25 Nisan 2010 Pazar

Röportaj: Ermeni ve Kürt meselelerine dair

26 Nisan 2010'da Diyarbakır'da çıkan çeşitli gazete ve web sayfalarında yer aldı.

1915 öncesinde Anadolu'daki Ermeni nüfusunun 1.5-2 milyon arası olduğu söyleniyor. Soykırım iddialarını bir kenara bırakır ve Anadolu Ermenileri'nin sürgününe de iyimser bir yaklaşımla “Zorunlu Göçe” tabi tutulduklarını var sayarsak; bu yoğunluklu nüfusun savaş sonrası Türkiye'ye dönmemesi nasıl açıklanabilir?

Suriye'de hayatta kalan yarım milyon mültecinin bir bölümü 1918 Kasımı'ndan sonra döndü veya dönmeye teşebbüs etti. Ancak bunlar 1919 Mayısı'ndan itibaren çeşitli baskı ve saldırılarla tekrar kaçırıldılar. 1919'da örgütlenen Kuvay-i Milliye'nin asıl amacı, İngiliz-Fransız işgaline direnmek filan değildi: Ermeniler'in dönmesine engel olmak ve Rumlar'ın da Ermeniler'in peşinden defolup gitmesini sağlamaktı.

Ermeni mallarının yağmasından pay almış olan yerel mütegallibenin çoğu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'ne katıldı, dönen mültecileri kovmayı bir “vatan meselesi” olarak halka benimsetmeyi başardı. 1919 sonunda Fransız güçleriyle beraber Adana-Maraş-Antep bölgesinde yurtlarına dönen Ermeniler, Ankara'nın örgütlediği silahlı çetelerin saldırısına uğradı. Aynı yıl Kuzey Irak'tan Hakkâri'ye dönen Nasturi Hıristiyan aşiretleri, 1924'te Cumhuriyet Hükümeti'nin düzenlediği bir askeri operasyonla imha edildi veya tekrar sınır dışına kaçırıldı.

Nihayet, tam tarihini hatırlamıyorum, yanılmıyorsam 1924'te çıkarılan bir yasayla Milli Mücadele yıllarında (kendi iradesiyle olsun, mecburiyet dolayısıyla olsun) yurt dışında bulunanların TC vatandaşlığını kazanması engellendi. 1927'de çıkarılan bir kanunla, geriye kalanların seyyar satıcılıktan şimendifer memurluğuna kadar, bin çeşit işi yapması yasaklandı. Vakıf ve cemaat mallarına el kondu. Hemen her gün uyduruk bir gerekçeyle azınlık mensupları vatan hainliğiyle, casuslukla, vergi kaçakçılığıyla suçlandı; basında terörize edildiler; ekonomik açıdan çökertildiler. İstanbul ve İzmir dışındaki illerde yaşamaları imkânsız hale getirildi.

Soykırım, 1915'te olup biten bir hadise değildir. 1913 civarında başlayıp günümüze kadar aralıksız devam eden bir devlet politikasının adıdır.

Ermeni tehcirine yol açan olayların gelişimi ve sonrasına bakıldığında sürekli olarak İttihat ve Terakki Partisi suçlu gösteriliyor. Bu görüşün doğruluk payı nedir?

Doğru değildir. Ermenilere yönelik zulüm ve katliam politikasını başlatan İttihat ve Terakki değil Abdülhamit'tir. Ermeniler ilk başta İttihat ve Terakki'ye, kendilerini Abdülhamit zulmünden kurtaracak bir umut olarak baktılar. Bu durum 1909 ile 1913 yılları arasında, tam olarak araştırılmamış bir sürecin sonunda, tersine döndü.

İttihat ve Terakki Partisi'ni tek suçlu olarak kabul edersek, zorunlu göçe tabi tutulduğu söylenen Ermeniler'in, yeni kurulmuş Cumhuriyet tarafından topraklarına geri dönmeleri bir jest olarak sağlanamaz mıydı?

1919 yazından itibaren Anadolu'da iktidarı ele geçiren Müdafaa-yı Hukuk hareketi çok büyük oranda İttihat ve Terakki kadrolarından oluşmaktaydı. Az önce belirttiğim gibi tehcir ve katliam zenginleri, bunların arasında önemli bir pay tutmaktaydı. “Kurtuluş Savaşı” adı verilen hadise büyük ölçüde 1913-1915'te başlatılan tehcir politikasının sürdürülmesi ve sonuca ulaştırılmasından ibaret bir olaydır.

Ermeniler'in Anadolu'dan sürülmelerinin ardından yeni kurulan Cumhuriyetin aldığı ilk kararlardan biri de,"kaçak ve yitik kişilerle, başka yerlere nakledilenlere ait gayrimenkullerin Devlete intikaline dair Nisan 1923 tarihli kanun"un yürürlüğe konulması ile ilgili. Söz konusu kanunda, "gerçekleşecek hak taleplerinde de Lozan Antlaşması'nın yürürlüğe girdiği 6.8.1924 tarihinde malının başında bulunması şartına bağlıdır" hükmünün getirilmiş olması, yaşanan trajedinin salt kışkırtma ya da bağımsızlık hevesi olmadığının; ekonomik temellerinin de olduğuna bir kanıt olarak gösterilebilir mi?

1913-1922 yılları arasında gerçekleşen Rum/Ermeni yağması esnasında, Türkiye'deki menkul ve gayrımenkul servetin en az üçte biri el değiştirdi. Bu varlığa el koyanlar, doğal olarak, öncelikle İttihat ve Terakki rejimine yakın olan, tehcir ve katliam olaylarında aktif katkısı bulunan kişilerdi. Aralarında özel bir gayreti olmadan tesadüfen mala konan ve bu sayede ekonomik durumunu düzelten kişiler de olabilir belki, ama şüphesiz bunlar azınlıktadır. Bu kişilerin 1919'da, hem yeni edinilmiş servetlerini savunmak, hem de kendilerini muhtemel suçlamalardan korumak için büyük bir gayret içine girmiş oldukları şüphesizdir.

Cumhuriyetin ilk iki kuşağında ortaya çıkmış olan servetlerin tamamına yakını, incelenirse, Rum ve Ermeni mülklerinin gaspına dayanır. Buna Koç, Sabancı vs. gibi, 1946 sonrasında Türk kapitalizminin belkemiğini oluşturan isimler dahildir. Daha önemlisi, Atatürk döneminde siyasi iktidara kavuşan Cumhuriyet elitinin neredeyse tümü dahildir. Başta Atatürk dahildir. Düşünün ki Çankaya köşkü sonuçta Kasapyan çiftliğidir. Memleketin dört bir yanındaki “Atatürk evlerinin” tümü, bazısı demiyorum HEPSİ, gayrımüslimlerden ele geçirilmiş ganimet malıdır.

Birkaç yıldır “Ortak tarih komisyonu” önerileri gelmekte. Bu komisyonun kurulması durumunda, bugüne kadar bir muhasebeci edasıyla kimin kimden daha fazla katlettiğini iddia eden tarafların bir araya gelerek, net bir karara varması muhtemel midir?

Temel ahlaki değerlerde uzlaşma olmadıktan sonra komisyon filan boş işlerdir. Önce açık yürekli ve samimi bir barışma iradesi olacak ki, oturup konuşmak bir işe yarasın. Amacınız eğer kan davasını çözmek değil sürdürmekse, oturup konuşmak barışa hizmet etmez; eski yaraları tekrar kaşıyıp durumu büzbütün içinden çıkılmaz hale getirmeye hizmet eder.

Ermeniler'in son derece örgütlü ve ağır silahlı oldukları iddialarına karşılık, 1.5-2 milyon "son derece iyi silahlanmış ve örgütlü Ermeni"nin topluca katarlara katılması ve sağ-salim Suriye'ye vardırıldıkları iddiaları gerçekçi midir?

Resmi ideoloji tellallarının, tutarlı olmak veya inandırıcı olmak gibi bir derdi olduğunu sanmıyorum. Kurt kuzuya “suyumu bulandırdın” demiş. “Ama sen derenin yukarısındasın” deyince, “vay sen bana cevap verdin” deyip kuzuyu yemiş. Hesap, işte o hesap.

Türkiye'de kalan az sayıda Ermeni için soykırımın olmadığını kabullenmeleri dayatılırken, bir yandan da okul kitaplarında ya da günlük hayatta (üzülerek söylüyorum bunları) hain, çapulcu gibi aşağılayıcı sözlere katlanmak mı daha zordu?

Irkçılık, cumhuriyet ideolojisinin en temel vasfıdır. Eğitim sisteminin, devlet söyleminin, egemen basının her hücresine ırkçılık sinmiştir. Her gün, her an, her yerde karşınızdadır. Adeta soluduğumuz hava gibi etrafınızı sarmıştır; çoğu kişinin artık farkına bile varmayacağı şekilde doğallaşmıştır.

Tabii, ilkokuldan beri o ırkçılığın hedefi olanlar için bunun bıkkınlık verici bir şey olduğunu takdir edersiniz. Ama ben şahsen bunu kendim adına olumsuz bir şey olarak hissetmedim; aksine hep beni güçlendirdiğini düşündüm. Benim kadar inatçı olmayanlar ise, ilk fırsatta memleketi bırakıp gitmekten başka çıkış yolu göremiyorlar.

Nisan ayı sürekli bir "Soykırım sendromu" ile geçiyor. Bu korkuyu ve soykırım depresyonunun yaşanmaması için yapılması gerekenler nelerdir? Ermeniler'in yaşadığı felaketlerin bir benzerini Cumhuriyet sonrası Kürtler'in yaşadığını düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız, Kürtlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Tabii. 1925'te Sünni Kürtler, 1936-38'de Dersimliler aynı şeyleri yaşadılar. Ermeni tehcirinin sanki tüm ayrıntılarıyla tekrar tekrar sahnelendiğini görürsünüz. Toplum liderlerini ayırıp sürmeler, suikastler, idamlar, köy baskınları, provokasyonlarla insanları isyana zorlayıp “tedip” etmeler, köy meydanlarında toplu katliamlar vs. Özellikle Dersim olayında ortada mantıklı bir sebep de yoktur; adeta bir kez kötü yola düşmüş bir caninin aynı suçu tekrar işlemeden duramaması gibi psikolojik bir durum sözkonusudur.

1960 darbesinden sonra gene aynı hastalık nükseder. 1980-83'ten sonra bir daha nükseder. “Atalarımız bunları kesti, bizim neyimiz eksik” gibi ruh haleti içindeler sanırsın. Günümüzde koşulların biraz değişmiş olması kimseyi aldatmasın; ben Kürtler'in ciddi bir tehlike ile karşı karşıya olduklarına inanıyorum. “Açılım” vs. klasik aldatmacadır. Unutmayın, 1914'te de “Ermeni Açılımı” yapılmıştı, bir sürü reform vaadi ortaya atılmıştı. Sonunu biliyorsunuz.

Ne tavsiye ederim? Zor soru.

A) Uluslararası güvencelere bel bağlamayın, işlerine geldiği gün sizi satacaklardır.

B) Hazırlıklı olun, ama silahlı mücadeleye güvenmeyin. Silahlanmak provokatiftir; tepki doğurur. Askeri açıdan daha güçlü olanın ekmeğine yağ sürer.

C) Cephenin önünü değil arkasını düşünün. Türk kamuoyunu elde etmeye çalışın. Türk siyasi hayatında ben Kürtler'in çok daha aktif ve olumlu bir rol oynayabileceklerine inanıyorum. Maalesef o alanda şu ana kadar pek başarılı görünmüyorlar. Tüm siyasi eylemlerinde kendilerini marjinalleştiren, dışlayan bir tutum içindeler.


23 Nisan 2010 Cuma

YARATICI ÇOCUKLAR ÖDÜLLERİNİ ALDI

GELECEĞİN AKILLI ULAŞIMI” KONULU ULUSLARARSI KARİKATÜR YARIŞMASININ ÖDÜL TÖRENİ YARATICI ÇOCUKLAR DERNEĞİ’NDE YAPILDI

Yaratıcı Çocuklar Derneği ile Karikatürcüler Derneği işbirliğinde gerçekleştirilen uluslararası “GELECEĞİN AKILLI ULAŞIMI” konulu karikatür yarışmasının ödül töreni 22 Nisan 2010 Perşembe günü Yaratıcı Çocuklar Derneği’nde yapıldı.Çocuklara ve gençlere karikatür ve mizah sevgisi aşılamak, yetenekli çocukları çizim konusunda yüreklendirmek ve karikatürü yaygınlaştırmak amacı ile her yıl düzenlenen ve atölye çalışmaları ile desteklenen yarışmalara Türkiye genelinden okullar katılıyor. Bu yıl ki yarışmada öğrencilerin geleceğin akıllı ulaşımı ile ilgili karikatürleri yer aldı.22 Nisan 2010 tarihinde yapılan törende başarılı öğrenciler ödüllerini ve Karikatürcüler Derneği tarafından verilen ustaların kitaplarını Karikatürcüler Derneği Başkanı Sayın Metin Peker ve Yaratıcı Çocuklar Derneği Yürütme Kurulu Başkanı Demet Sabancı Çetindoğan ve Yönetim Kurulu Başkanı Didem Çapa’dan aldılar.Yarışmaya katılan çalışmalar, aralarında Erdoğan Bozok, Akdağ Saydut, Mustafa Bilgin, İbrahim Tapa’nın yer aldığı jürinin değerlendirmesi sonucunda seçildi. Dört kategoride ödül ve mansiyon alanlar belirlendi. Ödül alan ve sergilenmeye değer bulunan karikatürler 22 Nisan–30 Mayıs 2010 tarihleri arasında Yaratıcı Çocuklar Derneği’nde ziyaretçilere açık olacaktır.

İlköğretim 1-3. Sınıf Grubunda Dereceye Girenler:

Birinci: Derin Deniz Büyükdoğan / İstek Özel Barış İlköğretim Okulu İkinci: Irmak Lal Dönmez / Özel Üsküdar SEV İlköğretim Okulu Üçüncü: Serra Sağıroğlu / İstek Özel Barış İlköğretim Okulu
İlköğretim 1-3. Sınıf Grubunda Mansiyonlar
Jeff Can Saveryego / İstek Özel Barış İlköğretim Okulu

İlköğretim 4-5. Sınıf Grubunda Dereceye Girenler

Birinci: Deniz Türkeş / Özel MEF İlköğretim Okuluİkinci: Canberk Sönmezer / Özel Üsküdar SEV İlköğretim OkuluÜçüncü: Metehan Kayan / Doğuş Eğitim Kurumları
Turhan Selçuk Özel Ödülü Tolga Karakaya / Özel MEF İlköğretim Okulu
İlköğretim 4-5. Sınıf Grubunda Mansiyonlar
Yiğit Arda Çolak / Özel Bilfen Ataşehir İlköğretim Okulu Deniz Türkeş / Özel MEF İlköğretim Okulu Beliz Kaya / Doğuş Eğitim KurumlarıEge Yüceoral / Özel Bilfen Ataşehir İlköğretim Okulu Aslı Özden / Özel Irmak Okulları

Deniz Türkeş, ödülünü Didem Çapa'dan alıyor


İlköğretim 6-8. Sınıf Grubunda Dereceye Girenler:
Birinci: Yakup Atilla / Özel MEF İlköğretim Okulu İkinci: Ahmet Akburak / A.Üzeyir Garih Dostluk İlköğretim Okulu Üçüncü: Ahsen Çilek / TED Samsun İlköğretim Okulu Karikatürcüler Derneği Özel Ödülü Çevik Basmacı / Özel MEF İlköğretim Okulu


İlköğretim 6-8. Sınıf Grubunda Mansiyonlar
Will Libcke / Cranbrock Kingswood Mıddle School for BoysAta Uğurlu / Özel Bilfen Çamlıca İlköğretim Okulu Eray Koç / Özel MEF İlköğretim Okulu Fazıl Necioğlu / Özel MEF İlköğretim Okulu Ali Banyocu / Özel MEF İlköğretim Okulu Sarp Giray / Özel MEF İlköğretim Okulu

Lise Grubunda Dereceye Girenler:
Birinci: Emre Ertuğrul / VKV Koç Özel Lisesiİkinci: Atakan Öğretmen / Özel MEF İlköğretim Okulu Üçüncü: İlke Ekbul / TEGV Sema-Aydın Doğan Eğitim Parkı
Yaratıcı çocuklar Derneği Özel Ödülü
Merve Akbulut / TEGV Sema-Aydın Doğan Eğitim Parkı
Lise Grubunda Mansiyonlar
Güliz Sağlam / TEGV Sema-Aydın Doğan Eğitim ParkıYaşagül Koç / TEGV Sema-Aydın Doğan Eğitim ParkıBatuhan Altundaş / VKV Koç Özel Lisesi

Deniz Türkeş

20 Nisan 2010 Salı

BİR BAŞKA YENİ ÜLKE

Aylar öncesinde Yeni bir ülke yazısını yazarken hiç aklıma gelmezdi, o yeni ülkeden de önce başka bir yeni ülkeye gitmenin kısmet olacağı... Öneri ilk geldiğinde evet dedim gidelim, hiç tereddüt etmeden.
Hep sonbaharda gitmek/görmek istediğim şehre ilk baharda gitmek kısmetmiş.
Aslında kısmet de diyemiyorum, Volkanik patlamalar ne gösterecek bilinmediğinden halen boş bir bavul bekliyor evde, akşam doldurulmak üzere... Yarın sabah erkenden havaalanında olması gereken bir bavul...
Dönüşümüz vakitli olacak mı bilinmez... Volkan yerinde durur mu durmaz mı? Ama karar verdik, bu riski/heyecanı da atıp çantaya gidiyoruz...

Kimden KLUBEM

Ve geçen hafta kitaplarımı sipariş ettim. İlla ki yeni ülkenin yazarını okumak için. İlk Franz Kafka kitabım, elimde Milena'dan Mektuplar, yazarın doğduğu şehre yolculuk var...

Kimden KLUBEM
ilk sayfayı açıyorum, ilk mektup Nisan 1920'ye ait, tam 90 yıl sonra, bir mektup da ben yazarım kısmetse bu şehirden...

Kimden KLUBEM

Boynumda ise fotoğraf makinem asılı olacak. Her sabah erkenden kalkıp sokaklarda fotoğraf çekmek var planda. Can ise o saatlerde babannesiyle ve dedesiyle uyuyor olacak. Şimdiye kadar ya babası yanındaydı, anne uzaktayken, ya da annesi vardı, baba uzaktayken. Şimdi ilk defa hem anne hem baba uzakta olacak. Bavulu hazırlamaya elimin gitmeyişi buydu belki birazda...

Yokluğumuzu hissetmeyeceğin güzellikte geçireceğin bir 4 gün olsun bu.

1 ay sonra hep birlikte keşfedeceğimiz yeni ülkeye gidiyoruz oğlum. Yeni keşifler yapmak, birlikte geçen sene yaşadığımız güzellikleri yeniden yaşamak üzere...

Ve artık senin de bir vizen var:) Geçen sene annenin vizesinde -X olarak takılırken, bu sene fotoğraflı, pullu, mullu kendine ait bir vizen var artık. Büyüyorsun, her geçen gün daha çok seviyorum seninle vakit geçirmeyi:) Artık arkadaşım olma yönünde ilerliyorsun, güldürüyorsun beni, ben gülünce sen de gülüyorsun, sanki ortada bir espri varmış da gülmen gerekiyormuş gibi:) Büyükler gibi davranmayı öğreniyorsun sanki:)

Kimden KLUBEM


18 Nisan 2010 Pazar

ALİ ELVERDİ ÖLDÜ

12 Mart döneminin Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararını veren yargıcı Ali Elverdi, 86 yaşında nefes borusuna yemek kaçınca nefessiz kalıp öldü.

15 Nisan 2010 Perşembe

HAVUZDAYIZ...

Sonunda sıra geldi Can’ın Havuz&Hamam yazısına…
Uzun zamandır çekmek istediğim fotoğrafları geçen hafta sonu çekebildim. Yaklaşık 4 aydır süren havuz aktivititelerinde Can önce başını suyun içine sokmayı, nefesini tutmayı ve ayak çırpmayı öğrendi. Biraz zaman geçtikten sonra da kolluksuz makarna ile yüzmeye geçecekler. Çoğunlukla baba oğlun bu havuz&hamam sefasına katılamıyorum, katıldığımda ise bazen akşam saatine denk geliyor, bazen de hava kapalı oluyor havuza yeterli ışık gelmiyor penceremizden… Ya da makineyi almamış oluyorum.
Bu Pazar günü ışığımız da tamdı, makinemiz de hazırdı işte havuzda geçen vakitler…

Önce kolluklarımızı takıp şişirelim
Önce birini...

Kimden KLUBEM

Sonra diğerini


Kimden KLUBEM


Biraz daha uğraşalım, biraz gayretle olacak gibi...

Kimden KLUBEM

Gözlüklerimizi de takıp başlayalım yüzmeye, kolay değil büyük çaba ve efor sarfetmesi gerekiyor. Pek de hoşlaşmıyor bu durumdan maalesef. Söylene söylene yüzüyor:)

Kimden KLUBEM


Dinlenme vakti… Havuzdan çıkış...

Kimden KLUBEM

Sonra tekrar dönüş... Oyun kısmı başladı…

Kimden KLUBEM

Havuzdan çıkış, havluya sarılış…

Kimden KLUBEM

Dinlenmenin ardından yeniden enerjimiz toplanmış:)

Kimden KLUBEM

Su görmüş ayaklar buruş buruş...


Kimden KLUBEM

Havuzdan, hamama geçiyorlar sonrasında...

4 aydır Can banyolarını hamam da yapar oldu... Hamam çıkışında pespembe yanaklarla çıkıyor:) Sıcacık oluyor. Mis gibi de kokuyor:) Babamıza ne kadar teşekkür etsem az bunun için:)

14 Nisan 2010 Çarşamba

ELMALI TURTALARIN EN GÜZELİ

Kimden KLUBEM
Evet! İddialı bir başlık oldu kabul ediyorum. Benim için elmalı turtaların en güzeli bu deyip bağlayayım bu cümleyi… Aslında benim kastım, üzerinde rende hamur olmasından dolayı en güzel tart oluşu. Öyle şeritler ya da komple kapatıp kesikler atılan turtalar/tartlar benim için ikinci planda. Ta çocukluğuma kadar gidiyor bu durum. İlk yediğim elmalı tartın bu şekilde yapılmış oluşu, sonrasında unutulmayan bir lezzet haline gelmesindendir. Elmalı kurabiye de aynı hikâyeye sahip…
Bir kere muhteşem bir ikilidir elma ve tarçın, iki tat ancak bu kadar uyumlu olur, sinerji yaratılır 2+2 hesabı 5 eder…

Kimden KLUBEM

Tartı mı kurabiyesi mi derseniz de kurabiyesi tercihimdir ancak pratik olsun deyip elmalı turta da olursa kabulümdür.
Koca bir kış geçti ben onlarca elmalı kek yaptım ancak bir elmalı kurabiye ya da turta yapamadım. Neden diye düşündüm. Üşeniyorum evet, şu rendeleme işinin ardından bir de ocakta pişirme kısmından üşendim. Kekin içine elmaları küçük küçük doğrama işi bile ben de hafif vazgeçme etkisi yapıyor, rendeleyip bir de pişirmenin etkisi daha kuvvetli oluyor haliyle…

Kimden KLUBEM

Bu Pazar üşenmek yok, ertelemek yok deyip düğme kurabiyenin ardından hamur kabına yeniden aldık malzemeleri ve başladık yoğurmaya… Hamurun yarısı buzluğa atılıp üşenme yaratan kısma geçildi. Ama durun bir dakika en azından pişirmesek dedim. İçine şeker atmaz isem elmalar sulanmaz fırında da gayet güzel pişerler. Sulanma ihtimaline karşı da ben iç harcı hafif süzüp kullanacaktım ama o da ne hiç sulanma olmadı. Rende yapıldı, tarçın eklendi ama sulanma olayı yok. Elmadandır deyip devam ettim, cevizleri ekledim, harcı yaydım üzerine buzdolabından çıkardığım hamuru da rendeledim ve fark ettim ki evet ben elmalı harca şeker eklemeyi unuttum. Sulanmayışının sebebi de bu. Hiç telaşa gerek yok. Madem öyle üstüne pudra şekerini bir sıra değil iki sıra döşerim kimse de anlamaz deyip düşünmeden sürdüm fırına…
Sonuç pek güzel. İnsanların yemeği pişirmeyi öğrenişinin de bu hikâyeyle benzer olduğu söyleniyor. Eti çiğ yemeğe alışmış insanoğlu kazara eti ateşe düşürüp sonradan yediğinde muhteşem lezzetle karşılaşır. Başlar artık pişirme işine…
Ben de kazara unuttuğum şeker ekleme işini artık sürekli hale getireceğim.
Tarifi de bu şekilde paylaşacağım sizinle…

Kimden KLUBEM

Elmalı Turta
Malzemeler:
200 gr margarin
2 yumurta
1 paket kabartma tozu
5 kaşık şeker
Aldığı kadar un
3 büyük boy ya da 4 orta boy elma
1 dolu tatlı kaşığı tarçın
1 çay bardağı kırılmış ceviz

Yapılışı: Hafif yumuşamış margarin ile(çok yumuşak olmamalı) diğer malzemeleri karıştırıp kulak memesi yumuşaklığında bir hamur yapın. Hamuru ikiye bölün. Yarısını tart kalıbına yayın. Kalıbın kenarlardan biraz yükselsin. Hamurun diğer yarısını da derin dondurucuya atın. Bu esnada elmaların kabuklarını soyup rendeleyin, tarçın ve cevizleri ekleyip kalıptaki hamurun üzerine yayın. Dondurucudaki hamur hafif sertleşince bu karışımın üzerine rendeleyin. 180 dereli fırında üzeri kızarana kadar pişirin.
Soğuduktan sonra da üzerine bol pudra şekeri serpin.

Afiyet olsun…

Kimden KLUBEM

13 Nisan 2010 Salı

MARMELATLI DÜĞME KURABİYE

Geçtiğimiz Pazar İstanbul’da soğuk ve sert rüzgârlar esiyordu. Havuz&Hamam sefası sonrası Can ile bu havada dışarıda daha fazla durmayıp evimize yönlendik. Mutfakta yeni tarifler denemek için bu kaçırılmaz bir fırsattır deyip ben mutfağa girdim, Can ise öğle uykusu için yatağına yol aldı.

Sizin de denenecek tarifler listeniz mutlaka vardır. Öyle tek bir liste de değil birçok liste üstelik. Sırf özen ve meraktan yapılması planlanan bir tarif listem var benim mesela, halen yapamadığım Biskotti bu gruba giriyor. Bir de eş dost için yapılmak istenen tarifler listesi var, eşim için milföy pasta, laz böreği gibi…

Bir de kendim için olan bir liste var:) Lezzetini çok beğenip unutamayıp kendim de yapmak istediklerimi içeriyor bu liste.

Pazar günü listelerden sonuncusunu seçtim:) Ancak tadım testinden sonra 2.listeye de girdiğini öğrendik:)
Kimden KLUBEM
Münevver Ablamın deyimiyle Marmelatlı Düğme Bisküvi… Can’ın Hoş Gelesin Partisinden bu yana unutulamayan lezzet... Sonrasında aynı hamur tarifiyle Bibi Hoş Gelmiş Partisinde Hibiscuslu olarak yenmiş, yine çok ama çok beğenilmiştir.
Özenle yapılıyor, mini mini lokmalar halinde yeniyorlar.
Kurabiye mi yoksa Bisküvi demek mi gerekir bilemiyorum. Kurabiye görünümündeler ama bisküvi gibi de kıyır kıyırlar… Hiç kabartıcı eklenmiyor.
Genel bilinen ismi ise Marmemalatlı Kurabiye. Ben de bir karışım yapıp Marmelatlı Düğme Kurabiye ismini vermek istedim.

Tarifi buraya aynen geçirdim çünkü üzerinde en ufak bir değişikliğe gerek olmayan mükemmel bir karışım bu… Sadece marmeladın türünü değiştirebilirsiniz, evde kayısı ve vişne olmadığı için portakal ve incir reçeli kullandım. İlk fırsatta farklı marmelatlarla ve Hibiscuslu olarak tekrar yapacağım.

Kimden KLUBEM
Malzemeler:

-250 gr.un (2 su bardağı)
-140 gr.tereyağ (soğuk)
-70 gr.pudra şekeri( 5 silme çorba kaşığı)
-2 yumurta (akı ayrılacak)
-Limon kabuğu rendesi, çay kaşığının ucuyla saf vanilya,
-2 dolu Çorba k.koyu marmelat (kayısı, vişne)
-2 dolu çorba k.toz şeker.

Kimden KLUBEM
Yapılışı: ( 40 adet civarı oluyor)
Elenmiş unun içine küp küp kestiğiniz tereyağını koyunuz. Bıçakla yağla unu, yağlar görünmeyecek şekilde kıyınız. (Bu şekılde yapılınca bisküviler kıtır kıtır oluyor) Ortasını açıp, 2 yumurta sarısı, pudra şekeri, LKR. koyup yoğurunuz. Hamur toplanmayacak gibi gelebilir, devam ediniz. Buzdolabında 1/2 saat dinlendirdikten sonra cevizden küçük parçalar koparıp yuvarlayınız. Küçük parmağınızın ucuyla ortasına bastırınız. Çukur taraflarını önce biraz çırpılmış yumurta akına sonra toz şekere batırınız. Tepsiye aralıklı yerleştirip, çukurlara çay kaşığıyla marmelat koyup, 175 C de 10-12 dk. pembe renkli pişiriniz. Fırından çıktıktan sonra marmelatın üstüne biraz yeşil fıstık serpebilirsiniz.
(Kaynak:www.nanevelimon.blogspot.com)
Kimden KLUBEM
Fırın çalışmışken devam etsin deyip bir başka tarif daha yaptım. Bu da benim listemden idi:) Çok sevdiğim lezzetin tekrar edilişi idi sadece. Pratik bir yöntemle daha kısa sürede hazırlayabildiğim yeni bir tarif oldu o yüzden bu yazıyı takip edecek o da… Yine bu tarifin de aynı zamanda 2.listeye girdiğini görmek beni mutlu etti.
Ortak lezzetlerde buluşmak dileğiyle…

11 Nisan 2010 Pazar

HOMUR SU SERGİSİ BURSA'DA

HOMUR Mizah ve Karikatür Gurubu
· 2009 yılında çeşitli Demokratik Kitle Örgütleri, Sendikalar, Siyasi Partiler ve Dergi Çevrelerince kurulan SUYUN TİCARİLEŞMESİNE KARŞI SUPLATFORMU’nun SERGİLERİ DEVAM EDİYOR.
Sergiler şimdi de 9-15 Nisan 2010 tarihleri arasında BURSA’ da.




Homur Karikatür ve Mizah Gurubu ile Red Fotoğraf Gurubundan Özcan Yaman “SUYUN TİCARİLEŞTİRİLMESİNE KARŞI “ çizgiler ve fotoğraflardan oluşan
“ SU YAŞAMDIR,
YAŞAMIMIZ SATILIK DEĞİLDİR ”

Başlığı altında oluşturulan 29 HOMUR çizerinin 50 Karikatürle, Özcan Yaman’ın 25 Fotoğrafla katıldığı sergi NİLÜFER BELEDİYE’ si ve DOĞA DERNEĞİ’ nin katkıları ile BURSA , NİLÜFER BELEDİYESİ KONAK SANAT GALERİSİ’nde 9 – 15 Nisan 2010 tarihlerinde izlerebilir...




Karikatür Sergisine katılan HOMUR çizerleri
1. Ahmet ERKANLI
2. Asuman KÜÇÜKKANTARCI
3. Atay SÖZER
4. Canol KOCAGÖZ
5. Devrim DEMİRAL
6. Engin SELÇUK
7. Eray ÖZBEK
8. Ergin GÜLEN
9. Ergun AKLEMAN
10. Hüseyin ÇAKMAK- KKTC
11. İlhan DEĞİRMENCİ
12. İlker EKİCİ
13. İsmail Cem
14. Lütfü ÇAKIN
15. Mehmet ZEBER
16. Milenko KOSONOVİÇ- SIRBİSTAN
17. Muhammet BAKIR
18. Murat İLHAN
19. Musa KAYRA - KKTC
20. Mustafa BİLGİN
21. Mustafa YILDIZ
22. Nuri BİLGİN
23. Oğuz MAKAL
24. Ömer ÇAM
25. Özhan MERCAN
26. Sadık PALA
27. Tayfun AKGÜL
28. Umut GERMEÇ
29. Vahit AKÇA

Ayrıca bu sergiye Özcan YAMAN – RED FOTOĞRAF 25 SU FOTOĞRAFI ile katıldı

8 Nisan 2010 Perşembe

PASKALYA ÇÖREĞİ VE 4 NİSAN MANZARALARI

Haftasonu paskalya çöreklerimiz pişti, istenen tat kıvam yakalandı. Artık tarif gönül rahatlığıyla verilebilir.
Kimden KLUBEM


Malzemeler:

175 gr margarin/tereyağ
2 su bardağı pudra şekeri
4 adet yumurta
1 su bardağı ılık süt
1,5 çorba kaşığı dolusu mahlep
1 paket dövülmüş damla sakızı tozu (Aktarlarda satılan limon tuzuna benzer, bir de paket içinde ufak beyaz un şeklindedir, bir paketin tamamı konacak)
1 paket yaş maya(42 gr)
6+ ½ su bardağı un
Üzeri için 1 yumurta sarısı, 2 çorba kaşığı file fındık/badem ya da Antep fıstığı…

Yapılışı: İlk iş olarak ufak bir tavada margarini eritip ılımaya bırakın. Hamur yoğurma kabınıza, sütü ve pudra şekerini alıp mayayı alın, mayayı elinizle ezerek dağıtın, yumurtayı, tereyağını, mahlebi ve sakız tozunu ekleyin. Ardından azar azar unu ekleyin. Hamuru iki katı olana kadar ağzı kapalı bir şekilde bekletin.(sıcak ortamda yaklaşık 2 saat, ortam soğuk ise 3 saat)
Mayalanan hamurlardan ceviz büyüklüğünde parçalar alıp çubuklar haline getirin, üç çubuğun uçlarını bir araya getirip saç örgüsü yapın, alttaki uçlarını da birleştirip yağlı kağıt serili tepsiye dizin.

Üzerlerine yumurta sarısı sürüp file fındık ya da badem serptikten sonra tepsiyi 20 dakika daha bekletip 170 dereye ısıtılmış fırına sürün.
Kimden KLUBEM
Ben tepsileri midi fırına tek tek sürüyorum. Böylece altı ve üstü eşit pişiyor, daha kısa sürede pişiyorlar. Üstleri kızarana kadar (20-25 dakika) pişirin.

Afiyet olsun…

Çörekler pişince mutfağa tepsilerin başına koşturan biri vardı, onu da çektim:)
Kimden KLUBEM

Ertesi gün yani paskalya günü çöreklerimizi de alıp arkadaşımla buluşmak üzere yola koyuldum. Yol boyu rastgele fotoğraf çekerekten buluşma noktasına yürüdüm. Taksim'de bir kutlama daha vardı. Polis teşkilatının kuruluşunun 165. yıldönümü kutlanıyordu.
Kimden KLUBEM


Bu beyefendiyi görünce Beyoğlu'nun eski yıllarına gittim sanki. Hani özenle giyinilip çıkılan asil Beyoğlu'nun o zamanki görüntülerine...
Kimden KLUBEM

kafamı havaya kaldırdım hala 3-4 ay öncesinden biri gülümsüyordu bana
Kimden KLUBEM


Hollandalı arkadaşımın davetiyle ilk defa bir paskalya törenine katılaraktan bu merakımı gidermiş oldum. Çıkışta paskalya çöreklerimizi kahve eşliğinde yedikten sonra benim önerim Emirgan Parkına gitmek oldu. Lale zamanı çok güzeldir diyerek de övdüm ama nereden bilirdim geçen haftadan bu haftaya çok şeyin değiştiğini:( Giderken trafik bezdiriciydi. Bu daha iyi haliymiş, dönüşte sahilden dönerken ki trafik beterin beteriydi.
Daha bir hafta önce gelip çektiğimiz güzelim çiçeklerin halini görüp şaşırdım. Çoğu hastalık kapmış, bir kısmı da ezilmiş gitmişlerdi.
Kimden KLUBEM
Üstelik park fotoğraf çekmek için çok çok kalabalıktı. Neyse ki 50 mm yeni lensimiz arka planı epey flu yaptığı için istediğimiz fotoğrafları çekip döndük.
Kimden KLUBEM
Hava çok güneşli olduğu için fotoğraf çekmek ayrı zordu. İkindi vakti gittiğimiz halde yine de sürekli gölgelik alan aramak zorundaydık. Oysa geçen hafta ne güzel bir ışık vardı. Bulutların arasından sabah ışığı ile ne kolaydı iş, mekan kalabalıklaşmadan da işimizi halledip dönmüştük. Trafik ve otopark derdimiz de hiç olmamıştı.
Kimden KLUBEM

