İsviçre tatili dönüşünde bloğa yazıları aktaracakken beni bir süpriz bekliyordu. Sadece beni değil Türkiye'de ki tüm picasaweb kullanıcılarına yapılan kötü bir şaka sanki. Fotoğrafları picasa html kodlarıyla link vererek bloğunuza aktardıysanız artık saf yazıdan oluşan, fotoğrafların olduğu yerde çarpı işareti bulunan yazılarınız vardı. Şaka artık ka.a oldu. Durum düzelmeyince çareyi flickr'a dönmekte buldum. Olan geçmiş yazılara oldu. Böylece bir türlü İsviçre yazısı yayınlanamadı. O yüzden gezi notlarını baştan sona değil sondan başa doğru aktarma yoluna gittim. Budapeşte, Münih derken şimdi zaman yolculuğunda en baştayız. İsviçre'de...
Masal ülkesi dediğim memleket... Artık bize neredeyse 2.memleket olmuş ülke...
Eşimin 6. benim 3, Can'ın bile 2. ziyaret edişi...
Bir masalın içindeydik yine...
Heidiland masalın tam da başladığı yerdi sanki...
Doğayla içiçe... Huzurla kolkola bir 10 gün geçti...
Bu manzara her haliyle hafızamıza kazındı.
Siyah beyaz halini de ekledik...
Renklerle dolu halini de.... Berlingen Köyü. Yürüyüş yaptığımız patika boyunca duyulan saf huzur, keşfetme heyecanı, mutluluk...
Ayrı ayrı çok güzeldin yine İsviçre ama bizi en çok vuran Heidiland'in oldu...
Dağlara yayılmış evler, derin bir sessizlik içindeki tek ses ineklerin bütün yayla boyunca dört bir koldan yarattığı çın çınlar, bu sesin yankılanması ve karışımıyla ortaya çıkan müthiş keyif veren nefis müzik...
Boyunlarında kocaman çın çınları ile güzel sarıkızlar...
Dağlara serpiştirilmiş köy evleri... Odunlar inci gibi dizi dizi istiflenmiş, bekliyor kış mevsimini....
Bir tarafta böyle bir sakinlik huzur varken, Zurih'de ise sıcak güneş ile birlikte parklarda güneşlenmeye koşanlarla oluşan bu cümbüş...
Artık gördüklerimize şaşırma katsayımız epey bir azalmış durumda... Ama yine de şaşırmalarımız ilk tecrübelerimiz devam ediyor...
Bir tanesi bu yeni sanat-hobi türü...
Taşlar nasıl bu şekilde üst üste durabiliyor??? Ustası bekliyor eserlerini titizlikle, yanına çok yaklaştırmıyor...
Uhu ile yapıştırılmış gibi diyeceğim ama koca koca taş bunlar, sünger parçası değil ki???
Dengeyi bulma çabası var her yerde...
Çok yol yürüdük çok yol aldık... İsviçre'nin birçok şehrini gezdik, göllerini tek tek seyreyledik...
Zürih seni geçen yıl es geçmiştik, oysa ki bahardan yaza geçişte de başka güzelmişsin...
İnsanlarını, barındırdığın yaşamı da seyrettik uzun uzun...
Dağlarında kar varken halen, göllerin billur gibi maviydi...
Atlayıp o gemiye biz de yol aldık daha da içlere, huzura, sessizliğe doğru..
Parklarında oyunlar da oynadık... Luzern de rastladığımız, esasında Fransa'da sıkça rastladığımız bu oyun gibi... Bowl...
Luzern başka güzeldi, İsviçre'ye gidilip de görülmeden dönülmemesi gereken şehir...
Alpleri doya doya seyreyledik, derin derin soluduk...
Ve daha bir çok şey...
4,5 ay öncesinden biletleri alındı, gitme vakti geldi, gidildi, dönüldü ve üzerinden neredeyse 3 ay geçti bile...
Bu durumu idrak etmek hafif hüzün verse de bütün güzel şeylerin bir sonu olduğunu kabul etmek yeni güzellikleri hayal ederek mutlu olmayı öğrenmek gerek... Dönüp fotoğraflara bakıp bakıp yeniden hatırlamanın verdiği mutluluk da cabası... Bu tatili yazıya dökmeyi başarmanın keyfi de apayrı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder