Uzun zaman sonra sakallarımı kestim. Hacı hocalarla çevrilmiş mahalleye isyan etmekten vazgeçip oturduğum binanın hemen altında yeni açılan çay ocağı ile samimi ilişkiler kurdum, artık. Çay konusunda bana tek rakip olacak güzel insan Uğur Meleke gibi ben de evime çayı çaycıdan getirmeye başladım. Sadece bugün üç bardak çay geldi hacı amcadan. Yan komşu ile birbirimize iyi dileklerde bulunduk. Sakalları kestirmeye gittiğim berberde mahalle dedikodusuna karıştım. Suriye'ye eşyalarını almaya giden adam vurulmuş ama gel gör ki burada sorun o adamın 500 lira olan kirasının ödenmesi olmuş. Şaşırdım. İlk taşındığım zaman eve gelen elektirikçi, gazcı ve tesisatçı abilerin birbirlerini 30 yıldır tanıdığı ve mahalle sakinlerinin yüzde 95'inin Giresunlu olduğu bu yerde daha samimi ilişkiler olmasını bekliyordum ama öyle değilmiş. Bu sefer ben diriltmeye çabaladım mahalle kültüründe yer alması gereken o yardımlaşmayı ve berber ile beraber muhabbete karışan genç ve fakat çocuğu olan insan ile beraber hiç tanımadığım Suriye'de vurulan arkadaşın 500 liralık kirasını beraber ödeyelim teklifinde bulundum. Eğer ev sahibi zorluk çıkarırsa böyle yapacağız diyerek sinek kaydı traşla çıktım berberden.
Artık ben de bu süpermarketlerinde dini sohbetlerin olduğu mahallenin bir sakini olmuştum sanırım.
Kulakta küpe ve ağzımdan çıkan her kelime ile marjinal kaldığım bu yere öğrenci zamanlarında olduğu gibi gizlenerek değil kendimi ortaya koyarak yaşıyorum.
Zemin kattayım ama çaycım sadece çayları getirmekle kalmıyor, "meşgul adamsın sen, sigaranı filan da çocuğa aldırırız, söylemen yeterli" diyerek başka konularda da yardım edeceğini dile getirince yine o kimsenin sallamadığı ayrıntı geldi aklıma. Berberde bir çocuk çırak olarak çalışıyor ve yaşı en fazla altı bile değil. Çaycıdaki çayı getiren çocuk ise en fazla yedi yaşında. Ne garip kimse bu durumu yıllar yılı yadırgamıyor. Ankara'daki çocuk işçiliği üzerine yazı yazan adamın da berberde ceketini tutan çocuğu hiç yadırmadığı aklıma geldi.
Bu durumun kötü olduğu gerçeğini söylemekten başka yapabileceğim tek şey bir şeyler almaya giden çocuğa biraz fazla harçlık vermek. Bu şekilde doğru mu yapıyorum iyi mi bilmiyorum. Bildiğim ise karışıyorum dışarıya doğru yeniden.
Dün Borges'in 115. doğum günüydü. Bir milat olarak aldım bunu ben. Birbrimizi çok sevdiğimiz halde biraradalığı beceremediğimiz sevgilimle de ayrıldıktan sonra geçen ilk gün zordu ama bir şekilde geçip gitti işte, hayat gibi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder