30 Eylül 2011 Cuma

Ama oluyor!

Şimdi sen bu denizi güneşi bir kenara bırak, Moskova soğuğuna geri dön olacak iş değil olacaak!

Hastasıyım.

Yuva Bulunduuuuuuuuuuuuuuuuuu!6-12 aylık bu tshirt ve pantalonu ben o kadar çok giydirdim ki, ve hala yepyeni duruyor.Bana atacağınız mailin konusuna Hastasıyım yazarsanız bana kolaylık olur.Her zamanki gibi ilk mail atana gider.

Free Friday, atış serbest günü!

Dün gece içinde bulunduğum rehavetten kurtuldum ve oğlanın küçüklerini, artık kullanamadıklarımızı fotoğrafladım, paketledim, istifledim. Her zamanki yerlerini aldılar.Eğer ihtiyacınız varsa, eşin dostun ihtiyacı varsa şuraya bir tık.Bu sabah bir uyandık ailecek aa yağmur yapıyor, evde bir sevinç havası, böyle saat 6'ymışta biz erken uyanmışız gibi bir hava, oysa saat 8.30 olmuş:))Oğlan yağmur

James Dean!

Yuva Bulunduuuuu!6-12 aylık body ve blue jean. Bodyleri Kanadadan alnıştık, yanlış anımsamıyorsam blujean de mothercare. Biz bayılarak giydirmiştik.Konuya James Dean yazarsanız her zamanki gibi sevinirim.Kargo ücreti sizi düşündürmesin, PTT kargo ile gönderiyoruz ve biz ödüyoruz zaten.İlk mail atana gider.Hatırlatma için mailim tanya.ozkan@hotmail.com

28 Eylül 2011 Çarşamba

GRİP AŞISI OLMAYIN!

Bu yazıyı okumadan grip aşısı olmayın. Bizi bilgilendiren aşı firmaları bakın aslında nasıl bir sağlık oyunu oynuyorlar... Tümü çok iyi kar getiren bir ticaretten ibaret. Her sene herkesin ihtiyacı olabileceği bir ürün, uygulaması hızlı, her sezon bir kere kullanması yeterli dolayısıyla tüketim kararı rahat alınabiliyor, çok fazla sayıda tüketici var, fiyatı yüksek değil... Böyle bir ürüne kim sahip olmak istemez ki! Aşağıda sizlere aşı kampanyasını, işin finansal boyutunu, sayı tahminlerini, koruyuculuğu, içeriği, üretim yolu, yan etkileri, alternatif yöntemleri anlatmaya çalıştım.

7 Aşamalı aşı kampanyası

İşte size pazarlama uzmanlarından bir pazarlama dersi! Bu seferki ürünümüz “grip aşısı”. ABD Hastalık Kontrol Merkezleri’ne (CDC-Centers for Disease Control) göre her grip aşısı sezonunda/başka bir aşı için ekonomik başarıyı yakalamak üzere 7 aşamalı bir plan yapılıyor. Kullanılan dil ve araçlar (haber kanalları, TV) halk sağlığını düşünen (!) firmalardan hiç bir şeyden şüphelenmeyen halka korku temelli mesajlar gönderiyor, bizi grip/x aşısının gerekli olduğuna ikna etmenin yanısıra motive edip istekte bulundurtuyor.

Adım 1: “Aşılama sezonu” başında grip hakkında konuşmaları başlatın. Posterler, el broşürleri sağlık ile ilgili merkezlere gönderilir. Hastaların aklına “tohumlar” ekilir ki aşı geldiğinde istekte bulunsunlar.

Adım 2: Medya bu sene beklenen “yeni” grip salgını hakkında ciddi hastalık ve sonuçlar yaratacağı konusunda öngörülerde bulunmaya başlar. “Bir sonraki dünyanın en büyük grip salgını..” hakkındaki planlamalar, aşı üretimini salgından önce artırmak, salgının yayılmasını önlemek ve hastalıkla savaşmak konusunda sağlık bakanlığı açıklamaları yapılır.

Adım 3: Sonbahar başında yerel ve ulusal tıp ve halk sağlığı uzmanları medya aracılığıyla konu hakkındaki endişelerini söyler ve sonuçlar hakkında tahminlerde bulunarak alarm verir - aşılamaya teşvik ederler. “Milyonlarca insan etkilenecek ve bunların %20si ölecek...” gibi laflar gazete ve TV’lerde gelen haftalarda sarfedilir.

Adım 4: Tıp uzmanlarının raporları kullanılarak halk davranışlarını motive etmek için konu hakkında çeşitli çerçeveler kullanılır. Dil olarak “çok ciddi”, “geçen senelerden çok daha ölümcül”, ör. 2003 senesinde sadece 175 kişi ölmesine rağmen “her yıl gripten onbinlerce insan ölüyor”, “griple savaşmanın en iyi yolu grip aşısıdır” gibi laflar kullanılır.

Adım 5: Medya aracılığıyla sağlık yetkililerinin gribin “ciddi hastalıklara yol açtığı ve bir çok insanın gribe yakalanabileceği”ne dair raporlarını yayınlamaya devam edilir.

Adım 6: Hasta çocuklar ve etkilenen ailelerin resimleri ve hikayeleri görsel olarak paylaşılır. İlk önce motive etmek için sonra da zorlamak için aşılanan insanların resimleri medyada yer alır.

Adım 7: Grip salgınına ve aşılamanın önemine dair referanslar verilir ve tartışmalar yapılır. Bu seneki konu ise domuz gribi! Duyduğunuz gibi aşısı da yolda. Bu gribe özel bilgiler için referanslara bakabilirsiniz.

Grip aşısının finansal boyutu Grip aşısı üreticisi CHIRON firmasının yaptığı 2003 yıllı açıklamasındaki rakamlarına göre 332.4 milyon USD satış gerçekleşmiş. Bu sadece bir firmanın rakamları olup, bu rakama dağıtım, uygulama karları dahil bile değil. 2004 senesinde Amerika’da yaklaşık 100 aşı firmasının faaliyet gösterdiğini ve bu rakamın 2009’a kadar katlandığını düşünürseniz sektörde dönen paralar inanılmaz boyutlara ulaşıyor.

Grip salgını sayıları tahmini

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 120 merkezi raporları, hastane ziyaretleri, grip benzeri semptomlardan şikayetçi olarak gelen kişilerin sayıları, sağlık adına yayınlanan raporlardaki rakamlar, ölüm raporlarında ölüm sebepleri arasında grip geçenler, istatistik uzmanlarının tahmini sayıları, kısacası aklınıza grip adına gelebilecek tüm kaynaklardan çeşitli gerçek veya tahmini sayılar toplanıyor. Ölen kişiler gribin kendisinden değil komplikasyonlarından öldüğü için sayılar matematik formülleri kullanılarak oluşturuluyor.

Normalde grip onbinlerce kişiyi değil gerçekte yılda 1000 civarı kişiyi ölümcül olarak etkiliyor. Zaten bu kişiler çoğunlukla başka ciddi rahatsızlıkları bulunan ve gribin bağışıklıklarını zorladığı kişiler oluyor. Grip aşısının gözardı edilemeyecek ciddi yan etkileri bulunuyor. Sağlık Örgütleri aşı üretici firmalar ile birlikte çalışarak çevreye hastalık korkusu yayarak aşılamayı yaygınlaştırma çalışmaları yapıyor. Böylece normalde yılda 1000 kişinin etkilendiği bir hastalık için 185milyon insan aşılanabiliyor!

Grip aşısı gerçekten koruyor mu?

Şimdiye kadar bulunan 863 grip virüsü var. Aşı sadece 3 tane zincire etki ediyor. Dolayısıyla eğer aşılanmış kişi bu 3 zincir dışındaki diğerlerinden etkileniyorsa o zaman aşı koruyucu olmuyor. Her sene 3 zincirden hangisinin mutasyona uğrayıp salgına dönüşeceği konusunda aşı üreticileri piyasaya sürmeden 6 ay öncesinden tahminde bulunarak birini seçiyor. Eğer tahminleri tutarsa aşı %30 koruyucu olabilir. Eğer tutmazsa ki çoğu kez böyle oluyor o zaman %0 koruyucu oluyor. Hangi salgının başladığı grip salgını sezonu başında anlaşılıyor, tabii aşı ile uyuşup uyuşmadığı bize açıklanmadığı için boşuna aşılanmış oluyoruz. Böylece firmalar yatırımlarını faydasız bir ürünle kazanca dönüştürmüş oluyorlar.

Normalde grip 1 haftalık yatak istirahati ve doğal desteklerle atlatılınca o virüse karşı size bağışıklık kazandırıyor. Ne olacak yine de hastalanacağıma koruma amaçlı yaptırayım ne olur diye düşünebilirsiniz ancak içeriğinde Thimerosal zehirli civa içerikli bileşiği olduğu için pek çok yan etkisi olduğunu unutmayın. Aşının koruma sağlayıp sağlamadığına dair kontrol raporları ise tutulmuyor, zaten milyonlarca kişiyi nasıl takip etsinler ki ne kadarının hayatını bu aşı kurtarmış bilinmiyor.

Grip aşısının yapılan araştırmalarda bebeklerde koruma sağladığı gözlemlenmemiş (1).
Astımlı çocuklarda gribal enfeksiyonlardan dolayı hastane ziyaretlerini engellemiyor (2). Yetişkinlerde sadece grip riskini %6 azaltıyor, iş gününden sadece 0.16 gün kayıba sebep oluyor (66.000 yetişkin üzerinden alınan 48 raporun sonuçlarına göre) (3).
Yaşlılarda ise 98 grip sezonunda yapılan 64 araştırma sonuçlarına göre belirgin olarak gribe karşı etkili olduğu gözlemlenmemiş (4).

Grip aşısı içeriğine baktınız mı?
Eczanelerde hiç kutuya bakmak aklınıza geldi mi?

Bakın bir grip aşısı içinde neler var:

-Yumurta proteinleri: avian (kuş gribi) bulaştıran virüsler de içeriyor
-Gelatin: Alerjik reaksiyonlar ve anaflaktik şok yumurta ve jelatine karşı hassas olanlarda gözlemleniyor
-Polysorbate 80 (Tween80TM): ağır alerjik reaksiyon ve anaflaktik şoka sebep olabilir
-Formaldehit: kanserojen



-Sukroz: normal şeker




-Resin: alerjik reaksiyonlara yol açtığı biliniyor




-Gentamycin: bir antibiyotik




-Thimerosal: multidozlarda civa bileşiği

Grip aşısı nasıl üretiliyor?

Aşı tavuk embriyorsu ile üretiliyor. Yumurta ve tavuk alerjisi olanlar için ciddi tehlike içeriyor. Tüm viral aşılar sadece üretildiği virüs değil aynı zamanda lösemi ve diğer kanserle alakalı virüs kalıntılarını de içeriyorlar. Bunlar laboratuvar ortamında tamamen ayrıştılamıyor. Bu virüsler embriyonun alındığı tavuklardan geliyor. %98 temizlendiği söylense de %2 oranında bir kaç milyar virüs halen kanser ve lösemi tehlikesi içeriyor.

Grip aşısı güvenli mi?

Aşının içeriğinde bulunan canlı virüs aşıdan virüsün etrafa bulaşmasına ve aşı olan kişiden yayılmasına sebep oluyor. Bu durumda bağışıklı sistemi zayıf kişileri aşı olması son derece sakıncalı. Grip aşısı, zehirli bir civa bileşiği olan Thimerosal içerdiği için özellikle beyinleri gelişmekte olan bebekler ve hamile kadınlar için son derece tehlikeli. Thimerosal’ın otizm, alzeimer ve ADD (dikkat eksikliği, öğrenme geriliği) rahatsızlıkları ile kanıtlanmış ancak örtbas edilen bağlantısı var. Bunu reddetmeyen aşı üreticileri şimdilerde bu kimyasal maddeyi aşılardan çıkardıklarını iddia ediyorlar ancak yine de eser miktarlarda bu koruyucu madde aşılarda yer alıyor. Buna rağmen FDA (ABD Ulusal İlaç Komisyonu) tarafından koruyucu maddelerden arınmıştır belgesi alabiliyor! Eser miktarmış ne olur derseniz bir düşünün: Bir günde salgılanan tiroid hormonu miktarınız mikron oranlarında normal sayılırken yine moleküler bir artış hormonal bozukluk yaratıyor, neden aynısı vücudumuza direk kana enjekte edilen zehirli kimyasallar için geçerli sayılmıyor?

Bebeklerde 6 aydan sonra bağışıklık sistemi gelişmeye başlıyor. Ağızdan, burundan ve deriden alınan bakteri ve virüsleri kendisi yenebilen bağışıklık sistemi o istilacıya karşı ömür boyu bağışık oluyor ve yavaş yavaş kuvvetleniyor. Direk kana karışmak üzere deriden iğne ile uygulanan aşılar ise doğal yollarla bağışıklığın gelişmesini engelliyor, yapay bir bağışıklık sağlıyor ve yeni gelişmekte olan nesli ileride oluşabilecek yeni mutasyon virüslere karşı savunmasız hale getiriyor. Böylece yaş ilerledikçe hastalıklardan korunmak için her seferinde aşı ürünlerine ihtiyaç duyacak zayıf bir nesil yetişmiş oluyor. Aşıların en fazla 3-5 sene koruma sağladıkları söylendiği için şimdilerde yetişkinler ve yaşlılar için de aşılama önerileri getiriliyor. Beşikten itibaren hiçbir hastalığı doğal yollarla atlatmayarak basit bir gripten bile etkilenebilecek sağlığı bozuk bir nesil olmaya doğru gidiyoruz.

Aşının yan etkileri Aşı içerdiği bir çok kimyasal madde ve virüsler ile Guillain-Barre sendromu, felç, hafıza kaybı, kaşıntılı kızarıklıklar, alerjiler, kronik yorgunluk ve tabii bunlar yanında klasik grip semptomları olan başağrısı, halsizlik, eklem ve kas ağrısı, gözlerde kızarıklık, boğaz enfeksiyonu, öksürüğe yol açıyor. Aşı olan kişinin aşıdan grip kapıp hemen sonrasında antibiyotik içmek zorunda oldukları çok ağır bir gribe yakalandıklarını siz de etrafınızda görmüşsünüzdür.
ABD Ulusal Aleri ve Bulaşıcı Hastalık Enstitüsü’nden Dr. J. Seal, “Tüm grip ve diğer aşılar Guillain-Barre sendromuna yol açabiliyor” açıklamasını yapıyor.

Domuz gribi aşısı yolda WHO raporu açıklamasına göre H1N1 grip virüsü için 4.9 milyar dozluk bir aşı üretimi olacağı tahmin ediliyor. Aşı firmalarının kuzey yarımküre için 780milyon doz aşıyı 2008-2009 sezonu için üretmeleri planlanıyordu. Grip Amerikalılara için bir doz normal grip aşısı, iki doz da domuz giribi aşısı öneriliyor.

Gribe karşı alternatif yöntemler Gribe karşı en iyi korunma elleri iyi yıkamak ve sağlıklı alışkanlıklar içeren alkol, antibiyotik ve toksik kimyasal maddelerden uzak bir hayat sürdürmek. Diğer yöntemler ise Zinc içeren C vitaminli drojeleri emmek, Vitamin A-C-D3 takviyeleri, yan tesirleri olmayan homeopatik ilaçlar (Infludo Fransa’da çok yaygın, Oscillococcinum grip semptomları ilk başladığında alınırsa etkili), tavuk suyuna çorba, bitkisel destekler...

Referanslar: (1) Vaccines for preventing influenza in healthy children. The Cochrane Database of Systemic Reviews. 2 (2008)
(2) The American Thoracic Society’s 105th International Conference, May 15-20, 2009, San Diego
(3) The Cochrane Database of Systematic Reviews. “Vaccines for preventing influenza in healthy adults” (2006)
(4) The Cochrane Database of Systematic Reviews. “Vaccines for preventing influenza in the elderly” (2006) *Aşılar ile ilgili tehlikeleri daha detaylı okumak için : http://www.vran.org/ Vaccination Risk Awareness Network (Aşı Riski Farkındalığı Ağı) *Vaccines, Are They Really Safe And Effective? Neil Z. Miller, 2008, ISBN-13: 978-188121730-5 (kitap 916 tane aşılarla ilgili araştırma makalesine refens veriyor)
*Domuz gribi hakkında anlatılmayanlar: http://www.wellwithin1.com/swineflu.htm
*Dr. Sherri Tenpenny, New Medical Awareness Seminars, http://www.nmaseminars.com/http://www.redflagsweekly.com/conferences/vaccines/2003_dec18.php *CDC fact sheet. Influenza Vaccine Effectiveness Studies. Jan. 15, 2004.*CDC, "The Seven-Step Recipe for Generating Interest in, and Demand for, Flu (or any other) Vaccination"
* http://www.nomercury.org/ * http://vaccineinfo.net/

Resim: http://www.loadtr.com/405867-grip_aşısı_.htm

Aşı sonrası reaksiyonları en aza indirmek için uygulamalar

Aşı sonrası sendromu, aşılamanın hemen sonrasında çocuklarda yaşına göre zihinsel, dilsel, duygusal gerilemelerin görülmesidir. Konuşma becerisi kaybolabilir, çocuk önceki haline göre duygusal olarak daha dengesiz, mutsuz, huysuz, uykusuz, önceden yediklerini yemek istemeyen, biberona dönmek isteyen, sorun çıkaran bir yapıya bürünebilir. Ya da fiziksel olarak önceden olmayan bazı hastalık (öğrenme bozukluğu, astım, diyabet, otizm) belirtileri göstermeye başlayabilir. Bu gibi bir durumla karşılaştığınızda;

1. Aşılamayı erteleyin.

Çocuğunuz hücresel defanslarını, genel bağışıklığını tamamlayana kadar bekleyin. Bebekler 6. aydan itibaren bağışıklığı geliştirmeye başlarlar. Beyin gelişimi 3 yaşında sinir hücresi düzeyinde tamamlanır. Bağışıklık ilerleyen yıllarda gelişmeye devam eder.

Bu uygulamanın dünyada hangi yaşta yapıldığına dair çeşitli örnekler var. Örneğin boğmaca aşısı Japonya’da 2 yaşından önce uygulanmıyor.

2. Aşıları mümkün olan en ayrı şekilde uygulayın.

Örneğin HIB ayrı verilebilir. DKTP ve DTP asla MMR ile birlikte verilmemeli. DKTP’den etkilenmiş çocuklar DTP uygulanabilir. Her aşıyı birbirinden ayırın. İkili, üçlü, beşli kokteyl aşıları uygulamayın. Aynı anda birden fazla aşı ve madde ile mücadele daha zorlayıcıdır.

3. Aşılamalar arasında boşluk bırakın.

Bir aşının iki dozu arasına 1 ay yerine 2 ay, hatta daha fazla bırakın.
Aşılamanın önerilen takvim dışında bir takvim zorunluluğu yoktur. Her aşıyı uygulamadan önce aşı prospektüslerini okuyup yan etkilerini görüp, bu riskleri anlayıp, şansınızı bununla denemeye karar veriyorsanız, her dozun tek tek en az 6 ay ara verilerek uygulaması yapılabilir.

4. İlk aylarda yapılacak aşı sayısını azaltın.

Bebeklerin bağışıklığı 6. aydan sonra gelişmeye başlar. Aşıları en kötü 6. aydan itibaren her biri arasına en az 2 ay koyarak başlatın.

5. Çocuğun önceki aşılara reaksiyonlarını dikkatli bir şekilde not edin.

Tekrar aşılatmadan önce bu reaksiyonları doktorunuz ile değerlendirin.

6. Aşı sonrası reaksiyonlar tam olarak iyileşmeden başka hiçbir aşı uygulamayın.

Aşı sonrası reaksiyonları yaşayan çocukların tedaviye ihtiyaçları vardır, bu homeopatik potentize olmuş aşılar ile sağlanabilir. Uzman bir homeopata danışın. Türkiye’de de bu işi yapan uzman homeopatlar ve doktorlar var.

7. Aşılar faydaları ve zararları hakkında kendinizi bilgilendirin. Doğru karar verin.

Bilgili bir homeopat yardımıyla çocukların aşılardan gördükleri zararların büyük bir kısmı tedavi edilebilir. Bunun için lütfen aşı sonrası çocuğunuzda oluşan değişiklikleri doktorunuzla paylaşın.

Kaynak : http://www.post-vaccination-syndrome.com/3895/prevention.aspx

Çocuklara kaç doz aşı uygulanıyor ve aşı sonrası dikkat etmeniz gereken reaksiyonlar neler?

Çocuklarımıza aşıları uygulatırken ne kadar bilinçliyiz? Çok mu fazla doz alıyorlar. Peki sonrasındaki ateş, uyuşukluk acaba ne anlatıyor?
Resimdeki broşür NVIC (ABD Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi) tarafından hazırlanmış. Sizin için çeviriyorum.




6 yaşından önce 49 doz 14 aşı mı?

Risk almadan önce ne olduğunu öğrenin.

Hamilelik: Influenza (Grip)

Doğum: Hepatit B

2 Aylık: Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Polio, HiB, PCV (Pnömokok), Rotavirus, Hepatit B

4 Aylık: Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Polio, HiB, PCV, Rotavirus

6 Aylık: Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Polio, PCV, Rotavirus, Hepatit B, Influenza

7 Aylık: Influenza

12-15 Aylık: HiB, PCV, Kabakulak, Kızamık, Kızamıkçık, Su çiçeği, Hepatit A

18 Aylık: Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Hepatit A, Influenza

3 Yaş: Influenza

4 Yaş: Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Polio, Kabakulak, Kızamık, Kızamıkçık, Su çiçeği, Influenza (2)

Aşısına bağlı olarak aşıların içindekilerin bir kısmının listesi:

Laboratuvarda oynanmış virüsler, bakteriler; alüminyum, cıva, formaldehid, phenoxyethanol, gluteraldehid, sodyum borat, sodyum klorür, sodyum asetat, monosodyum glutamat(MSG), hidroklorik asit, hidrojen peroksit, laktoz, jelatin, maya proteini, yumurta albümini, bovin ve insan serumu albümini, antibiyotik, tanımlanamayan kontaminantlar.

Eğer çocuğunuzu aşılatırsanız aşı sonrası reaksiyonlarının işaretlerini ve semptomlarını öğrenin:

Aşı Reaksiyonu --- Annelerin Yorumu

Yüksek Ateş (39.5C üstü) “Ateşi 40.5C idi. Ateşi düşürmek için soğuk havlular koymam gerekti.”

Cilt (kurdeşen, kızarlıklık, şişkinlik) “Aşının yapıldığı noktada büyük, sıcak bir şişkinlik vardı ve haftalarca inmedi.”

İnce Sesli Çığlıklar “Acı ve ciyak ciyak bir çığlıktı, saatler boyunca sürdü ve hiçbir şey fayda etmedi.”

Yıkılma/Şok “Tamamen beyaza döndü, ağzının etrafında ince mavi bir morluk oluştu, kolları bacakları tamamen boşaldı.”

Aşırı Uyuşukluk “Kendinden geçti ve onu 12 saatten fazla süredir yemek, içmek veya herhangi bir şey için uyandırmayı başaramadık.”

Katılma (İstem dışı kasılmalar) “Gözleri seğirdi, çenesi titredi, tüm vücudu katılaştı ve titremeye başladı.”

Beyin Ödemi “Gözlerini iyice açmış bir şekilde yatağında yattı, sonra sırtını arkaya doğru büktü, çığlık attı ve bayıldı. Şimdi de nöbet geçiriyor.”

Davranış Değişiklikleri “Ne yemek yiyor, ne uyuyor. Kendini yerlere atarak sebepsiz yere bağırıyor. Çok tatlı, mutlu bir çocuktu ama şimdi kontrol dışına çıktı. Tamamen başka bir çocuğa dönüştü.”

Zihinsel/Fiziksel Gerileme “18 aylık oğlum bu aşılardan sonra konuşmayı ve yürümeyi bıraktı. Ağır alerjiler, devamlı bir ishal, kulak enfeksiyonları oluştu ve hep hastaydı.”

Diğer rapor edilen aşı reaksiyonları: kas kontrolünün yitirilmesi, felç, otizm, astım, artrit, kan bozuklukları, diyabet, Guillain Barre Sendromu, ani ölüm.

Eğer çocuğunuz aşı sonrası sağlığında bozulma yaşıyorsa, federal tazminat almaya uygun olabilir. Aşı reaksiyonları Federal Aşı Ters Tepki Raporlama Sistemi (VAERS) ve NVIC’in Aşı Reaksiyonu Kayıtlarına rapor edilmelidir. (Burası ABD için geçerli.)

Aşılama.

Sizin sağlığınız. Sizin aileniz. Sizin seçiminiz.

Amerika’ya bir kronik hastalık ve sakatlık salgını musibet oldu. Amerikan çocukları dünyada en çok aşılanan çocuklar ve en çok kronik hastalığa yakalanan ve sakat çocuklar arasındalar.
Bugün, ABD Hastalık Kontrol Merkezleri (CDC - Centers for Disease Control) Amerika’da her 6 çocuktan birinin gelişme geriliği gösterdiğini kabul ediyor.

Geçmiş çeyrek yüzyılda, öğrenme bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (ADHD) gösteren, astım, diyabet olan çocuk sayısı 3’ten fazlaya katlandı.

Geçmiş çeyrek yüzyılda, çocuk doktorlarının 6 yaşından küçük bebek ve çocuklara uyguladıkları aşı dozları 2’den fazlaya katlandı.

Bugün kronik beyin ve bağışıklık sistemi bozukluğuna sahip çocukların sayısı, yarısı kadar aşının uygulandığı 1970’lere göre iki katından fazla.

1976’da, 796.000 çocuk öğrenme bozukluğuna sahipti. Bugün bu sayı 6 çocukta 1.

1979’da, 2 milyon astımlı çocuk vardı. Bugün bu sayı 9 çocukta 1.

1070’de, 2.500 çocuktan biri otizm geliştirdi. Bugün bu sayı 150 çocukta 1.

1970’de, 1.750 çocuktan biri diyabetti. Bugün bu sayı 450 çocukta 1.

Bugün, Hastalık Kontrol Merkezleri (CDC) ve Amerikan Pediatri Akademizi (AAP) henüz yeni doğan bebeklere 12 saatlikken bir doz Hepatit B aşısı uygulanması direktifini veriyor. Henüz doğmamış bebekler hamile annelerinin karnındayken, grip aşı olan annelerinden bir doz aşı alıyorlar. 2 aylık bir bebek, tek bir günde 8 aşı olabiliyor. 15 ile 18 aylık bir bebek, tek bir günde 12 aşı olabiliyor. Doğum öncesi ve sonrasında 6 yaşına kadar, Amerika’da doğan bebekler toplam 49 dozdan 14 aşı oluyorlar.

Göze çarpan soru: Bağışıklık sisteminin henüz erken hayatta, daha ve daha çok aşı ile örnekdışı manipulasyonu, bazı çocuklarda kronik hastalıklara ve sakatlıklara mı yol açıyor? Acaba az daha mı iyi?

Broşürdeki yazılar burada bitiyor. Düşünmesi size kalıyor…

Kaynak: http://www.nvic.org/ ABD Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (İngilizce)

Aşıların zararları hakkında bilgi edinebileceğiniz kaynaklar

Bağışıklık sistemi hakkında 21. yüzyılda bile çok az bilgi sahibiyiz. Bebek bağışıklık sistemi hakkında ise daha bile az biliyoruz. Aşıların içindeki onca virüs ve zehirli maddeye rağmen “uygulayan”ların son derece “güvenli” olduğunu söylemesi ve aşı uygulaması son derece kuşku uyandırıcı. İşin enteresan tarafı ciddi aşı üretici firmaları ve konuda söz sahibi kişilerin aşı uygulamalarından çocuklarını uzak tutması. Öte yandan Jim Carrey gibi aşı sonrası çocuğundan oluşan otizm için aşı firmasına dava açmış ünlüler de var. Hatta kazanılan davalar daha geçenlerde oldu. Böyle haberler doğal olarak çok ses getirmiyor. Aşıları uygulamadan önce yan etkileri konusunda bilgi edinebileceğiniz kaynakları aşağıda sunuyorum.

Kaynak 1: Türkçe Blog
İlk olarak hızlıca konuya hakim olmak isterseniz Kanada’ya taşınan aşıları araştıran bir Türk annenin Türkçe blogunu inceleyebilirsiniz. Linki burada: http://www.asihakkinda.com/

Kaynak 2: Online kurs
6 senedir insanlarda ve hayvanlarda aşı reaksiyonları ile ilgili okuyorum, son 3 senedir aşılar hakkında online dersler aldım. Size çok şey öğrendiğim 1950 doğumlu Amerikalı hemşire Sheri Nakken’in sitesine bakmanızı öneririm. İngilizce olarak Vaccine Dangers (Aşı Tehlikeleri) ve Childhood Diseases (Çocuk hastalıkları) online kursları yanısıra çocuk hastalıklarında güvenle kullanabileceğinizi homeopati online kursları var. Bunların her biri bir kaç ay sürüyor ve bütçeye uygun fiyatlarda 30-60 USD arasında. Her kursta en az 300 e-posta gönderiyor. 1000 saatlik okuma var. Bilgi için: http://www.nccn.net/~wwithin/vaccine.htm

Kaynak 3: Yahoo Grupları
Yahoogroups üzerinde çok ciddi bir vaccinations (aşılamalar) grubu var. http://groups.yahoo.com/group/Vaccinations
Mağdur binlerce aile buluşuyor. En son baktığımda 3203 üyesi vardı. İngilizce takip ederim diyorsanız gruba üye olarak ilk çocuklarını aşılatan, sonrakileri yan etkilerini görünce aşılatmayan veya hiç aşısız çocuk büyüten ailelerin anlattıklarını okuyun. Hastalıklarda kullandıkları yöntemler genelde doğal beslenme, doğal reçeteler, homeopati, şiropraktörler, naturopatlar oluyor.

Sadece aşılar hakkında makaleler okumak isterseniz http://groups.yahoo.com/group/vaccineinfo ‘yu inceleyebilirsiniz. Gruba 1999’tan başlayarak çok fazla doküman eklenmiş.

Kaynak 4: Kitaplar
Kitap olarak size Neil Z. Miller “Vaccines, Are they really safe and effective?” okumanızı öneririm. Oldukça kısa 127 sayfa ve 900 makaleye refere ederek yazılmış. Yazarın ayrıca detaylı daha kalın Sheri Nakken’in online aşı tehlikeleri kursunda kullandığı “Vaccine Safety Manual for Concerned Families and Health Practitioners: Guide to Immunization Risks and Protection” adlı bir kitabı da var.

Kaynak 5: Web linkleri
Aşılar hakkında şimdiye kadar topladığım linklerden bazıları:

http://www.nvic.org/ ABD Ulusal Aşı Bilgilendirme Merkezi (İngilizce)

http://www.whale.to/vaccines.html Aşılar hakkında bloglar, kitaplar, doktorların yorumları, zarar görmüş aileler, gruplar, makaleler, pek çok şey. (İngilizce)

http://www.informationliberation.com/?id=13924 Dr. Viera Scheibner, Ph.D. aşıların bilinmeyen yönleri ve hastalıklarla ilişkilerini anlatığı video. (İngilizce)

http://www.vaccinesafety.edu/package_inserts.htm Doktor uygularken aşıların paketlerine prospektüslerine hiç bakmayız. Bu sitede hangi firma hangi aşıya ne yazmış görebilirsiniz. (İngilizce)

http://www.alternamoms.com/vac.html Genel olarak aşılar hakkında içeriklerinde neler var, bunlar ne işe yarıyor, kitaplar. (İngilizce)

http://www.curezone.com/topic/vaccination/ Aşılar hakkında forum, bilgileri, makaleler, zararları. (İngilizce)

http://www.healingourchildren.org/vaccine_side_effects.htm Aşı yan etkileri video. (İngilizce)

Aşı Hakkındaki Gerçekler

(Zorunlu tutulan veya kullanılması için baskı oluşturulan aşılar hakkında)

Ağustos 2009´da İngiltere ve Fransa´da Domuz Gribi aşısı, hayvanlardan sonra az sayıda insan üzerinde, ABD´de ise 2 bin kişinin üzerinde denenmiştir. Ancak sonuçlar en fazla 2 aylık verilerle sınırlıdır.

Büyük ihtimalle, domuz gribi aşısı Türkiye’de aşıyı satan firmanın kendi personeli vasıtasıyla uygulanacaktır. Böylece Faz-1 deneyi Türkiye´de 28 milyon kişi üzerinde yapılmış olacaktır. Önceden hiçbir olumlu verisi olmayan, tehlikesi büyük olan bir aşının 6-36 aylık bebeklere, çocuklara, sağlık çalışanlarına ve savunma mensuplarına uygulanması bugüne kadar Türkiye´nin göreceği en büyük tehlike olabilir.

Aşılar Zararlı mı?

Grip aşıları dahil tüm aşıların, aşılanan kişiyi ömür boyu etkileyecek derin zararları vardır. Yeni üretilen bir aşının yan etkilerine yönelik araştırmalar kısa vadeli sonuçlar verir. Dolayısıyla yan etkilerinin 2-10 yıl sonra ortaya çıkabileceği gözardı edilmektedir. Çocuklarımıza yapılacak bir aşı eğer kısırlığa yol açıyorsa, bu, 15-20 yıl sonra çok acı bir şekilde anlaşılacaktır. AIDS virüsü çocuk felci aşılamasından 10-12 yıl sonra, otizm 2-4 yıl sonra, kas-kemik ve bağ dokusu hastalıkları 4-6 yıl sonra; sinir sistemi hastalıkları 2-10 yıl sonra ve Guillain-Barre sendromu hemen veya birkaç yıl sonra ortaya çıkmıştı. Aşının yan etkileri aşıdan hemen sonra ortaya çıkmayabilir. Aşının sebep olacağı bir hastalık 20-30 ve hatta 50 yıl sonra ortaya çıkabilmektedir.

Her ilacın kutusunda hangi maddeleri içerdiğine dair bir prospektüs bulundurma zorunluluğu vardır. Fakat uygulanan bir aşı partiler halinde gönderilmekte ve tek bir prospektüs taşımaktadır. Dolayısıyla hastanın prospektüsü inceleme imkanı yoktur.

Grip aşılarının Bilinen İçeriği

1-Alüminyum hydroxide, alüminyum fosfat, amonyum sülfat, amphotericin B
2-Domuz dokuları, At kanı, Tavşan beyni, Köpek böbreği, Maymun böbreği.
3-Civciv embriosu, Tavuk-Kaz yumurtası, Sığır serumu, Betapropiolacton
4-Doğmamış sığır serumu, Formaldehyde, Formalin jelatin, Köpekbalığı karaciğeri yağı.
5-İnsan fetusu ( Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad)
6-Maymun böbrek hücreleri
7-Yıkanmış Koyun kanı
8- Monosodyum Glukomat
9- Polioksidonyum (Sentetik proteinler ve nano materyaller içerir. Bunlar gende değişiklik yaptığı gibi fenotipte de değişmeler yapmaktadır)
10- İnsan spermi
11- Etilen gliserol (antifriz)
12- Antibiyotikler
13- Skualen

Tüm aşılarda etki arttırıcı ve koruyucu olarak kullanılan maddeler bellidir ve hemen hemen aynıdır. Çoğunun özellikleri araştırılmamıştır ve etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu maddelerin deride kabarcıklar, beyin zarı iltihabı, kan yapısında bozulma, sinir iltihabı gibi rahatsızlıklara sebep olduğu tespit edilmiştir.

İmmünolojist Hugh Fudenburg´un ifade ettiğine göre son 10 yılda art arda 5 grip aşısı olan kişilerin alzheimer olma ihtimalleri 10 kat artıyor. Bunun sebebi ise kullanılan aluminyum ve civadır. (thimerosal)

Formaldehid kanserojen olma özelliğinden dolayı mobilya üretiminde bile yasaklanmıştır.
Thimoresal, çocuklarda konsantrasyon problemi, öğrenme zorluğu, konuşma bozukluğu, havale, epilepsi, hiperaktivite, sürekli ve yüksek sesle ağlama ve daha bilinmeyen bir çok probleme yol açmaktadır.

Alüminyum hidroksit kas ve kemik gelişimi bozuklukları ve felçlere sebep olabilir.
Skualen, Körfez Savaşı sırasında Amerikan askerlerine verilen şarbon ilaçlarında mevcuttu ve ALS gibi immün sistemi tahrip eden çok ağır hastalıklara yol açtığı tespit edilmiştir.
Dr. J. f. Graetz aşının yanetkileri nedeniyle hastalananların hemen hemen hepsinde farklı derecede beyin tahribatı olduğunu tespit etmiştir.

Aşılar ve içerdiği katkılar sebebiyle ölümle sonlanabilen şiddetli alerji, tansiyonda ani düşme, ateş, havale, eklem iltihabı, kas ağrıları, deri döküntüleri, lenf bezlerinde büyüme, kronik yorgunluk, kronik baş ağrıları, bütün vücut kıllarında dökülme, kapanmayan yaralar, hafıza kaybı, sara nöbetleri, felç, kansızlık, ruhsal ve sinirsel problemler, nefes darlığı, kronik ishal, gece terlemesi ve daha pek çok rahatsızlık ortaya çıkmaktadır.

Aşı Denen Şey Korur mu?

Dr. G. Buckwald´a göre: Herhangi bir aşının (domuz gribi aşısı da dahil) hastalıklara karşı koruyucu olduğunu ispat eden herhangi bir veri yoktur. Yani hiçbir aşı korumaz. Aksine her aşı bağışıklık sistemine karşı açılan bir savaş, büyük hastalıklara hatta ölüme açılan bir kapıdır.

Peki Bu Israrın Sebebi Ne?

Tüm bunlar karşısında neden aşılama üzerinde bu kadar ısrar edilmektedir sorusu akla geliyor.
Günümüzde bütün aşıların üretiminde genetik klonlama ve rekombinant DNA teknolojisi kullanılmaktadır. Kullanılacak DNA parçası, maymun ve domuz da dahil olmak üzere herhangi bir organizmadan alınabilir. DNA parçasında genleri manipüle edilir ve bu şekilde rekombine edilmiş DNA parçası aşılarda kullanılır. Aşılardaki Rekombinant DNA insan DNA’sına ´sıçramakta’ ve kalıcı olarak yerleşmekte, özelliklerini değiştirmekte ve bozmaktadır.
Ayrıca aşı üretiminde, tavuk embriyosu, tavşan beyin hücresi, maymun böbrek hücresi, buzağı ve domuz doku hücresi kullanılmakta ve bu dokuların hücre ve proteinleri aşının içeriğinde kalmaktadır. Bu doku kalıntıları çeşitli virüsler ve kanser hücreleri taşıyabilir. Bu şekilde kanser ve benzeri ağır hastalıklar aşılar vasıtasıyla yayılabilir.

Maymunlaşmak ve Domuzlaşmak!

Aşı, enjeksiyon, ağız, burun, vajina mukozası veya genetiği degiştirilmiş besinler yolu ile hücre çekirdeğine ulaşmakta, yumurta ve sperm hücreleri dahil hücre genomuna yerleşmektedir. Tavuk, buzağı, tavşan, maymun ve domuz DNA’sı aşı ile kalıcı olarak insan genomuna karışmaktadır. Bu demektir ki insan, tavuklaşacak, sığırlaşacak, tavşanlaşacak, maymunlaşacak veya domuzlaşacak ve gelecek nesilde bu hayvanların fiziksel ve ruhsal özellikleri gibi fenotipik değişiklikler görünür hale gelecektir.

Yakın zamanda domuz endometrimundan (rahim iç zarı) insanda kullanılabilecek özellikte kök hücre elde edildi. Bu, ilaç üreticileri için çok sevindirici bir buluştu. Çünkü ilaç üretimindeki zorluklar ve maliyetler bir anda ortadan kalkmış oluyordu. Domuz rahmini kürtaj ederek hemen hemen bedava, istendiği kadar kök hücre elde edilebilir.

Ancak kök hücrenin hedef hücrelere nasıl aktarılacağı araştırma konusuydu. Öyle görünüyor ki en kolay ve en etkili yol bulunmuştur: Domuz gribi aşısı burun mukozası yoluyla, yani hipofize giden en kısa yol ile verilmektedir. Hipofiz, bütün iç salgı bezlerini yöneten, bütün hormonların üretiminde ve hormonlar vasıtasıyla bütün süreçlerde rol alan en önemli salgı bezidir. Bu yolla fenotipik değişimler çok kısa zamanda gerçekleşmektedir.

Genetik Yapıyı Değiştirmek… Ne Demek?

Bu komplo teorisi gibi görünebilirdi. Ancak modern tıpta ve biyoteknolojide “Bugün hastalıkları ve belirtilerini ilaçlarla tedavi etmek yerine hastaların Genetik Yapısının Değiştirilmesi ya da eksik olan genin verilmesi tercih edilir” temel prensibine karşı her teori zayıf kalır.

Hastalık Üreten de İlaç Üreten de Aynı

İlaç şirketleri, 20. yüzyılda keşfettikleri “Hasta olanlara zaten ilaç satılıyor. Yeni hedef kitlemiz hasta olmayanlar” prensibi ile ´koruyucu hekimlik´ adı altında sağlıklı bireylere aşı, biyolojik aktif maddeler ve vitaminler satıyor. İlginç olan şu ki, her ilaç firması sadece ilaç değil, GM tohumlar, tarım ilaçları, aromalar ve katkı maddeleri de üretiyor. Yani hastalık üreten maddeler de “tedavi” için sunulan maddeler de aynı şirketler tarafından üretiliyor. Ancak daha ilginci şu ki, milyarlarca insan şifa umuduyla hastalık üreticilerinden “ilaç” satın almaya devam ediyor.
İçeriğinde domuz hücrelerinin bulunması fıkhi olarak aşının durumunu ortaya koymaktadır. Fakat bazı din adamları ´zaruret´ halini ileri sürerek, henüz ortaya çıkmamış, hatta belki hiçbir zaman da oluşmayacak bir salgını ‘zaruret’ kabul etmektedir. Hatta bu zaruret halini belirlemede Dünya Sağlık Örgütü gibi İslam dışı otoritelerin, İslam kaynaklı olmayan görüşlerini temel almaktadır.

Korunmak İçin Ne Yapmalı?

Prof. Dr. A. Rasim Küçükusta aşı hakkında şöyle diyor: “Domuz gribi ağır bir hastalık değildir. Belirtileri diğer grip türlerine göre daha hafiftir. Hastaların ateş düşene kadar evde istirahat etmeleri yeterlidir. Hastalık kendiliğinden geçer”

Ayrıca hastaların, iştahı gelene kadar yemek yememesi, bol miktarda limon suyu, greyfurt suyu içmesi, sarımsak ve soğan yemesi daha kısa zamanda iyileşmelerini sağlar.

Aşıların Etkili Olma İhtimali Var mı?

Bugüne kadar 863 tür grip virüsü belirlenmiştir. Bu 863 türden sadece 3 zincire karşı aşı geliştirilmiştir. İlaç şirketleri tarafından her yıl bu 863 türden biri için aşı geliştirildiği ve bu aşının da o türe karşı ortalama olarak %30 oranında koruma sağlayabileceği biliniyor. Ancak bu yıl 863 grip türünden hangisinin aktif olacağını doğal olarak kimse bilemiyor. Üstelik her sene başında tesadüfen seçilen türün, aşı üretildikten sonra mutasyon geçirmiş olma olasılığı yüksektir. Dolayısıyla aşı büyük ihtimalle hiçbir olumlu etki göstermeyecektir. Çünkü bu durumda aşı tamamen başka bir virüse karşı üretilmiş olacaktır.

Bu durum çok komik olabilirdi, trajik olmasaydı. Öyle görünüyor ki birisi insanlarla açıkça alay ediyor.

Ünlü Amerikalı çocuk doktoru Henry Bieler’e göre “Aşıların hastalıklar üzerinde hiçbir olumlu etkisi yoktur çünkü hastalıkların asıl sebebi mikroplar değildir. Hastalıkların sebebi toxemia (vücutta toksik madde toplanması) ve toxemia’nın hücre düzeyinde sebep olduğu bozulma ile mikropların çoğalması ve aktifleşmesine uygun ortam oluşmasıdır.” Toxemia’nın sebepleri arasında ise işlenmiş et ürünlerini, pastörize sütü, gıda katkı maddelerini, aşıları, ilaç ve deterjan tüketimini, tarım ilaçlarını sayabiliriz.

Dr. G. Buchwald 40 yılı aşan araştırmaları sonunda aşının bir faydası olmadığını ama pek çok zararı olduğunu tespit etmiştir. O şöyle diyor: “Aşı korumaz, Aşı yardım etmez, Aşı tahrip eder.”

Dünya, Aşılara Karşı Mesafeli

2 Kasım 2000’de Amerikalı Doktorlar ve Cerrahlar Birliği (AAPS) St. Louis’deki 57. toplantılarında çocuk aşılarının zorunlu olmasının kaldırılması için oy birliği ile karar aldı. Bu karara bir tane bile hayır diyen çıkmadı.

ABD Kongresi üyesi Dr. Ron Paul´un ifade ettiği üzere “1997´de geliştirilen Domuz Gribi aşısından ölenlerin sayısı 25, gripten ölenlerin sayısı sadece 1 idi.”

İngiltere’deki doktorlar şu anda ciddi bir korku içindeler. Tahminlerine göre bugün kullanılan grip aşısı Amerika’da 1976 yılında yaşanan grip salgınında kullanılan aşının analogudur (eşi).

Aşılar Birçok Derin Hastalığa Sebep Oluyor

1976’da Amerika’da kullanılan grip aşısının sonuçları:

Aşıdan ölenlerin sayısı gripten ölenlerin sayısından daha fazlaydı.500 kişide Guillain-Barre sendromu tesbit edildi.Guillain-Barre sendromuna yakalanma riski 8 kat arttı.Grip aşısının Guillain-Barre sendromuna sebep oldugu ispat edildikten 10 gün sonra aşılama durduruldu.Amerikan hükümeti tazminatlar için milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı.

Aşıların sebep olduğu belirtilen bazı rahatsızlıklar şöyledir:

Çocuk Felci Aşısı: AIDS’e
Tetanos: Beyin iltihabı’na
Hepatit B: Multiple Skleroz’a (MS)
Kızamık: Kalın bağırsak iltihabı, Beyin iltihabı’na
Kabakulak: Şeker hastalığı, Kramplı hastalıklar, Nörölöjik hastalıklar’a
Karma Aşılar: Ani çocuk ölümleri’ne
Grip Aşısı: Guillain-Barre sendrom’una, genetik ve fenotipik değişimlere sebep olmaktadır

Düşünün ve Karar Verin

Kendinize ve ailenize yaptırılacak her aşı için geniş bilgi toplayın. İçindekileri ve etkilerini öğrenin. Aşı olup olmamak konusunda SADECE SİZ karar verebilirsiniz. Unutmayın; aşıların sonuçları karşısından TEK SORUMLU SİZ OLACAKSINIZ.

Ne ilaç üreticileri, ne doktorlar, ne de devlet birimleri aşı ile oluşacak zararlar karşısında sorumluluk kabul etmezler.
(Bu yazı kaynak gösterilen blog sitesinden alıntıdır.)

Kaynak: http://www.asihakkinda.com/2011/04/13/asi-hakkinda-genel/

Aşılar hakkında doğru mu karar veriyoruz?

Gıda sektörü bizi hasta eden ürünleri ağız sulandırıcı bir şekilde sunarken ilaç sektörü de iyileştirici ilaçları bize sanki şeker yiyormuş gibi sunuyor. Öyle avuç avuç ilaç içmenin zararlı olduğunu biliyoruz peki tek seferde 5 tane farklı virüsü almalarına hem de yeni doğmuş birkaç aylık bebeklerimize nasıl izin veriyoruz? Öyle uyuşmuş bir şekilde sistemin içinde büyümüşüz ki biz yeni nesil aşı ile büyümüş anneler aşıları son derece gerekli (!) ve iyi bir hastalıklarla savaşma yöntemi olarak görüyoruz.

Peki aşılar sandığımız kadar etkili mi?

Cevabı çok basit. HAYIR. Bağışıklık sağlama bir yana dursun içindeki zararlı maddelerle çocuklarımıza henüz bebekken mücadele etmeleri gereken, ağır hasar verici kimyasal maddeler içeriyorlar. Bebeklerde bağışıklık 6 aydan itibaren gelişmeye başlar. Tabii bu mücadeleden henüz bağışıklığı gelişmemiş yenidoğanların başarılı çıkma şansları yok. Ya ani aşı reaksiyonları görüyoruz ya da zehirli madde, bakteri ve virüsleri vücutlarında ileride ortaya bir başka hastalığa yol açıncaya kadar tutuyorlar. Aşılar sonucunda çıkan ani çocuk ölümleri, beyin ödemleri, reaksiyonları tıp otoriteleri tarafından kabul ediliyor. Hatta bu şanssız piyango vuran çocukları savaşta verilen şehitler, yaralı gaziler gibi görüyorlar. Ancak birkaç ay, hatta yıllar sonra ortaya çıkan bağışıklık sistemi hastalıkları (multiple skleroz), otizm, AIDS, şeker hastalığı reaksiyonları çoğu doktor ve tıp camiası tarafından aşılarla ilişkilendirilmiyor. Mesela polio aşısı Afrika yeşil maymunu böbreği dokusundan elde ediliyor. Bu aşıyı çocukken olanların 40’lı yaşlarında beyin tümörlerine yakalandıkları görülmüş. Tümör incelendiğinde Afrika yeşil maymunlarda bulunan bir virüse rastlanıyor.

Özetle çocuklarımızı aşılatarak vücutlarında kronik bir hastalık yaratıyoruz. Böylece aşının üretilmesine sebep olan akut hastalığa çocukların yakalanmayacağını varsayıyoruz. Eğer yakalanırlarsa ki, %90 yakalanıyorlar o zaman da bunu hafif atlattığını düşünüyoruz. Kısaca hiperaktivite, dikkat eksikliği, otizm, astım, alerjiler, kanser, şeker gibi kronik hastalıkları akut hastalığa tercih ediyoruz.

Tıp doktoru değilim ancak kimyager ve konuyu 6 senedir araştıran bir anne olarak bu bilgilendirme serisi ile amacım okuyanlara aşıların zararları hakkında bilgileri, kendi fikirlerimi, okuduklarımı iletmek. Dünyada çocuklarını aşılatmayanların tarafından bu konuyu anlatmak. Tercihi de size bırakmak.

Bana gelince bana ebeveynlerim çocukken olmam gereken aşıları vurdurmuşlar. Bizim zamanımızdaki 14 doz aşı toplam şu an 30 dozu aşmış bulunuyor. Çocukken havale geçirmişim ve 7 sene ilaç kullanmışım. Bunun sebebi olarak olduğum aşıları düşünmekteyim. Aynı şekilde çocuklarım da aynı genetik yapıdan geldikleri için aşılar sonrasında muhtemel bir havale geçirme riski taşıyorlar.

Sağlık için önerilen formül:

Sevgi
+Dinlenme
+Egzersiz
+Korunma
+Beslenme
+Hijyen
+Aşı yok
----------
=Sağlık

27 Eylül 2011 Salı

Eski yeradlarının iadesi için ne yapılmalı

Aşağıdaki yazı TESEV için geçen kış yazdığım Türkiye Yeradları araştırmasının sonuç bölümüdür. Sevan Nişanyan'dan bu kadar mutedil, akil, adeta devletadamsal bir yazı bekler miydiniz?
Demin biri bir not yazdı o yüzden bu yazıyı ekleme ihtiyacı duydum. Blogdan yorum yazanlara nasıl direkt cevap yazılır bilmiyorum.

A. Kürtçe adlar sorunu
Değiştirilmiş yeradlarının iadesi meselesi Türkiye gündemine son yıllarda Kürt kültürel hakları tartışması çerçevesinde taşınmıştır.
“Kürt realitesini tanımak” deyimiyle ifade edilen süreç sonuçta Kürt dilinin kamusal alanda tanınması ve kabul edilmesi olayıdır.  Bu ise, en azından, a) Kürt dilinin bir yazılı iletişim aracı olarak geliştirilmesini, b) Kürtçe eğitimin yaygınlaştırılmasını, c) resmi işlemlerde (Türkçenin yanısıra veya tek başına) Kürtçenin kullanılabilmesini, ve d) Kürt coğrafyasına ilişkin Kürtçe ad repertuvarının kamu söylemine dahil edilmesini içerir.
Türkçenin yanısıra ikinci bir ulusal – veya bölgesel – kamu dilinin kabulü, Türkiye Cumhuriyeti tarihi açısından bir devrim niteliğindedir. Şüphesiz her devrim gibi siyasi bir mücadelenin ve güç dengelerindeki bir değişimin sonucudur. Kanımızca, bugün varılan noktada kaçınılmaz bir gelişmedir. Detayları nasıl olursa olsun sonuçta Kürt dili kamusal alanda yerini alacaktır; onunla birlikte “Kürtçe” kabul edilen yeradları da Türkiye coğrafyasının doğal bir unsuru olarak haritalarda, yazışmalarda, resmi belgelerde, trafik levhalarında ve haberlerde boy gösterecektir. 
Burada ilgi çekici bulduğumuz, fakat üzerinde henüz yeterince durulmamış olan husus şudur.
Kürtçe, ülkenin kamusal yaşamında İKİNCİ dil olarak kabul görecektir. Bunun adeta zorunlu bir yansıması olarak Kürtçe sayılan yeradlarının da İKİNCİ ad olarak benimsenmesi beklenir. Türkçe VE Kürtçenin kamu dilleri olarak tanındığı bir ortamda, kaçınılmaz görünen bir refleksle, mevcut (bürokratik) yeradları bu yerlerin “Türkçe” adları olarak kabul görecek ve onların YANISIRA Kürtçe sayılan adların kullanımı gündeme gelecektir.  
Abdullah Gül’ün ziyaretiyle ünlenen kasabanın “Kürtçe” sayılan adı Norşên ise, “Türkçe” sayılan adı Norşin değil Güroymak’tır – Güroymak bir İçişleri Bakanlığı memurunun masabaşında ürettiği ad da olsa. Keza o ilin “Kürtçe” kabul edilen adı Dersîm ise, geniş kesimlerce “Türkçe” olarak değerlendirilen adı da Tunceli’dir.
Dolayısıyla kamuoyunun çok geniş bir kesimi için Türkçe ve Kürtçe adların – tıpkı İsviçre’de, Katalonya’da, Galler ülkesi ve İskoçya’da, Belçika’da, Lüksemburg’da, Alto Adige/Südtirol bölgesinde, eski Çekoslovakya’da ve İsrail’de olduğu gibi – YANYANA kullanılması en doğal çözüm olarak görülecektir.
Bugünün koşullarında kanımca makul olan budur; bundan farklı bir çözüm siyasi açıdan gerçekçi değildir.
Oysa dikkat edilirse, bundan elli veya yetmiş yıl önceki durum bu değildi. Bugün Kürtçe sayılan yeradlarının ezici çoğunluğu 1960 reformu öncesinde Türkçe kayıtlarda kullanılan ve yüzlerce yıldan beri kullanılmış olan adlardı. O kasabanın Türkçe adı Norşên olmasa bile Norşin idi. O ilin Türkçe adı da tartışılmaz bir şekilde Dersim idi.   
Elli veya yetmiş yıllık siyasi uygulama bölgede yeni bir realite yaratmıştır. Daha önce bölgede varolan Kürtçe (veya Ermenice, Arapça, Süryanice…) isimler ORTAK kamu söyleminin bir parçası olarak kabul görürken, Cumhuriyet dönemi uygulamalarının bir sonucu olarak bugün Türkçenin (ve Türklerin) isim hazinesi ile Kürtçeninki ayrışmıştır. İki ayrı ulusal vokabüler ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla bugün bölgede Cumhuriyet döneminde verilmiş olan yeradlarının kaldırılarak eski adlara geri dönülmesi kamuoyunda “Türkçenin” yenilgiye uğraması ve “Türkçe adların” bölge coğrafyasından silinmesi olarak algılanacak ve buna uygun duygusal tepkilerle karşılaşacaktır.
Bunun tercih edilecek bir yol olmadığı kanısındayım.
*
Kürt coğrafyasında izlenmesi gereken yol bence son derece nettir.
a.    Her şeyden önce bölgedeki coğrafi birimlerin Kürtçede cari olan adlarının tesbiti ve yazımının standartlaştırılması gereklidir.
b.    Bu amaçla bölgede kullanılan bellibaşlı eski dilleri (Kurmanci, Zazaki, Ermenice, Arapça, Süryanice) bilen ve tarihî araştırma metodlarına vakıf kişilerden oluşan bir uzmanlık heyeti kurulmalıdır.
c.     Kürtçe adlar varolan resmi (“Türkçe”) adların yanısıra genel dolaşıma sokulmalı; ikidilli haritalar yayımlanmalı; ikidilli trafik levhaları yapılmalı; okullarda Kürtçe adların öğretilmesi teşvik edilmelidir.
d.    Farklı dil ve lehçelerin konuşulduğu yerlerde yerel adın Kurmanci biçiminin yanısıra diğer dil ve lehçelerdeki (Zazaki, Arapça, Süryanice vb.) biçimleri de tesbit edilmeli ve yayımlanmalıdır.
Kısıtlı dolaşıma sahip olan mezra, mahalle, mevki, dere vb. birimlerde yerel adın muhtemelen çok kısa süre içinde tek ad olarak benimseneceğine kesin gözüyle bakılabilir. Tek yerel dilin egemen olduğu bölgelerde Türkçe köy adlarının da bir süre sonra kendiliğinden kullanımdan düşmesi beklenir.
Buna karşılık belediye ve ilçe adları gibi daha geniş sirkülasyona sahip olan ve bir ölçüde kamuoyuna malolmuş olan Türkçe adların, görünür gelecekte yerel adlarla bir arada yaşamaya devam edeceği kabul edilmelidir.

B. Kültürel mirasın korunması
Türkçeden başka anadillerin konuşulmadığı bölgelerde yeradlarının iadesi meselesi daha karmaşıktır.
Bu yerlerin birçoğunda eski yeradları, toplumun en azından büyükçe bir bölümü tarafından unutulması tercih edilen “yabancı” bir kültüre aittir. 95 yıldan veya daha uzun süreden beri Ermenilerin yaşamadığı bir köyde “Ermenice” olarak algılanan eski ada dönüş, haklı veya haksız tepkilere yol açacaktır.
Bunun yanısıra, yukarıda belirttiğim gibi birçok yerin Türkçe olan adı dahi nahoş çağrışımlara sahip olduğu veya unutulması istenen gerçeklere işaret ettiği için yerel halkın isteği veya rızasıyla değiştirilmiştir. Bunların iadesini önermek şiddetli tepkilere yol açabilir.
“Referandum yapalım, çoğunluk karar versin” yaklaşımı çözüm değildir. Çünkü yerel düzeyde görüş birliğinin bulunduğu çok nadir örnekler dışında, önemli azınlıkların dışlanmasına ve belki duygusal tepkiler göstermesine neden olacaktır.
Türkçenin anadil olduğu bölgelerde, Cumhuriyetin yeradı değiştirme projesinin önemli oranda kalıcı olduğunu kabul etmek zorundayız.
Kaybedilmiş olan kültürel geçmişin bu bölgelerde bir ölçüde de olsa canlı tutulması belki Türkiye’nin 2006 yılından beri taraf olduğu UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası Koruma Sözleşmesi çerçevesinde mümkün olabilir.
Hemen belirtelim ki Sözleşmenin ismen sayarak koruma altına aldığı kültürel pratikler arasında geleneksel yeradları mevcut değildir. Ancak yeradlarının temsil ettiği kültür mirası, sözleşmenin genel amacına ve tanımlarına tam olarak uyar.
2003’te kabul edilen Sözleşmenin gerekçe bölümünde “küreselleşen dünyanın bir olgusu olarak ortaya çıkan kitle kültürü[nün], insanlığın binlerce yıllık sözel kültürel belleğinde korunan büyük bir kültürel birikimi yok etmesi” olgusu esas alınmıştır. Somut olmayan kültürel miras (intangible cultural heritage) “kültürel çeşitliliğin potası ve sürdürülebilir kalkınmanın güvencesi”dir. Sözleşme “İnsanlığın somut olmayan kültürel mirasının korunması konusunda evrensel bir irade ve ortak kaygının” varlığını vurgular.
Sözleşmenin 2.3 maddesi “koruma” (safeguarding) başlığı altında, somut olmayan kültürel mirasın “tesbiti, belgelenmesi, araştırılması, muhafazası, olumsuz etkenlere karşı korunması, canlandırılması, formel ve informel eğitim yoluyla aktarılması, değişik yönleriyle yeniden hayata geçirilmesi”ni hedef olarak tesbit eder.[1]
Taraf devletler 12. madde uyarınca kendi ülkelerindeki somut olmayan kültürel mirasın envanterlerini çıkarmakla mükelleftir. 14. maddeye göre devletler, “somut olmayan kültürel mirasın tanınması, saygı kazanması ve canlanması amacıyla, i) genel kamuoyuna ve özellikle gençlere yönelik eğitici, farkındalığı artırıcı ve bilgilendirici programlar düzenlemek … iii) idari düzenlemeler ve bilimsel araştırmalar yoluyla mirası korumaya yönelik becerileri geliştirmek, iv) informel bilgi aktarım yöntemlerini kullanmak; b) kamuoyunu mirasa yönelik tehditler konusunda aydınlatmak” görevini üstlenir.[2]
21. maddeye göre UNESCO’nun ilgili komitesi somut olmayan mirasın korunması amacıyla taraf devletlere “korumanın çeşitli yönleriyle ilgili araştırmalar yapmak, uzman ve uygulayıcı personel sağlamak, personel eğitimi vermek, standart belirlemek, altyapı oluşturmak ve işletmek, ekipman ve beceri sağlamak” gibi yardımları taahhüt etmektedir.
Eski yeradlarının korunması ve canlandırılması konusunda bu aşamada yapılabilecek olan ve belki de yapılması gereken, resmi bir iade sürecinden ziyade, bu tür araştırma, belgeleme ve bilinçlendirme programıdır.
*
Daha somut olarak,
a.    Yerel adlarla birlikte yerel tarihin, akademik ve popüler çerçevelerde araştırılması, belgelenmesi ve yayımlanması teşvik edilebilir;
b.    Popüler yayınlarda ve eğitim müfredatında eski adların yaşatılması sağlanabilir;
c.     Karayolu levhalarında – ya da en azından turistik bilgilendirme tabelalarında – eski adlar anımsatılabilir;
d.    Eski ve yeni adları birlikte gösteren haritaların yayımı kolaylaştırılabilir.

Cüzi bütçelerle ve siyasi açıdan risksiz kararlarla hayata geçirilebilecek olan bu uygulamaların, kendi geçmişiyle ve kimliğiyle daha barışık, daha çoğulcu, daha özgüven sahibi bir Türkiye hedefine – biraz da olsa – hizmet edeceği muhakkaktır. 


[1] “… ensuring the viability of the intangible cultural heritage, including the identification, documentation, research, preservation, protection, promotion, enhancement, transmission, particularly through formal and non-formal education, as well as the revitalization of the various aspects of such heritage.” Sözleşmenin resmi Türkçe metni anlaşılmaz bir dille yazıldığı için yeniden Türkçeye çevirildi.
[2] (a) ensure recognition of, respect for, and enhancement of the intangible cultural heritage in society, in particular through: (i) educational, awareness-raising and information programmes, aimed at the general public, in particular young people; (ii) specific educational and training programmes within the communities and groups concerned; (iii) capacity-building activities for the safeguarding of the intangible cultural heritage, in particular management and scientific research; and (iv)non-formal means of transmitting knowledge; (b) keep the public informed of the dangers threatening such heritage, and of the activities carried out in pursuance of this Convention; (c) promote education for the protection of natural spaces and places of memory whose existence is necessary for expressing the intangible cultural heritage.


Hüzün ve aşk.

Sevgilim Hindistan'a gidiyor, bir kez ayrı düştük biz, o da iş için gittiğim İsviçre seyahati idi yanılmıyorsam. Sevmiyoruz hiç ayrı düşmeyi, ayrı kalmayı, sabahları uyandığımda bir çift gözü yüzümde hissetmeyi, sabah serinliğinde ayağıma değen sıcak bir ayağı seviyorum ben.Şimdi gidecek ya, sanki yapayalnız kalacağım, sanki tutnacak dalım olmayacak gibi geliyor, geceleri o koca yatakta kendimi

26 Eylül 2011 Pazartesi

Hoppidi

Yolculuk bitti bile :) Zaten uçuş esnasında meşhur kare karalamacalarıma öyle bir dalıyorum ki bir bakıyorum 2.5 saat geçmiş, pilot iniş için alçalmaktayız anonsunu yapmaya başlamış...
Bakmayın fotoda böyle yan gelip yattığıma, şu 2 gün inanılmaz hızlı geçti, yerimde durmadım desem yeridir! Sıkıştırılmış programıma birçok arkadaşımı sığdırdım, hepsini nasıl da özlemişim! Bilgisayar başında şimdi fazla zaman geçiremediğim için çektiğim fotoğrafları Moskova dönüşüne saklıyorum artık...
Bu arada İstanbul beni havasıyla şaşırttı, burası yanıyor resmen! Veya Moskova soğuğundan sonra bana böyle geldi ;) Ama ne iyi geldi, ballı kızım vallahi, yağmura denk gelmedim, aman dilimi ısıriyim de Marmaris'te sele kapılmiyim hii hii :)
Şimdilik benden bu kadar...
Hepinize iyi haftalar!

24 Eylül 2011 Cumartesi

Minik Serçe :)

Pırr pır pır...
Kanat seslerimi duyuyor musunuz?
Ben yine uçmaya hazırlanıyorum ;) 
Her ne kadar bunun için kendime yanlış bir vasıta seçmiş gibi görünsem de kafamı toprağa gömmek yerine semaya çevirmeyi tercih ediyorum ben ;)
İstanbul'da kısa bir molanın ardından Marmaris'te güneş banyosu yaparak (Allahım lütfen bana acı ve yağmurdan kaçarken doluya tutuldum şarkısını bana söyletme, aminnn!) Moskova kışına Noni damgamı vurmayı planlıyorum!
Memleket semalarında görüşmek dileğiyle!
Adiossss :)

23 Eylül 2011 Cuma

KEK MAKİNESİ

Ekmek makinesi almamızla başladı herşey...
İşten eve geldiğimde bir ekmek makinesi karşılıyordu beni...
Envai çeşit ekmek defalarca pişti, makine ile gelen kitapçıkta ki ekmek tariflerinin %80i denendi neredeyse. Kitapçığın arka sayfalarındaki kek tarifleriyle ise başka bir boyuta geçildi. 
Esasında ekmek makinesi olan alet bizim evde artık bir kek makinesine dönüşmüştü. 

Haftada ortalama üç kez çalışıyor kendisi...

Keklerin büyük çoğunluğu bizim mekanda tüketiliyor... 
Kahveler işin ustasından
Tarifimiz artık hafızama kazındı.


Orjinal tarifi daha önce yazmıştım, bu tarifte bir değişiklik yapıp ya da yapmayıp sadece kayısı parçaları ilave ediyoruz. Eğer vaktim müsaitse limonu rendelemeyi ihmal etmiyorum. Keke çok ama çok güzel bir tat katıyor. Kayısı ile de gayet güzel gidiyor düşüncenin aksine...
Keki illa ki meyveli isteyen eşim kayısıları seve seve minik hale getiriyor kullanıma hazır bir kavanoz dolusu bekliyor. 


Bu kekleri dün ince ince dilimler haline getirince biskotti geldi aklıma, yeniden fırına atsam biskotti olacaklarını düşünüyorum. İlk deneme sonrasında paylaşacağım sonucu. Sadece dakika ayarı yapmak gerekiyor sanırım. 


KAYISILI KEK
IMG_8657_resize

Malzemeler:
  • 3 yumurta
  • 1 su bardağı şeker
  • 1/2 su bardağı sıvıyağ
  • 1 Paket vanilya
  • 1 + 1/2 su bardağı un
  • 1 Paket Kabartma Tozu
  • 1 çay bardağı dolusu kayısı parçaları(günkurusu-esmer olanı)- minik zar büyüklüğünde+2 yemek kaşığı un(ekstradan)
  • Arzuya göre 1 adet limonun ince rendelenmiş kabuğu ve suyu
Yapılışı: Kayısı+2 yemek kaşığı un hariç bütün malzemeler karıştırılarak ekmek makinesi kalıbına aktarılır. Kek modunda çalıştırılır. Ek malzeme sinyali geldiğinde un ile karıştırılmış kek parçaları kalıba ilave edilir. Pişme işlemi bittiğinde makineden kalıbı çıkarılıp 10-15 dakika soğumaya bırakılır. Kek kalıptan ters çevrilerek ızgara teli üzerine çıkarılır, tamamen soğuduktan sonra kesilerek servis yapılmaya hazır olur. Kek kalıptan çıkmakta zorlanırsa kalıbı   yanlarından tezgaha biraz sertçe vurarak(dört tarafını da) çıkarabilirsiniz.

4 Yaşı Uğurlamaca ve Yeni Kreş Maceramız...

number-4-shaped-pinata1


Bu hafta başı itibariyle Can'ın bir yaşını daha uğurladık. 3 gün öncesinde babamızın doğumgünü ile birleştirip yaptığımız Sürpriz doğumgünü kutlamasına katıp kutladık ama bir kutlama da yeni kreşinde yapmak üzere. Çünkü geçen sene kreşinde kutlanan doğumgünlerinde hep içerlemiş, benim neden kutlanmıyor diye isyan etmiş. Vakti geçirmiştik biz. Kreşe başlayalı daha birkaç hafta olmuştu o vakit ve ayın yarısını evde istirahat ile geçirmişti kreş-hastalık döngüsünden dolayı. Sonrasında işler rayına oturmuştu neyse ki.


Bu sene yeni bir kreşe başladı Can... Geçen hafta bir saat ile başlayan alıştırma haftası sonrası bu hafta başı itibariyle 08.00-15.00 uygulamasına geçildi. Geçen seneden içimiz rahattı, Can en ufak bir sorun olmadan kreşe alışmıştı çünkü... Bu sene ne olabilirdi ki!!!


Oldu! Can bugün ağlayarak çıktı sınıfına... Dün onu kreşe bırakıp eve döndükten sonra Öğretmeninin telefonu ile okula dönüp almak zorunda kaldım. 


Sebepleri neler olabilir peki?

  • Yeni okulunda kreşe gelip sınıfta oturan veliler(benim annem de beklesin o zaman mesajı hemen uyanıyor)
  • Okula henüz alışamayıp ağlayan annesini, babasını, babannesini... isteyen çocukların oluşturduğu tablo( benim bile ağlayasım isyan edesim geliyor bu tabloyu görünce, Can'da bu furyaya katılmakta sakınca görmüyordur)
  • Geçen sene çalıştığım için alıştırma  sürecinde Can'a babanne ve dedenin eşlik etmiş olması, bu sene bu görevi benim devralmış olmam(İki gün önce dedesi de onunla kreşe kadar gittiği halde ondan kalmasını istememiş, oysa dün ve bugün benim kalmamı istemişti, okulda dedeler değil anneler kalıyordu çocuklarıyla çünkü)
  • Geçen haftaki alıştırma haftasında bir hata olarak velilerin sınıflarda beklemesi, ben de dahil!( geçen hafta beklediyse bu haftada beklesin o zaman mesajı!)
  • Dün özellikle Öğretmeni ile görüşmek için Can'ın sınıfına kadar çıkmış olmam... (çıktın madem kal o zaman mesajı!)
Okula gitmek istiyor ama benim de onunla gelmemi ve bir köşede onu beklememi istiyor. 
Bugün bu isteği karşısında olumsuz cevap verince tamam sadece gel hemencik gidersin de anlaştık. Kanıp gittim ama bu istek o nokta da 5 dk bekle git pazarlığına dönüştü. Aslında tamamdı da bu şekilde ben kendimi tutup da öğretmeni ile bir görüşeyim demeseydim. O noktada sınıfa çıkmaları aşamasında istek sen de sınıfa gel'e dönüştü.

Onlar sınıfa çıktı, dışarda biraz bekleyip, döndüm. Bilinçli, deneyimli bir öğretmenleri var içim rahat.
2 saat geçti halen telefon yok, güzel o zaman...


İşe dönmeme 1 hafta kaldı sadece... 
Bakıcımızla(çocuk gelişimi mezunu evli iki çocuklu bir bayan) ilgili de içim rahat ancak İpek'i bırakıp işe gitmeye alışmam biraz vakit alacak sanırım. 
Birlikte geçen 3 aydan sonra artan bağların ardından gelişen tablo... 
Böcüğüm uyuyor... 2. ayın sonlarına doğru kavuştuğumuz uyku şeklinde...
DSC00571

22 Eylül 2011 Perşembe

Denge

Dün benim için inanılmaz yoğun geçen bir gün oldu ve ben bu durumdan hiç şikayet etmedim! Çünkü bu yoğunluk bana göre yeni bir ülkede yeni bir yaşama ayak uydurmanın belirtileri anlamına geliyor... Tabii ki prensimle geçirdiğim zaman benim için herşeyden değerli ama dengeyi sağlamak için ondan ayrı da bir hayatımın olması gerekiyor, ikimizin de mutluluğu için bu şart... Sonuçta her çift kendi özgür alanını yarattığı sürece, birbirine gönülden bağlı ama bağımlı kalmadığı müddetçe mutlu ve huzurlu olabiliyor...


Dün yaptıklarımı kısaca özetleyecek olursam;
10.30 IWC'nin Genel Toplantısı
19.30 Davina ve Natiya ile sergi açılışı
20.30 Kerry'nin liderliğinde Literary Ladies gecesi


Yok böyle yazarak olmuyor, ben en iyisi fotoğraflı anlatıma geçiyim ;)
IWC bu sezonun ilk genel toplantısını Amerikan Konsolosluğu'nun rezidansı olarak kullanılan Spaso House'ta düzenledi...
Benim toplantıya esas gidiş amacım diktiğim kıyafetlerin dikiş sınıfımıza ait standda sergilenmesiydi... Eteklerim ne kadar ilgi gördü bilmiyorum ama doldurulan kayıt formlarına bakacak olursak bu sene dikişte bir hayli kalabalık olacağız!
Canım arkadaşlarım Ayşe & Fehiman... & Banuuu sen nerelerdesin? Onlar sayesinde Moskova günlerim dolu dolu geçiyor, hiçbirinin hakkını ödeyemem doğrusu... Ve ne mutlu bana ki hepimiz İstanbul'da Anadolu yakasında oturuyoruz, günün birinde döndüğümüzde görüşmemiz çok daha kolay olacak ;)
Ve bir diğer yüreği güzel insan Kerry (kırmızılı), kedi sever, yoga sever, vejeteryan, ve doğal kozmetik uzmanı! Yakında da bu konuda bize dersler verecek, ben de öğrendiklerimi sizlerle paylaşacağım ;)
Batik sanatı, heykel gibi ilgimi çeken başka gruplar daha oldu... Ama hali hazırda resim, dikiş ve Rusça derslerim devam ediyorken yenilerine zaman yaratmak mümkün değil. Sadece ayda bir düzenlendiği için Russian Contemporart Art Studios grubuna dahil oldum. Böylece bir sanatçıyı kendi stüdyosunda ziyaret etme ve seyretme imkanı bulabileceğim, tam benlik değil mi ;)
Hayat dolu Davina... Kendisinden yeni yeni dersler almaya başladığım İspanyol asıllı İngiliz ressam... Yaptığı kolajlara hayranım ve denemek için can atıyorum!
Akşam Davina ile stüdyoda buluşup bir arkadaşının sahip olduğu V Art Gallery'de "Kehanet gibi Rüya. Gerçekliğin Kenarında." isimli serginin açılışına katıldık.
İki fotoğrafın üst üste konmasıyla oluşan eserlere baktık baktık...
Hatta kendi aramızda bayağı bir tartıştık...
 Yetmedi yakın markaja bile aldık ama ıı-ıhhh.
İşin içinde çıkamayınca da belki anlamamıza biraz yardımcı olur diye bir kadeh şampanyayı fondüplemeye karar verdik ;)
Davina'nın diğer öğrencisi Natiya'da bize katıldı, arkadaşım Deniz'i andırdığından olsa gerek Natiya'ya kanım hemen kaynadı.
Sergide en çok ilgi gören eser buydu, uzaktan ne olduğunu anlamamıştık.
Ama yakına gelince bunun kağıdın kesilmesiyle ortaya çıkmış Moskova şehir haritası olduğunu anladık. Ya sabır ya deli işi, ben karar veremedim!
Bu da benim favorim ;)
İnce tellerden ortaya çıkmış bir kadın bedeni... Çok zarif değil mi?
Bu da bir başka sanat eseri :) Çok zarif değil mi?
Size diyorum şu 3 senenin sonunda ben burdan ya huşuya ermiş bir derviş olarak çıkıcam ya da bunalıma girmiş bir kermit :) Bekleyip göreceğiz bakalım :)
Bu da serginin bir diğer ilginç eseriydi...
Bu da eserin gururlu sahibesi...
Saatin 8'e geldiğini görünce apar topar çıktım galeriden... İstikamet Friends Forever Cafe...
Literary Ladies arkadaşım Kerry'nin grup liderliğini yaptığı, ayda bir toplanıp üyelerin beğendikleri kitapları birbirleriyle paylaştığı bir edebiyat grubu... Bu grup aslında benden çok tam bizim Serrose'ye göre, kitap tavsiyelerini dinlerken keşke o da burda olsaydı diye içimden geçirdim ;) Üzülerek itiraf etmeliyim ki ben çok az kitap okuyorum, daha doğrusu kitaba ayırmam gereken zamanı hep başka şekilde değerlendiriyorum ki bu genelde geceleri fotoğraf editlemek oluyor. Umarım bundan sonra kitaplara daha çok yer veririm diyeceğim ama gelin görün ki şu anda yine bilgisayar başındayım!
Bu arada gruptaki üyeler bana Amazon Kindle'ı tavsiye ettiler. Amazon'un websitesinden e-kitap satın alıp elektronik kitap görüntüleyicisi olan Kindle'a yükleyerek okuyabiliyorsunuz. İçinde birden fazla kitabı barındırabildiği için oldukça pratik ve kullanışlı... Ayrıca bilmediğiniz kelimelerin üstüne tıklayarak ne anlama geldiğini anında öğrenebiliyorsunuz. Ama Türkçe kitaplar için ne kadar uygun işte bunu bilmiyorum. İçinizde deneyen varsa görüşlerini paylaşabilir mi acaba?


İşte dünün kısa bir özeti... Şimdi Davina ile 2. dersim için evden çıkmam gerekiyor, üstelik bugün stüdyoda Russia Today kanalını ağırlayacağız yani oldukça heyecanlı bir gün olacak!
Sizlere de heyecanlı bir cuma diliyorum!