadır; hatta baştan beri içinin boş olduğuna dair kuşkular belirmiştir. Suriye politikası kepazelikle sonuçlanmıştır.

Alkol yasağı ve onunla ilişkili olarak başbakanın ağzından çıkan sözler, üçüncü köprünün temel atma töreninde söylenenler, Fazıl Say ve Sevan Nişanyan hakkında doğrudan doğruya başbakanın talimatıyla açılan davalar, bugün ülkenin, sağduyusunu tehlikeli ölçüde yitirmiş bir insan tarafından yönetildiği izlenimini pekiştirmektedir.

*
Dün Berlin’de Patti Smith konserine gittik. Coşkunun zirve yaptığı noktada şarkısını “Kahire ve İstanbul’da özgürlük için mücadele eden kardeşlerine” adadı. Sıkı alkış aldı. (Gördüğüm kadarıyla bizden başka pek Türk de yoktu.)

Şöyle söyleyeyim. Solda Patti Smith ile sağda Daniel Pipes’ın, New York Times ile Wall Street Journal’ın, Guardian ile Daily Telegraph’ın, Libération ile Le Figaro’nun, Süddeutscher Zeitung ile TAZ’ın oybirliği içinde olduğu bir dünyada Tayyip Erdoğan’ın uzun vadede tutunabilme şansı yoktur. Hayal kurmayalım. Türkiye uzayda değil. Dünya da 1930’ların dünyası değil.

Yöntemi nedir bilemem. Cumhurbaşkanı mı devreye girer? Geçiş hükümetiyle erken seçime mi gidilir? Yunanistan ve İtalya’da yaptıkları gibi renksiz, kokusuz bir adam bulup bir müddet ortamın soğumasını mı beklerler?  Elbet bir yolu bulunur. Tek şunu bilirim: Süre uzadıkça sertlik artacaktır, kutuplaşma şiddetlenecektir. İşi tatlıya bağlama ihtimali azalacaktır.

“Umalım ki Türkiye’de askersiz olur” derken kastettiğim budur. Darbe olsun diyen yok. Darbeyi önlemekten söz ediyorum. 

Bir adamın tatmin edilebilirlik sınırlarını aşmış hırsı yüzünden, bunca sene iyi kötü yürüyen bir demokrasi deneyini heba etmeye değer mi?  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder