26 Mayıs 2011 Perşembe

Kadın yakmaya dair


Hindistanda dul yakma (sati) meselesi hakkında yıllar önce bir kitap okumuştum. Burada da güzel bir makale var: http://en.wikipedia.org/wiki/Sati_(practice)

Özetle. Hindu kutsal kitaplarında sati hakkında net bir söz yok. Tanrıça Sati kendini yakmış gerçi ama dul kaldığından değil başka nedenle onuru kırıldığı için yapmış bunu. Bilinen en erken kayıtlar MS 4. yüzyıla ait, yani Hinduizmin doğumundan ortalama hesap 1500 yıl sonrası. Bellibaşlı tefsir ve fıkıh kitapları birbiriyle çelişiyor. Satiyi yücelten epeyce literatür var, ama Hindu hukukunun temel referansı olan Manu Smriti kesinlikle satiye karşı çıkmış. Ünlü din alimlerinin çoğu da ayıplamış. İngilizlerin kayıt tutmaya başladığı 1810’larda tüm Hindistanda ortalama yılda 500 sati vakası kaydedilirmiş. Nüfus o tarihte 50 küsur milyon.

Sati’nin feci bir barbarizm olarak tüm dünyaya tanıtılması tabii İngilizlerin marifeti. İngilizlerin Hint kültürüne ve toplumuna karşı tavrı 18. yy sonlarına kadar saygılı ve ilgilidir. 1810-20’lerden itibaren kültürel üstünlük ideolojisi aniden tavan yapar. O noktadan itibaren Hindu kültürünü “dul kadınları yakan, ilkel, vahşi, yobaz, irrasyonel” olarak tanıtma çabasında sati baş role yerleşir.

(Ha, sati geleneğini ilk yasaklamaya kalkanlar da Hindistan’ın Müslüman egemenleri, özellikle Ekber (16. yy). Acaba yasak, Hinduların satiye inancını artırmış mıdır, başka ülkelerdeki Arapça ezan yasağı gibi?)

Soru şu: Bir insanın başkasına olan bağlılığından veya aşkından ötürü onun ölümü üzerine intihar etmesi saygıdeğer bir davranış mıdır değil midir? Cevabını bilmiyorum. Yalnız, sati yapan kadınların “sati mata” (Sati Ana) mertebesine yükseltildiği ve mezar anıtlarının yatır sayıldığını belirtmek lazım.

Hint post-kolonyalizm ve dekonstrüktivist post-modernizminin büyük gurusu ve “subaltern studies” ilminin piri (pîresi?) sayılan bayan Gayatri Spivak’ın bu konuda meşhur kitabı varmış, olayı sati yapan kadının bakış açısından kavramaya çalışmayan Batılı alçak oryantalistleri yerden yere vurmuş. Okumadım.

Peki kadının akrabaları tarafından satiye zorlanması doğru mudur? Değildir, cinayettir. Herhalde. Belki. İnsan ruhuna ve toplumsal ilişkilerin sırlarına vakıf olmak o kadar kolay değil ki?

Dört kadın almak iyi midir? Kadına mirastan az pay vermek iyi midir? Kız çocuklarını gömmek iyi midir? Cevaplamadan önce biraz düşünmekte yarar var. Yoksa kendimizi Çağdaş Yaşamcılarla aynı hücrede buluveririz birden.

*
Hindistan sanırım dünyanın en dindar toplumlarından biri. Yaşamın her anını ve fiziksel mekânın her köşesini dini referansla doldurmuşlar. Elle tutulur bir şekilde her yerde -  kapı eşiklerinde, sokak köşelerinde, yemek sofralarında, dağ dere tarla ve ormanlarda, iki insan arasındaki her çeşit temasta – sizi gözeten, her an diyaloğa girebildiğiniz tanrılar var. Üçyüzotuzüçbin adet tanrı tesbit etmişler. Sırf onların hikâyelerini öğrenmeye ömür yetmez.

Çoktanrılı dinlerin duygusal (ve entelektüel) zenginliği karşısında tek tanrılı dinler o kadar yavan, o kadar ilkel geliyor ki, inanması zor!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder