Mayıs ayında Çeşme'de bulunduğumuz 1 hafta içinde yolumuz Ildırı'dan da geçti. Açıkçası bu şirin beldeyi ben Fatmagül'ün Suçu Ne dizisine kadar duymamış, görmemiştim. Bakir kalmış köyleri, kasabaları çok sevdiğim için hazır bu kadar da yakınına gelmişken bir günümüzü burada geçirelim dedik. Diziler hayatımızdan değerli zamanları çalsalar da bazen böyle işe yarayabiliyorlar.
Aslında bu post yayına bir ay önce girmiş olacaktı... Kısmet bugüneymiş... Çok şükür prensim iyileşti ve benim hayata bakış açım normale döndü. Allah hiç kimseyi hastalıkla, sağlıkla sınamasın!
Algıda seçicilik dedikleri bu olsa gerek ;) Bir yere baktığımda gözüm ilk olarak Nil'li şeyleri görüyor :)
Ildırı sokaklarında yürürken bir yerde mola vermek istedik...
Tesadüfen Turkuaz Cafe'yi seçtik. İyi ki de burayı seçmişiz. Yediğim en lezzetli gözlemelerdi diyebilirim!
Tabii harika manzarasını da es geçmemek lazım ;)
Ay benim eller yine kızımda, eskiden neden hamilelerin eli hep orda durur derdim artık bu soruya cevap aramıyorum, istem dışı el oraya gidiyor :)
Memleketimin her yanı inci tanesi, her insanı değerli ama Ege halkı sanki bir başka... Her zaman güler yüzlü ve cana yakınlar... Belki havası, belki suyu, belki de güneşi, bunun sırrı ne bilmiyorum ama ben ne zaman Ege'de olsam bana kucak açılmış gibi hissediyorum...
Ildırı'nın enginarları da meşhurmuş... Enginarın reçelini bile yapmışlar. Orada bulunduğum zaman içinde ben diyabet durumlarımdan bihaber olduğum için reçelleri de bir güzel mideye indirmiştim, ahh ahh mazi kalbimde olmasa bile midemde yaradır :)
Yolunuz Ildırı'dan geçerse benim için de bu şirin beldenin tadını çıkartın olur mu?
Hepimize mutlu bir hafta dilerim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder