Eski zaman tanrıları çeşitli kutsal isimlerle zikredilirdi, bilirsiniz. Mesela Apollon’un isimleri Phoibos, Aiglêtês, Lykios ve Lykoktónos, Smintheus, Pythios, Parnópios, Kynthogenês ve Didymaios’tur. Bir kısmının anlamı bellidir, bir kısmınınki meçhuldür. (Misal: Lykoktónos: kurt-öldüren, Parnópios: afet-salan. Tanrıyı doğru zamanda doğru ismiyle anmak mühimdir. Yoksa çarpar marpar, en azından duana cevap vermez.
Şark tanrıları keza öyle. Mesela, Gaziantep’in Zincirli Höyüğünde bulunan Kral Kilamuwa yazıtındaki şu ibare, MÖ 9. yy’dan, Fenike dilinde:
“Her kim bu yazıta zarar verirse, Gabar’ın tanrısı Ba’al Samad onun kafasını kırsın, Bmh’ın tanrısı Ba’al Haman onun kafasını kırsın...”
Ba’al yahut Be’el Fenikelilerin tanrısı. Diğer Suriye kavimleri arasında da popülermiş. Hatta Tevrat’a inanacak olursak, Yahudi tanrısının zaferinden önce Kenan ülkesinin insanları Ba’ale taparmış.
Samad sad harfiyle yazılıyor, alttan ikinci satırda soldan 9-8-7 pozisyonda net olarak okunuyor. Aynı alfabenin başka versiyonu olan Arami/İbrani alfabesinde צמד , Arap alfabesinde صَمَد olur.
*
Kuran’ı bilmeseniz bile İhlas suresini herhalde bilirsiniz, ikinci ayetinde Allahu’s-samad اللٰهُ الصَّمَد diye bir ifade geçer. Samed Allahın 99 isminden biri sayılır, hatta Abdüssamed’den kısaltma Samed diye erkek adı bile var. Lakin Samed’in anlamı belli değildir, çünkü Arapçada – Kuran’ın bu ayeti dışında – böyle bir kelime yoktur.
Tabiatiyle Arapçada böyle bir kelime olmayışı, tefsir ve meal erbabını asla yıldırmamış. Mesela Taberi, sözcüğün yorumunu 29 farklı kaynaktan aktarmış ve toplam altı anlam grubu ayırt etmiş. Kaynaklara göre as-samad, 1) som olan, içinde boşluk olmayan, yemeyen ve içmeyen, 2) kendisinden bir şey açığa çıkmayan, 3) doğmayan ve doğurmayan, 4) egemenliğin zirvesinde olan, 5) baki ve daim olan, 6) nihai hüküm sahibi anlamlarından birine veya birkaçına gelebilir. Taberi bunlardan sonuncusunun en doğrusu olabileceği kanısındadır. (Ayrıntı için bkz. http://www.answering-islam.org/Shamoun/samad.htm)
Türkçe meallerde Diyanet İşleri, Elmalılıdan iktibasla “herşey O'na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir” yorumunu tercih etmiş. Ahmet Tekin, tek başına samed sözcüğünü “Artmayan, eksilmeyen, ayrıştırılmayan, bileşik olmayan, ezeli ve ebedi kavrayan; varlığın hayatını ve mevcudiyetini borçlu olduğu, muhtac olunan, ihtiyacı olmayan, boşluk bırakmayan, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında ortağı bulunmayan, varlık âlemini ayakta tutan, kâinatın aslî düzenini elinde bulunduran, yenilmez, yüce, gerçek ve asıl yaratıcı, koruyucu, hesap soran, âdil, sığınılan, güvenilen bâki kudret” şeklinde çevirmiş. Tanrının kusursuz sözünün, sanırım, zenginleştirilmeye muhtaç olduğunu düşünmüş. (Ahmet Tekin, Kur'an'ı Doğru Anlamanın Altyapısı ve Usulü, Kelam Y.)
“Doğru yorum elbette şudur, ya da budur” diye celallenmenin anlamı yok. Peygamberin sahabesi ve ilk devir takipçileri bir kelimenin anlamı üzerine ihtilafa düşmüşlerse, o kelimenin anlamının muğlak olduğunu, en azından arabiyyül mübîn (Şuara 195) olmadığını kabul etmek zorundayız.
*
İbranice ve Aramicede samad צָמַד “çift koşma, iki şeyi birbirine eşleme” ve smadצְמַד “iki öküzü bağlayan aygıt, boyunduruk” ve dolayısıyla “koşum” anlamındaymış. (Jastrow 1286). Maamafih bu anlam ne Ba’al hazretlerinin lakabına, ne Kuran’daki kullanıma uymuyor gibi.
Tevratta sözcük üç yerde geçiyor, üçünde de fiilin edilgen halinde (yisâmod) kullanılmış, ve üçünde de – tesadüfe bak – hak yolundan sapan İsrailoğullarının lanetli Baal’e “samad olması” sözkonusu. Bkz. Sayım (Numbers) 25:3 “Böylece Ba’al-Peor’a samad-olundular, Rabb bu yüzden onlara öfkelendi.” Sayım 25:5 “Musa İsrail yargıçlarına ‘Her biriniz kendi adamlarınız arasında Baal-Peor’a samad-olunanları öldürünüz’ dedi.” Mezmur 106:28 keza aynı. Standart çevirilerin çoğu her üç yerde “bağlanmak”, “join themselves” ifadesini kullanmış. Luther “Und Israel hängte sich an den Baal-Peor” diye çevirmiş. Ama mesela Latince Vulgate “initiatus” deyip ayrı bir yola gitmiş, yani “Baal-Peor ibadetine inisiye edildiler”.
Acep Baal kültüne ilişkin teknik bir tabirdi de Tevrat tefsircileri zorla anlam yüklemeye mi çalıştılar diye insan merak etmiyor değil.
*
Baal’in diğer adının da El olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Hazret kudretli bir tanrıymış. Yağmur yağdırması ve gökleri gürletmesi bir yana, tanrıça Aştart’ı cinsel kudretiyle de kendine hayran etmeyi bilmiş. Ugarit’te (Suriye’nin Akdeniz sahilinde Ras eş-Şamra) bulunan arşivlerde Baal/El’e nasıl ibadet edileceğine dair hayli ayrıntılı bilgi var. Şöyle bir ilahi de geçiyor, misal:
El’in penisi deniz kadar büyüktür
Andolsun ki El’in penisi tufan gibidir.
(Mark Smith, The Origins of Biblical Monotheism, sf. 84 - http://books.google.com.tr/books?id=n0v0NB5-n3sC)
Sonraki Yahudi geleneğinde El/Eli/Eloh peyderpey organik özelliklerini kaybetmiş, “o da değil, bu da değil” hesabıyla gitgide soyutlaşan bir konsept kazanmış. Ama sanırım kişilik özelliklerini korumuş. Bazı adlarını da korumuş olması makul görünüyor.
*
Baal’in diğer adının da El olduğunu belirtmeden geçmeyelim. Hazret kudretli bir tanrıymış. Yağmur yağdırması ve gökleri gürletmesi bir yana, tanrıça Aştart’ı cinsel kudretiyle de kendine hayran etmeyi bilmiş. Ugarit’te (Suriye’nin Akdeniz sahilinde Ras eş-Şamra) bulunan arşivlerde Baal/El’e nasıl ibadet edileceğine dair hayli ayrıntılı bilgi var. Şöyle bir ilahi de geçiyor, misal:
El’in penisi deniz kadar büyüktür
Andolsun ki El’in penisi tufan gibidir.
(Mark Smith, The Origins of Biblical Monotheism, sf. 84 - http://books.google.com.tr/books?id=n0v0NB5-n3sC)
Sonraki Yahudi geleneğinde El/Eli/Eloh peyderpey organik özelliklerini kaybetmiş, “o da değil, bu da değil” hesabıyla gitgide soyutlaşan bir konsept kazanmış. Ama sanırım kişilik özelliklerini korumuş. Bazı adlarını da korumuş olması makul görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder