Binlerce fotoğraf var idi kartlarda döndüğümüz vakit, videolar onların üstüne…
Bakıp elemek, eleyip yine elemek, son haliyle aktarıp işlemek, küçültmek, bloğa ekleyecek hale getirmek bir ayı buldu...
Doğumgünleri buluşmalar araya girince öncelik onların oldu, Masal ülkesinin gezisi her zaman olduğu gibi bu kez de gecikme üstüne gecikmeyle geldi bloğa…
Bir kış vakti biz masal ülkesinde çok güzel vakit geçirdik şükürle… 4. gidişti bu ailecek, daha ilk geziden itibaren Can bize eşlik ediyordu, minik hücrelerdi o vakit varlığından habersizdik. 2. gidişte o kadar anlamasa ve hatta araba gezilerinde çokça sıkılmış olsa da 3. ve 4. geziler onu çok mutlu eden, yine gidelim İsviçre’ye dedirten geziler oldu.
Bir kez daha açtı kollarını bize Masal ülkesi, bu kez baharlık giysileriyle karşılayıp şöyle birkaç gün sonrasında beyaz giysilerine bürünerek ağırladı, uğurladı…
Ama üzmedi hiç, güneşli yüzünü de gösterdi, lapa lapa yağan karı izlemenin mutluluğunu da yaşattı…
Tek şikayetimiz günlerin erken bitiyor, saat beş civarı akşamın tez elden iniyor oluşuydu ülkeye ama bunu da sabah erkenden kalkıp yollara düşerek hissetmemeye, günü olabildiğince değerlendirmeye çalışarak kapattık kendimizce…
Daha önceki gidişlerde yapamadığımız iyi ki de yapmayıp bu geziye bıraktığımız bir çikolata ve peynir fabrikası gezilerimiz oldu. Can’ın ve benim özellikle çok keyif aldığım iki gezi oldu bunlar. Pek yakında ayrı bir yazıda…
Eşimin en çok keyfi aldığı gezi ise Flims-Laax kayak mekanına yaptığımız 3 günlük gezi oldu. Biz Can ile kızak kaymanın tadına vardık, eşim snowboardun… Aynı mekanda yaptığımız orman yürüyüşü ise maaile keyfimiz oldu… Pek yakında ayrı bir yazıda…
Heidi’nin köyüne ve evine yaptığımız gezi ve yürüyüş güneşli bir güne denk geldi… Heidi’yi evinde bulamadık, Clara’nın yanına gitmiş Mart ayında dönecekmiş üzüldük buna kendi açımızdan tabi ama Clara açısından da sevindim. Biz gittik görevimizi yaptık. Pek yakında ayrı bir yazıda…
Dönüşümüzden bir gün evvel Ren Nehrinin doğduğu noktaya gidip buradaki tarihi şehri gezmek, kalesine çıkmak ise bir başka güzellikti... Buz gibi bir hava ancak pek de faydası olmayan güneş, yine de bu geziyi tamamlayabilmenin keyfi ayrı bir yazıda...
Bir başka ilk olarak 2. el eşya satan dükkana gidişimiz ise ayrı... Dükkan demek küçüksemek olur, büyük bir alana yayılmış, migrosvari bir havada, tek tek sınıflanmış gruplanmış eşyalar, antikalar ayrı bir yazıda.
Raclette partisi ise ayrı bir yazıda olacak. Halen fotoğraflarına pek bakmamaya çalışıyorum. Buralarda bulup da yemesi pek mümkün olmadığından :( Bir yolunu bulup yapmaya çalışmak lazım çakması da olsa… Pek yakında apayrı bir yazıda…
Manzaralar, ormanlar, dereler, çaylar boyunca gezilerimizden çıkan fotoğraflar ile bu yazıyı kapatıp hızlı bir başlangıç yapıp atlamak istiyorum bu denize, serinin ilk yazısı gelsin…
Geçtiğimiz yaz tekne ile bu gölde gezinti yapıp sonunda bir çılgınlık ile bu şelalenin altından geçmiştik, bunu düşünüp ürperdim fotoğrafı çekerken, hava 0 derece civarı...
Burada insanlar kendilerine bir şatoyu satınalıp ev diye oturabiliyorlar kapısına da Privat yazdırıp, ya da parayı da çok bulduğundan şato görünümlü bir ev yaptırabiliyor. Bu ev için hangisi geçerli acaba?
Çeşit çeşit evler, çoğu orjinal ilk hallerini halen koruyorlar. Masalsı havayı daha da pekiştirmek için...
Bu gezide farkettiğimiz daha önceki gezilerde muhtemelen ağaçların yeşil oluşundan farketmediğimiz bu tarz ağaç dikimi. Evi sırtlamış sanki, atıp götürecek gibi hazırolda bekliyor ağaçlar...
Hava günlük güneşti ya ilk gidişimizde...
Bu da 3-5 gün sonrasından kareler...
Kar ne demek, kardan adam nedir en güzelinden yaşadı bildi yaptı gördü Can...
İşte bizim kardanadamımız:) Beremi ödünç verdim, üşümesin:) Gözleri ve düğmeleri Türkiye'den getirdiğimiz halis sele zeytinlerden:)
Gezdiğimiz geçtiğimiz yerlerden manzaralara devam... Kar ve köy yaşamının izleri...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder