31 Mayıs 2011 Salı

Son durumlar

Kanadadan döndüğümüzden beri bir acaipiz, yarasa gibi gece oturuyoruz, gündüz zaten uyumuyoruz. Gece ışığı gören pervaneler misali evimiz eşle dostla dolup taşıyor, geçen gece ikide kapı çaldı, bomba bir dost Tikveş geldi, onun geldiğini gören kızlar, ışığınız yanıyor dedi, sizde gelin oğlan zaten uyumuyor geceleri dedik, onlarda geldi, kareoke yapsak ne eğleniriz dedik, sabah beşti yattığımızda

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Minnoş


SORU
merhaba hocam ben türkçe öğretmeniyim. etimoloji konusunda bir kelime kafamı karıştırdı. içinden çıkamadım. minnoş kelimesi için tdk : ünlem, teklifsiz konuşmada " Küçük ve sevimli kimselere söylenen bir seslenme sözü." şeklinde bir açıklama getirmiş. bazıları bu kelimenin fransızca minouche kökünden geldiğini söylüyor. bu kelimenin kökeni nedir acaba? bir arkadaşımla konuştum o da mine hoş birleşiminden meydana gelmiş olabileceğini söyledi. siz ne dersiniz?

CEVAP
Hepsi yanlış. Bir kere ünlem falan değil ad. Minnoşu, minnoşa, minnoşta, minnoşum vb. diye çekebilirsin.

Mini ve minimini ilk bakışta Batı dillerinden alıntı gibi dursa da değil, infantilizm dedikleri bebek dilinden türetme. Mama, meme, kaka, dede, baba, pipi, cici, atta gibi. Bebek dili evrenseldir, çok alakasız dillerde benzer kelimeler üretir.

+oş eki 20. yüzyıl başlarından itibaren İstanbul üst sınıf ağzında türemiş, zamanla genele yayılmış bir Türkçe yapım ekidir. Kokoş, liboş, cicoş, nonoş, Meloş, Niloş, Aloş gibi bir sürü örneği var.

ERDOĞAN UZKINAY KARİKATÜR SERGİSİ



Erdoğan Uzkınay'ın "Buluşma" adlı karikatür sergisi sevenleriyle buluşuyor. Yaşadığı sürece hayatın bir çok alanında faaliyet gösteren Uzkınay, Almanya'da bir yandan mimarlık yaparken, bir yandan da karikatür çizerek yeni ve kendine özgü mizahını yarattı.
2002 yılında aramızdan ayrılan Uzkınay'ın orjinal karikatürlerinden oluşan bu sergiyi, onun eserlerini koruyup saklayan yakın dostlarına borçluyuz.
Tüm sanatseverleri sergimize bekliyoruz.

Sergi açılışı: 3 Haziran Cuma 2011
Saat: 19:00

Adres:

Ali Suavi Sokağı (Sanatçılar Sokağı), No: 7Bahariye - İstanbul

29 Mayıs 2011 Pazar

Al-i İmran


SORU
"İMRAN isminin manasını tam bulamadım, sizin sözlüğünüzde de yok maalesef.
Ümran, Umran şeklinde gördüm ama ben İmran şeklinde arıyorum ve yanlış bilmiyorsam Kur'an-ı Kerim'de Ali İmran Suresinde İmran ismi Hazreti Meryem'in babası olarak geçiyor ve manası "İmran Ailesi" demek surenin.Lakin İmran isminin İbranice kökeni ya da şimdiki Arapçadaki manasını bulamadım.Yardımcı olursanız çok sevinirim."

CEVAP
Kuran'da "Hz. Meryem'in babası" olarak geçen İmran  عمران muhtemelen Tevrat'ta Hz. Musa ile onun kızkardeşi olan kadın peygamber (nabiyyah) Miriyam'ın babası olarak zikredilen Amram'dan עַמְרָם muharreftir. Tevrat'a göre Amram Levi'nin torunudur. Bazı Musevi geleneklerinde Amram, Musa ve Harun vasıtasıyla tüm peygamberlerin atası olarak kabul edilirmiş. Kuran metninin de belki bu geleneği yansıttığı düşünülebilir.

'Amrâm adının anlamına dair Musevi kaynaklarında spekülatif yorumlar mevcut. Sözlüklerden dişe gelir bir şey bulamadım. ayin-mim-ra kökü İbranicede "a) (tahıl başaklarını) yığma, b) köleleştirme, c) 'omer - bir tahıl ölçeği" olarak geçiyor. Musa ailesinin tümü gibi (Miriyam dahil) Amram isminin İbranice değil Mısır dilinde olması daha muhtemeldir.

İsa'nın annesi olan Meryem'in babası İncil geleneğinde Yoakim'dir.

Selam, saygı vs.
S

28 Mayıs 2011 Cumartesi

GERİYE SAYIM 5 HAFTA- Ailemizin Yeni Üyesi ve Ekmek Makinesinde Kek

Ailemize yeni bir üye katıldı...
Adı Limon...
Yaptığım Limonlu keki diğer yiyeceklerinden ayrı bir sevip ilgi gösterince kendisinin rengi itibariyle de Limon olsun ismi dedik...
Biz nereye o oraya...
Haftasonu tatilini fırsat bilip kırlara çıktık beraber ailecek, ailemize ayrı bir neşe mutluluk kattı. O yanımızdayken çimlere uzanmak daha bir keyifliydi. İlk gün hava rüzgarlı olunca koynumuza sokuldu.
Sonrasında bir havuz keyfi de yaptı üstüne...

IMG_4043
IMG_4036
IMG_4104
Geçtiğimiz haftasonu mekanımız hem cumartesi hem pazar Santralİstanbul idi. Enerji haftasından kalan tek etkinlik halen duruyordu bahçesinde... Bundan 1,5 ay kadar önceki ziyaretemizde hiç haberimiz olmadan Enerji Haftası etkinliklerine de katılmış, bu etkinlikten çok güzel maketlerle geri dönmüştük.
17 Nisan Maket yapmaca

Sonra bir eko araba gördük, tepesinde güneş paneli olan...
17 Nisan- Eko araba

ve bir Ekokaravan;
Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve suyun elektroliz edilmesiyle çıkan enerjiyi kullanan ve fazla enerjiyi depolayabilen bir karavan...

17 Nisan Eko karavan

Hava o günden bu güne çok değişmişti. Rüzgarlı soğuk hava gitmiş, günlük güneşlik ve de sıcak bir hava vardı bu kez.

Enerji sarfiyatı konusunda bilinçlenmemizi sağlayan oyun Can'ın çok ilgisini çekmişti. Limon havuzunda yüzerken Can oyununu oynadı, sorularını sordu. Limon bu esnada tahmin edildiği gibi çevresine yoğun bir izleyici kitlesi topladı....
IMG_4081
IMG_4068IMG_4082
IMG_4079IMG_4076

IMG_4077IMG_4078

IMG_4096

Ve iki tarif bu haftaya kısmet...
İki kek tarifi, ikisi de ekmek makinesinde yapıldılar. İkisi de ayrı ayrı günler de "kahveler ustasından kekimiz bizden" rutinine uydular...

işte Limon'un pek sevdiği Limonlu Kek...

Limonlu Kek:




Malzemeler:



  • 3 yumurta


  • 1 kap şeker




  • Yarım kap sıvıyağ




  • 1 paket vanilya



  • 1 adet limonun suyu




  • 1 adet limonun ince rendelenmiş kabuğu




  • 1,5 kap un




  • 1 paket kabartma tozu



Yapılışı: Bütün malzemeler karıştırılarak ekmek makinesi kalıbına aktarılır. Kek modunda çalıştırılır. Pişme işlemi bittiğinde makineden kalıbı çıkarıp 10-15 dakika soğumaya bırakılır. Kek kalıptan ters çevrilerek ızgara teli üzerine çıkarılır, tamamen soğuduktan sonra kesilerek servis yapılmaya hazır olur.

IMG_4196IMG_4189


Cevizli ve Muzlu Kek

Malzemeler:







  • 3 yumurta




  • 1 kap şeker




  • Yarım kap sıvıyağ




  • Yarım kap süt




  • 1 paket vanilya




  • Yarım kap kırılmış ceviz




  • 1 adet muz ince doğranmış




  • 1 büyük kaşık kakao




  • 2 kap un




  • 1 kap pirinç unu




  • 1 paket kabartma tozu



Yapılışı: Muz ve ceviz hariç bütün malzemeler karıştırılarak ekmek makinesi kalıbına aktarılır. Kek modunda çalıştırılır. İlave malzeme uyarısı makineden geldiğinde muz ve ceviz de eklenir. Pişme işlemi bittiğinde makineden kalıbı çıkarıp 10-15 dakika soğumaya bırakılır. Kek kalıptan ters çevrilerek ızgara teli üzerine çıkarılır, tamamen soğuduktan sonra kesilerek servis yapılmaya hazır olur.

"SANDIK" Karikatür Sergisi



Asuman Küçükkantarcılar


12 Haziran'ı Türkiye için bir "kırılma noktası" olarak görüyoruz.
Devlet mekanizmasının hemen her kurumunu ele geçirmiş olan iktidar, taşların tümünü yerinden oynatarak, ülkeyi bir bilinmezliğe doğru götürüyor.
...Entellektüeller, aydınlar, solcu ve ilerici kesim yaklaşan tehlikenin çok farkında değilmişler gibi... bir rehavet içindeler..
Biz cizerler, iyi analiz edilemeyen ve çözüm üretilemeyen ulke gerceklerini cizgi yoluyla ifade etmeyi ve kitleleri bu yolla bilincllendirmeyi hedefledik.
"Vatandaşlık" görevimizi ve "sanatçılık" misyonumuzu hiçbir etki ve irade altında kalmadan, özgürce hayata geçirebilmeyi bir "onur" meselesi yaptık.
Amacımız "Demokrasi için Sandığa" sloganıyla seçimler öncesi kitleleri bilgilendirmek, bilinçlendirmek ve yönlendirebilmektir.
Sağlıklı bir demokrasi, özgür düşünce, barış ve kardeşlik kavramları günümüz koşullarında "ütopik" olarak gözükse de önce inanç, sonrasında paylaşım ve mücadeleyle neden hayata geçmesin?!
...
Sergimize ülkenin önde gelen çizerleri 80 çalışmayla katılacak.
Daha sonra bu serginin albüm haline getirilmesini amaçlıyoruz.
13 Haziran sabahı nasıl bir ülkeye uyanırsak uyanalım,
bu karikatürlerin "dönemsel belge" olarak tarihe geçeceğinin bilincindeyiz.

Mimarlar Odası Yıldız Sarayı "Dış Karakol" binasında açılacak sergiye tüm demokrat, ilerici ve aydınları bekliyoruz..

"Yaşasın Demokrasi".. "Yaşasın Karikatür"


26 Mayıs 2011 Perşembe

Kadın yakmaya dair


Hindistanda dul yakma (sati) meselesi hakkında yıllar önce bir kitap okumuştum. Burada da güzel bir makale var: http://en.wikipedia.org/wiki/Sati_(practice)

Özetle. Hindu kutsal kitaplarında sati hakkında net bir söz yok. Tanrıça Sati kendini yakmış gerçi ama dul kaldığından değil başka nedenle onuru kırıldığı için yapmış bunu. Bilinen en erken kayıtlar MS 4. yüzyıla ait, yani Hinduizmin doğumundan ortalama hesap 1500 yıl sonrası. Bellibaşlı tefsir ve fıkıh kitapları birbiriyle çelişiyor. Satiyi yücelten epeyce literatür var, ama Hindu hukukunun temel referansı olan Manu Smriti kesinlikle satiye karşı çıkmış. Ünlü din alimlerinin çoğu da ayıplamış. İngilizlerin kayıt tutmaya başladığı 1810’larda tüm Hindistanda ortalama yılda 500 sati vakası kaydedilirmiş. Nüfus o tarihte 50 küsur milyon.

Sati’nin feci bir barbarizm olarak tüm dünyaya tanıtılması tabii İngilizlerin marifeti. İngilizlerin Hint kültürüne ve toplumuna karşı tavrı 18. yy sonlarına kadar saygılı ve ilgilidir. 1810-20’lerden itibaren kültürel üstünlük ideolojisi aniden tavan yapar. O noktadan itibaren Hindu kültürünü “dul kadınları yakan, ilkel, vahşi, yobaz, irrasyonel” olarak tanıtma çabasında sati baş role yerleşir.

(Ha, sati geleneğini ilk yasaklamaya kalkanlar da Hindistan’ın Müslüman egemenleri, özellikle Ekber (16. yy). Acaba yasak, Hinduların satiye inancını artırmış mıdır, başka ülkelerdeki Arapça ezan yasağı gibi?)

Soru şu: Bir insanın başkasına olan bağlılığından veya aşkından ötürü onun ölümü üzerine intihar etmesi saygıdeğer bir davranış mıdır değil midir? Cevabını bilmiyorum. Yalnız, sati yapan kadınların “sati mata” (Sati Ana) mertebesine yükseltildiği ve mezar anıtlarının yatır sayıldığını belirtmek lazım.

Hint post-kolonyalizm ve dekonstrüktivist post-modernizminin büyük gurusu ve “subaltern studies” ilminin piri (pîresi?) sayılan bayan Gayatri Spivak’ın bu konuda meşhur kitabı varmış, olayı sati yapan kadının bakış açısından kavramaya çalışmayan Batılı alçak oryantalistleri yerden yere vurmuş. Okumadım.

Peki kadının akrabaları tarafından satiye zorlanması doğru mudur? Değildir, cinayettir. Herhalde. Belki. İnsan ruhuna ve toplumsal ilişkilerin sırlarına vakıf olmak o kadar kolay değil ki?

Dört kadın almak iyi midir? Kadına mirastan az pay vermek iyi midir? Kız çocuklarını gömmek iyi midir? Cevaplamadan önce biraz düşünmekte yarar var. Yoksa kendimizi Çağdaş Yaşamcılarla aynı hücrede buluveririz birden.

*
Hindistan sanırım dünyanın en dindar toplumlarından biri. Yaşamın her anını ve fiziksel mekânın her köşesini dini referansla doldurmuşlar. Elle tutulur bir şekilde her yerde -  kapı eşiklerinde, sokak köşelerinde, yemek sofralarında, dağ dere tarla ve ormanlarda, iki insan arasındaki her çeşit temasta – sizi gözeten, her an diyaloğa girebildiğiniz tanrılar var. Üçyüzotuzüçbin adet tanrı tesbit etmişler. Sırf onların hikâyelerini öğrenmeye ömür yetmez.

Çoktanrılı dinlerin duygusal (ve entelektüel) zenginliği karşısında tek tanrılı dinler o kadar yavan, o kadar ilkel geliyor ki, inanması zor!

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Buyu bozuldu.

Gecen postumda mucize diye yazdigim ve buyusunun bozulacagindan korktugum sey bozuldu, oglanin sumuklu ve atesli ucuncu gunu bugun, sabahtan aksama sokaklarda gezen biz evde keyif ediyoruz, gunde iki saat cikariyoruz oglani temiz hava alsin, sincaplarla oynasin, guvercinleri izlesin diye, benim keyfim yerinde, istedim ki oglanda hasta olmasaydi amma velakin cocuk bu yapacak birsey yok, hasta da

22 Mayıs 2011 Pazar

TİYATRO FESTİVALİ

Terakki Vakfı'nın düzenlediği 16.Gençlik Tiyatro Festivali'ne tüm HOMUR dostları davetlidir...

TERAKKİ VAKFI

16. GENÇLİK TİYATROLARI FESTİVALİ - 2011

FESTİVAL PROGRAMI

23 Mayıs 2011 - Pazartesi / 19.00 SCHWEYK - B.Brecht

Şişli Teknik Ve Endüstri Meslek Lisesi

24 Mayıs 2011 - Salı / 19.00 ÇÖPÇATAN- Thorton Wilder

Otakçılar Lisesi

25 Mayıs 2011 - Çarşamba / 19.00 KAPILARIN DIŞINDA- Wolfgang Borchert

Halkalı Toplu Konut Lisesi

26 Mayıs 2011 - Perşembe / 19.00 HANGİSİ KARISI-Ray Cooney

Kıraç İMKB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi

27 Mayıs 2011 - Cuma / 19.00 GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ YAPARIM- Haldun Taner

TEV İnanç Türkeş Özel Lisesi

28 Mayıs 2011 - Cumartesi / 17.00 TEBEŞİR DAİRESİ – B.Brecht

Terakki Oyuncular

19.00 Ödül Töreni ve Kokteyl

HOMUR'da da Brecht çevirilerini okuduğumuz değerli kültür insanı Yılmaz Onay'a da bir plaket verilecek.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

Mucize

Bazen korkuyorum,, anlatirsam buyusu bozulur mu diye ama anlatmazsam da ne anladim ki bu isten? Kanada ucusu yaklasik 10 saat suruyor, bundan onceki seyahatte Leo 6 aylik oldugundan idare ettik, ama bu sefer bir yasini gecmis poposunun uzerinde mobilize olmus, hasari mi hasari bir bebekle seyahat ediyoruz, ben hafiften yusuf yusufum, hani ucakta error verebilir, heran arizalanabilir diye.Macerali

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Biz yine yolcuyuz

Yarın sabah ucağa bindiğimiz gibi gidiyoruz biz yine, doğururken acaba diyorum leylekler mi gördüm..gördümde ondan mı oturamıyorum popomun üstüne. Neyse şikayet etmeyeyim ama biz gidiyoruz Kanada'ya..işlerimiz var orda..yine çekirdek aile derlendik toplandık..daha valizler hazır değil ama olsun, günüller bir ahahahyt..Belki ülkenin huzuru bana da iyi gelir, şöyle bir huzurlanırım, keyif ederim

17 Mayıs 2011 Salı

GERİYE SAYIM 6.HAFTA- EN GÜZEL HEDİYELER...

İlkti benim için 2011 senesinin anneler günü...
İlk hediyemi aldım doğrudan esas şahsın kendisinden:)
İlk anneler günü kutlama sözlerini dinledim onun bal ağzından...


IMG_3633IMG_3634

O kadar mutlulukla ve hevesle verdi ki o hediyelerini, hediyelere mi sevinsem mutlu olsam onun bu heyecanına mutluluğuna mı bilemedim. Hepsine birden mutlu oldum...

IMG_3628

"Anne hadi aç aç aç" diyorsun, mavi küpeleri seçtiğini anlatıyorsun.
Onları hep takmamı istiyor, ben taktıkça mutlu oluyorsun...

IMG_3638
IMG_3639

Can'ımsın...
Benim en güzel hediyem sensin bilir misin şu hayatta?

Not: Can'ın bu güzel hediyeleri hazırlamasına vesile olan yardım eden öğretmenlerine gönülden teşekkürler...

Ete hayır!

Çok yazasım var..bir dünya şey birikiyor, benimse işim başımdan aşkın, o yüzden vaktim oldukca yazıyorum bugün.Hamile kalmaya karar verdiğimde et yemeye başladım ben, ondan öncesinde ahimsa yani şiddetsizliği uyguluyordum, ancak anne karnındaki bebeği, ve doğum sonrası protein ihtiyacı olan vücudumu iflas ettirmemek için ilaç niyetine et yemeye başlamıştım doktorumun ve diyetisyenimin tavsiyesi

Minush

Burası aslında bir moda bloğu değil ve ben en keyif aldığım şeylerin moda olduğunu düşünenlerdenim, amma velakin bu sabah gelen kutuma düşen bir mail neşeme neşe kattığından paylaşmadan edemedim. Minush benim Cassette mağazasından tanıdığım bir marka idi, el boyaması ayakkaplar ile gönlümü çalmışlardı, birde baktım internetten de satışa başlamışlar. En çokta body painting işini sevdim aslını

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Sex und liebe

Sabah gelirken arabada radyo dinliyorum. Birden aklıma parlak bi fikir geldi.Erkekler politikadan çekilsin, sadece kadınlar politika yapsın, erkeklerin o kadar çok sex und liebe kaseti varmış ki, gözlerim yuvalarından fırladı. Haa kadınlar katiyyen kocalarını aldatmaz veya sevişmezler demiyorum ama en azından kadın milleti temkinlidir. Rusyadan gelen fahişe bir erkekle sevişip birde bunun kayıt

Ördekler promosyonda

Yuva bulundu!Üstteki iki tulumu Canadadan old navyden almıştım, ördekler var üzerlerinde, birinde o kadar cok meyve lekesi var ki, ekine promosyon olarak iki tane daha body koydum ama ördeklerden biraz daha küçükler, bebeğiniz doğmamışsa veya 2-3 aylıksa yazın uzun kollu giydiririmderseniz isteyin.Üsttekiler ise 6-12 aylık bodyler yine.İlk mail atana gider. ve konuya ördekler promosyonda

Kahve ve Maymunlar

Yuva bulundu!Bu bodylerde Canada seyahatinde alınmıştı. Birinde maymunlar var, diğeride kahve beyaz çizgili.6-12 aylık bodyler, ilk mail atana gider.Konuya kahve ve maymnlar yazarsanız bayılırm.

Geyikler

Yuva bulundu!Yukarıdaki bodyleri Canadaya gittiğimde old navyden almıştım. O kadar çok gidiki, biraz meyve lekeleri olabilir affola.6-12 aylık bodyler.İlk mail atana gider.Konuya geyikler yazarsanız sevinirim.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

HOMUR ULUSLARARASI MİZAH FESTİVALİ'NDE









HOMUR GRUBU olarak festival kapsamında yapılan etkinliklere, bir söyleşi ve bir sergiyle katılıyoruz...

Tarih :13.5.2011 Cuma
Saat:16.30
Yer: Artizler Kahvesi Erol Dernek Sok (Yeni Melek yanı)



İhmal

O kadar çok kıyafet birikti ki oğlanın, fotoğraf çekmem gerek, düzenlemem gerek, oyuncaklarını ayırmam gerek, çalışmam gerek, anne olmam gerek, sevgili olmam gerek, tüm bunların içinde biraz ihmal ettim burayı, bu gece hallediyorum ve yarın bomba olarak geliyorum.Bu arada Leo'nun tam 8 dişi çıktı şu ana dek. Dünyanın en kazma dişleri bizim evde , ha bir de bir sürü şey öğreniyor, göz, burun,

İlim irfan sahibi olmalı insan

Benim zamanımda iyi bir okulda okumak çok mühimdi, sınavla girilen bir yere kapak atmışsanız hele daha da bombaydı, ben hayatım boyunca devlet okullarında okudum, ama yaşadığım şehrin iyi okullarında, devlet ilkokulunu bitirip, kazandığım sınavla girdiğim lisede. Ve devamında elbette üniversitede, bizim zamanımızda zaten özel okul parmakla sayılacak kadardı, o okullara da devlet okullarında

10 Mayıs 2011 Salı

GERİYE SAYIM 7. HAFTA ve BİR TARİF: LİMONLU MİNİ CHEESECAKE

IMG_3565

Son 7 haftadayız... Tabi bu son 7 hafta varsayımı kızımızın tam da 9ay 10 günlük süreyi tamamlaması varsayımından yola çıkarak hesaplanmış bir rakam. Eğer daha erken gelmeye karar verir de aramıza katılırsa içinde bulunduğum hafta belki son 6, belki son 5 haftaya tekabül ediyor olabilir.
Genelde kız çocuklarının daha erken doğduğuna dair bir söylence var. Ne kadar doğru bekleyip göreceğiz...
Son 7 haftanın yazısına bir tarif eşlik etsin istedim. Esasında yıllar önce daha Can'a hamileyken yaptığım bu tarifi nedense o günden sonra yapmaz olmuşum. Can'ın dünyaya gelişiyle fırınımla arama mesafeler girmiş idi. Mesafeler kalktıktan sonra da bir türlü bu tarif listeye girememiş. Ta ki önceki haftaya kadar...
IMG_3548

Tarifin orjinali burada.
İşinin üstadı sevgili Zinnur'un tarifini burada Türkiye koşullarında deneyerek benim ulaştığım memnun kaldığım tarif ise şu şekilde...

Mini Cheesecakeler

Malzemeler:

Tabanı için:

-1 su bardağı dolusu rondodan çekilmiş bisküvi kırığı(Eti Burçak ya da Yulaflı iyi bir seçenek ama siz de benim gibi evde bulunan herhangi bir bisküviden de yapabilirsiniz ben ülker finger kullandım)
-50 gr eritilmiş tereyağı

Kek kısmı için:
-1,5 paket krem peynir
-1/4 cup toz şeker
-1 yemek kaşığı nişasta
-1 yumurta
- 1 paket vanilya aroması(küçük sıvı olanlardan ya da toz paketlerden)
-1 limonun kabuğu
-1-2 yemek kaşığı limon suyu(limon lezzetini daha çok almak için 2 yemek kaşığı limon suyu)

Yapılışı:

Erimiş tereyağı ile rondodan toz haline getirilmiş bisküviler karıştırılarak tereyağ bisküvilere yedirilir. Bu karışımdan birer tatlı kaşığı karışım muffin kağıdı yerleştirilmiş muffin kalıplarına pay edilir. Muffin kalıbının taban çapına eş düz tabanlı bir bardak yardımıyla karışım tabana eşit bir şekilde bastırılarak yayılır.

Krem peyniri ayrı bir kapta toz şeker ile çırpılarak üzerine yumurta, vanilya, nişasta, limon kabuğu ve suyu ilave edilir. Bu aşamadan sonra çok fazla çırpmaya gerek olmuyor. Karışımı muffin kalıplarına pay ederek önceden ısıtılmış 175 dereceli fırında cheesecakelerin üzeri hafif kızarıncaya kadar pişirin.

IMG_3555

Ve bu cheesecakeleri mümkünse bir hafta sabredip de yiyin. Tabi bu sürede buzdolabında bekleyecekler. İnanın lezzeti her geçen gün daha güzel oluyor.
Bir hafta sonrasına kalan son cheesecake in lezzeti bambaşkaydı.
Çok kolay değil ama sabredebilirseniz siz de bu lezzet ile karşılaşıp bana hak vereceksiniz
:)
Tarif, dar vakitlerde yapılabilecek pratik bir tarif. Dolabınızda her daim krem peynir bulundurun yeter. Sevgili Zinnur'un tarifte bahsettiği ama denemediğini belirttiği daha da pratik bir uygulamayı ben denedim ve vaktiniz darsa yapılabileceğini ama daha güzel bir cheesecake tabanı için benim yukarıda bahsettiğim taban tarifini uygulamanızı öneririm. Vaktiniz daha da kısıtlıysa ya da üşeniyorsanız doğrudan eti yulaflı bisküvilerden birer tane kek tabanlarına pay ederek cheesecake tabanınızı oluşturabilirsiniz. Ben 3 tanesinde bu şekilde denedim ve yerken hafif dağılma ve kısmen daha yumuşak bir taban olmasından başka bir sorun görmedim. Bu arada tarifi ilk yapışta iki ölçü yaptığımı da belirteyim. Bol kısmetlisi olan bir cheesecake oldu.

Guru arayışı.

Guru* bir konu hakkında sınırsız bilgisi olup bunu diğerlerine öğreten demektir. Yoga çalışmalarında herkesin bir Gurusu vardır, herkes bir gün kendi Guru'sunu bulur, kendi ışığına gider der hatta büyük hocalar. Aramaya gerek yoktur, ansızın karşına çıkar. Ben yogaya başladığım vakit bambaşka bir hayatım vardı, şimdiki Hocam Ersin Saran'dan ders alabilmek için tam 6 ay boyunca beklemiştim, ordaki

6 Mayıs 2011 Cuma

İyi ki doğdun Canım annem!

Bugün benim annemin doğumgünü, aslında benim de doğumgünüm, beni dünyaya getirdiği için.Her zor anımda yanımda olduğu, sırtımdan elini hiç eksik etmediğini, varlığıyla beni hep rahatlattığı, hiçbir sıkıntısını hissettirmediği, bana hep iyi olmayı öğrettiği, hayatın tüm zorluklarına rağmen beni iyi bir insan olarak yetiştirdiği için onu çok ama çok seviyorum.İyi ki doğdun Anne..iyi ki varsın! Seni

5 Mayıs 2011 Perşembe

U.S.Amaaaa!
























COŞKUN GÖLE

Bahar ne gelir ne gelmez.

Bu sene kararsız havalar, muhtemel milletin kararsızlığı ve karanlığı havalara yansıdı. Tam hah yaz geldi diyoruz, yağmur ama ne yağmur, bardaktan boşanırcasına, aman ne yağmak, gök gürültüleri şimşekler eşliğinde, Leo'nun arabasını bir koruması var, footmuff denilen, tam onu çıkarmıştık yine taktık.Ne zaman açar bu havalar? Bence bizim yüzümüz güldüğü zaman. Belli ki o da yaz, o da bir ihtimal.

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Usame bin kim?


Usame bin Laden olduğu iddia edilen bir kişi 2 Mayıs 2011 sabahı Pakistan'ın Abbotabad kentinde Amerikan komandoları tarafından öldürüldü. Ya da öldürüldüğü iddia edildi.

Usame bin Ladin diye biri var mı?
1998 gibi bir tarihe kadar vardı muhtemelen. O günden bu yana yaşadığına dair bir kanıt duymadım. Yaşadığının yegâne delili bildiğim kadarıyla 2001 yılında bilinmeyen kaynaklardan dolaşıma sokulmuş olan dört veya beş tane video kasetiydi. Bu videoların Los Angeles’ta herhangi bir stüdyoda çekilmediğinden emin olamıyorum.

11 Eylül 2001 saldırılarını Usame bin Ladin mi düzenledi?
Bildiğim kadarıyla bu konudaki TEK delil UbL olduğu iddia edilen sakallı bir adamın video yoluyla suçu üstlenmesi. Saldırılara karıştığı iddia edilen kişilerin itiraflarında UbL ile şahsen karşılaştıklarına veya ondan emir aldıklarına dair bir şey yok.

Herhangi bir medeni mahkemede (hatta Türkiye’de adına “mahkeme” denilen sirk şovlarında bile) birinin video yoluyla suçu üstlenmesi delil sayılmaz. İtirafın delil değeri kazanması için mahkeme huzurunda yapılması ve çapraz sorgulamaya tabi tutulması gerekir. Yoksa herhangi bir soytarı çıkıp Karındeşen Jak’ın cinayetlerini kendisinin işlediğini iddia edebilir.

Geçen gün öldürülen kişi Usame bin Ladin miydi?
Üçüncü sınıf taşra savcısı bile bilir ki, savcı olmasa hükümet tabibi huzurunda kimlik tesbiti yapmadıkça bir kişinin ölümüne karar verilemez. Cesedi kim teşhis etti? Neden apar topar “denize attılar”? Mezarının tehlikeli olacağını düşündülerse bile (ki inandırıcı değil) denize atmadan evvel neden 24 saat bekleyip iki tane hükümet tabibine teşhis ettirmediler?

Saldırıya uğrayan ev 1 milyon dolar değerinde miydi?
Fotoğraflarda yaklaşık 170 metrekare üzerine 3 katlı bir gecekondu/apartman ve müştemilatı görülüyor. Abbotabad gayrımenkul ilanlarına baktığımızda Kakul Road üzerinde 8 yatak odalı, “exceptionally large” avlulu, “beautifully constructed” bir evin fiyatı 6 milyon rupi = 70.000 dolar civarında görünüyor. Kentte bulabildiğim en pahalı satılık ev 28 milyon rupi, yani 300.000 dolar kadar.

Haberlerde “çevresindeki evlerden 10 kat büyük” olduğu ileri sürülen evin o yöredeki tüm evlerle aşağı yukarı aynı büyüklükte olduğu GoogleEarth’te net olarak görülüyor (bkz. 34 10’ 09’’ kuzey, 73 14’ 33’’ doğu). Müştemilatları biraz daha fazla sadece.

Saldırya uğrayan ev, dünyanın en “wanted” adamının saklanabileceği bir ev mi?
Abbotabad Pakistan’ın nisbeten müreffeh ve turistik bir kenti. İlanlarda çok sayıda emekli subay, doktor, muhasebeci vb. görünüyor.

Evin bulunduğu semt 2001’den sonra imara açılmış, hali vakti yerinde, yarı-kırsal bir alan. Aynı sokakta 10-15 müstakil ev var. Birçoğu saldırıya uğrayan ev gibi takriben 1.80 yükseklikte güvenlik duvarlarıyla çevrili. 130 metre uzaklıkta çarşı olduğu anlaşılan cadde bulunuyor.

Benim fikrimce hangi bakkala sorarsanız o sokakta yaşayan bir tuhaf Arabı bilir.

*
Var bu işte bir yamuk.

22 Ağustos, aslında hepimizin cehaletinin başlangıcı.

Ne ki bu..yazmayın..konuşmayın..bilgilenmeyin..herşey yasak herşey günah..ileri demokrasi ama arap ülkeleriyle eşit düzeyde..biz de bu yakışır.Vee seçim öncesi yetmez ama evetcilere son bomba. 22 ağustos'ta 4 ceşit filtreden biri bizim, seç beğen al..Aile, çocuk, yurtiçi ve standart paket olarak çeşitlenen paketlerde bildiğiniz sansürler uygulanacak. Bu arada seçtiğiniz paket çercevesinde girip

3 Mayıs 2011 Salı

Benim bir projem var!

Bu aralar hem önemli kararlar alma zamanları, hem de kendim için birşeyler yapma zamanları.Aklımda bir proje vardı çok uzundur, kendi oğluma aldığım ürünleri diğer annelere kendi fikir ve tecrübelerimle sunabileceğim bir yer.Araba koltuğu mesela, piyasada onlarcası var, binlerce liralara, alırken ciddi araştırmalar yaptığımız,saatlerimizi harcadığımız. Ben araştırdım, soruşturdum, denedim ve

2 Mayıs 2011 Pazartesi

GERİYE SAYIM 8 HAFTA -YUNANİSTAN GEZİSİ

Bizde hafif bir telaş var... Daha çok gezme telaşı...

2.bebeğin gelişiyle gezmelerimize ani bir ara verecek olmanın korkusuyla son gayretle yapılan geziler geziler...

İsviçre'ye kış vakti gitmemizin sebebi de buydu, zira Haziran döneminde bu gidiş mümkün olmayacaktı, olsa benim için rahat olmayacaktı, bebeğin eli kulağında olduğu vakitler olacak idi...

Lakin İsviçre'ye kışın gitmekle kalmadık, duramadık yerimizde ve bir sınır daha geçtik geçtiğimiz ay...

DSC05082
2011-04-09 Yunanistan Selanik Kavala gezisi
6.5 aylık hamile olarak gece otobüs yolculuğu dışında pek güzel bir tatildi benim ve maailemiz için.
Tur ile gittik bu kez. Fiyatlar ekonomik, süre kısıtlı, araba ile gitmek gelmek problem olunca...
Ama görüldü ki bu güzel ülkeye arabayla da gitmek bir deniz tatili yapmak, daha yakından tanımak, o havayı solumak şart... Yetmedi iki gün, tahminimden çok öteydi bende bıraktığı etki...

Gelelim tatilin seyrine...
O gün işten gelip bavulu hazırlayıp hadi dedik gidiyoruz. Saat 23.00 civarı tur otobüsüne yerleştik. Çok gitmedik ki Can gece uykusuna daldı bile. Gözlerini sabah Yunanistan'da açacaktı...
Aynı tur şirketi ile 2 ay öncesinde bir Abant-Gölcük turuna katılmış idik. En arka koltukta bize yer vermişlerdi ve çok rahat ettik gezi boyunca. Koltuklardaki bacak mesafesi çok daha genişti, eşyalarımızı koyacak daha geniş alan vardı. Can'ın bitmek bilmez soruları pek kimseyi rahatsız etmiyordu. Önümüzde, sağımızda ve onların önünde oturan ahali de üniversite arkadaşlarım olduğundan yabancı kimselerden çekinip Can'ı hiç uyarmak zorunda kalmadık en azından:)
Bu sefer özellikle turu önceden arayıp en arka koltukta gitmek istediğimizi söyledim. İyi ki de böyle yaptık. Biz 3 koltuk aldığımız halde yanımıza da kimseyi vermemiş olmalarından sebep Can iki koltukta boylu boyunca sabaha kadar uyudu böylece rahat rahat... Boynu bir sağa bir sola düşüp de rahatsız olmadı.
Gümrükteki kontrollerde uyandırmayıp durumu görevli memurlara bildirdik. Onlar da otobüsün arkasına kadar gidip kontrol ettiler. Oysa ki biz ve diğer yolcular bu kontrolleri gece yarısı geçmişken açık havada kuyrukta bekleyerek olduk. Hem Türkiye çıkışında hem Yunanistan girişinde iki kez üstelik. Bu noktada ben müsaade isteyip ilk sıradan kontrolden geçip otobüse geri döndüm.

Yunanistan'da bizi çok ama çok güzel bir hava bekliyordu. Oysa ki o haftasonu İstanbul soğuk ve yağışlı havanın etkisi altındaydı.

Yunanistan'da ilk durağımız sabah kahvaltısında bir dinlenme tesisi oldu. Börek konusunda Yunanistan'ın da dahil olduğu Balkan ülkeleri bu işi çok iyi biliyorlar. El açması, çıtır çıtır lezzet, nefis peynir...
Türkiye'de bu lezzetle her yerde karşılaşamazsınız ama bu ülkede adım başı karşılaşıyorsunuz.
Bu esnada fotoğraf çekmek hiç aklımıza gelmemiş. Sabah mahmurluğu ve böreğin lezzeti bize herşeyi unutturmuş.

Sonrasında ilk durağımız Selanik oldu. Önce bir klise ziyareti oldu. Bu esnada bir ayin ve ekmek kutsama töreni vardı. Her cumartesi yapılan bu kutsama da insanlar ekmeklerini getirip kutsatıp geri götürüyorlar.
IMG_3150
IMG_3149

Bir diğer ilgimizi çeken ise kliseye gelen bazı hanımların dağıttığı bir yiyecek idi. Tarçın, toz şeker ve haşlanmış buğday(diş buğdayındaki gibi) karışımı idi dağıtılan. Evlerinde yapıp getirdikleri bu karışımı oradakilerden isteyenlere bardaklara pay ederek veriyorlar. Almak isteyenler yanına gidiyorlar genelde.
IMG_3159
Biz de merak edip aldık ve tadına baktık...

Sonrasında ziyaret Ata'mızın eviydi. Ancak içerdeki bir başka turist grubun olmasından sebep beklemeyip şehrin kalesine yola çıktık. En çok hoşuma giden kısımlardan biriydi. Şehrin kalabalığı ile henüz tanışmamıştık. Kale civarında yaptığımız serbest zaman gezisinde buralar çok hoşumuza gidecekti. Bir pastaneye rastladık bu esnada ve birbirinden güzel şerbetli tatlılar dikkatimizi çekti. Kendimize birşeyler seçip aldık. Can'da karamelli şekerlerden seçti kendisine. Hepsine çok normal bir fiyat ödedik. Ancak her yerde durum böyle olmayacaktı. Özellikle turların götürdüğü alışveriş mekanlarından uzak durup kendiniz bulmalısınız alışveriş yapacağınız yerleri. Fiyatlar çok farkedecek inanın.

DSC05034

Can burada bir parkta kendine arkadaş buldu hemen. Turla gitmenin kötü tarafı serbest zamanların kısıtlı olup tura geri katılma zorunluluğundan dilediğinizce vakit geçirememeniz. İyi tarafı ise kısıtlı zamanda o şehrin ünlü ya da görülmesi gereken tüm mekanlarına kısadan da olsa ziyaret imkanı sağlaması.
Selanik merkezine inip önce Ata'mızın evini gezip sonra da şehri gezmek üzere yola çıkıldı. Kısa bir şehir turundan sonra serbest zaman verildi. Ancak gördüm ki yukarılar şehre uzak yerler çok da sıcak samimi, İzmir'e çok benzeyen Selanik şehri'nin kordon boyunu anımsatan ünlü caddesindeki tüm kafeler restoranlar tıklım tıklımdı. Önce biraz dinlenmek amaçlı parklardan birinde çimlere uzandık. Güneş o kadar güzeldi ki biraz ondan kaçıp gölge bir yer aramak zorunda kaldık kendimize... Enerjimizi burada topladıktan sonra yürüyüşe başladık yeniden sahil boyunca... Genç nüfus buradaydı hep. Cumartesinin keyfini çıkarıyorlardı.

İkindiye doğru otele dönüş vardı. Can otobüste başlayan uykusuna otelde devam etti.
Otelin balkon manzarası bizi çok memnun edecekti.

IMG_3238
Can'ın uyandıktan sonra akşam yemeğimizi otelde yiyip günün son ışıklarını değerlendirmek için hemen çevrede yürüyüşe çıktık. Otel çevresi Selanik'in nezih semtlerinden biri olsa gerekti. Lüks arabalar, evler vardı, düzenli bir yerleşim. Can'ın tam istediği gibi bir oyun parkı gözümüze çarptı yürüyüş sırasında... Güneş batana dek buradaydık artık... Can'ın bisikletinin taliplileri bile çıkmıştı hemen:)

IMG_3225

Ertesi gün kahvaltıyı takiben yolculuk Kavala'ya idi... Bir başka güzel sahil kentiydi Kavala...

IMG_3345

Burada da kaleye çıktık. Turdan ayrılıp da yaptık bunu. Sonradan öğrendik ki kaleye çıkmamış otobüsün geri kalanı. Çok şey kaçırmışlardı. En keyifli ve güzel vakitleri burada geçirdik Can ile...
Yol boyunca kendimi bir Ege sahil kasabasında dolaşıyormuş gibi hissettim.
Arnavut kaldırımı yollar...
IMG_3246

Türklerden kalma cumbalı evler...
IMG_3257

Ve bu manzarayı tamamlayan kediler...
IMG_3508

Kaleye cüzi bir bedel ödeyip giriyorsunuz, bütün Kavala'yı doyasıya seyretmenin keyfini yaşıyorsunuz. Can kale girişinde verilen harita ile epey oynadı. Keyifle gezdi kaleyi...

IMG_3313IMG_3335

Kale içinde ki çimenler uğur böcekleri ile doluydu. Bol bol uğur böceği yakalayıp uçurduk parmaklarımızdan Can ile. Çok keyif aldı bu işten Can. Uğur böcekleri kadar sevilen bir başka böcek var mı acaba? Evet var, biz bulduk bir tane. O da kızımızın ismi olacak kısmetse:)
IMG_3428

Kale gezisinden sonra yine aynı keyfi alarak aşağı şehre yürüyüşe çıktık. Burada bulduğumuz bir lunapark yine Can'ı ve dolayısıyla bizi mest edecekti.

DSC05101
Kavala sahil çok daha sakin bir yer Selanik sahil boyuna göre. Daha tercih edilir bir yer böylece. Meze ve balık yemek için de çok aramanıza gerek olmadan güzel restoranlar bulabiliyorsunuz. Selanik'de durum böyle değildi.

Ve artık geri dönüş yolculuğu başladı. Kavala'dan biraz uzakta Kavala Kurabiyesi, sakız reçeli gibi yöresel ürünler alabileceğimiz bir mekanda duruldu. Diğer Türk şehirlerinden geçildi. Dedeağaç ve İskeçe vardı güzergahta... Kısa molalar verildi. Bu molalarda sadece sahil boyu gezi yapacak kadar vakit vardı.
Ve sonrasında gümrük çilesinde 1 saat... Türkiye sınırında Tekirdağ civarında yenen birşeye benzemeyen köfte, yoğurt salata karşılığında gelen hesap ile ne oluyor yahu deyişimiz... Bizimle beraber birileri daha yedi içti de onlarınkini de mi biz ödüyoruz dedirten bir hesaptı. Tesisin adını şimdi hatırlayamadığımdan buraya da yazamıyorum. Yoksa kendilerini ifşa etmeyi çok ama çok isterdim.
Ve gece 23.00da tam da kalktığımız saatte Feriköy'e varışımız.
Dolu dolu geçen bir haftasonu ertesinde bir gün de dinlenmek için olsaydı ne iyi olurdu. Maalesef yoktu, ertesi sabah kalkıldığında iş-kreş koşturmacası başlayacaktı hepimiz için...