2.bebeğin gelişiyle gezmelerimize ani bir ara verecek olmanın korkusuyla son gayretle yapılan geziler geziler...
İsviçre'ye kış vakti gitmemizin sebebi de buydu, zira Haziran döneminde bu gidiş mümkün olmayacaktı, olsa benim için rahat olmayacaktı, bebeğin eli kulağında olduğu vakitler olacak idi...
Lakin İsviçre'ye kışın gitmekle kalmadık, duramadık yerimizde ve bir sınır daha geçtik geçtiğimiz ay...
6.5 aylık hamile olarak gece otobüs yolculuğu dışında pek güzel bir tatildi benim ve maailemiz için.
Tur ile gittik bu kez. Fiyatlar ekonomik, süre kısıtlı, araba ile gitmek gelmek problem olunca...
Ama görüldü ki bu güzel ülkeye arabayla da gitmek bir deniz tatili yapmak, daha yakından tanımak, o havayı solumak şart... Yetmedi iki gün, tahminimden çok öteydi bende bıraktığı etki...
Gelelim tatilin seyrine...
O gün işten gelip bavulu hazırlayıp hadi dedik gidiyoruz. Saat 23.00 civarı tur otobüsüne yerleştik. Çok gitmedik ki Can gece uykusuna daldı bile. Gözlerini sabah Yunanistan'da açacaktı...
Aynı tur şirketi ile 2 ay öncesinde bir Abant-Gölcük turuna katılmış idik. En arka koltukta bize yer vermişlerdi ve çok rahat ettik gezi boyunca. Koltuklardaki bacak mesafesi çok daha genişti, eşyalarımızı koyacak daha geniş alan vardı. Can'ın bitmek bilmez soruları pek kimseyi rahatsız etmiyordu. Önümüzde, sağımızda ve onların önünde oturan ahali de üniversite arkadaşlarım olduğundan yabancı kimselerden çekinip Can'ı hiç uyarmak zorunda kalmadık en azından:)
Bu sefer özellikle turu önceden arayıp en arka koltukta gitmek istediğimizi söyledim. İyi ki de böyle yaptık. Biz 3 koltuk aldığımız halde yanımıza da kimseyi vermemiş olmalarından sebep Can iki koltukta boylu boyunca sabaha kadar uyudu böylece rahat rahat... Boynu bir sağa bir sola düşüp de rahatsız olmadı.
Gümrükteki kontrollerde uyandırmayıp durumu görevli memurlara bildirdik. Onlar da otobüsün arkasına kadar gidip kontrol ettiler. Oysa ki biz ve diğer yolcular bu kontrolleri gece yarısı geçmişken açık havada kuyrukta bekleyerek olduk. Hem Türkiye çıkışında hem Yunanistan girişinde iki kez üstelik. Bu noktada ben müsaade isteyip ilk sıradan kontrolden geçip otobüse geri döndüm.
Yunanistan'da bizi çok ama çok güzel bir hava bekliyordu. Oysa ki o haftasonu İstanbul soğuk ve yağışlı havanın etkisi altındaydı.
Türkiye'de bu lezzetle her yerde karşılaşamazsınız ama bu ülkede adım başı karşılaşıyorsunuz.
Bu esnada fotoğraf çekmek hiç aklımıza gelmemiş. Sabah mahmurluğu ve böreğin lezzeti bize herşeyi unutturmuş.
Sonrasında ilk durağımız Selanik oldu. Önce bir klise ziyareti oldu. Bu esnada bir ayin ve ekmek kutsama töreni vardı. Her cumartesi yapılan bu kutsama da insanlar ekmeklerini getirip kutsatıp geri götürüyorlar.
Bir diğer ilgimizi çeken ise kliseye gelen bazı hanımların dağıttığı bir yiyecek idi. Tarçın, toz şeker ve haşlanmış buğday(diş buğdayındaki gibi) karışımı idi dağıtılan. Evlerinde yapıp getirdikleri bu karışımı oradakilerden isteyenlere bardaklara pay ederek veriyorlar. Almak isteyenler yanına gidiyorlar genelde.
Biz de merak edip aldık ve tadına baktık...
Bir diğer ilgimizi çeken ise kliseye gelen bazı hanımların dağıttığı bir yiyecek idi. Tarçın, toz şeker ve haşlanmış buğday(diş buğdayındaki gibi) karışımı idi dağıtılan. Evlerinde yapıp getirdikleri bu karışımı oradakilerden isteyenlere bardaklara pay ederek veriyorlar. Almak isteyenler yanına gidiyorlar genelde.
Biz de merak edip aldık ve tadına baktık...
Sonrasında ziyaret Ata'mızın eviydi. Ancak içerdeki bir başka turist grubun olmasından sebep beklemeyip şehrin kalesine yola çıktık. En çok hoşuma giden kısımlardan biriydi. Şehrin kalabalığı ile henüz tanışmamıştık. Kale civarında yaptığımız serbest zaman gezisinde buralar çok hoşumuza gidecekti. Bir pastaneye rastladık bu esnada ve birbirinden güzel şerbetli tatlılar dikkatimizi çekti. Kendimize birşeyler seçip aldık. Can'da karamelli şekerlerden seçti kendisine. Hepsine çok normal bir fiyat ödedik. Ancak her yerde durum böyle olmayacaktı. Özellikle turların götürdüğü alışveriş mekanlarından uzak durup kendiniz bulmalısınız alışveriş yapacağınız yerleri. Fiyatlar çok farkedecek inanın.
Can burada bir parkta kendine arkadaş buldu hemen. Turla gitmenin kötü tarafı serbest zamanların kısıtlı olup tura geri katılma zorunluluğundan dilediğinizce vakit geçirememeniz. İyi tarafı ise kısıtlı zamanda o şehrin ünlü ya da görülmesi gereken tüm mekanlarına kısadan da olsa ziyaret imkanı sağlaması.
Can burada bir parkta kendine arkadaş buldu hemen. Turla gitmenin kötü tarafı serbest zamanların kısıtlı olup tura geri katılma zorunluluğundan dilediğinizce vakit geçirememeniz. İyi tarafı ise kısıtlı zamanda o şehrin ünlü ya da görülmesi gereken tüm mekanlarına kısadan da olsa ziyaret imkanı sağlaması.
Selanik merkezine inip önce Ata'mızın evini gezip sonra da şehri gezmek üzere yola çıkıldı. Kısa bir şehir turundan sonra serbest zaman verildi. Ancak gördüm ki yukarılar şehre uzak yerler çok da sıcak samimi, İzmir'e çok benzeyen Selanik şehri'nin kordon boyunu anımsatan ünlü caddesindeki tüm kafeler restoranlar tıklım tıklımdı. Önce biraz dinlenmek amaçlı parklardan birinde çimlere uzandık. Güneş o kadar güzeldi ki biraz ondan kaçıp gölge bir yer aramak zorunda kaldık kendimize... Enerjimizi burada topladıktan sonra yürüyüşe başladık yeniden sahil boyunca... Genç nüfus buradaydı hep. Cumartesinin keyfini çıkarıyorlardı.
İkindiye doğru otele dönüş vardı. Can otobüste başlayan uykusuna otelde devam etti.
Otelin balkon manzarası bizi çok memnun edecekti.
Can'ın uyandıktan sonra akşam yemeğimizi otelde yiyip günün son ışıklarını değerlendirmek için hemen çevrede yürüyüşe çıktık. Otel çevresi Selanik'in nezih semtlerinden biri olsa gerekti. Lüks arabalar, evler vardı, düzenli bir yerleşim. Can'ın tam istediği gibi bir oyun parkı gözümüze çarptı yürüyüş sırasında... Güneş batana dek buradaydık artık... Can'ın bisikletinin taliplileri bile çıkmıştı hemen:)
Ertesi gün kahvaltıyı takiben yolculuk Kavala'ya idi... Bir başka güzel sahil kentiydi Kavala...
Ertesi gün kahvaltıyı takiben yolculuk Kavala'ya idi... Bir başka güzel sahil kentiydi Kavala...
Kaleye cüzi bir bedel ödeyip giriyorsunuz, bütün Kavala'yı doyasıya seyretmenin keyfini yaşıyorsunuz. Can kale girişinde verilen harita ile epey oynadı. Keyifle gezdi kaleyi...
Kale içinde ki çimenler uğur böcekleri ile doluydu. Bol bol uğur böceği yakalayıp uçurduk parmaklarımızdan Can ile. Çok keyif aldı bu işten Can. Uğur böcekleri kadar sevilen bir başka böcek var mı acaba? Evet var, biz bulduk bir tane. O da kızımızın ismi olacak kısmetse:)
Kale gezisinden sonra yine aynı keyfi alarak aşağı şehre yürüyüşe çıktık. Burada bulduğumuz bir lunapark yine Can'ı ve dolayısıyla bizi mest edecekti.
Kavala sahil çok daha sakin bir yer Selanik sahil boyuna göre. Daha tercih edilir bir yer böylece. Meze ve balık yemek için de çok aramanıza gerek olmadan güzel restoranlar bulabiliyorsunuz. Selanik'de durum böyle değildi.
Ve artık geri dönüş yolculuğu başladı. Kavala'dan biraz uzakta Kavala Kurabiyesi, sakız reçeli gibi yöresel ürünler alabileceğimiz bir mekanda duruldu. Diğer Türk şehirlerinden geçildi. Dedeağaç ve İskeçe vardı güzergahta... Kısa molalar verildi. Bu molalarda sadece sahil boyu gezi yapacak kadar vakit vardı.
Ve sonrasında gümrük çilesinde 1 saat... Türkiye sınırında Tekirdağ civarında yenen birşeye benzemeyen köfte, yoğurt salata karşılığında gelen hesap ile ne oluyor yahu deyişimiz... Bizimle beraber birileri daha yedi içti de onlarınkini de mi biz ödüyoruz dedirten bir hesaptı. Tesisin adını şimdi hatırlayamadığımdan buraya da yazamıyorum. Yoksa kendilerini ifşa etmeyi çok ama çok isterdim.
Ve gece 23.00da tam da kalktığımız saatte Feriköy'e varışımız.
Dolu dolu geçen bir haftasonu ertesinde bir gün de dinlenmek için olsaydı ne iyi olurdu. Maalesef yoktu, ertesi sabah kalkıldığında iş-kreş koşturmacası başlayacaktı hepimiz için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder