Yine bol bol gezerek...
Bayram tatilimizi ve sonraki bir hafta tatilimizi İstanbul'da geçirdik. Neler yapabiliriz bu şehr-i İstanbul'da diye düşününce o kadar çok malzeme çıkardık ki, hepsini tamamlayıp gezemedik bile. Şehirlerarası yollardan uzak kalıp bavul hazırlığı telaşını da hiç yaşamadık böylece. Aslında niyet bir gemi yolculuğu ile Yunanistan'a geçmek ya da İtalya'daki turlara katılmaktı ancak çocuklara alınan gereğinden fazla ücretler ve turların ekstra ekstraları ile uzak kaldık. Biz kendi turumuzu kendimiz yaparız yine diyerek. Kısmetse seneye artık...
Bir Eskişehir turu isteğimiz vardı trenle gidip gelinen, bu kez de 0-7 yaş arası çocukların alınmaması sebebiyle katılamadık tura. Bir başka isteğimiz ise Beypazarı idi. Yine gereğinden fazla alınan çocuk ücreti( Hadi Can'ı anlarım ama 2 aylık bebek içinde yarı ücret istenmesi abes!) ve ekstra ekstra çıkarılan masraflar sebebiyle vazgeçildi. Eskişehir'e kendimiz trenle gidip gelelim dedik ancak geç kalmıştık, dönüş için trenlerde yer kalmamıştı bu kez de...
Mekan değiştirmedik böylece...
İstanbul'da neler yapılır peki?
Hiç sightseeing düşünmüş müydünüz? Düşünün, harika oluyor. Gece turu kapsamında Anadolu yakasına geçip Kirazlıtepe'ye çıkmak, köprüyü üstü açık otobüsün 2. katında geçmek müthiş bir deneyimdi. Esen deli rüzgar ile lunapark heyecanını, atmosferini yaşadık. Bu yıl Avrasya Maratonuna bir şekilde katılmak hedefim! Köprüyü bir kez daha deneyimlemek istiyorum.
Bu tura katılırken trafiğin olmayacağı günleri tercih etmek gerek, diğer türlü zevk değil eziyet olacaktır... Bayramda nüfusu neredeyse yarıya düşmüş İstanbul'da trafik yoktu hiç neredeyse...
Ve bizim için bir diğer güzel keşif Ağva oldu... Göksu nehri boyunca denize doğru yol almak, berrak deniz, herşeyi incelikle düşünülmüş yapılmış bir butik otelde yeni lezzetler tatmak, ev rahatlığında sessizlikte sakinlikte ağırlanmak çok güzeldi...
Emzirmenin yeri yok... Nehir üstünde bile emzirmeye devam, sandala inerken ve binerken de devam ettik :) Babasling sayesinde her yerde rahatça emzirebilmenin özgürlüğü! Bunun getirdiği ise rahatça gezmek oluyor.
Tatilin bir kısmında da yurtdışından gelen misafirlerimizi gezdirdik. Onları gezdirirken biz de gezdik. Sultanahmet'de, Beyazıt'da, Taksim Beyoğlunda, Karaköy'de, Tophane'de, Nişantaşı'nda, uzun zamandır girmediğimiz sokaklara mekanlara daldık... Bayramdı İstanbul sakindi dedim ama turistik mekanlarda durum hiç böyle değildi. Beyoğlu'nda yürümek zordu yine. Dolmabahçe Sarayında kuyrukta bekledik mekanı gezebilmek için. Can, Atasının doğduğu ve vefat ettiği mekanı bu yıl içerisinde görmüş oldu 4 ay ara ile.
Bunun dışında sevdiğimiz restoranlara, kafelere gittik trafikte saatler harcamadan rahatça., kendimizi şımarttık...
Ve anladım ki İstanbul'da değil 2 hafta, aylarca gezseniz yetmez bu güzel hüzünlü şehri yeniden ve yeniden keşfetmeye, tatmaya...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder