28 Şubat 2014 Cuma

01X16 STEVEN UNIVERSE (SUB.ESPAÑOL)

"Steven el Espadachín"



- DESCARGAR -
(Subtítulos por Ivancartoonist y The World of Steven Universe)

(100 megas | 720p | Sin Logos)
¿NO HAY AUDIO EN LA DESCARGA? ( Clic Aquí )

No olviden seguirnos en:
  

Dvr #1


Nu - MAN O TO (Original Mix)



Devrimci ülkücü  ile yan yana geliyor, eylem arkadaşlığı yapıyor. Galatasaraylı formasının arkasına "Çarşı" amblemini koyuyor. Cemaate ait kanallar CHP yayınlarına öncelik tanıyor. TUSİAD başkanı ile Sendika başkanları ortak eylem planı içerisinde dahi oluyor. Zaman gazetesi BirGün haberi geçiyor sosyal medyadan.. Hakan Şükür dahi muhalif bir çizgi üzerinde yürüme gayretine giriyor, T24'e röportaj veriyor. Öyle ki AKP-Ordu beraberliği dahi en azından hayal edilmeye dahi başlandı.

Bir yıl önce birbirleri ile kanlı bıçaklı savaş halinde olan gruplar kol kola giriyor ya da AKP-Cemaat ilişkisinde olduğu gibi birbirlerini besleyip birbirlerinden güç alan yapılar kanlı bıçaklı oluyor. Dün X'i savunanlar bugün tam tersi. Ulusalcı Cemaatci ile çay içiyor, AKP ise Ordu'ya selam çakıyor.

Ömrü hayatımda izlemediğim Cemaat'in yayın organlarını ülke gündemini takip etmek için izler hale geldiğimi görünce şöyle bir durum: Lan n'oldu böyle?

Ortak düşman çatısı altında birbirlerine zıt ne kadar yapı varsa birleşmiş durumda. Her kesim için geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Daha ilginç bir ayrıntıdan bahsedeyim.

Yıllar yılı futbol ve siyaset arasındaki uzlaşmaz ilişki gündeme getirildi. Futbol romantikleri zaman zaman bir futbol takımı taraftarlığının siyasi içeriğinin de olabileceği üzerine fikir ürettiler. Buna karşı duran büyük bir kesim oldu. Bir yerde haklıydılar.. Nihayetinde sağcısı da solcusu da golü atınca sahiplenmek zorunda olduğun bir gerçek söz konusuydu. Her şey tabela içindi. Skora katkıda bulunan futbolcunun yeteneği olduğu sürece kabul göreceği bir ortamın belirleyicisi hiçbir zaman siyasi içerik olamazdı. Renklere olan bağlılığın politize edilmesi hele ki bizim memlekette mümkün değildi. İstanbul takımları olarak milyonlarca taraftarı olan kulüplerin siyasi bir renginin olmadığı sıklıkla belirtilir, Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş taraftarları arasında keskin bir siyasi çizginin, sınıf farkının olmadığı üzerine realist açıklamalar yapılırdı. Avrupa'da St.Pauli, Athletic Bilbao gibi istisnai örnekler olsa da genele vurduğunuzda sayısı çok çok azdı. Bizde ise hiç yoktu.

Bugün geldiğimiz noktaya bakar mısınız?

Fenerbahçeli siyasi nedenlerden dolayı Beşiktaşlı olabiliyor.Galatasaraylılar Ali İsmail Korkmaz tezahüratına katılıp "Fenerbahçe yıkılmaz" diyebiliyor. Düşünsel bazdan üretilen fikre göre rakiplere destek çıkılabildiği gibi kendi takımına karşı tavır dahi alınabiliyor. Lakin bir AKPli her ne şartta olursa olsun bu kimliği her koşulda taşıma gayreti içerisindeyken CHPliler ise her ne şartta olursa olsun AKP ile aynı safta yer tutmamaya gayret ediyor.

İçerdiği eylemlere göre değiştirilebilir ya da desteklenebilir olması gereken partilerin savunucuları bir futbol takımı tutarcasına bağlı kalırken futbol taraftarlığı siyasal içeriğe göre farklılaşabiliyor. Bugünlere "gol" diye bağıranların çok azı bir futbol maçı esnasında bunu dile getiriyor. Takım değiştirme boyutunda olmasa da "destek" konusunda taraftarlar aslında bir siyasi parti takipçisi kadar eylemlerini sorguluyor ve buna göre tavır geliştiriyor.

Bu aslında futbola gönül vermiş taraftarların yüceliğinden ziyade memleket siyasetinin bir futbol takım  taraftarlığına indirgendiğinin kısa özeti. Gazeteleri dahi bu şekilde ayırabiliriz. Sabah, Takvim, Türkiye v.s. X takımı tutuyor. Akit bu takımın kale arkası grubu. Efendim Zaman, Bugün v.s. başka bir takım v.s. Herkes kendi takımın lehine olan haberleri yapar, aleyhte ayrıntıları görmez v.s.

Özetlersek eğer siyasi parti savunucuları partilerini "futbol takımı" gibi "her koşulda" desteklerken futbol takımına gönül vermiş bireyler sahanın dışında ve hatta içerisindeki eylemleri sorgulayarak masaya yatırmaktan çekinmiyorlar.

Memlekette "normal" olan ne varsa alaşağı edildi. Soğuk ateşe koşuyor, sıcak buzdolabına girmeye çalışıyor. Masa artık kalem olmuş, sıra artık tahtaya dönüşmüş ve kurduğumuz cümlelerin anlamları döneme göre farklılaşıyor.Kelimeler, kendilerine başka anlam buluyorlar.

Hangi görüşten olduğuna bakılmaksızın hepimiz yaşam içeriğimizin tehdit altında olduğunu düşünerek bir yere bağlı kalma ve onu savunma zorunluluğu hissediyoruz. Hepimize kolay gelsin zira gerçekten çok zor bir dönemden geçiyoruz.  Akıl sağlığını tehdit eden bir çıkar savaşının doğurduğu futbol takımının taraftarlığından daha koyu bağlılığı yaratan kutuplaşmanın ortasındayız. Gerçek artık önemsiz, skor her şey.


Dvr




Haftasonu

Battaniyemi sonlandırdım. Kenar örgülerine geçtim. İlerleyen günlerde bitmiş halini yayınlayacağım inşallah. Şimdilik kenarları için güzel bir iş arayışındayım, çevresini dolaşmak epey vakit alıyor ama olsun, kenarları da güzel olsun. (resim, internetten)
Bitirdiğimiz hafta sevdiğim ve izlemekten hiç bıkmadığım bir filmi, Amelie'yi yeniden izledim. Öyle iyi geldi ki, kararıp kalmayan günlere, herşeye rağmen umudunu asla kaybetmemeye, bizi bekleyen güzel günler olmasını dileyerek....  Haftasonunuz gönlünüzce geçsin..

27 Şubat 2014 Perşembe

28 Şubat 2014

Bir demet çiçek mutlu eder hep beni. Dün Kızılay'dan aldım ve eve gelene kadar hep kokladım. Bahçedekilerin açmasını da dört gözle bekliyorum. Onlar kokmuyor ama görünüşlerini seviyorum.
Yine kendimizi oyalayalım, bir parça olsun, bir süreliğine bile olsa. Ne kadar yaşanılır kılarsak hayatı o kadarı kar bize. İnsanların yorduğu, hayatın yorduğu, bizi kalıpların içine alıp kendi şeklimizi ortaya koyamadığımız zamanlar, "yalan dünyanın" sözde kalmayan kendini gerçekten de yalan olduğunun bizzat ispatı, insanlar arası sevimsiz ilişkiler, haksızlıklar.... Sözler gerçekten suya yazılan yazı gibi, bu gün de yaşamak zor zanaat..

Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme, Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime, Dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüğü için kızıyor gönlüme...” (Hz. Mevlana)

Eğer çiftlik kurma hayalim var diyorsanız...

Sevgili Datça Murat Çiftliği sahibi Murat Tapik benim gibi çiftlik hayalleri olanlar için anlatıyor...

Bu haftaki taze, doğal, yerli tohum, GDOsuz sebze ve meyvelerim

Her hafta Datça Murat Çiftliği'nin Erenköy'deki dükkanına uğramayı adet edindim. Bir çok aynı fikirde insanlar tanışıyorum. Hatta muhabbet etmekten eve dönemiyoruz. Kızlar da ben çocuk doktoru Hüseyin Tapik ile konuşmaya dalmışken kendilerine oyalanacak bir şeyler buluyorlar. Ben dışarıda bu sebzeleri seçerken kızlar da dükkana girmişler ceplerine nefis kuru elmaları ve kuruyemişleri doldurmakla meşgullermiş :)

Kızlar dükkanda kuruyemişleri toplarken

Büyük kızım Melisa dönüş yolunda diyor ki "Anne bu dükkanı çok seviyorum. Herkes çok güler yüzlü. İsmi güleryüz dükkanı olmalıymış" :D


Murat Tapik'in mesajına gelince:

ÇİFTLİK KURUYORSUN
Her geçen gün farklı insanlardan telefon geliyor. Emeklilik döneminde huzurlu bir çiftlik hayatı yaşamak isteyenler, tarımda gelecek gören genç girişimciler, parasını yatırmak için farklı kanallar arayan şirketler oluyor ahizenin karşısında. Çiftlik kurulumu, doğa içinde bir yaşam ve üretim hakkında tüm bildiklerimi paylaşmaktan oldukça mutluluk duyuyorum, umarım faydam dokunuyordur.
Nasıl çiftlik kurarım, ne yapmalıyım ve buna benzer tüm soruların çok kısa bir cevabı var benim için:

    * Size her zaman destek çıkacak bir eş, bir aile
    * Gönül bağı ile sizlerle gece gündüz demeden çalışacak dostlar
     * Yeri geldiğinde marangoz, seramik ustası, inşaatçı olabilecek kadar her işle uğraşabilecek kadar bu işi sevmek
    * Toprakla uğraştıkça ellerinin nasırlaşmasından, yağmur altında ürün toplamaktan, buz gibi sularda topladığın sebzeleri yıkamaktan, bu ürünlerin yetişmesini izlemekten ve sevdiklerini bunlarla beslemekten  zevk alabilmek

Ve başka hiçbir işle uğraşmadan sabah 5, akşam 12 demeden evine, tarlana, hayvanına, çalışanlarına emek vermek, ilgilenmek. Bunlardan öte bence her şey ikinci planda, isteyen herkese ben yerli tohumları hediye ediyorum zaten yeter ki bu üsttekiler hazır olsun. Sevgiler, Murat Tapik.
www.datcamuratciftligi.com   murat.tapik@gmail.com


Susheela Raman - Sharabi (Alcoholic) Radio Edit Single

19.Nehar Tüblek Karikatür Yarışması Ödül Töreni


It is all downhill after 40

Click on graphic to enlarge.
Source.

26 Şubat 2014 Çarşamba

27 Şubat 2014

Dün akşamın üretimleri. Artık renklerini nihayet sevdiğim güllü tutaçlar.
Kahve-çikolata keyfi.
Bir süre önce aldığım matruşkalı mandalları, arkalarına birer mıknatıs ile kuzumun resimlerini tuturacağı magnetler haline getirdim. Matruşka desen, obje ve tabiki kendisi, çok seviyorum çok.

Açık Hava





Çok değil sadece geçtiğimiz hafta sonunda böyle incecik bir bluzle pozlar verdiğime inanamıyorum! O gün hava işte bu kadar sıcaktı. Bugün ise kelimenin tam anlamıyla dondum diyebilirim! Valizimde boşuna taşıdım diye hayıflandığım kar montuma nihayet sarınabilirim, İzmir'e veda etmeme sayılı günlerin kaldığı şu soğuk günlerde...




İzmir'in görmediğim birçok yeri olduğuna eminim, ama gördüklerim arasında ben en çok Bostanlı'yı sevdim. Burada her şey ayağınızın altında ve yürüme mesafesinde, parkı, pazarı, pastanesi, postanesi, vapuru, sahildeki yürüyüş parkuru... Hepsine yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Tek handikapı benim gibi boğazına düşkün olanlar için tehlikeli birçok alternatifin bulunması; kumru, kumpir, waffle ufff ben acıktım sanırım :P




Niloş İstanbul'da Gymboree'ye bayağı alışmış, buraya gelince anladım. Burada bunun eksikliğini hissedince, parklar da kesmeyince onu Elma Şekeri Çocuk Evi'ne yazdırdım. Hafta içi her gün 1 saat oyun grubuna katıldı, ben de yanında ona eşlik ettim :) Hem benim aklım onda kalmamış oldu, hem de o enerjisini güzel bir şekilde atmış oldu. Mesela dün müzik dersinde çok tonton bir müzik öğretmeni (Sayın Işıltan Uşaklıgil) akordeon çaldı ve bütün çocukları müthiş eğlendirdi. Bu bakımdan Elma Şekeri gerçekten çok isabetli bir seçim oldu. Buradan okul müdürü Özlem Sonay Binay'a sıcak ev sahipliğinden ötürü, Nil'le ilgilenen Hayriye Uçan Öğretmen'e de Nil'e göstermiş olduğu yakın ilgiden ötürü teşekkür ediyorum.




















Sanırım en son 6 yaşındayken böyle bir poz vermiştim, Libya'da yaşadığımız günlerde gittiğimiz bir müzenin kırık heykelinin arkasına geçip aynen bu şekilde pişmiş kelle gibi sırıtmıştım :) Ne kadar büyüsek de içimizde küçük bir çocuk hep saklı duruyor sanırım!




İçinizdeki çocuğu kaybetmemeniz dileğiyle...






Bluz: Park Bravo (teşekkürler anneciğim!)


Pantalon & Kolye: Bostanlı'daki butiklerden


Çanta: Persunmall


Mekan: Bostanlı Açık Hava Müzesi


01X16 STEVEN UNIVERSE (ENGLISH)

"Steven the Sword Fighter"



"Secondary Video including logos )"

- DOWNLOAD -

If you want to buy the episode )
(100mb | 720p | Logoless)
NO AUDIO IN THE DOWNLOAD? ( Click Here )

Don't forget to follow us on:
  

Takıldım bunlara

Şu ara bunlara takmış durumdayım. Çok seviyorum, bulmalıyım, almalıyım.

26 Şubat 2014

Mutfağımla aram çok kötü şu ara. Yemek yapmak eziyet resmen.
Öğleye kadar olan vakit çok çabuk bitiyor. Okuldan dönüşte sonrası için zaman yetmiyor. Öyle garip durumlar.
 Fırsat buldukça ör felsefesi hakim.
Bir bunalmışlık var ama hayırlısı..

Tüm adsız yorumlara hitaben;

"Cahille girme münakaşaya, ya sinirini zıplatır tavana, ya da yazık olur adabına." Mevlana

25 Şubat 2014 Salı

Doğum günün kutlu olsun Sabahattin Ali

Bugün 25 Şubat, Sabahattin Ali'nin doğum günü...
Büyük edebiyatçı, şair, mizah yazarı Sabahattin Ali  1907 yılının 25 Şubat günü Edirne'nin Gümülcine sancağına bağlı Eğridere' de doğdu 2 Nisan 1948 yılında  gene doğduğu yörede sınırı geçerken katledildi. Resmi açıklamaya göre "milli hisleri" tahrik olan bir tetikçi tarafından ama kuvvetle muhtemel epey yukarılardan gelen "Sınırdan bırakın sonra arkasından vurun" emriyle aramızdan ayrıldı.
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Mim Uykusuz'la çıkardığı Markopaşa dergisi HOMUR dahil birçok mizahçıya örnek olmuştur...
Nice yıllara Sabahattin Ali

Yönetmenliğini Metin Avdaç'ın yaptığı Sabahattin Ali'nin hayatını konu alan "Sabah Yıldızı" filminin fragmanı

Cezaevi Mektubu-9

Büyük koğuştan biri dün akşam hastalanmış, karın sancısıyla katılıp kalmış. Nöbetçi başmemura gitmişler, "bir şey olmaz" deyip savmış, ya da hap vermiş, yahut "biraz bekle" demiş, rivayet muhtelif. Bunun üzerine arkadaşları 118 acil servisi arayıp ambulans çağırmışlar. Gecenin o saatinde ekip gelmiş, iğne falan yapmışlar.

Sabahleyin ortalık altüst. Adama soruşturma açmışlar. Bütün cezası verilecekmiş. Durum bir bakıma absürt, cezaevine özel tıp servisi olacak iş değil. Öte yandan açık cezaevi konseptinin doğru dürüst oturmamış olması da var. Telefon serbestse 118'i neden aramasın? Yahut telefonla tweet niye yazdırmasın?

İçtimada müdür çıktı, millete fırça attı. Özeti: "burada devletin memuru varken sen nasıl kendi kafana göre iş yaparsın?"

Devlet dediğin şey, bir takım küçük insanların kendilerini olduklarından daha güçlü ve ya önemli göstermek için kurdukları bir düzenek değil mi? Düşünürsen, hepsi bu.
¡¡EMERGENCIA!!  ¡¡EMERGENCIA!!
                                                                                              Me he encontrado con varios usuarios que están subiendo los videos que he subtitulado con tanto esfuerzo y recibiendo el crédito...

POR FAVOR, ayúdenme a DETENER/DENUNCIAR a este tipo de personas... principalmente a este usuario: https://www.youtube.com/user/StevenUniverseLa 
Que está subiendo mis capítulos subtitulados que he hecho con mucho esfuerzo e invertido tiempo como suyos, (no tienen idea de cuanto tiempo he invertido por ustedes chicos), y está recibiendo crédito por algo que ni siquiera se esforzó.
Por favor, vayan a sus vídeos y pongan el "link verdadero" de la página para que los que ven los vídeos "SUBTITULADOS" ahí vean que no les pertenece.

SI ESTO SIGUE ASÍ Y NO HAY CAMBIO AL RESPECTO...ME TEMO QUE DEJARÉ DE SUBIR LOS LINKS DE DESCARGA TEMPORALMENTE (Y ESO SERÁ POR UN LARGO TIEMPO POR CADA EPISODIO)... TODO GRACIAS A ESTE TIPO DE PERSONAS.

NO ES JUSTO LA VERDAD...
NO HAGAN QUE TODO MI ESFUERZO SEA EN VANO.

~ GRACIAS ~
IDEAS O SUGERENCIAS PARA AYUDAR TAMBIÉN SON BIEN RECIBIDAS (DÉJANOLAS EN LOS COMENTARIOS O ENVIANOLAS A NUESTRO TUMBLR O FACEBOOK)

Gauging Mobility

I agree with the main point of Paul Krugman's latest blog post: When thinking about the welfare of a typical person in society, income inequality is more important than mobility. But this sentence struck me as more wrong than right:
"the most important factor in whether you can become rich is whether you chose the right parents: Most people are going to end up with socioeconomic status close to where they started."
According to a recent study of mobility (see Figure 1), the correlation between parent's income rank and children's income rank is about 0.3. That means that if you are in the 99th percentile (the much-talked-about 1 percent), your best guess is that your child will be at the 65th percentile.

To me, that seems like a lot of regression toward the mean. This is why financially successful parents often have strong bequest motives. They are smoothing consumption across generations.

Addendum: Here is the key Figure 1:

24 Şubat 2014 Pazartesi

25 Şubat 2014

Ekleme kısmında resimlememi isteyen  sevgili okur için. Aslında bir an önce bitirip, mis gibi yıkadıktan sonra o kokuyu içime çeke çeke örtmek istiyorum ben bu battaniyeyi.
Birkaç gündür unutmuştum kitabımı, buluştuk yine.
Bugün ne pişirsem sorunsalı. Yemeğin adı bile olsa mutlu olabileceğim bir gündeyim.