30 Kasım 2013 Cumartesi

The Pope's Rhetoric

I see that the pope has decided to weigh in on economic issues:

“Some people continue to defend trickle-down theories which assume that economic growth, encouraged by a free market, will inevitably succeed in bringing about greater justice and inclusiveness in the world,” Francis wrote in the papal statement. “This opinion, which has never been confirmed by the facts, expresses a crude and naive trust in the goodness of those wielding economic power and in the sacra­lized workings of the prevailing economic system.”

A few reactions:

First, throughout history, free-market capitalism has been a great driver of economic growth, and as my colleague Ben Friedman has written, economic growth has been a great driver of a more moral society.

Second, "trickle-down" is not a theory but a pejorative used by those on the left to describe a viewpoint they oppose.  It is equivalent to those on the right referring to the "soak-the-rich" theories of the left.  It is sad to see the pope using a pejorative, rather than encouraging an open-minded discussion of opposing perspectives.

Third, as far as I know, the pope did not address the tax-exempt status of the church.  I would be eager to hear his views on that issue. Maybe he thinks the tax benefits the church receives do some good when they trickle down.

Şerif





Bugün erkenden kalktık, malum Niloş bizi en geç 7'de ayağa dikiyor. Kahvaltı sonrası havanın güzelliğini kaçırmamak için yürüyüş yapalım dedik. Parfümümü sıktım, makyajımı yaptım, giyindim, şapkamı taktım, bu kış oversized mantolar moda diye annemin yıllar önce diktiği bol sarı mantoyu üstüme geçirdim. Büyük bir havayla prensimin karşısına geçtim. Yorumu ne oldu dersiniz? "Bu şapkayla aynen şeriflere benzemişsin!" Voinnnkkk voinnnkkk voinnnk! Sen o kadar giyin süslen prensin yorumu bu olsun, olacak iş değil canım cık cık cık :) Amerikan filmlerindeki ağzında tütün çiğneyip etrafa korku salan cool şeriflerin de olduğunu düşünüp aslında şerif gibi görünmenin fena birşey olmadığı sonucuna vararak anında pıssss diye sönen havamı yeniden şişirmeye çalıştım :) Nasıl başarılı olmuş muyum sizce?
















Şapka & Kazak & Jean & Çanta: Zara


Palto: Annem dikti


Yüzük: Annemin hediyesi


Kolye: Claire's


Botlar: Cicci Cocco


30 Kasım 2013

Süregelen elişimin yanısıra bazen sevipte epeydir uğraşmadığım şeylere el atmayı severim, hem havanızı değiştirir, hemde varolan işinize daha hevesli dönmemizi sağlar. Bende bu sabah keçelere el attım. Pek birşey de kalmamış elimde ama kalanlarla üç tane broş çıktı ortaya. Aslında küçük bir hanımın hırkasını süsleyecek birşey düşünerek başladım, ilk yaptığım o yaşa büyük geldi dedim, sonrasında iplerin arasından sarı örgü gül çıktı ilkinden sonra ona geçtim, ikisi de minik kuzuya olmayınca diğerini de kız bebek şeklinde yapıp broş serüvenini bitirdim. Şimdi arkalarına iğneleri dikilecek.
Broşlarımıza hemen modellik de yapalım..
Bana Çınar'dan sabah sürprizi, hem resim yaptım hemde ders çalıştım hediyesi.
Haftasonunuz güzel olsun...

29 Kasım 2013 Cuma

Lucien Favre: Futbolun sürekli geçerli olan doğrusu yoktur


Güzel bir Lucien Favre röportajı..

Bu güzel röportaj öncesi az önce izlediğim eski bir röportajda gördüm ki bu adam 70 sonrası büyük turnuvaların önemli maçların hemen hemen bütün taktiksel detaylarına sahip. İnanılmaz bir hafıza ki röportajda da değiniliyor. Etkieyiciydi.. Bizim memlekete bu hoca uymaz, neden biliyor musunuz? O röportajında şunu diyor: "Devre arası ben oyunculara gidip hadi daha fazla ikili mücadeleye gireceğiz demem. Bu benim tarzım değil, hiçbir zaman bağıran çağıran olmadım!

Favre bir pozisyon bilgisi üstatıdır. O bilgiyi oyuncusuna aşılama konusunda yetkindir. Saha içerisinde her aksiyonun üzerinde çalışır. Öyle detaycı ki Reus'un adamı geçerken hangi noktalara yoğunlaşması gerektiğine kadar iner. İsviçre'de gelen Hitzfeld sonra milli takımı çalıştırma teklifini reddetti. Eğer ondan Reus-Dante-Neustaedter alınmamış olsaydı ŞL'nde de güzel işler yapardı.

Keyifli bir röportaj..

Öyle bir haliniz var ki sanki 24 saat futbolu düşünüyorsunuz gibi..

Sürekli futbolu düşünürsen yaratıcılığını zedelersin. Bizim meslekte bu zor olsa da zaman zaman futbolla arana mesafe koymak zorundasın

Siz bunu nasıl başarıyorsunuz?

Doğada bir gezinti ya da iyi bir kitap..  Bazen eşimle Belçika’ya gidiyoruz sinemada Fransızca bir film izlemek için ama tamamen kafadan çıkarmak mümkün değil. Arsene Wenger ile konuştuğumuz zaman en zayıf noktasının futbolla olan ilişkisini hiçbir zaman yüzde yüz kesemeyişi olduğundan bahsetmişti. Alex Ferguson’u okuduğum zaman “futbolla arama bazen mesafe koymayı öğrenmeliyim” dedi ve üstelik  Ferguson kariyerinin başında şampiyonluğu futbola gereğinden fazla kanalize olduğu için kaybettiğinden bahsediyordu.

Bir de sizi düşününce bu seviyede futbol ve taktik konuşacak insan bulma konusunda sıkıntı çekiyor olmalısınız.

Bu aslında yanlış bir düşünce. Taraftarlar bizim sandığımızdan çok daha bilgililer. En son bir arkadaşımın oğlu bana bir oyuncu tavsiye etti. 17 yaşında daha bu çocuk. İnternetten bakmış ve  pek kimsenin bilmediği oldukça iyi bir futbolcuyu bana tavsiye etti.. Ben taraftarlarla goller, oyun temposu, oyun zekâsı gibi konular hakkında konuşmayı severim ama taktik değil.

Yani diyorsunuz ki her antrenörün kendisine ait felsefesi var. Sizinkisi peki nedir?

Felsefe filan abartmamak gerekir.  Bu bir oyun hakkında ve onun içerdiği fikir..

Sizin fikriniz nedir?

Elbette düşündüğünüzü sahaya yansıtmak zorundasınız ama aynı zamanda realist de olmalısınız.  Ben antrenör olarak bütün sistemlerle ve taktiklerle oynadım çünkü siz sahip olduğunuz oyunculardan bağımsız  kendinize ait bir sistem oynatamazsınız. Barcelona’da Pep Guardiola İbrahimovic gibi dünyanın en iyilerinden birisi olan oyuncuyu aldı ama sisteme uymadığı için verimli olamadı. Barcelona dahi bugün sistemine uygun futbolcu bulamadığı zaman sıkıntı yaşayacağını görüyor. Eskiden Johann Cruyff dönemi Barça’sı 3-4-3 oynardı. Maçın başından sonuna kadar..  Her maçta! artık bu mümkün değil.

Peki bugün deneyimli meslektaşlarına karşı taktiksel açıdan fark yaratıp avantaj sağlamanız mümkün mü?

Elbette çünkü futbol gelişiyor, yeni şeyler geliyor sürekli. Almanya 1954’de Dünya Şampiyonu olduğunda oyuncular ortalama 4 km mesafe kat ederdi. Bugün 13 ile 14 km arasında.  Her geçen gün daha hızlı, çok daha hızlı oluyor bu oyun. 1970 Dünya Kupası finaline baktığınızda maçın temposuna bugün şaşırabilirsiniz ama o zaman fark yaratan oyuncu Pele sahadaki 1.70 boyuna rağmen atletik olan tek futbolcuydu. Bugün böyle bir şeyi hayal dahi edemezsiniz.  Messi atler ama Ronaldo da. Sadece en iyileri değil ve başka türlüsü mümkün değil artık.

Peki ya taktik?

Bazen onun da önem kazandığı zamanlar olur.  Guardiola  mesela Barça’da temelde 4-3-3 oynatıyordu.  Ama sahaya çıkınca beş dakika sonra 3-4-3, 3-5-2 ve bazen 3-6-1 şeklinde değişebiliyordu.  Her zaman daha fazla silaha ihtiyacın olur  sahada ve bugün sistemler içerisinde hızlı bir şekilde değişkenliği sağlayacak taktiksel ve mental olgunluğa sahip oyunculara ihtiyacınız var.

Bugün futbolda sadece taktik ile zafer kazanmak mümkün mü?

Bugün her şey bu açıdan çok daha zorlaştı ama örneği var.  2009 Şampiyonlar Ligi Finali’nde Manchester United’a karşı Barcelona kazandığı zaman ayrıntılardan birisi taktik olmuştu. Messi’yi kenardan alıp merkeze yerleştirdi ve Eto’o ile Henry de kenarlardan gelince Manchester şaşırdı, karıştı. Bu o başarının nedenlerinden birisi ama taktikten daha önemli şeyler var.

Mesela?

Oyun zekası, teknik becerisi, doğru yere hareket etme kabiliyeti ve ayaklarında olduğu kadar düşüncede de hızlı olmak.  Guardiola o zaman elinde Henry ve Eto’o olmadan bunları nasıl yapabilirdi?

Sizin taktikler ve ilk on bir konusunda farklı bir fotoğraf hafızanız olduğu konuşuluyor..

1970 sonrası pek çok önemli maçın taktiği ve oyuncuları hafızamda vardır. O zamanlar ben 12 yaşındaydım ve televizyonumuz yoktu ama komşudan bakar izlerdik.

O zaman biz sizinle burada mesela 2002 Dünya Kupası’nı analiz edebiliriz.

Evet final maçları kafamdadır hep. 2002’de Scolari Almanya’ya karşı çok iyiydi ve 3-4-3 ile sahaya sürdü takımı. Ama buna göre de kadro çıkardı.

Geçmişin Brezilya’sı bugünün İspanya’sı. Dünya Futbolu’nda İspanya’nın bu dominasyonu devam eder mi sizce?

İspanyollar her zaman Güney Amerikalılar karşısında zorluk yaşadılar. 2014 Brezilya’da problem yaşaması ihtimal.  2010 Dünya Kupası’nda Paraguay’ı 1-0’la geçerken bir hayli zorlanmışlardı ve mucize sonucu turu geçti.  Aslına bakarsanız o zaman Dünya Şampiyonu olmayı hak etmemişlerdi ama aynı zamanda İsrail’deki u21’e bakarsanız İspanya’nın potansiyelinin ne  kadar çok olduğunu da görürsünüz.

Almanya’nın Dünya Kupası Şampiyonluğu için umut var mıdır sizce?

Elbette! Kupanın favorilerinden.. İspanya’da aynı şekilde çünkü ne zaman ihtiyaçları olsa gereken konsantrasyona sahip oluyorlar. Ama bugünkü İspanya’yı anlamak için tarihe biraz bakmak gerekir.  1975 yılında 76’daki Avrupa Şampiyonası için Yugoslavya ile oynadılar. Utanç vericiydi İspanya adına. Bir Libero.  Bir kesici ki katil de diyebilirsiniz, nokta. Hepsi buydu, sıfır.  Bundan sonraki gelişimin pek çok açıklaması vardır belki ama belirleyici olan Johann Cruyff’ün o futbol fikrini Barça üzerinden İspanya’ya taşımasıdır. Bu her şeyi değiştirdi, yerden isabetli paslar, topa sahip olma, tipik ikili mücadeleden kaçınma v.s. Bu Johann Cruyff idi; Tüm İspanya futbolunu etiledi, değiştirdi.

Bir takımda sistemi oturtmak için gerekli süre nedir?

Eğer doğru oyunculara sahipseniz çok süreç çok hızlı gelişir.  2010/11 sezonunda son anda küme kaldığımız vakit biz bazen bir doksan dakikada birden fazla sistem değiştirmek  zorunda kalıyorduk.  Bu konuda sorun yaşamadık çünkü buna göre oyuncular vardı ve biz buna göre takımı hazırlayabilmiştik.  Yine de oyuncuları tanımak uzun bir süreç zira bir zaman gelir ondan hiç yapmadığı bir şeyi istemek zorunda yine de kalabilirsin.  Gerçek şu ki futbolun sürekli geçerli olan bir doğrusu yok, sürekli değişir ve sen gelecek olan yeniye açık olmalısın.

-Zaman zaman antrenörler sert bir şekilde eleştirilir ama siz pek bu konuma gelmediniz.

Sonuçlar geçerli olan tek kriterdir. Sen var olan fikrinle oyuncuları, sportif direktörünü ve yönetimi ikna etmelisin. Puan almak için gerekli çözümü bulmalısın. Hepimiz bir noktad satıcıyız sonuçta ve bu her meslekte böyledir.  Sen puanları toplamak için çözüm üretmekle görevli insansın ve şans burada sana yardım etmez. Zaten ben futbolda şansın varlığına inanmıyorum.  Belki bir ya da iki maçta sana şans yardım edebilir ama uzun süreçte seni orada tutan ya da tutmayan unsur ne şekilde çalıştığı olur.



İzmir Doğal Yaşam Parkı





İzmir'e bu en son gidişimizde bir hafta sonunda Çiğli'deki Doğal Yaşam Parkı'nı da gezdik. Normalde hayvanat bahçeleri ve sirkleri hiç sevmem, beni çok mutsuz eder bu yerler. Sanırım en son iki yıl önce Moskova Hayvanat Bahçesi'ni gezmiştim. Son zamanlarda baktığı kitaplarda hayvanlarla pek ilgili olan Nil'imi yakından görsün incelesin diye bir hayvanat bahçesine götürmeyi çok istiyordum. İzmir Doğal Yaşam Parkı bir başlangıç yapmak için en isabetli karar oldu. Ben parkı çok sevdim, kafesler genişti ve hayvanlar özellikle kuşlar, ördekler kendi doğal ortamlarına bırakılmış gibiydi. Niloş hem hayvanları inceledi hem de özgürce koşturdu durdu. Bence her ailenin çocuğunu alıp gezip dolaşacağı çok güzel bir park burası. Giriş ücreti de çok ama çok uygun! Hiç kuşkusuz bu parka bir de bahar ayında yeniden yolumuz düşecek ;) 




Giriş 3 Lira, öğrenciler için 1 Lira...






Biz o gün Asya fili ve maymun adası dışında hemen hemen tüm hayvanları gördük, hava serinlediği ve park kapanmak üzere olduğu için ayrılmak zorunda kaldık...




























































Umarım siz de bu geziden en az bizim kadar keyif almışsınızdır...


Hepinize doğal bir hafta sonu dilerim!


28 Kasım 2013 Perşembe

Cesar Luis Menotti



PUSU


Ahmet Şık gazeteci. Kelimenin gerçek anlamıyla. Savaş muhabirliği de yaptı memleketi yakından ilgilendiren araştırmalar da. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Ergenekon davası içerisine dahil edilip soruşturmaya uğraması ve nihayetinde sahte delillerle içeri atılması AKP hükümetinin bu davadaki samimiyetsizliğini kanıtlayan en önemli gösterge oldu. Pek çokları AKP'nin yaptığı en önemli stratejik hata olduğunu da söyledi.

 Ergenekon AKP iktidarı öncesinde de  konu olmuş, 96'larda Can Dündar'ın hem kitap yazıp belgesel  üzerine belgesel çektiği geçmişi olan bir davaydı. ilk etapta AKP karşıtlarının dahi merakla üzerine eğilip zaman zaman niyet konusunda kararsız olan hatrı sayılır bir kitle vardı. Lakin ne zaman ki Ahmet Şık-Nedim Şener bu davaya dahil edilip içeri atıldı işte o zaman insanlar  iktidarın muhalifleri sindirmek amacıyla davayı aracı ettiğine kanaat getirdi.

Peki Ahmet Şık neden içeri alındı?

İmam’ın Ordusu’nu yazıyordu.  Kısaca polis teşkilatını Cemaat’in nasıl ele geçirdiğini “belgeleriyle “ ortaya koyacaktı. Mahkeme süresince kanıtlanmış olan abuk subuk bildiri virüs yoluyla bilgisayarlara sızdırıldığı için. Aslında daha çok polis teşkılatının cemaat yapılanmasını afişe edeceği için..

Tutuklanma sürecini ayrıntılarıyla anlattığı Pusu kitabının 377 ile 416.sayfaları arasında fişleme belgeleri bulunuyor. Yüzlerce polisi Cemaat'in nasıl takibe alıp fişleme yaptığını gösteriyor. İçerisinde de tüm bu operasyonu ayrıntılarıyla anlatıyor. Ben size kitabın son sayfalarında yer alan fişlemelerden iki örnek göstereyim. Her polisin ismi, cismi, rütbesi ve elbette fişleyenlerin üçlük beşlik gibi kendi rütbelendirmeleri mevcut.


Pusu kitabının sonunda yaklaşık 40 sayfadan oluşan  bu belgeleri Şamil Tayyar da aslında onayladı.



Bakın dün Şamil Tayyar'ın Taraf'ın 2004 MGK Gülen Operasyonu manşeti sonrası bir anlık hezeyanla attığı tweet...



Hanefi Avcı zamanında Eskişehir Emniyet Müdürlüğü görevinde bulunması bir yana 80 öncesi ve sonrası Devrimci Yolcu'lara işkence ettiği bilinen eski ülkücüdür. Sadece Cemaat'i hedef aldığı için oldukça garip bir şekilde  "Devrimci Karargah" davasından tutuklandı. Ergenokon'a dahil edildi. Öyle ki Ahmet Şık'ın 23 Temuz 2011'de içeride tutuklu bulunduğu sırada vefat eden arkadaşı Şaban Dayanan'a işkence eden Hanefi Avcı ve Ahmet Şık aynı davadan içeri atıldı.

 Avcı'nın iddiaları gündeme dahi gelmedi. 

Hülasa emniyet içerisinde Cemaat'e karşı olan gruplar türlü alicengiz oyunlarıyla nasıl yerlerinden edilip teşkilatın yeniden dizayn edildiğini Ahmet Şık ve Hanefi Avcı anlattı.

 Şamil Tayyar da onayı verdi.


Denk gelmiş!


"Spielerfrau"


Best abim bu hayatı yaşamayı biliyordu. Güzel adamdı güzel de yaşardı.  İngiliz futbolcular hatun konusunda iyiydi. Eskiden de şimdi de.. İtalyanlar mesela.. Estetik harikaları pek çoğu. İspanyollar da bu diğer iki milletten geri kalmıyordu. hatta Fransızlar.. Karembeu'yu, Zidane'ı filan biliyoruz az çok.. 

Bir de Almanlar vardı. 


Bodo İlgner.. 



Loddar'ın ilk eşi.  


Voller'in Angela'sı.. 

Daha gider bu. Geçmişin efsanelerinde seviye bu. İstisna yok muydu? Vardı tabi..


Netzer büyük futbolcuuydu, hızlı da yaşıyordu. Adam Münih'e diskoya gidip sabahn köründe helikopterle antrenmana yetişiyordu. Ki bir Disko satın aldı sonrasında.. 2000 öncesi Alman futbolcuları içerisinde belki de tek istisnadır.

Aslında diyeceğim şu: Eskiden futbolcuları çapkın, hovarda, aldatan filan felan sanıyordum. Yok böyle bir şey.  Aldatsa da en fazla gider parasını verir fahişe bulur. Ronaldo'da fahişe alemlerini anlattı, Ribery de yaşı küçük olduğu için  magazine konu oldu. Benzema da. Hepsi en fazla parasıyla. Vakitleri mi var ki? Aslında zor durumda olan her zaman futbolcudur. Memlekete girmeyelim ama Almanya'daki futbolcuların eşlerinin pek çoğunun aldattığı ileri sürülür. Orada 90'larda oynamış birinci lig topçusu eski bir futbolcu ile konuştuğum zaman bunun nedenlerini şöyle açıklamıştı: 

"Bizler para kazanıyoruz ama yılın büyük bir bölümü evden uzaktayız. Düşün: Çok güzel ve sürekli rahatsız edilen bir kadın, istemediği kadar para ve  vakit.. Aldatmaması kolay değil bu yüzden pek çoğumuz evlilik söz konusu olduğunda çocukluk aşkımıza yöneliyoruz.. daha güvenli! "

Şimdi şuraya yazmaya üşeniyorum amma velakin Van der Vaart olayı var ki akıllara zarar. Slyvie Van der Vaart işi abartmış. Bir playboy hakkında öyle bir hikaye anlattı ki.. Sabiha da pek çok hikayesine şahitlik edince iş koptu.  Rafael de bugün eşinin en yakın arkadaşı Sabiha Boulahrouz ile beraber.  O da Hollandalı Boulahrouz'un eski eşi.  Şimdi çocuk, evlilik ve karman çorman her şey.

Effenberg'i hatırlayın. Thomas Stunz'un iki çocuklu eşiyle beraber olmuştu. John Terry, Ballack.. Hepsinin meslektaşının eşleri ile birliktelikleri söz konusu. Bunlar yakalananlar.. 

Durum her yerde bu kadar karışıktır. Çok azı açığa çıkıyor sadece.