Emirgan Parkını size de epey övmüştüm bir önceki yazımda. Aklıma bu da geldi mekândan ayrılırken, hemen yazayım yeni durumu da istedim ama bu hafta tatlı telaşlar içerisindeydim, bir türlü fırsat olmadı.
Kimden KLUBEM

1 Nisan 2010 Perşembe

PASKALYA ZAMANI

Paskalya zamanı yaklaştı. Hıristiyanlıktaki en eski ve en önemli bayram… İsa’nın çarmıha gerildikten sonra ki dirilişinin kutlanışı… Büyük perhizin sona erişi…
Her sene aynı tarihte gerçekleşmeyip Katolik ve Ortodokslar arasında da tarih farklılığı bulunan Paskalya Günü, Mart sonundan başlayıp Nisan sonuna kadar devam eden pazarlardan birine denk geliyor. Paskalya Gününün diğer isimleri ise Kıyam Yortusu, Diriliş Pazarı ya da Diriliş günü…

Hıristiyanların da tuttuğu bir oruç var. Büyük perhiz diye geçen 5 haftalık oruç süresince hayvansal hiçbir gıda tüketilmiyor. Bunu kısmen uygulayanlar var tamamen uyanlar var. Yani sadece et yemeyenler ya da hem et hem de süt, peynir yumurta gibi yan ürünleri tüketmeyenler de… Bu oruç Paskalya gününde sora eriyor.
Bizim bayramlarımızda olduğu gibi onların da bu bayramlarına has gelenekleri var. Paskalya Günü için evlerde Paskalya çörekleri yapılıyor; yumurta (boyalı paskalya yumurtası) haşlanıp boyanıyor; bu yumurtalar ve çikolata şeklindeki tavşanlar eşe dosta komşuya hediye ediliyor, mumlar yakılıp; dualar okunuyor. Büyük günde ise kilise de buluşulup dini tören(ayin) yapılıyor.
Bu dönemin lezzetleri bize bir şekilde ulaşır. Tavşan şeklindeki çikolatalarımız İsviçre’den her sene mutlaka gelir, boy boy… Bu çikolatalar sadece çocuklar içindir. Can bu çikolataları henüz pek yiyemedi. Onun yerine biz vekâlet ediyoruz şimdilik:) Can da kıyısından köşesinden nasipleniyor. Çikolatayı sevmediğinden değil, maalesef tam zıddı bir durumla karşı karşıyayız. Elinde ne kadarı varsa o kadarı bir hamlede ağza tıkıştırılıyor. Isırmak kısım kısım yemek yok. O yüzden çikolatalar hep gizli saklı köşelerde, gözden uzakta bizim evde.
Yumurtalarımız da bir iş arkadaşımızdan gelir, bu sene henüz gelmedi:)
Paskalya çöreğini ise bu dönemde olmasa da dönem dönem kendim yapardım. İlk yapışımda uzun uzun tarif arayışına girişmiş, Hürriyet gazetesinin sitesinde bir tarifte karar kılıp yapmıştım. Birçok alternatif arasından seçtiğim tarif pek güzel çıkmıştı. İyi ki çıktısını alıp saklamışım. O vakit bloğa tarifi yazmayıp sadece web linkini bırakmışım ancak o link şu an çalışmıyor. Aynı tarifle bir kez daha yapıp tarifini bloğa yazmak şart oldu.
Kimden Blogger Pictures
Dün işyerine bir paket geldi. Gelen paketten buram buram mahlep kokusu geliyordu. Tadarken de mis gibi sakız… Gayrimüslim iş ortağımızdan güzel bir jest. Pastane yapımı fakat bu çörek işini orijinaline uygun olarak yapan bir pastaneden; “Üstün Palmiye Pastanesi” Bu işi Rum ustalardan öğrenmiş olan bir Pastane. Pastaneye şu vakitler bir ziyaret yapma isteğindeyim.
Kimden Blogger Pictures
Ne güzel ki benim elimdeki tarifle yaptığım çörekler de bu pastanenin çöreğiyle aynı tad ve dokuda idi. Aradan bu kadar zaman geçmiş nasıl hatırlıyorsun demeyin. İnsan gerçekten sevdiği tatları kolay kolay unutmuyor. Sanırım duygusal bir bağlantı kuruyoruz beynimizde, böylece hafızamıza kazınıyor. Ratatoille çizgi filminde zalim eleştirmen nasıl o yemeği yiyip de çocukluğuna gittiyse ben de 3 yıl öncesine gittim bu çöreği tadınca:)
Kimden Blogger Pictures


Pastaneye siz de uğramak isterseniz:
Üstün Palmiye Pastanesi-Baruthane Cad. No: 68/A Feriköy,
TEL: 246 15 21- 231 92 53
Kimden Blogger Pictures

Not: Gelen çöreklerden birisi kimseye yedirilmeyip ertesi gün fotoğrafı çekilmek üzere gözaltında tutulmuştur. Fotoğraf çekiminin ardından salıverilmiştir midelere doğru:)