Akkadca ummatu, Aramice/Süryanice ummâ אומּא ve ummtâ = “kavim, aşiret”. İbranice umma אֻמּה, çoğulu ummayyâ, aynı anlamda, muhtemelen Aramiceden alıntı yabancı bir terim. Tevratta sekiz defa geçiyor.[1]Sekiz yerin sekizinde de sözkonusu edilen “diğer – yani, Yahudi olmayan – kavimler.” Bildiğimiz goyim yani, kâfirler yahut barbarlar anlamında. İngilizceye nationsveya gentiles diye çevirmişler. Gentile tabiri de esasen “kavim/aşiret mensubu, kavim-li” demektir,[2]ama normalde sadece “Yahudi olmayan” anlamında kullanılır.
Talmud Aramicesinde bu anlam daha belirgin. Sözcük çoğu yerde ummôt ha- ˁôlâm אומּות העולםkalıp deyimi içinde geçiyor, “yabancı milletler, Yahudi olmayanlar” anlamında (Arapçası ummâtul ˁâlem olur, “yetmişiki millet” gibi). Misal, Aboda Zara risalesi sure 3b: “ummôt gelecek ve imana (Yahudi dinine) dönecek.” Aynı risalede dînayy ummôt“yabancıların (Yahudi olmayanların) yasaları/şeriati.” Roma İmparatorluğu devletine de “gâvur, yabancı” anlamında umma adını vermişler.[3]
Kuran’da kullanılan ummîأُّمّى sözcüğünün anlamı sanırım Al-i İmran 20 ve 75’ten yeterince anlaşılıyor. Ehl-i kitâb ile ummiyyûn, yani Yahudilerle Yahudi-olmayanlar arasında bir karşıtlık kurulmuş. “Ehl-i kitaba ve ummilere de ki, Allah’a teslim oldunuz mu?” “Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki … ummilere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur derler.” Burada okumuşlarla okumamışlar değil, Yahudilerle Yahudi olmayanlar arasındaki zıtlıktan söz ediliyor; bağlamdan belli.
Aynı şekilde Araf 157-158’de geçen nabiyyun ummiyyun ve Cum’a 2’de geçen fî l-ummiyyîna rasûla m-minhum deyimlerini de “okuması yazması olmayan peygamber” değil, “Yahudi olmayan peygamber” diye çevirmek herhalde en doğrusudur. Unutmayalım ki nabî נבי (peygamber) Arapça değil İbranice bir sözcük. Nebî’lik Muhammed’e dek sadece Yahudi geleneğinde bulunan bir makam veya meslek idi. Kuran’da anılan nebi’lerin tümü (belki Salih hariç) Tevrat’ta adı geçen Yahudi peygamberleri idi, ya da Kuran’ın nebî saydığı İsa gibi Yahudi idi.
Peygamberlik davasına girişen Muhammed’in “Yahudi olmayan peygamber mi olurmuş?” sorusuyla yüzleşmiş ve “ben gayrı-Yahudilerin (yani Yahudi olmayan Arapların) peygamberiyim” gibi bir cevap vermiş olması mantıklı görünüyor.[4]
*
Peki Muhammed okuryazar mıydı değil miydi?
Buna cevap vermeden önce çoğu zaman gözden kaçırılan bir noktaya parmak basalım. Muhammed zamanında henüz Arapça bir yazı dili mevcut değildi. Güney Arapça (Yemen) yazı dili Muhammed’den 100 küsur yıl önce sönmüştü. Arami alfabesinin bir versiyonu olan Nabati (Kuzeybatı Arap) yazısı ancak çok kısa kayıtlar düşmek için kullanılmıştı. Bildiğimiz kadarıyla, Kuran’dan önce Arapça edebî veya dinî bir metin yazıya geçirilmiş değildi.[5]
Yazı dili deyince, ancak “ehl-i kitab” adı verilen Yahudi ve Hıristiyan Arap cemaatlerinin liturji dili olarak kullandığı Aramice bilinmekteydi. Kutsal Kitap’ın her iki dine ait versiyonu bu dilde cariydi. (Tevrat ve İncil’in İslam öncesinde Arapçaya çevrildiğine dair bir belirti yoktur.) Her iki cemaatin ilahi kitapları (qeryânâ)ve muhtemelen bazı hukuk metinleri bu dilde (iki ayrı alfabe ile)[6]yazılı idi.
Dolayısıyla “Muhammed okuryazar mıydı” sorusu, “Muhammed Aramice yazı dili biliyor muydu” sorusuyla eşdeğerdir.
Cevap büyük olasılıkla olumsuzdur. Muhammed’in yakın çevresindeki birkaç kişinin bu dili bildiğini hadis ve siyerden öğreniyoruz. Mesela Buhari’nin Aişe’den aktardığına göre Rasulallah’ın ilk eşi Hadice’nin amcaoğlu olan Waraqa b. Nawfal “Hıristiyan olmuş ve İbrani yazısıyla İncil’i yazmayı öğrenmişti.”[7] Medine’de peygamberin kâtipliğini üstlenen genç Zeyd b. Sabit’in Süryani (veya Yahudi) yazısını bildiği çeşitli kaynaklarda vurgulanıyor.[8] Taberi ve Vahidî’ye göre Mekke’de Yesar ve Cebr adlı Iraklı iki Hıristiyan köle “kendi dillerinde” İncil’i (veya Tevrat’ı) okuyabiliyorlardı ve Muhammed “onların yanında oturup okuduklarını dinlemişti.”
Bu kişilerin Aramice/Süryanice okuryazarlığının özellikle belirtilmiş olmasından, Muhammed’in kendisinin okuryazar olmadığı, ya da en azından Arami/Süryani yazısını daha iyi bilenlere ihtiyaç duyduğu sonucunu çıkarabiliyoruz.
[1] Bir kez Ezra, yedi kez Danyal kitabında. Her iki kitap Babil-sonrası döneme ait olup çok sayıda Aramaizm içerir.
[2] Latince gens/gent- “kavim, soy”; gentilis “bir soya veya kavme mensup olan”.
[3] Jastrow, Dict. Talmud etc. Sf. 26-27.
[4] Buraya kadar bkz. Horovitz, Koranische Untersuchungen, Leipzig 1925, s. 51-53; A. J. Wensinck, The Muslim Creed, Cambridge 1932, s. 6; T. Kronholm, “Dependence and Prophetic Originality in the Koran”, 1983, s. 49-50.
[5] Peygamber devrinde Kâbe'nin duvarına çakılan Muallakat-ı seb'a şiirlerine, peygamberin Hudeybiye barışından sonra çeşitli hükümdarlara yazdığı mektuplara ve ölümünden önce yazmayı düşündüğü vasiyetine ilişkin rivayetler, en erken H 2. yy sonlarında belirmiş efsanelerden ibarettir.
[6] Yahudi Aramicesi halen “İbrani yazısı” diye bildiğimiz Yahudi (veya Babil) alfabesiyle, Hıristiyan Aramicesinin Urfa/Suriye lehçesi Estrangelo yazısıyla, Ninive/Irak lehçesi ise Serto yazısıyla yazılmaktaydı. Estrangelo ile yazılan dile “Süryanice”, Serto ile yazılana “Asurice” veya “Doğu Süryanice” adını vermek adettendir.
[7] Buhari 1.3. Burada kastedilenin Arami yazısı olduğu açıktır. Bunu izleyen cümledeki “Allah’ın izin verdiği ölçüde İncil’den yazı yazardı; yaşlı biriydi ve görme yetisini kaybetmişti” ifadesi, Waraqa’nın (yaygın inanışın aksine) alim biri olduğunu değil, yarım yamalak yazı bildiğini ima eder.
[8] İbn Mes’uda göre Zeyd Medineli bir Yahudi iken sonradan Müslümanlara katılmıştı. Buna karşılık Siyerü’l-Alem’e göre peygamber Zeyd’e “Süryani yazısını” öğrenmesini tavsiye etmiş, o da bunu 17 günde öğrenmişti. Sonradan Kuran metnini derlemekle görevlendirilen Zeyd’in kökeni ve bilgisinin kaynakları hakkında bir polemik olduğu anlaşılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder