Kelimebaz günlerinden kalma yayımlanmamış notlarımı elden geçiriyorum bir sebeple. Bilemezsiniz ne çok kırıntı kalmış köşede, yazmaya başlayıp yarım bıraktıklarım, beğenmeyip dursun dediklerim, pundu gelsin diye beklettiklerim... Mesela:
Geçenlerde bir kere İstanbul kentini kuran rahmetli Konstantin’den söz edecek oldum. Kibar bir okurum nezaketle hatırlatmış ki gayrımüslimlerden bahsederken rahmetli denmez, toprağı bol olsun denir.
Benim için ne enteresan bir ikilem, düşünebiliyor musunuz? Bir yanda dilin kendine göre yerleşik bir adabı var. Dile duyarlı bir adamın bunu bilmesi ve doğru kullanması lazım. Dil sonuç olarak sadece kelimeler yığınından ibaret değil: deyimler var, ifade kalıpları var, konvansiyonlar var, yüzlece yıllık bir kültürel bagaj var. Hepsini yerli yerinde kullanmayı bilmiyorsan o dili bilirim diyemezsin.
Öte yandan ölüleri dinlerine göre tasnif eden terminolojideki pervasızlığa eyvallah demek de kolay değil. Peki ne yapmalı? Öbür tarafa göçmüş müslimlerden söz ederken “kefeni beyaz kalsın” mı desem ben de? Hani, toprağı kıt olmuş bol olmuş farkedeceğine inandığımdan değil, prensip meselesi. Ne demiş adam? Kamyon altında kalırım, laf altında kalmam.
Acaba şu benim patolojik hale gelmiş laf cambazlığımın altında buna benzer psikolojik faktörler var mıdır diye bazen düşünmüyorum değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder