Klasik “geleneksel Türk ailesi” fotoğrafı. http://m.hurriyet.com.tr/Haber?id=27240272 Abdullah Gül olması tesadüf: gazetede bunu gördüm bunu yazdım. Başka herhangi bir aile de olabilirdi. Zaten geleneksel demek o demek, milyonla benzeri var.
O ikonografinin içinde olmak ister miydik ayrı mevzu, ama hoş bir fotoğraf, şüphesiz. Dede belli ki güçlü ve ilginç bir insan, cüretle gülümsemiş. Sağdaki Reyhan Hanımın güzel bir yüzü var. Öndeki gençler sempatik insanlar. Abdullah Beyin tarzı rahat, geleneksel Türk bürokratına oranla insancıl.
Oturdukları şeyin adı kanape. Avrupa’dan ithal bir kavram. Ülkeye 19. yy’da girmiş, ama ancak son 30-40 yılda bütün sınıfların yaşamına girdi. Adı Fransızca. Türkçe eşdeğeri yok.Türkçesi divan veya sedir yahut seki olur, ayrı şey.
Giysiler batıdan ithal. Ceket-pantolon Batı’da Fransız ihtilalı sıralarında standart oldu, 1830’larda geldi. Kravat 18. yy’da Fransa’da çıkmış bir moda, o da II. Mahmut zamanında memlekete girdi. Ceket, pantolon, kravat üçü de Fransızca. Türkçe karşılıkları yok.
Arkada tül perde. Geleneksel Türk aile tablosunun vazgeçilmezlerinden. Tül Fransızca. Fransa’nın Tulle kentinde üretilen bir ince dokuma çeşidinin adı.
Selman’ın kolunda saat görünüyor. Şüphesiz ithal. Türkiye’de sanırım yanılmıyorsam saat imalatı yok. Mekanik saatleri Avrupalılar mı icat etmiş, hatırlamıyorum, ama cep (ve kol) saatini 17. yy’da geliştiren onlar. Elektronikte şimdi Uzakdoğu ile rekabet var, ama mekanik saatlerde Batı hala tek tabanca.
Dede ve Macit Bey gözlük kullanıyorlar. Batının en olağanüstü icatlarından biri. Gözlük fikri bir yana, numaralı ve hassas ayarlı mercekler 19. yy’da Carl Zeiss’in marifeti. Türkiye’de mercek yapılıyor mu bilmiyorum. Muhtemelen yoktur. Kaliteli sentetik mercekler her halükarda ithal.
Yerdeki halı Çin malı. Onu saymıyorum.
Evde ayakkabı çıkarmışlar. Hanımların başörtüsünü saymazsam en “Türk” olan detay o.
*
*
Ayakkabı detayını önemseyenler var. Mesela “Yeni Türkiye” savunucularından Ali Nur Kutlu adında biri, Yeni Şafak’taki yazısında http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/AliNurKutlu/beyaz-turklere-mektup/51448 ayakkabı çıkarmaya neredeyse kozmik bir anlam yüklemiş, peynir ekmek, tahin helvası ve annesinin süpürgesi ile birlikte:
“Siz eve ayakkabıyla girmeyi modernlik, biz rezillik sayarız. Siz şarabin tadını, markasını, biz Yunus’un, Mevlana’nın abı hayatını konuşuruz. Siz kruvasan ve kahve ile kahvaltı yaparsınız, biz peynir ekmek, tahin helvası yeriz. Siz Fransız peyniri Rokforu, biz Van otlu peynirini severiz. Siz evde kedi, köpek besler, çocuklarınıza 'hamster'ı sevdirmeye çalışırsınız, biz dini imanı bütün çocuk besleriz, evde hamstergörüldü mü, necis diye annemiz süpürgenin sapıyla kafasına vurur.”
Anladığım kadarıyla bu mısraların yazarı gavur icadının her türlüsüne karşı, geleneğin saf halini savunuyor, bunda ahlaki bir değer görüyor. Öyleyse ceketi, kravatı, kanapeyi, tülperdeyi, saati ve gözlüğü de atmak gerekmez mi? Çorapta ve çorap kokulu Van peynirinde stop etmenin mantığı ne?
Tutarlı olmak istiyorsan ve cesaretin varsa sonuna kadar git bakalım. Ötekiler hiç olmazsa entelektüel anlamda daha dürüst. Ben eslafı takip edeceğim diyor, sakalının kesiminden, kılıcının kavsine kadar o yolda gitmeye gayret ediyor. O da deve yerine Toyota kullanıyor gerçi, ama mesela kafa kesme sevdasına 1400 yıl önceki modellerine daha sadık.
Biri cesur, biri korkak. Başka fark görüyor musunuz siz orada?
H.Hasan Nuhdedi
H.Hasan Nuhdedi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder