Bu memlekette herhangi bir insan Mesut Özil’i ben Orhan Uluca’dan daha ilgili bir şekilde takip ediyorum diyen birisi varsa yalan söylüyordur arkadaş.. 2005 yılında Almanya'da yalnızlığıma denk düşen zamanı futbolla doldurmak istediğimde Eurospor'dan izlediğim Daimler Crysler turnuvasında onu gördüğüm günden bu yana oynadığı her maçı doksan dakika izleme gayreti içerisinde oldum. Halil'e ilk Bundesliga maçında Schalke formasıyla yaptığı asistten dün oynanan Bayern maçına adar.. Örnek vermek gerekirse eğer Real Madrid ile oynadığı lig ve Şampiyonlar Ligi maçlarının yüzde 97’sini doksan dakika izlediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Arsenal’in sadece bir lig maçını kaçırdım, bir ikisini ise Galatasaray maçına denk geldiği için yarım yamalak da olsa izledim. Hulasa ben severim Mesut Özil’i.. Hakkında sıklıkla olumlu şeyler yazdım.
Bugün dünyanın en iyi teknik direktörü kimdir diye sorarsanız düşünmeye dahi gerek duymadan Pep Guardiola olduğunu söyleyebilirim. Bugün olmasa da önümüzdeki beş yıl içerisinde Guardiola ve diğerleri arasındaki farkın çok daha görünür olacağını da düşünüyorum. Lakin kimin en çok başarılı olmasını istiyorsunuz diye soruyorsanız hiç düşünmeden Arsene Wenger derim. Çok değerli, yetenekli ve güzel bir adam. Ne bahtsızlık ki bu iki adam Şampiyonlar Ligi’nde sık sık karşılaştı. Çokça kez finali hak edecek futbolu takımlarına oynatmasına rağmen erken finaller yaşattılar, Guardiola nedendir bilmem en çok da Wenger’in yoluna taş koydu. Arsene Wenger yetenekli olduğu kadar iyi niyeti ve karizmasıyla da fazlasıyla etkili bir teknik direktör. Mesutlu ya da Mesutsuz bu teknik direktörün her başarısı bizleri memnun ediyor.
İşte böyle iki insan buluştu.
Mesut Arsenal’a gidince sadece maçlarını değil aynı zamanda Arsenalmania forumundan maç içerisinde yorumlarını da takip ediyordum. Oradaki Arsenal taraftarlarının yakaladığı ilginç bir ayrıntı vardı. Ne zaman Wenger Mesut üzerine konuşmaya başlasa yüzünde çocuksu bir gülümseme olduğunu, çok farklı bir gurur ve sevgi izlenimlerini fark edip yorumlarla aktardılar ve çeşitli videolarla da bunu desteklediler. Gerçekten de Wenger bizim Mesut’u fazlasıyla seviyor ve takdir ediyordu ki yanlış kararlar verecek kadar da bu sevgi büyüyordu. Son oynanılan maçta kırmızı kart sonrası çıkması gereken ilk oyuncunun Mesut olduğunu Arsene Wenger de biliyordu ama işte.. Ona benzeyen bir yanım varsa budur, inandığım bir konu/insan/fikir olduğunda sonuna kadar ısrar etmek!
Enterasan gelen kısım ise Mesut’un son dönem formsuzluğu değil de daha çok tavırlarındaki tuhaflık. Ona yakıştıramadığım garip şeyler olmaya başladı. Önce tüm Almanya’nın iyilikseverliği ve düzgün duruşuyla takdir ettiği Mertesacker ile kavgası gündeme oturdu. Per haklıydı, Mesut haksız. 6 gol de yesen seni çağıran taraftarlara gideceksin. Mesut’un o eli artık sürekli inip kalkmaya başlamış, iyi niyetli yaklaşımları başından defetmeye girişiyordu artık. En son penaltı kaçırdıktan sonra Flamini’nin teselli edişinde de görebileceğiniz bu el çok fazla kalkmaya ve Arsenal’in teknik adamın hocasına kadar onu sahiplenişine yakışmayacak agresif tavırlar sergilenmeye başlandı. Penaltı konusundaki ısrarı dahi bana "tanıdık" gelmedi.Formsuzluk geçicidir ama bu karakter değişimi kalıcı ve yaralıyıcıdır.
Böyle değildi.
Ama insan değişir. Mesut da değişiyor. Küfürleri de artık sevimli gelmiyor. Bana bakmayın, ben onu her zaman desteklerim ama böyle giderse yakın zamanda kariyeri de onun bu olumsuz tavırlarına eşlik edecektir. Bugün sorun onun performansı değil saha içi ve dışı duruşuyla ilgilidir. Arsenal çok özel bir insanın kurguladığı çok başka bir takımdır. Kupasız da sorunsuz sevilen ender güzel oluşumlardan bir tanesidir. Mesut önce karakteriyle buraya yakışıyordu ve umarım kısa zamanda kendisine gelir. Ben olsaydım bazen sadece arkamda kapı gibi duran Arsene Wenger için oynardım maçlarımı zira bu güzel adamın verdiği desteği başka yerde bulamaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder