Aklı başında sayılacak insanlardan gelen bir eleştiri var. Diyorlar ki, şimdi herkes kalkıp canının istediği yere kayamezarı – yahut kayacamii, kayaapartmanı, kayamustafa tapınağı – yapmaya kalksa doğru olur mu? Ne demiş Kant, üçüncü değil ikinci kritikte? Yaptığın işi evrenselleştiremiyorsan etik bir temele oturtamazsın.
Şimdi iki ihtimal var. Ya “ay pardon yanlış olmuş” deyip vaz geçeceğim. Ya da dipsiz laf repertuarımdan uygun bir cevap bulmaya çalışacağım. İkincisini deneyeyim.
Soru bir: Kayacamii, kayaapartmanı vs. yapmak kötü müdür? Bence değildir. Özgündür. Bu memleketin bilmem kaç yüzyıldan beri en büyük derdi yeniye geçit vermemesidir. Özgün, yani orijinal olan, hazırın peşinden gitmeyen, yaratıcılık kıvılcımı taşıyan her eylem teşvik edilmelidir. Çokluğun tercihine aykırı da olsa teşvik edilmelidir. “Yüksek” kültürü temsil etme iddiasındaki senin ve benim hoşlanmadığımız işler de olsa teşvik edilmelidir. Çılgın olur kayaapartmanı. Üf!
Kayakemal maskında da itiraz edeceğimiz şey işin biçimi değil içeriğidir. Yoksa biri kalkıp dağın birine sevdiği şairin anıtını oysa ne güzel olur.
Soru iki: Her önüne gelen yapabilsin mi? Peki yapmasın diyelim. Kimin yapıp kimin yapmayacağına kim karar verecek? Feşmekân bakanlığının ödlek memurları mı? Belediye encümeni mi? Mimarlar ve mühendisler odası mı? Başbakan mı? Bu insanların, toplum vasatının üstünde bir bilgeliğe veya estetik duyarlığa sahip olduğundan emin misin? Rousseau’nun hayal ettiği o ortak kamusal aklı üretebileceklerini gözün kesiyor mu?
Mevzuat mı dedin? TC mevzuatının, devlet memurlarının ardını korumaktan öte bir ortak aklı temsil ettiğine inanıyor musun?
Derin sulara sürükler bu sorular bizi. Düşün, eğer bir ülkede kamu otoritesini elinde tutanlar o ülkedeki eğitim ve tecrübe sahibi insanların – onu bırak, para ve itibar sahibi olanların bile – akıl ve bilgelik açısından fersahlarca gerisine düşmüşse, o devlet ayakta kalmalı mıdır? Hatta o devlete devlet denebilir mi? Devlet postuna bürünmüş olan o şey’in, kaba güçten ve silahtan başka dayanağı kalmış mıdır?
Soru üç: Devlet karar vermeyecekse kim karar verecek o zaman? Bunun cevabını inan bilmiyorum. Bu memlekette her şeye rağmen varolan bir sağduyuya – iyiyi kötüden ayırma güdüsüne – güvenmekten başka çare yok elimizde. Teker teker, vakaya göre karar vereceksin. Aklına ve vicdanına güvendiğin insanların sesine kulak vereceksin. Temel birkaç işarete bakacaksın. Özgünse iyidir. Vasatın yoluna ters gidiyorsa iyidir. Devletin memurları karşı çıkıyorsa iyidir. Yapan adam kalbi temiz birine benziyorsa iyidir.
“Kalbi temiz”, “akıl ve vicdan”, “sağduyu”, “vasat” – bunlar bilimsel kavramlar değil deme bana sakın. Bürokrat gibi değil insan gibi düşün. Göreceksin, daha sağlam işaret direkleridir bunlar. Daha iyi yol gösterirler.
Doğruyu garantilemezler belki, ama en azından fahiş hatalar yapmanı engellerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder