9 Şubat 2014 Pazar

Tom & Jerry







Geçtiğimiz günlerde şeker bir okuyucum rica etmişti, onun isteği üzerine Miso ve Nil'i konuk ediyorum bugün bloguma :) Konuklarım fazla hareketli ve mobil oldukları için fotoğraflarda ikisini bir arada yakalamam artık pek mümkün olmuyor öyle eskisi gibi... Her zaman söylüyorum; Miso Nil'den önce de vardı, evimizin bir parçasıydı bu yüzden ondan vazgeçmek bir gün bile aklımdan geçmedi. Şu anda aranızda hamiş olup da çevresinden "kedini ne yapacaksın" sorularıyla karşılaşan, hatta daha ileri gidip "kurtul şundan!" baskısı görenler varsa bize bakıp birazcık rahat nefes alabilirler diye düşünüyorum. Onlar dünyanın en masum canlıları tek kusurları bebeğiniz büyüyor ama onlar hep aynı kalıyor. Bu yüzden biraz sevgi ve biraz da sabırla çözülemeyecek hiçbir sorun yok diye düşünüyorum ben...




Evet şunu itiraf edebilirim ki bebekten sonra işler değişiyor. Ne kadar isteseniz de artık her şeye eskisi gibi yetişemez oluyorsunuz. Evde küçük bir bebekle uğraşırken bir de ilgi bekleyen başka bir canlının daha olduğunu unutabiliyorsunuz, bu dengeyi tutturmak zor olabiliyor. Miso benim için çok özel bir kedidir, şu ana kadar sahip olduğum kediler arasında apayrı yere sahiptir, ama bu onun evde ikinci plana düştüğü gerçeğini değiştiremiyor maalesef. Bebeğinize ayırdığınız vakitle kedinize ayırdığınız vakit eş değer olamayabiliyor. En başta bu gerçeği kabul etmek gerekiyor sanırım... Ama zamanla bir denge kuruyorsunuz. Mesela ben gün içersinde Miso'yla ilgilenememişsem akşam Nil'i uyuttuktan sonra sevmeye çalışıyorum veya Nil'in öğlen uyku vaktinde kendime bir kahve yapıp laptopımın karşısına geçip kucağıma da Miso'yu alıyorum. Ha tabii her zaman böyle toz pembe bir tablo çizmiyoruz. Nil'i güç bela uyuttuysam ve Miso gidip Nil'in tepesinde miyavlıyorsa işte o zaman "yaktım çıranı üleyynn" moduna giriyorum, o önde ben arkada onu kovalıyor oluyorum :)




Uyutma demişken ben Miso'yu artık uyutma kararı aldım, 7 sene yaşadı işte yeter daha ne olsun. Yok ayol yok, yazdıklarımı sonuna kadar okuyor musunuz diye sizi bir deniyim dedim kihh kihhh :) Hafif bir adrenalin sıçratmasından sonra yazmaya kaldığım yerden devam edebilirim... Uyutma demişken şunu belirtmek isterim; Nil'i bebekken hep Miso'dan koruyarak uyutuyordum. Odasındaysa kapıyı kapattım veya benimle birlikte uyuyorsa Miso'yu odaya almadım. Nasıl olsa Nil artık büyüdü diye biraz rahat davranmaya başladığım şu dönemlerde Nil uyurken Miso'yu hep onun üstünde yatarken yakaladım. Evet maalesef bebeklerin vücut ısısını ve yumuşaklığını bu tüylü yaramazlar çok seviyorlar, bu yüzden birbirlerinden ayrı odalarda uyumalarını sağlamak çok önemli. Ben de buna artık daha dikkat ediyorum...






Tırmalama konusuna gelecek olursak... Nil Miso'yu çok seviyor ama her bebeğin içinde biraz yer alan çakilik kızımda da var, tatlı tatlı severken birden kuyruğunu çekmeye başlayabiliyor, işi abartırsa Miso'da kontratağa geçebiliyor. Vay be bendeki kelimelere bakın kontratak falan, nerden kulağıma yer etmişse kullanıyım dedim, yoksa futbolla hiç alakam yoktur en son Feyyaz'ın Beşiktaş'ta oynamasında kaldım ben o derece yani :) Neyse daldan dala atlıyorum bu cimcimeler oynarken göz kulak olmakta fayda var, ikisinin de doğaları gereği ne zaman ne yapacakları belli olmuyor. Ama onları izlemek en keyifli kısmı ve bence iyi ki bir aradalar dediğiniz anlar da bu anlar; bebeğinizin içinde hayvan sevgisinin yerleştiğine tanık olmanız paha biçilemez gerçekten. Bu yüzden iyi ki hayatlarımızda bu tüylü dostlarımız var, her zaman da olsunlar diyorum ben!










Hepinize mutlu bir hafta diliyorum!





Hamileliğim boyunca ve doğum sonrasında Miso ve Nil'in kaynaşması ile ilgili yazımı buradan okuyabilirsiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder