8 Temmuz 2009 Çarşamba
MILANO: ELİT ŞEHİR...
Milano gerçekten bizim beğenimizi kazanan bir şehir oldu. İnsanlar şık, kibar, sempatik... Mağaza vitrinleri olabildiğine şık tasarlanmış. Orada ki vitrinlerin resmini çekip gelsem ve onları uygulasam paparazziler değil ama şık giyinmeyi seven hanımların epey ilgisini ve merakını çekerdim eminim. Renk uyumu, kombinasyonlar ancak bu kadar zevkli olabilir. Seyretmelik değil giyilmelik tasarlanmıştı... Size örnek sunamadığım için üzgünüm. Fotoğraf çekmek gelmedi o vakit aklıma, yanlış anlaşılmasından da çekindim biraz. Ama son derece pişmanım. Beni uzun süre idare edecek ipuçları verecekti bu fotoğraflar. Şimdi sadece hafızamda kalanlarla idare etmek durumundayım....
Sonradan öğreniyoruz ki İtalya'nın kuzeyi ile güneyi arasında ülke değiştirmişçesine fark varmış. Biz iyi olan kesimi görmüşüz. Bu gezide, güneye inip de bu farka tanık olma fırsatımız olmadı ama ilerde umarım olur. Duomo; Milano'nun incisi diyorum ben ona. Beyazlığı ile çok uzaktan ışıldıyor. İçine sırayla girebiliyoruz eşimle, Can gürültü yapıyor çünkü, içerde sessiz olmak lazım..
Etkilenerek çıkıyoruz kathedralden...
İtalya'da da tramvaylar var. Çok benziyorlar bizdekilere... Geçen haftasonu Defacto mağazasından taksim tramvaylarının resmedildiği bir t-shirt aldım kendime. İlerde anı olarak yaşamak için size de öneririm. İstanbul'a ait bir nostaljiyi üzerimde taşımaktan ve sergilemekten keyif alacağımı düşündüm...
Elit bir şehir diyorum ya, bisiklete binen hanımefendiler o kadar şık ve bir o kadar zariflerdi ki, elit olarak nitelendirmemizde büyük paya sahipler...
Duomo'nun hemen karşısında Viktoria Emanuel Çarşısı karşılıyor. İçinde genelde lüks markaların mağazaları var.
Duomo'yu ve Emanuel Çarşısını gezdikten sonra biraz ilerde meydanda bizi bir palyaço karşılıyor. Yaptığı gösteriyle gönlümüzde taht kurdu.
Bu palyaçonun gösterisinde kullandıklarına gelince, yoldan gelip geçen insanlar, özellikle de çocuklar yakayı kurtaramıyorlar... Kulağında müzik dinliyor, ayağında paten. Yakında buraya bir videosunu eklemek istiyorum.
Zor iş yalnız, sıcakta oyun sırasında bir çocuk düşüp de dizini incitince onu tekrar güldürebilmek için epey uğraştı...
Acıkmaya başlıyoruz ama hayır hayır kendimize hakim olup abur cubur yemeden incecik pizza yiyeceğiz akşama...
Bir dondurmaya hayır demeyiz ama:)
Bir anda bizi şaşırtan güldüren bir manzarayla karşılaşıyoruz. Recep İvedik filmi Milano'da çevriliyor sanki. Küçük mini mini bir araba, içinde devasa Recep İvedik'in italyan versiyonu, arabası bozulmuş, uğraşıyor sıcakta...
Castello Sforzescoyu tesadüfen buluyoruz. Nedense gps e güvenip hiç harita almamışız. İyi ki burayı görmeden gitmemişiz, içeride ilerleyince çok güzel bir park kaşılayacak bizi... Can'ın ve dolayısıyla bizim çok eğleneceğimiz bir park..
Parkta İtalyanların arasında buluyoruz kendimizi... İlerde zenciler davullar çalıyorlar. Çoğunluk onları seyrediyor. Biz de oturuyoruz çimlere, Can'ın tam aradığı yer, bütün gün arabasında dolaşmaktan sıkılmış parkta herkese sataşıyor. Bu amca ile de oynuyorlar. Can yanına gidiyor, amcam aslan kükremesi yapıyor, bizimki korkmuş numarası yapıp kaçıyor, birazdan tekrar gidiyor yanına, hoşuma gidiyor Can'a ilgi gösterip oynamaları. Ardından zenci çocuklarla oynamaya başlıyor Can, oğlumu aralarına alıp oyunlarına ortak ediyorlar. Dil ayrılığı renk ayrılığı hiç problem olmuyor. Beni mutlu eden bir başka manzara bu...
Parkta epey bir vakit geçirdikten sonra zor bela Can'ı alıp geri dönüyoruz. Can isyan ediyor. Ama anne baba çok yorgun, otele geri dönüp, yarın ki yolculuk için dinlenmemiz gerek...
İlginç bir uygulama ile karşılaşıyoruz. Bisiklet kiralayabiliyorsunuz burada...
Milano'yu bu kadar gezmek yeter, yarın ki yolculuğumuz nereye?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder