Son günlerde bir duygu karmaşası içinde yaşıyorum, burcumu yöneten gezegenler son 4-5 gündür pek bir sert açıyla duruyor olmalılar. Havanın sıcaklığı ve nemi de tuz biber oluyor üstüne.
4 ay önce işyerinde aldığım terfi de kazanı kaynatıyor içten içe… Mesleğimin, benliğimi de hafif ele geçirmesine izin verdiğimden midir yoksa yaşın artık 30lu bir rakama ulaşmasından mıdır bilmiyorum, dar toleranslarım var artık ve bir hak yedirmemezlik davası… Susmak, sessiz kalmak yapamadığım şey. Gösterdiğim tolerans düzeyini aşan da alıyor nasibini bundan, bu tepkiyi gösteren ben de… Etkilenmeyip yoluma devam ediyor gibi yapıyorum ama başarabiliyor muyum acaba, yoksa onlar içte bir yerde saklanıp bir başka öfkenin tohumunumu oluşturuyorlar acaba…
Haftasonu arabasını bilmem kaçıncı defa bile bile otopark çıkışına park edip içerdekilerin çıkışına engel olan, ne telefon numarası bırakan ne de oturduğu evde bulunan komşumuza yaşadığım öfke patlamasını unutmak için çabalıyorum. Kafamda bir taraftan neden dövüş sanatları kursuna gitmiyorum gibi ilkel kurgular geçiyor, mantıklı düşünen beynim ise öfke patlamalarını kontrol etmek için bir kitap okumalısın diyor. Bir başka çare daha var,
Daha fazla yoga yapmak, her günün sonunda ve başlangıcında mümkünse… İki aydan fazla oldu yogaya yeniden dönüş… En son hamilelikte düzenli devam ettikten sonra doğum sonrası yeniden dönememiştim bir türlü, epey bir yer araştırıp baktıktan sonra Ayça’nın da sayesinde Yogatime ile tanıştım.
Sevgili Deniz ile tanışalı ise iki ay oluyor. Trafiğin beter olduğu bir iş çıkışı 18.30 dersini kaçırıp da çareyi 19.00 dersine katılmakta bulmuştum ki Deniz Hoca ile böyle tanıştık. Her hocanın ayrı bir tarzı var. Size hitap eden, tarzını yolunu seveceğiniz bir hoca bulabilmeniz şans, kısmet biraz da arayış gerektiriyor. Deniz, benim için tam bu yolun sonunda duran kişi.
Yogadan her çıkışımda en ufak kızgınlık, en ufak kaygı ya da stres kalmamış oluyor. Rahatlamış, gevşemiş, toleranslarını yine yükseltmiş bir ben buluyorum içimde…
Her şey o matın üstünde terle birlikte atılmış oluyor bedenimden. Geriye dinginlik, dinçlik ve farkındalık kalıyor. Beni kızdıran, kaygılandıran her ne ve kim varsa yoganın sonunda bulanık silinmiş bir siluet halini alıyorlar.
Gezegenler, sıcaklar&nem, işyeri stresi, sorumluluklar, egom bir tarafta…
Diğer tarafta ise yoga, hobilerim, heveslerim… Sevdiklerim ise bu ikisinin ortasında… İki yol arasında gidip gelirken ben, şahit oluyorlar ruh halimdeki değişikliklere…
Yogadan çıkıyorum bütün öfkeler gitmiş, toleranslar genişlemiş, rahatlamış, kendiyle barışık dünyayla barışık bir halde… Bütün dünyaya yetecek sevgiyi içimde taşır bir halde… Bütün bu sevgi çoğunlukla yoga çıkışında beni karşılamaya gelen oğlum ve eşime akıyor… İlk onlar istifade ediyorlar bu halimden :)
O yüzden haftada iki akşam gittiğim yogaya en büyük destekçim eşim. Onun desteği olmasaydı olmazdı. İçimde zaten var olan anne vicdanı bu vakti neden oğluma değil de kendi hobime ayırdığımı düşündürtür beni vazgeçirtirdi kesin, bu noktada ihtiyacım olan desteği eşim verdi. Daha önce fotoğraf kursuna başlamamda olduğu gibi… Annelik ünvanına kavuştuktan sonra yürümeyi yeniden öğrenen bebekler gibi oluyoruz. Yeniden kendi ayaklarımız üzerinde sırf kendimize ait kendimiz için bir şeyler yapmaya çalışıyorken destek gerekiyor çevreden. Diğer türlü o annelik içgüdüsü bizi olduğumuz yerden kıpırdatmıyor.
Siz ihtiyaçlarınıza kulak verdikçe bedeniniz de ruhunuz da sizi dinliyor, çevrenize&sevdiklerinize bunu yansıtıyorsunuz. İhtiyaçlarınıza kulak tıkayıp onları bastırmaya çalıştıkça da bu yine sizin en yakınınızdakilere yansıyor…
Bloğuma yazmaksa bir başka ihtiyaç, yogayla aynı etkiye sahip, birlikte terazinin aynı kefesinde duran iki şey, yazmak ve yoga…
Yogaya düzenli vakit ayırabiliyorken yazmaya bir türlü bu düzende devam edemedim. Bu ritmi bir yerlerde yitirdim ve ne kadar ara ara yakalamaya çalışsam da olmadı sanki.
Ama olmayacağı anlamına gelmiyor. O yüzden yazıyorum…
Not: Fotoğraflar google images dan alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder