Geriye doğru gitmeye devam...
İsviçre'den sonra Münih'e olan yolculuktan kareler...
Yağmura yakalanıp ayrılmak zorunda kaldığımız Münih Hayvanat Bahçesinde yaşadığımız tek iklim değişikliği yağmur değildi. Amazon ormanlarının yaratıldığı bölümde nemden nefes almak bile zordu, ama bazı sakinler gayet memnundu bundan... Onların doğal yaşam alanıydı...
Flamingolar içinse bataklık oluşturulmuştu...
Gergedan için kayalıklar, bataklık ve su...
Zürafalar içinse bol bol yeşillik
Çeşitli okyanus balıkları, kuşlar, sürüngenler... Hepsi rengarenk bir kareyi oluşturmada kusursuz birer manken...
Münihli olmak demek havanın güneşli olduğu vakitler, Englisher Garden da toplanmak, koca koca bardaklarla bira içmek, patates, sosis yemek demek... Biz sosisi bırakıp yöresel simitin tadına bakıyoruz... Bu simit birçok Avrupa ülkesinde var, ancak Münih'dekiler en kocaman olanları... Yöresel yapan da bu. O koca bira bardağının yanına da bu yakışır:)
Bunun dışında Münih'de turist olmak demek Meydanlarda yürümek...
Kiliseleri ziyaret etmek az biraz...
Fraunkirche'yi özellikle
Tepeye kadar çıkıp bir not yazmak anı defterine...
Sonra dönüp arkana manzarayı seyretmek... Münih Meydanı... Anıları tazeyken hemen aktarmak gerek, yokse o meydanın adı Münih Meydanı olup çıkıyor, oysa ki her meydanın bir adı vardır değil mi? Taksim Meydanına İstanbul Meydanı demiyorsak eğer... Buldum buldum, Marien Platz imiş, Bir metro durağı fotoğrafı çekmişiz neyse ki:)
Berceste'nin bahsettiği greenrooflardan görmek...
Sonra bir sandala atlayıp gölde gezinmek... Etrafında yürüyüş yapmak... Englisher Garden, akciğerleri sanki bu şehrin...
Gölün sakinleri bir bekleyişteydi, yeni Can'lar dünyaya getirmek için...
Bazıları da bu canlarına çoktan kavuşmuştu bile..
Münih'den bu manzaralarla bir de park cezası ile ayrıldık:) Derler ya hani başımızın gözümüzün sadakası olsun diye. O kadar yol gezip bir park bir de hız cezası ödemişiz çok mu? Hız cezası dediğime bakmayın, 55 km üst sınır iken 57 km ile gitmişiz, cezayı Türkiye adresimize kadar göndermişler, postada bizi bir süpriz bekliyordu:)
İsviçre'den Münih'e gitmek üzere arabayla yol alırken, varmamıza 1 saat kala otoban kenarında gökyüzüne doğru fırlayan oda genişliğinde bir top gördüm, bak dedim eşime, derken durumu farkettik, fevkalede bir lunaparkın yanından geçip gitmek üzereydik, eşimin ısrarına dayanmak ne mümkün, hemen ilk sapaktan içeri girdim, Skyline parka da geliverdik hemen. Disneyland'dan sonra yaşadığım en güzel eğlence/aktivite günüydü... Kapıdan içeri girmek ve kendini eğlencenin, bir masalın kollarında kaybetmek:)
Etrafta deli gibi büyüleyen bir şeker ve vanilya kokusu, kurabiyeler, şekerlemeler çeşit çeşit, Hansel ile Gratel'in evini yapmaya yetecek herşey mevcut... Bu kokuya başka bir yerde şahit olmadım. Hayvanat bahçesinde krep yapan büfeden de geliyordu. Bütün gün orada durup koklamayı isteten bir koku...
Can'ın bütün gün inmek istemediği bir ray üzerinde ilerleyen arabalar...
Minikler için gondol... Ben dayanamayıp indim, Can "indaaat- indaaaat! diye bağırıyordu keyifle:)
Sirki kaçırdık, bazı aktiviteleri hiç kullanamadık bile, yolumuz vardı daha, Münih'e yol aldık, gün sona ererken...
2 günlük Münih gezisinden bol yağmur eşliğinde döndük. Yağmur o kadar şiddetliydi ki, yolumuzu biraz uzatarak gidebileceğimiz Neuschwanstein kalesi, bir başka geziye kısmet olsun dileğiyle geride kaldı...
Yorgun ve de mutlu, hiç bitmesin bu tatil diye diye tatilin sonuna gelmiştik...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder