(2006'da çıkan Ankara'nın Doğusundaki Türkiye kitabımdan. Turistik bir yayındı.)
DERİK
Dağın yamacındaki konumu ve mimarisiyle bir mini-Mardin. Altı deniz gibi uçsuz bucaksız zeytinlik. Ara sokaklar mezbelelik. Ama insan biraz hayal gücüyle, Ege'de bir Yunan adasının sokaklarını düşleyebiliyor.
İnsanları cana yakın, taassuptan uzak, konuşkan. Esnaf lokantalarında bira bile var. Belediye başkanı özgür ruhlu bir kadın. Şehir merkezindeki Ermeni kilisesi halâ işlevsel. Görünür cemaati: bir kişi. Görünmeyenler de varmış.
Kasaba meydanında, Şahabettin Nebioğlu'nun Derik'li İki Deli anıtı: Türkiye'de herhangi bir kent veya kasabanın meydanında gördüğümüz galiba tek gerçek sanat eseri. Sırf bu yüzden uğramaya değer. [Değerdi. Devletin bir meydanına yakışmadığı gerekçesiyle 2005 yazında kaldırmışlar. Belediyenin yanındaki kaldırımın bir köşesine iliştirmişler. Yerine tahmin edin kimin heykeli gelmiş.]
1990’larda çok kan dökülmüş ama şimdi ortam daha rahat.
Kasrı Kanco
Türk ailesinin Kasr-ı Kanco isimli malikânesi Derik karayolu ayrımının biraz batısında, yolun solunda, ovanın ortasında. 50.000 dönüm araziye hükmediyor.
Türk'ler eskiden Mardin'de hükümdar mertebesindeydiler. Bir kardeş milletvekili, diğeri belediye başkanı vb.. 90'larda PKK'ya yandaş oldukları söylendi. Ahmet Türk DEP başkanı oldu, yıllarca hapis yattı. Şato şimdi yarı metruk; üç beş ihtiyarla yamaklardan başka in cin top oynuyor. Gene de, çat kapı gelen bir konuğu adabına uygun bir şekilde ağırlamazlık etmiyorlar.
İç kapılardan biri yekpare bazalttan, üzeri Yunanca yazıtlı. Yakınlardaki bir kilise harabesinden getirmişler. Bu coğrafyada Yunanca görünce en az 1500 yıllık diye hesaplamak lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder