Bir mumdur iki mumdur üç mumdur
Dört mumdur on dört mumdur
Bana bir bade doldur
Bu ne güzel düğündür ha ninnah
Ha ninnah ha ninnah
Ay bu postu hazırlarken aklıma bu şarkı geldi ne alakaysa hii hii :) Neyse makarayı kakarayı bırakalım gelelim ciddi konulara... Öncelikle güzel dilekleriniz ve dualarınız için hepinize sonsuz teşekkürlerimi gönderiyorum. Bir çoğunuz beni tanımadığınız halde sevincim sizin sevinciniz oldu, üzüntülü anlarımda moral verici yorumlarınızla destek olduğunuz gibi mutlu anlarımda da en içten mesajlarınızla buna ortak oldunuz, beni kendinize böylesine yakın bulduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim... Tamam daha fazla devam etmiyim hormonlarım yüzünden zaten zırlamaya dünden hazırım bir ağlarım beni zor susturursunuz ha :)
Şimdi gelelim bizim bebişin ön fizibilite çalışmalarına :) 1 yıl boyunca hamile kalma çalışmalarımızın sonucu düşükle sonuçlanınca prensimle daha fazla zaman kaybetmek istemediğimize karar verdik. Aslında doktorum bu süreci biraz daha doğal akışına bırakmamızı önerdi ama biz o kadar sabırlı değildik, bu yüzden tamamen kendi isteğimizle tedaviyi tercih ettik. 5 yıldan uzun bir süredir tanıdığım doktorum Dr. Aykut Coşkun'un (Feminart) esas uzmanlık alanının tüp bebek olması da bizim için büyük bir şans oldu doğrusu... Bence tüp bebek tedavisinin en önemli kısmı çiftlerin her ikisinin de bunu gönülden istemesi, birbirlerine destek olması ve güven duyacakları bir doktorla yola çıkmaları çünkü bu süreçte en önemli şey anne adayının minimum stres yaşaması...
Prensimle biz tedavi konusunda kararımızı çok önceden verdiğimiz için gerekli önlemleri de baştan aldık. Sağlıklı yemeye gayret ettik, içki içmedik, sigara zaten hayatımızda yer almıyor. Ayrıca ben rutin kontrollerimi aksatmadım. Tabii anne adayının ne kadar sağlıklı olması gerekiyorsa aynı şey baba adayı için de geçerli bu yüzden tedaviye başlamadan önce eşlerin de spermiogram testinden geçmesi gerekiyor.
Böylece uzun bir süreliğine kalmak üzere Türkiye'ye ayak bastım. Doktorum tedaviye adetimin 2. günü başlayacağımızı söyledi, bu doğrultuda ikinci gün olur olmaz kliniğe koştum.
İlk etapta hormon testi için kan verdim. Aynı gün çıkan test sonuçlarına göre kendime (göbek deliğinin 3 parmak sağına ve soluna) yapacağım iğnelerin miktarı belirlendi. Bu iğneler sayesinde yumurtalarımın kalitesi arttırıldı...
Ne zaman kan versem veya aşı olsam hayatta iğneye bakamam, ellerimi yumruk yapar sıkarım kendimi, düşünün canı bu kadar tatlı biri kendine iğne yapıyor! Neyseki iğnenin ucu çok kalın olmadığı için fazla can yakmadı. İğneler önceleri günde bir defaydı ama daha sonra bu iğnelerin sayısı günde 3'e çıktı. Sürprizzz :) Evet bu aşamada göbiş biraz süzgece dönüyor ama bebiş için herşeye değer :)
9 gün boyunca her gün aynı saatte bu iğneleri kendime yaptım. Tabii bu zaman zarfında doktorum sık sık muayene edip yumurtalıklarımın durumuna baktı. Yumurtalar istenilen duruma gelince (10. günün akşamı) yumurta çatlatma iğnesini vurarak iğnelere son noktayı koydum.
Şimdi gelelim bizim bebişin ön fizibilite çalışmalarına :) 1 yıl boyunca hamile kalma çalışmalarımızın sonucu düşükle sonuçlanınca prensimle daha fazla zaman kaybetmek istemediğimize karar verdik. Aslında doktorum bu süreci biraz daha doğal akışına bırakmamızı önerdi ama biz o kadar sabırlı değildik, bu yüzden tamamen kendi isteğimizle tedaviyi tercih ettik. 5 yıldan uzun bir süredir tanıdığım doktorum Dr. Aykut Coşkun'un (Feminart) esas uzmanlık alanının tüp bebek olması da bizim için büyük bir şans oldu doğrusu... Bence tüp bebek tedavisinin en önemli kısmı çiftlerin her ikisinin de bunu gönülden istemesi, birbirlerine destek olması ve güven duyacakları bir doktorla yola çıkmaları çünkü bu süreçte en önemli şey anne adayının minimum stres yaşaması...
Prensimle biz tedavi konusunda kararımızı çok önceden verdiğimiz için gerekli önlemleri de baştan aldık. Sağlıklı yemeye gayret ettik, içki içmedik, sigara zaten hayatımızda yer almıyor. Ayrıca ben rutin kontrollerimi aksatmadım. Tabii anne adayının ne kadar sağlıklı olması gerekiyorsa aynı şey baba adayı için de geçerli bu yüzden tedaviye başlamadan önce eşlerin de spermiogram testinden geçmesi gerekiyor.
Böylece uzun bir süreliğine kalmak üzere Türkiye'ye ayak bastım. Doktorum tedaviye adetimin 2. günü başlayacağımızı söyledi, bu doğrultuda ikinci gün olur olmaz kliniğe koştum.
İlk etapta hormon testi için kan verdim. Aynı gün çıkan test sonuçlarına göre kendime (göbek deliğinin 3 parmak sağına ve soluna) yapacağım iğnelerin miktarı belirlendi. Bu iğneler sayesinde yumurtalarımın kalitesi arttırıldı...
Ne zaman kan versem veya aşı olsam hayatta iğneye bakamam, ellerimi yumruk yapar sıkarım kendimi, düşünün canı bu kadar tatlı biri kendine iğne yapıyor! Neyseki iğnenin ucu çok kalın olmadığı için fazla can yakmadı. İğneler önceleri günde bir defaydı ama daha sonra bu iğnelerin sayısı günde 3'e çıktı. Sürprizzz :) Evet bu aşamada göbiş biraz süzgece dönüyor ama bebiş için herşeye değer :)
9 gün boyunca her gün aynı saatte bu iğneleri kendime yaptım. Tabii bu zaman zarfında doktorum sık sık muayene edip yumurtalıklarımın durumuna baktı. Yumurtalar istenilen duruma gelince (10. günün akşamı) yumurta çatlatma iğnesini vurarak iğnelere son noktayı koydum.
Evet iğnelerin görevi tamamlandı, şimdi Kızıltoprak'taki Florence Nightingale hastanesindeyiz, doktorumun gelmesini bekliyoruz...
Odama geldiğimde havam pek yerindeydi!
Ama ameliyat önlüğünü giyip tekerlekli sandalyeye kuzu gibi oturtulunca havamdan eser kalmadı, yusuf yusuf demeye başladım hii hii :) Ben ameliyat odasına götürülürken prensim de malum odaya sokuldu,hangimizin işi daha zordu inanın kestiremedim; anestezi ile uyutulan ve birşey hissetmeyen ben mi, yoksa herşeyin farkında olan o mu? Ama tek bir gerçek vardı ki bunu çok ulvi bir amaç için yapıyorduk!
Eveet operasyon sona erdi, yumurtalarım toplandı, açıkçası sandığımdan daha çabuk ve ağrısız oldu. Şimdi güzel annelerim başımda, prensim karşımda, bizim için artık heyecanlı bir bekleyiş başlıyor!
Sanırım bu işin en zor kısmı bu bekleme işi... Çok sabırlı olmak gerekiyor ama gel de benim gibi pimpirikli bir insana sabrı anlat! Neyseki laboratuvardan beklediğimiz haber çok geçmeden ertesi sabah çıktı, telefondaki ses müjdeli haberi verdi. Yumurtalardan 3'ü döllenmişti! "Transfer işlemi için yarın sabah sizi yine hastaneye bekliyoruz ama idrara sıkışık gelmeniz gerekiyor, sabah gelmeden önce bol sıvı alın ve tuvalete çıkmayın" dediler.
Hıh tam adamına söylediler! Bacaklarımın duruşundan ve kara kara düşünmemden ne kadar sıkışık durumda olduğum malum zaten! Ona rağmen transfer işlemi düzgün yapılamaz diye su içtim de içtim afferin bana! Vur denince öldürmesem olmaz zaten! Bu işlemi yaptıracak olan yavriler siz benim gibi bu olayı abartmayın olur mu yoksa benim gibi amanin yapıyorummm yaptımmm yapacammm diye ağlarken bulursunuz kendinizi :) Hayatımda en son ilkokulda minnak bir yavruyken tuvalet yüzünden zırlamıştım sanırım...
Neyseki transfer işlemi anestezi olmadan 10 dakika içinde bitiyor. Bizim döllenen yumurtalarımızdan ikisi transfer edildi. (Eğer yumurtalarınızın kalitesi iyi ve sayısı fazlaysa bunları gelecekte kullanmak üzere dondurabiliyorsunuz.)
1 saat fazla hareket etmeden hastanede yattıktan sonra annemlere geçtim. Biraz ağrılarım oldu ama bunlar dayanılmayacak ağrılar değildi... Doktorum birkaç gün evde istirahat etmemi söyledi ama ben içimin rahat etmesi açısından bu istirahat süresini 1 haftaya çıkardım ve evden hiç çıkmadım hatta hep yattım diyebilirim size. Bu sürede canım annem sağolsun beni hiç yormadı, her isteğimi yerine getirdi, herşeyime koştu, annelerin hakkı gerçekten ödenmez!
Bu arada bir dip not daha; tüm bu tedavi süresince kullandığınız iğneler ve ilaçlar yüzünden biraz fazla şişiyorsunuz ama moral bozmak yok!
Embriyo transferinden 12 gün sonra kandaki β-hcG hormonu seviyesine bakılarak gebelik oluşup oluşmadığı belirleniyor. Kan vermek için doktorumun kliniğini ziyaret ettim. Bu heyecanlı günde canım arkadaşım Ayşe de beni yalnız bırakmadı, geçirdiğim bu süreçte beni en rahatlatan kişilerden biri de oydu, iyi ki varsın canım arkadaşım!
Ve bingooo :) İlk test sonucum pozitif çıktı. 2 gün sonra kan testini tekrar ettik ve değerlerimin normal şekilde arttığını gördük. Bu testlerden 1 hafta sonra doktorum ultrasonda muayene etti ve embriyolardan birinin tuttuğunu söyleyerek hamileliğimi onayladı. Ne yazık ki transfer edilmiş olan diğer embriyo tutunamadı ama çok şükür henüz hücre bazında olduğu için herhangi bir operasyona maruz kalmadım.
Yavaş yavaş normal hayatıma geri döndüm ama kendimi yormadan, ağır birşey kaldırmadan, yüksek yerlere uzanmadan, daha çok evde dinlendim... Doktorumun verdiği ilaçları ve her zaman kullandığım folik asitimi ihmal etmedim. Bu kadar dikkat etmeme rağmen 6 haftalıkken ufak bir tehlike atlattım, hafif kanamam oldu, ne kadar korktuğumu tahmin etmişsinizdir :( 10 gün boyunca evden hiç çıkmadan iğneler oldum, neyseki bu tehlikeyi de atlattık... Şimdi 3 ay bitti bile. Tabii siz gelin bir de bana sorun, hayatımın en uzun 3 ayıydı diyebilirim! Şimdi bir süre daha burdayım, doktorum Moskova'daki zor hava koşulları yüzünden risk almamızı istemedi, biraz daha burda kalıp kışı daha rahat geçirmemi önerdi, biz de onun sözünden dışarı çıkmadık, minişimizin sağlıklı bir şekilde büyümesi şu anda herşeyden önemli bizim için...
İşte bebişimizin 3 aylık serüveni bu oldu... Kendi geçirdiğim süreci detaylarıyla yazmak istedim çünkü etrafımda bizim gibi anne baba olmaya can atıp bu tedavi yöntemini düşünen ama neyle karşılaşacağını bilemeyen çok kişi olduğunu tahmin ediyorum. Onlara birazcık ışık tutabildiysem ne mutlu bana...
Harika bir hafta dilerim hepimize!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder