30 Mart 2011 Çarşamba

İlk Ateş..ilk oturma...

Evde hepimiz hastalıktan kırılırken elbette Leo mio'ya bulaştırmadan olmazdı, 11 aylık hayatında ilk kez ateşlendi..gıkı çıkmadı yine de...gece ıhlaya ıhlaya uyudu..küçük bir köpek yavrusu gibiydi..içimiz ezildi, ama hastalandığına, vücudunun bağışıklık sisteminin güçlenecek olmasına da sevindik içten içe.Ha bu arada aynı gece odasına gittiğimde oturur halde buldum ilk kez oğlanı yatağının içinde

28 Mart 2011 Pazartesi

HOMUR SİLİVRİ'DE


HOMUR, Silivri Belediyesi'ye birlikte Mizah Haftası düzenliyor...
1-7 Nisan arasında atölyelerimiz, sergilerimiz, söyleşilerimiz, dinletilerimiz, gösterilerimiz ile Silivri'deyiz... Tüm mizah sever dostlar davetlidir...








Bir YGS'nin ardından...

Dün günlerden pazar, benim üniversiteye giriş sınavımın olduğu gündü. Binlerce öğrenci ile birlikte bende girdim sınava. Hedefim de şöyle güzel bir bölüm tutturup bir daha okumak, bu vesile ile de, öldüm bittim bu sınavlar ne zormuş diyen ailemizin ergenlerine peh..siz zor sınav görmemişsiniz demekti birazda.Gördüm ki sınavda öyle engin bir bilgiye ihtiyac yok, biraz kafası çalışıyorsa insanın

Yakalayamıyorum zamanı..

Ne kadar cok olmuş birşeyler yazmalayalı, oysa ki artık leotto Bravo poposunun üzerinde geziyor, Hindistan'a gitti geldi, iki dişi daha çıktı, oldu dört diş, sonracığıma ilk ateşi cıktı, artık uyandığında yatağında oturur buluyoruz kendilerini..evin içinde kollarından tuttuğumuzda deli danalar gibi koşuyor...deli deli..hayat o kadar hızlı geçiyor ki..neredeyse yakalayamıyorum.Evlilik

23 Mart 2011 Çarşamba

Tokat vakasına dair


1. Devletin tüm zulüm ve iktidar aygıtını arkasına almış polisin zorbalığı ile zulme karşı öfkeden gözü dönmüş bir kadının tokatını aynı kefeye koyan insanların ebleh olduğunu düşünüyorum.  

2. "Ay ama tokat atmış, biz her türlü şiddete karşıyız" diyenlerin yürek ve beyin yerine muzlu muhallebi taşıdığını düşünüyorum.

3. Taşaklı kadın sözünden gocunan espri yoksunu fanatiklerle hiçbir düşünce ve değeri paylaşmadığımı ilan ediyorum. Geleneksel dilde "erkeklik" diye tabir edilen ahlaki değerlerin iyi ve kıymetli bir şey olduğuna inanmaya devam edeceğim.

4. Sabahat Tuncel'in yürekli davranışı karşısında zıplayıp alkışlamayan herkesin, gizli ırkçılığın tortusuyla kirlenmiş olduğu kanısındayım.

Sabahat Hanım'ı tanıyan varsa haber versin; kendisini Şirince'de dilediği zaman misafirim olarak ağırlamak istiyorum. Topluma umut ve cesaret verdiği için ödüllendirilmesi gerektiğine inanıyorum.

Üstelik siyasi misyonuna pek katılmadığım halde böyle diyorum.

Var mı daha?

Officially OLD!

Bir aksırık tıksıtrık..sümüklerin akma halidir gidiyor..oğlana da bulaştı, aman iyidir bağışıklık sistemi güçlenir diyoruz.Bu arada farkettim ki ben yakını göremiyorum, oğlanın tırnaklarını keserken nerdeyse barnakları da götürüvereceğim.. Aman dedim sevgiliye kalk bir doktora gidelim, aldım 1 numero yakın gözlüklerimi, oturdum popomun üstüne, officially ileri yaşa geçtim bende hahahyt...

18 Mart 2011 Cuma

Yol ve ev notları


9 Mart Ali Nesin'le Ankara. Kültür Bakanlığında bir sürü temas, iç karartıcı. Dışarıda kar kıyamet. Baskın Oran ve Sait Çetinoğlu ile rakı sofrası, nefis.

10-11 Mart Ali ve Sait'le Van. Köy yeri bir daha gezildi. Köylülerle, ağayla, muhtarla pazarlık peşrevleri sürdürüldü. Konukseverlik kusursuz, otlu peynir kuvvetli. Cuma akşam İstanbul. Van'daki ağamızın yeğeniyle görüşme. Akıllı bir genç, belki ortak olunabilir.

12 Mart İstanbul. TESEV'de Yer Adları çalıştayı. Türlü renklerde Kürtler, Çerkesler, Gürcüler, Mıhallemiler, Süryaniler, İmroz Rumları katıldı. Raporumu özetledim. Hayatta galiba ilk kez kendimi toplantı ortalamasının tutucu ucunda buldum. "Sevan Bey daha cesur olmak lazım" dediler, çok güldüm. 

13 Mart. Betül ve Tarık'ta muhteşem kahvaltı. Hrant Dink Vakfı yöneticileriyle saatler süren toplantı. İkna edebilecek miyiz?

14 Mart. Samanyolu TV'de program. Yayınevi ile görüşme: Şirince kitabını acele basacaklar. Agos'u ziyaret: iki seneden beri aradığım 1837 basımı Ermenice sözlük gelmiş; mutluyum. Akşam yine Betül'lerde Van projesi için Etyen ve Arat Dink'le görüşme. 

15 Mart. Ali ile mimar turları: ünlülerin Şirince'ye dair bir dosya hazırlamasını istiyoruz. Tan Oral ve arkadaşıyla keyifli sohbet. Behiç Ak'la Tünel Kafe.

16 Mart.Yağmur Atsız, Ergun Özbudun ve Berat Özipek'le Hacıbaba'da yemek, çok neşeli. Akşam yorgun argın Şirince'ye dönüş. İlgisizlikten şikayet edenlerden ve etme potansiyeli olanlardan kaçış çabaları. Akim.

17 Mart.Yeni Konak'ta kırk kalem iş: haftaya müşteri girecek daha hazır değiliz. Yeni hamam toplantısı. Bütçe ve ödemeler toplantısı. Personel eksikleri toplantısı. Yeni menü toplantısı (kaçtım). Web sitesi revizyonu toplantısı. Bostan planlama toplantısı. İlyastepe mutfağı toplantısı. Masa alımı toplantısı. Wireless toplantısı (patladım).

Gece ufukta öyle bir yeni fırtına belirdi ki, bundan öncekiler buna kıyas meltem sayılır! Adrenalin lazım bünyeye de bu kadarı artık overdoz. Dur bakalım. Dua mı edicez ne edicez.

Şurdan burdan...

Blogların açılmasını bekliyorum, sanmayın ki hediye edecek eşyalar bitti, her gün bir yenisi ekleniyor , Leomio büyürken. Bu arada Pinocuma rica ettim, şahane bir aslan çizdi bana..çok bayıldığım..saol varol Pinocum..kralsın..Bu ara üst dişlerini çıkarrtı, birini Hindistanda bir diğerini evlilik yıldönümümüzde gittiğimiz Heybeliadada..Keyfimizi kaçırmadı hiç, aksine mutluolduk, daha keyifle

Çanakkale Geçilmez!

Bugün 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 96.yılı. Her ne kadar bu uğurda şehit olan askerlerimizin memleketin durumu karşısında kemikleri sızlıyor olsa da biz her sene bu zamanda tüm şehitlerimizin ve bu uğurda emekvermiş atalarımızın ruhunu şad ediyoruz.Biricik sevgilimin büyük dedesi Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa bu zaferin kazanılmasında şüphesiz en büyük rolü oynamıştır. Ve biz her

17 Mart 2011 Perşembe

BAHARIN GETİRDİĞİ...

Kimden 17 Mar 2011

Siz de benim gibi hissediyor musunuz?Dışarıda ki güneş sizin içinizde de açıyor mu? Işıklar içinizden fışkıracak gibi olup yerinizde duramıyor bir halde misiniz?Ağaçların dalındaki tomurcuklar nasıl içten içe patlamaya hazırlanıyorsa sizde de benzer haller mi mevcut, durduğunuz yerde duramıyor musunuz?
Sebepsiz yere içinizi bir mutluluk bir heyecan kaplıyor mu? Sanki gelecek günler hep güzelliklere mutluluklara gebeymiş gibi…

Ah şair divane ettin beni ilkbahar…
Dayanamadım…
3-5 satır yazmadan edemedim…
Ofis ortamı insanı olup yerimden kopamıyor olsam da bende senin bir parçanım, sen de benim bir parçam…
Aynıyız aslında benim içimde sen varsın, senin içinde de ben…
Hoş geldin nihayetinde
Hoş geldin İlkbahar…
Hoş geldin…
Kimden 17 Mar 2011

16 Mart 2011 Çarşamba

FLIMS-LAAX KAYAK MEKANI...

İsviçre tatilinin tam ortasına, kalbine oturmuş bir geziydi Flims-Laax diyarına gidişimiz, kalışımız... Gidiş yolunda bize pırıl pırıl bir güneş eşlik ediyordu, hava soğuyordu, ama güneş kendini gösteriyordu sonuna kadar. Dönüş yolunda ise hakimiyeti kar almıştı, heryeri kar kaplamış, zaman zaman tipiyle birlikte gözgözü görmez olmuştu. İsviçre bizi İlkbahar ile karşılamış, kışıyla uğurlamıştı...

İsviçre'ye vardığımız günün ertesi hava sıcaklığını bir dağın tepesindeyken üstelik, araba 6.5 C olarak gösteriyordu.
IMG_7100_resize

Tatilin ortasında 0 dereceyi gördük.
IMG_7896

Tatilin sonlarına doğru ise oteldeki hava durumu tablosunun gösterdiği sıcaklık -11 C ler idi...
DSC04572_resize

4 yıl önce aynı vakitler gidişimizde 10 gün boyunca tek bir kar tanesi görememiştik. Bu tatilde ise bütün güzelliğiyle yaşadık karın mutluluğunu, getirdiklerini...

Heidi'nin evinden çıkıp yeni diyarımıza yola koyulup Flims'de otele vardığımızda gün akşam olmak üzereydi. Yeni odamızın her köşesi İsviçre'nin yöresel izleriyle doluydu. Ahşap ağaç döşeme, objeler, resimler...
IMG_7657_resizeIMG_7644_resize

Beklemediğimiz güzel sürpriz ise odamızın içinde resmen bir mutfak olduğuydu. Ocağı, tenceresi tavası, likör kadehlerine kadar tüm mutfak malzemeleriyle tam bir mutfaktı işte... Yemeği dışarda yeriz diye düşünürken bu mutfak planları değiştirdi. Marketten hazır çorba ve pizza alındı. Meyveler ve tatlılar ile soframız hazırdı. Ertesi akşam yapıp kupalarda içtiğimiz domates çorbasının tadını eşimle hiç unutmayacağız... Üşüyüp de kavuşulan çorbanın lezzeti bambaşkaydı bize göre...
DSC04558

Ertesi gün Can ile benim için bol kızak eşim içinse bol snowboard keyfi ile geçti. Yorgunduk günün sonunda hem de çoook yorgun... Eşim yastıktan boynunu kaldırırken bile eli ile destek olmak zorundaydı:)

Kızak kaymanın dışında Can ile birlikte bu mekan civarında dolaşan shuttle otobüslere binip bir tur gerçekleştirdik. Doğanın kar ile buluşmasının en güzel haline şahit olduğumuz bir gezi oldu. Çok güzel mekandı Laax... Hafızama en güzel haliyle kazındı...

İsviçreliler karla birlikte yaşamaya çok alışkınlar. Her evin önünde gördüğümüz kar küreği ve süpürge bunun bir göstergesiydi, her an hazır bekliyorlardı kapı önlerinde...
IMG_7843_resize

Bir diğer bekleyen ise kar kızaklarıydı... Burada her evin bir hatta birden fazla kar kızağı vardı. Biz de Türkiye'de kar kızağı sahibi ender ailelerden biriydik sanırım:) Ayrı bir çantada gitti geldi İsviçre diyarlarına. Tchibo sağolsun kar kızağı sahibi yaptı bizi.

IMG_7717

3. gün Otel yakınındaki Ormana ve Flims gölüne maaile bir yürüyüş düzenledik. Hafızaya kazınan bir başka mekan oldu... Kısmet olur mu Flims gölüne bir kez de yazın gidip göle yüzmeye girmek hatta... Hayali güzel, diledim gitti bile... Bu çeşmenin sularına el sürmek, kana kana içmek istiyorum... Bu bankta oturup kitap okumak huzurla...
IMG_7708_2_resizeIMG_7716_resize
IMG_7685

Bu yazıya biraz da çocuklu yurtdışı gezisi nasıldı diye bahsetmek istiyorum. Düşününlere bir fikir olur, bana gelen sorulara da cevap olur diyerek...
Can ile birlikte 3. yurtdışı gezimiz oldu bu. Hiçbirinde tur kullanmadık. Bütün organizasyon şahsıma aittir:) Eğer bizim gibi şehir şehir köy köy gezmek istiyorsanız araba kiralamak şart, sadece büyük şehirlerden birinde vakit geçirecekseniz toplu taşıma daha uygun olur.
İlk gidişimizde Can 1.5 yaşındaydı ve en zorlandığımız gezi olmuştu sanırım. Uzun yolculuklarda arabada koltuğunda durmak istememişti haklı olarak. Venedik'te 4 saat geçirdikten sonra deli gibi mekandan kaçışımıza halen hatırladıkça güleriz eşimle... Çocuk arabasından bunalan, su kanallarına doğru yürüyen/koşan bir Can ve kenarlarında hiç bir korunak bariyer olmayan su kanalları... Çocuk arabasını her köprü üstünden sürekli elimizde taşıyor oluşumuz ise ayrı hikayeydi. Ertesi gün tekrar gitmeye cesaretimiz olmamıştı o yüzden. Rialto Köprüsünü göremeden dönüşümüz içimde derttir:) Venedik'e tekrar gitmek o havayı tekrar solumak, keyfine varmak kısmet olsun... Çocuklu ailelere de tavsiyem Venedik'i gezilerinde 3 yaş sonrasına bırakmaları:)

Bu son gezi aralarında en rahat geçirdiğimiz gezi oldu sanırım. Sözden anlayan bir çocuk vardı artık yanımızda, sadece yürümeyi sevmeyen sürekli yol işaretlerinin levhalarının ne anlama geldiğini soran bir bıcırdı :) Sorular sorular ve yine sorular dönemindeyiz haliyle...

Uçak yolcuğunda en ufak problem yaşamadık. Kendi uçağı ile oynadı o da... Kitap okuduk bir ara.
O sıkıldıkça her seferinde yeni bir oyuncak çıkardım. 2-3 oyuncak bütün yolculuk boyunca yetti. Uçağın penceresi, düğmeleri, yemek tablaları da zaman zaman oyun oldu ona..

DSC04360

Fotoğraf çekti bir ara, oyuncaklarını çekti, bizleri çekti, kendini çekti:)
DSC04727

Yürümediğinden ve çocuk arabasını bu kez yanımıza almadığımızdan kucakta ve omuzda tamamladı çoğu gezisini...
IMG_7038

Alışveriş merkezleri sevdiği mekanlardı. Çocukların eğleneceği yerler her yerde düşünülmüş...
IMG_0386

Öğle uykularını ise hep arabada yaptı...
IMG_7454

Döndüğümüzde yine gidelim İsviçre'ye dediği bir gezi oldu. 10 gün nasıl geçti hiçbirimiz anlamadık... Güzel olan her tatil kısa sürer kuralını bir kez olsun değiştiremez miyiz?

İsviçre gezisini son bir yazı ile bitirip Abant-Gölcük ve sonrasında Yalova Kaplıca gezimize geçmek istiyorum...
Yeni kavuştuğum ekmek makinesi ile yaptığım çeşit çeşit ekmeklerden bahsetmek istiyorum....
Kefir maceramızdan bahsetmek sonra...
Dekorasyon işlerini de araya katmak ayrıca...
Ve daha başka şeyler var sırasını bekleyen burada yayınlanmak için, başka şeyler araya girmeden.
Biz Yunanistan'a gitmeden mesela:)
Neden bu aralar sık sık gezdiğimizden de bahsetmek istiyorum ayrıca, her şey sırasıyla bir gayretle geliversin kısmetse bu sayfalara...

REN NEHRİNİN DOĞDUĞU KENTE GİDİŞ & 2.EL EŞYA DÜKKANINI ZİYARET

Son bir yazı ile Masal Ülkesine veda edebilirim artık...

10 gün nasıl geçti...
Dönüş vaktiymiş yarın, oysa ki biz daha yeni gelmiştik. Daha dündü sanki ilk varışımız, kırmızı arabamızı ilk teslim alışımız.

Dönüşümüzün üzerinden 2 ay geçti. Ve hala dün gibi gidiş, orada geçen vakitler, hafızamda ayna berraklığında görüntüler, hareketler...

Dönüşten önceki gün çok değerli bizim için. Ertesi günün sabahı oyalanmadan havalanına yol almamız gerekiyor çünkü, hızlı bir market alışverişine yetecek kadar vakit var arada ancak.

Dönüşten önceki günü layığınca değerlendirip Ren nehrinin doğduğu noktaya, kente gidiyoruz. Çok vaktimizi de almıyor bu üstelik. Kentin içinden dolaşıp da tepeye kalesine çıktığımızda kentimizin güzelliği orjinalliği çarpıyor bizi... İnce bir kar kaplamış kenti...
IMG_8341

Meydanı ise renkli boyalı evleriyle canlı mı canlı...

IMG_8186
IMG_8185

Her dilde ziyaretçilerini selamlayan kent Türkçe'de biraz dil sürçmesi yaşıyor sanki...

IMG_8176

Bir kedicik bekliyor çeşme başında...
IMG_8222

Bu döneme özel marketlerde pastanelerde yer alan bir çörek, sanırım bir kutlamanın çöreğiydi, yağda kızarmış incecik yufka üzerinde pudra şekeri ile basit belki ama bir o kadar lezzetli, çocukluğumuzdan tanıdık bir tat sanki. Bu çöreğin ismini bilen yazabilir mi?
IMG_8174

Ve Zopf... Marketten her ayrılışımızda sepetimizde olan ekmek-çörek, ilk kez geçtiğimiz yaz bir pazar sabahı uyandığımızda evin her katına yayılmış kokusuyla ve kahvaltı sofrasında lezzetiyle bizi çarpmış büyülemişti, o gün bugündür unutamadığımız lezzet&görüntü...
IMG_7303

Ve gezinin ortalarında rastladığımız bir başka İsviçre ilkimiz 2.el eşya satan bu dükkan oluyor. Birbirinden orijinal parçaların yer aldığı, gezerken bir müzeyi gezermiş gibi keyif aldığımız, saatlerimizi harcadığımız mekan. Bazen döküntü, bazen antika bazen paketi bile açılmamış yeni eşyalarla karşılaştığımız, hepsi sınıf sınıf özenle ayrılmış…
Ahşap bir tenis raketi ve çocukluğuma ait desenlerin olduğu bir tepsi ile ayrılıyoruz dükkandan.
DSC04627
DSC04626
DSC04623

Bir kış vakti tatili ancak bu kadar güzel bu kadar dolu olabilirdi.
Oysaki giderken kafamızda hiç bir şey olmadan gitmiştik, ne bir plan ne bir program…
Masal ülkesi göstermişti yine kendini, bir masalı daha yaşatmıştı…
Şükürle mutlulukla özlemle anıyoruz seni Masal ülkesi bu sebepten yine yine ve yine…

Bir kez daha açtın kollarını bize, tüm güzelliğinle ağırladın, karşıladın ve aynı güzellikle uğurladın...

15 Mart 2011 Salı

1 AŞI 1 HAYAT KURTARIR...

Kimden 15 Mar 2011

Biz haftasonu iki aşı gönderdik bile, ne kolaydı üstelik... Raftan alınan bir paket Prima bez ve bir paket ıslak mendil ile...
Bir aşı da kampanya kapsamında benim adıma bağışlandığına dair aldığım yazı itibari ile 3 aşı oldu.
(Can için halen gece uykularında bez kullanmaktayız, rahatına düşkün bir anneyim itiraftır...)

Bahsettiğim aşı kampanyası Yenidoğan tetanozunu önlemeye yönelik.
Maalesef halen birçok ülkede doğum hastane ortamından uzakta hijyen koşullarından bihaber gerçekleşiyor ve bu bebeleri ve anneleri en çok tehdit eden hastalıklardan biri de tetanoz...
Bir aşı bütün bunların önüne geçiyor ve yaşama şansı veriyor...

Kimden 15 Mar 2011

Kimden 15 Mar 2011

Unicef ve Prima elele vermiş böyle bir kampanyaya imza atmışlar. Bizlere de bu işi duyurmak düşer.

Bilekliğimizi takıyor, kampanyayı destekliyoruz efendim... Raftan alınan her prima ürünü ile o da olmadı Facebook'daki Prima Dünyası Sayfasını Beğeni Listenize ekleyerek kampanyaya siz de destek olabilir bu canlara siz de bir aşı bağışlayabilirsiniz.

Kimden 15 Mar 2011

Fotoğraflar, kampanyanın görsellerine aittir.

İyi ki aşık olmuşum!

Aşktır insanları hayata bağlı tutan..aşktır insanı ölümsüz ve hayat dolu hissettiren...ben aşık olduğum adamla evliliğimizin 3.yılını kutlayacağım bugün..aşık olduğum adamdan yaptığım küçük aşk adamımla..Öğleden sonra umarsızca çıkacağım ofisten..minik valizim arabamın bagajında..hayatımın iki erkeğiyle buluşacağım önce..sonrasında ver elini şehirden uzak küçücük bir kaçamak..gidiyoruz...keyifli

14 Mart 2011 Pazartesi

Ganesh!

Ganesh Hintlilerin bir tanrısı..fil tanrı..değişimi ve gelişimi sembolize ettiği söylenir..bu aralar durumum öyle..değişiyorum gelişiyorum..yenilikler oluyor hayatımda hoşuma giden..hoşumuza giden..küçük taşınmalar belki..yormayan..mutlu eden..oldu mu dedirten...ani kararlar...uzun düşünceler...sıcak kuçaklaşmalar..naif tokalaşmaların ardından...keyfim yerinde...değişiyorum ve gelişiyorum...hem

RACLETTE - İsviçre'nin Nam-ı Değer Ocak Başı Ziyafeti

İsviçre'nin yöresel iki yemeği var. Biri bir önceki yazıda Heidi'ye ait bir sahnede ki ipucunda olduğu üzere Fondue, diğeri ise Raclette... İkisinin de temel malzemesi peynir. Hani öyle böyle değil hakikaten temel maddesi:) Fondue'de ekmeği erimiş peynire batırıp batırıp yiyorsun. Ama öyle Türk üsülü halis muhlamaya ekmeğin banıldığı gibi değil:) Biraz zahmete girip fondue çatalları kullanıyorsunuz:)
Raclette'e gelir isek de erimiş peyniri haşlanmış patatesin ortasına döküp de yiyorsunuz. Anlaşılan o ki vakti zamanında ellerinde bol peynirden başka pek malzemeleri olmayan İsviçre köylüleri çok düşünüp taşınmışlar bu iki yemeği keşfetmişler:) Bu kadar ineği, keçisi bol memlekette en bol saklanası kolay şey peynir olduğuna göre uzun kış mevsiminde en bol yenilecek malzeme de peynir ve Almanya ile komşuluktan doğru patatesden başka şey olmasa gerek...

Fondue ile çok hoşbeş olamadık eritilmiş peynire katılan alkolün kokusu ve tadı sebebiyle, peynire yazık oluyordu bizce...
Ama Raclette çooooook başkaydı... Hani o da çok öyle kolay yenilir yutulur değildi. Peynir erirken ortaya yayılan müthiş kokuyu duymamayı başarabilmeniz lazım:) Başardıysanız ne mutlu size, müthiş bir lezzet ve şölen sizi bekliyor. Buyrun sofraya:)
Raclette peynirini tanıtmakla başlayalım. Peynirimiz şudur:
DSC04631

Dilimlenir ve sofrada yerlerini alırlar... Biberlisi ve sadesi vardır. Belki bizim bilmediğimiz tatmadığımız başka çeşitleri de mevcuttur.
IMG_8011

Minik patatesler haşlanır sıcak halde beklerler sofrada. Birer ikişer tabakta yerlerini alırken patatesler şöyle bir ortasından çatal batırılarak erimiş peynirle kucaklaşma hazırlığı başlar.
IMG_7926IMG_8014

Raclette aletleri masanın ortasına kurulur. Dilimlenmiş peynirler minik teflon tavalarda yerlerini alır.

IMG_8000IMG_8079

Bu esnada masanın etrafında sohbet bir taraftan yürürken bir taraftan eriyen peynirler kolaçan edilip kıvama gelmiş olanlar kibarca yanınızdakine ya da karşınızdakine teklif edilir....
IMG_8097

Biberli ve sade olanlardan tercihiniz var ise o tavaları gözucuyla takip etmeye başlarsınız çaktırmadan:)

Ve mutlu son... Patates peynir ile buluşuyor...



IMG_8085IMG_8094

Boşalan tavalar yeni peynir dilimleriyle dolar, sohbet devam eder bu bekleme esnasında... Isınan Raclette tavaları daha hızlı peynir eritmeye başlar, beklemeler kısalır, mini tavalar masanın bir ucundan diğer ucunu dolaşır, nezaket had safhadadır...
IMG_8078

Sadece patates ve peynir olmaz sofrada, sonradan zengin olan İsviçre Halkı Raclette'i mezeleriyle zenginleştirir... Arpacık soğanı turşusu ve mısır turşusu Raclette sofrasının vazgeçilmezidir.
IMG_7933IMG_7989

Bir fransız restoranından alınan tarifle yapılan nefis soğan salatası sofraya eşlik etti bizim kısmetimize...
3te 2si pişirilen soğanlar az sirke az mayonez ve birkaç lezzetle daha buluşur, bekler ve lezzetiyle beraber sofraya ilerler...IMG_8055

Unutulmaz Raclette Ziyafetinin ardından fotoğraflara her bakışımda derin bir özlem vurur geçirir beni... Yaşadığımız Raclette ziyafetinin salt damak tadına hitap eden bir lezzet olmayıp tüm duyularımıza hitap eden bir ziyafet oluşundan olsa gerekti...

Peynirin patatesle buluştuğu fotoğraflara yine de çok bakmamak faydamızadır:) Zira Türkiye topraklarında Raclette yiyecek imkan kalmamıştır. Bir dönem Tchibo'dan Raclette tavaları satışa girmiş idi. Ancak tava olupta Raclette peyniri olmadıktan sonra anlamı olmayacak bir iş deyip vazgeçmiş idik. Bizim kaşar peynir türleri ile bir denemeye fırsat olmadı haliyle. Muhtemelen kaşar peyniri ile de en azından olayın havası yaşanabilirdi, lezzet birebir aynı olmasa da... Tchibo'yu kollamaya devam... Belki tekrar gelir bir tema da karşımıza... Yoksa bir akşam daha fazla duramayıp bu özlemle, atlayıp uçağa İsviçre'ye Raclette yemeye gitmek an meselesi:)))