1 Mart 2011 Salı

Sık Sık Sorulan Sorular

Şirince’de çözüm nedir?
Bir, Kültür Bakanlığı Şirince kentsel sit alanının imar planını ACİLEN yenileyecek. Varolan her şey plana işlenerek yasallaştırılacak. Kötü ve çirkin olanlar da buna dahil olacak. Onları daha sonra akılla, mantıkla, dostlukla çözeceğiz.

İki, İzmir İl Özel İdaresi Şirince ÇEVRESİNİN imar planını 14 yıl gecikmeden sonra acilen hazırlayacak. Varolan her şey plana işlenerek yasallaştırılacak. Çevrede çirkin bir şey pek yok, o yüzden orada sorun olmaz.

Üç, her iki imar planında betonarme inşaat kökten yasaklanacak. Prefabrik ve hazır ahşap yapılar yasaklanacak. Köy içinde geleneksel düzene uygun bitişik nizam yapılaşma norm haline getirilecek. Bodrum katı yasaklanacak. Yapı yükseklikleri, çıkmalar, çatılar geleneksel düzene uygun olarak tanımlanacak. Çevrede %5 yapılaşma izni verilecek. Sadece Matematik Köyü gibi doğaya ve tarihi dokuya uygun eğitim ve sağlık kurumları için istisna yapılacak.

Dört, çıldırtıcı bürokratik süreci baypas etmek için hızlı karar almaya yetkili bir yerel karar organı oluşturulacak.

Beş, CHP kontrolündeki İl Genel Meclisi bu planları mesele çıkarmadan kabul edecek.

Altı, Şirince çarşı içi mıntıkasındaki kaçak ve çirkin mezbelelikleri, kimseyi incitmeden nasıl düzelteceğimizi oturup konuşacağız.


Mümkün mü?
Akıl ve sağduyunun egemen olduğu bir ülkede bir ayda biter. Türkiye’de zor!  İmkânsız hatta. 27 yıl debelendik, bir 27 yıl daha devam eder bence.


Sevan’ın yapıları “korumacılık hatası” mı?
Yaptığımız TEK bir işin geleneksel Şirince mimarisinin tarzına, şekline, dokusuna, ruhuna, ölçüsüne aykırı olduğunu, köyün ahengini ya da görüntüsünü bozduğunu, doğaya zarar verdiğini, ağaç kesildiğini, suyu kirlettiğini, birinin manzarasını kestiğini, ne bileyim, köstebeklerin doğal ekosistemini zedelediğini söylesinler. Bir tane yahu, bir tanecik! Gözümü kırpmam yıkarım.

Ben size söyleyeyim mi “korumacılık hatası” nedir?

Yeni imar planı çerçevesinde 2008-2010 arasında köyde dört veya beş tane betonarme konut yapıldı, hem de A’dan Z’ye yasal olarak. Gelin görün.

Kusarsınız!


Matematik Köyü orman alanına mı yapıldı?
Ne münasebet? Ormanın bitişiğindeki – yani dışındaki – tapulu arsamıza yapıldı. BİR TANE ağaç kesilmedi. Toplam üç tane zeytin ağacı olduğu yerden kaldırılıp biraz öteye taşındı. 500’den fazla yeni ağaç dikildi. Bir yerde iki üç tane kelek pırnal çalısını kökledim diye de Ali Nesin’den fırça yedim.

Yaz aylarında öğrenciler orman içine çadır kurduğu için bir ara orman idaresinden uyarı geldi. Konuşuldu, ona da çözüm bulundu.

Orman arazisine bina yapmak şaka mı? Asarlar adamı alimallah.


Sevan’ın yapıları tapu dışına mı taşmış?
Bu da bir başka sahtekârlıktır. Anlatayım.

Bir, bu köyün kadastrosu 1950’lerde yapılmış. Rumdan kalan eski evleri aynen tapuya işlemişler, ama onların etrafında Türklerin sonradan yaptığı avluları, ağılları, kümesleri, müştemilatları işlememişler. O yüzden haritada köy boşluğu veya sokak görünen yerlerin çoğu gerçekte 70-80 yıldan beri özel mülktür, köylünün yaşam alanıdır, müştemilat yapılmıştır, oda yapılmıştır, lokanta yapılmıştır. Teorik olarak tapu dışına taşmamış hane yok gibi bir şeydir.

Bizim Kerevetli Evi 1997’de aldığımızda da öyleydi. Evin üç yanı tahminen 1920’lerde örülmüş taş duvarlı avlu ile çevriliydi. Biz bunu aynen koruduk. Hatta sokağa çirkin bir çıkıntı yapan avlu duvarını indirip biraz geri çektik, güzel olsun diye. Bahçedeki müstakil helâyı da yıkıp evin kendisine ekledik, 80 santime 2,90 ebadında bir çıkıntı oluştu. Müzeciler derhal gelip tutanak tuttu. O çıkıntının mahkemesi beş sene sürdü. Hasbelkader beraat ettim. Şimdi yık diyorlar. Ben de memnuniyetle yıkarım, ama köydeki 400’e yakın emsaliyle beraber diyorum.

İkinci bir sorun var o daha büyük rezalet. 2002’de uydu bilmemnesiyle ölçünce ortaya çıktı ki köyün güneydoğu kesiminin kadastro paftası 7 derecelik bir açıyla kayıkmış. Bunun sonucunda, 200 senelik Rum evleri bir metreye varan pasta dilimi gibi bir açıyla tapu dışına taşık görünüyorlarmış. Vaktiyle bizden önceki sahipleri zamanında ruhsatlı projeli inşa edilen, kırk defa kadastro ölçümünden geçen bizim Köşk de aynen 7 derece taşıkmış!

Dediler, ya yıkacaksın, ya da o yedi derecelik dilimi hazineden satın alacaksın. Mimar tuttuk, çizimler yaptırdık, Anıtlar Kurulu’na başvurduk, Milli Emlak’e sevkedildik, Yüksek Kurula yazılar yazıldı, oradan Alçak Kurula havale edildi, 20-30 bin lira gibi bir para gitti. Sonunda o kıymetli dosyayı tuttuğum gibi ocağa attım, yaktım, kurtuldum.

Şimdi – dokuzuncu zafer senesinin sonunda – sayın Kültür Bakanlığı durumun vahametine uyanmış, köyün kadastrosunu yeniden yaptıracakmış!

Kendilerine bonjur diyoruz. İşte Etkin Devlet! Yıldırım Bayezid maşallah! diyerek tebrik ve teşci ediyoruz. Beş on senede çözerler inşallah.


Şirince’de yıkılması gereken ucube yapılar var mı?
Var. Hem de çok var. Çarşı içi bir felaket. Kaçak katlar, briketten müştemilatlar, görgüsüz eklentiler her yerde. Evet köy göz göre göre elden gidiyor. Hatta gitti.

27 yıl boyunca Devlet bunları “asarım keserim yıkarım” tehdidiyle önlemeye çalıştı. Yapamadı. Yapamadığı tekrar tekrar görüldü. Fos çıkan her tehditte itibarı, inandırıcılığı biraz daha zedelendi. Zedelendikçe daha beter köpürdü, “asarım keserim yıkarım” diye haykırmaya devam etti.

Tıpkı 29 sene boyunca “dağdaki son terörist temizleninceye kadar” cart curt edip fos çıkan başka birileri gibi.

Oysa azıcık aklı olan insan durur düşünür, farklı bir yöntem dener değil mi?


O ucubeleri yapanlar Sevan’ın kanuntanımazlığından mı cüret aldılar?
El insaf!

Köyde çirkin yapılaşma furyası 1990’ların başında başladı. Ayda bir birileri dozeri dayayıp eski evini yıktı, yerine garabet bir gecekondu, kümesten bozma gözleme bahçesi, rant manyağı bir dükkân inşa etti. Güzelim ahşap tavanları söküp lambri yaptı. Şiir gibi bahçe duvarlarını indirip yerine ferforje çit çevirdi. O güzelim Rum okulunu sözde “restora” edip, Kültür Bakanlığına satış mağazası yaptılar, neon ışıkları taktılar.

Sevan bundan kahrolduğu için, daha önce hayatta inşaat yapmamışken 1998’de restorasyonculuğa soyundu. Devletmemuru genlerine sahip olmadığından “yasaklansın, yıkılsın” demenin çözüm olmadığını kolayca kavradı. Adabıyla ev onarmanın hem mümkün, hem kolay, hem ekonomik anlamda yapılabilir olduğunu, hem üstelik daha iyi gelir getirdiğini köylülere ispat etmeye çalıştı. Aylarca kafa patlatıp köyün eski mimarisini inceledi; yapı ustaları için restorasyon el kitapçığı yazdı. Sırf köye iyi örnek olsun diye dertsiz başına dert alıp turizmciliğe başladı. Boktan işler yapan komşularını azarlayıp kötü adam olmayı göze aldı. Doldur-boşalt turizmciliği yapan acentelere savaş açtı. “Yolu genişletelim daha çok otobüs gelsin” diyerek köye iyilik yaptığını zanneden cahil memur ve politikacılara karşı tek kişilik mücadele verdi.

Yetmedi, Türkiye’nin dört bir yanında bu işi doğru yapan kimler vardır acaba diye merak edip Küçük Oteller Kitabı’nı çıkardı.

Daha yetmedi, dünyada bu işin iyi örnekleri nasıl oluyor öğrenmek için gitti Yunanistan’ı, Kıbrıs’ı, İtalya’yı dolaştı, belediye başkanlarıyla, turizm plancılarıyla konuştu. İnsana saygılı, girişimciyi teşvik eden bir koruma modeli bulmaya çalıştı.

Türkiye’nin dört köşesinden insanlar yaptığı işi takdir ettiler, gel bize de anlat dediler. Üşenmeyip gitti, Karaburun’da, Çanakkale’de, Bolu’da, Trabzon’da, Mardin’de, Antalya’da, Çeşme’de, Bursa’da, Kars’ta konferanslar verdi. İnsani boyutlu turizmi, toprağın sesine kulak vermeyi, geleneğe saygı göstermeyi, eski evlerin ruhunu, alçakgönüllülüğün erdemini, ölmekte olan köylerin nasıl canlandırılacağını, Türk kültüründe neden konukseverliğin profesyonellikten daha başarılı sonuç verdiğini anlattı. Bu yönde en ufak bir istidadı görülen insanları buldu, teşvik etti, fikir verdi, ayaküstü plan çizdi, malzeme önerdi, usta buldu, yöntem öğretti, tanıttı, reklamını yaptı.

Peki yüce Devletimiz ne yaptı buna karşı?

Size anlatayım. Sözde Kültür Bakanlığının kokuşmuş birtakım memurları linç kampanyası açtılar, “bu adam Şirince’de Ermeni köyü kuruyor, misyonerlik yapıyor, arkasında Amerika var” diye. Alçakça dedikodular yaydılar “rant peşindedir, köyü ele geçirecek” diye. Üç ayda 9 tane ceza davası açtılar. 1999-2002 arasında onardığı beş tane evin yıkım kararını aldılar. (Anlattığım eski hikâye, son dönemdekiler ayrı.)

Şu kadarını söyleyeyim yetsin. Bu köyde yıkım kararlarının İLK BEŞİ Sevan Nişanyan’ın evlerine aittir. “Çökertiriz Ermeniyi” diye hesap yaptılar. Hesap tutmadı. Ellerinde patladı. Şimdi köyün yarısını yıkmak zorundalar sırf Ermeniyi çökertmek için.

Bir de utanmadan taviz istiyorlar. Hadi birkaç şeyi yık da seni affedelim diyorlar.

Avuçlarını yalarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder