27 Temmuz 2013 Cumartesi

Botanik Bahçesi









 Sıcaklar bastırdı öyle di mi? Bu sıcaklarda İstanbul'da kalınca hem de bebekli olunca yapılacak şeyler kısıtlı oluyor. Sırf serin diye kendimizi her seferinde bir alışveriş merkezine atmamızı da istemiyorum. Bu noktada deniz kenarı veya bir park (Fenerbahçe Parkı,Göztepe Parkı, Hıdiv Kasrı vesaire...) en iyi kaçış noktası oluyor bizim için...





Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi'ni aslında çok uzun zaman önce duymuştum, burnumuzun dibindeydi, TEM'den milyon kez yanından geçmiş ve her seferinde buranın girişi acaba nereden diye aklımdan geçirmiş ama her nedense gitmek görmek kısmet olmamıştı. Bugün ne yapsak diye düşünürken prense botanik bahçesine mi gitsek acaba dedim, yüzünü ekşiterek bana baktı, bir erkeğin ilgi alanına en az giren şeylerin başında sergi, müze, botanik bahçeleri v.s. gelir heralde benimki de soru işte ;) Ama bana daha cazip bir seçenek sunamadığı için zafer benim oldu ve botanik bahçesine doğru yol aldık.





Ama giriş tam bir hayal kırıklığı oldu benim için :( Bir botanik bahçesine yakışmayacak şekilde otopark girişinde sağda kırılmış dallar boynu bükük şekilde öylece duruyordu, arabayla geçtiğimiz için o kısmı fotoğraflayamadım... Prens başladı kıkır kıkır gülmeye... Prensin diline düştüğüme mi yanayım yaptığım seçimin başarısız olduğuna mı! Hadi dedik yine de bir şans tanıyalım ve bir geçitin içinden klasik müzik eşliğinde (ki bu çok hoşuma gitti) çiçek fotoğraflarına bakarak girdik içeri...







Girdiğimiz yer sanırım mesire adasıydı... Kendimi yemyeşil ağaçlar ve rengarenk çiçeklere o kadar hazırlamışım ki ilk bakışta çok kurak göründü gözüme... Moskova aylarca -25 derecede karlar altında kalırdı ama yazın başladığı andan itibaren o bembeyaz karlarla kaplı çimleri yemyeşil bulurduk ve hayret ederdik nasıl bu kadar bakımlı olabiliyor diye... Hayatımda gördüğüm en güzel parklar Moskova'daydı diyebilirim. Belki de bu sebep oldu hayal kırıklığıma, yeşilin her tonunu barındıran o parkları görmemiş olsaydım sevebilirdim burayı belki de...







Burası 1995'te hatıra ormanı olarak açılmış, daha sonra 8 adadan oluşan bir botanik bahçesine dönüştürülmüş.





Bahçenin içinde satış alanı yok ama dileyen yemeğini içeceğini getirip piknik yapabiliyor. Bu arada botanik bahçesine giriş ücretsiz, dileyen otopark girişinde bağış yapıyor.



Çiçekler, bitkiler ve ağaçların isimleri bir kartla üzerlerine iliştirilmiş, bu sayede bilgi sahibi olabiliyorsunuz...









Çocuklar için yapılmış bir Keşif Bahçesi bulunuyor. Ayrıca rölyef atölye çalışması, alçı boyama atölyesi, oyuncak atölyesi, tohum avı, ağacını tanı gibi çocuklar için etkinlikler de mevcut. Detaylara buradan ulaşabilirsiniz.






Yetişkinlere de bitki ressamlığı kursubahçıvanlık kursu, anaokulu ve ilköğretim okulu öğretmenlerine de öğretmen eğitimi veriliyor.









Mesire adasının 1950'lerden kalmış ve kendi kaderine terkedilmiş gibi kasvetli bir havası vardı. Bende bıraktığı ilk intiba ne yazık ki bu oldu. Ve bu duygu diğer adalara bakma hevesimi kaçırdı. Aslında diğer adalara geçiş bu adadan sağlandığı için merak uyandırması açısından burası daha göze hitap eder hale getirilebilinir, bu benim düşüncem tabii. Sadece tek bir adayı dolaşarak koca bahçe hakkında eleştiri yapmak belki de hata ama ne yazık ki ilk intiba benim için çok önemli...



Nil de huysuzlanmaya başlayınca prense tamam pes ediyorum dedim ve bahçeyi terk ettik. Belki başka bir günde beklentisiz ve karşılaştırmasız bir şans daha vermek lazım bu bahçeye ne dersiniz?




Göz atmak isterseniz Moskova'da sevdiğim parklardan biri Kolomenskoye ve Tolstoy'un son durağı Yasnaya Polyana...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder