1 Şubat 2013 Cuma

Ölü kelebeklerin izinde!


 Siyah tülden kanatları olan ölü kelebekler biriktiriyorum avucumda. Kısacık ömürlü, güzeller güzeli, anlatacakları bitmemiş kelebekler.. Bedenleri, kocaman yüreklerine dar gelmiş de soluk alamamışlar. O kadar çokmuş ki anlatacakları, bir çırpıda bitmemiş, bitememiş aslında. Yaşama pamuk ipliğiyle tutunurken, tutunamadıklarını anladıkları anda kendi elleriyle kesmişler incecik göbek bağlarını. İnsanlar yaşamın verdiklerine razı beklerken son günlerini, onlar ölüme kafa tutup kendi sonlarını yazmış ve siyah tülden kanatlarını açarak uzaklaşmışlar sıkıntıyla katlandıkları bu yaşamdan, bizlerden. Şimdi ben ne zaman onları ansam yarım kalmış bir gün ışığı dolduruyor odamı. Kendi yazgısını yazan kadınlar, ölü çocuk bedeni taşırlar içlerinde. Ona tutunur, ondan beslenir ve bir gün kendi kararlarıyla içlerindeki çocuğa doğru yürürler. Ölü çocuk doğurmaktır bu. Çocuk kalıp ölmeye karar vermektir.

 Nilgün Marmara, 13 Şubat 1958’de doğmuş, ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi’nde okumuş, yüksek öğrenimini de Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamlamıştır. Bitirme tezi olarak intihar etmiş Amerikalı bir yazar olan Sylvia Plath’ı incelemeyi tercih etmesi, Nilgün Marmara için “Önceden verilmiş bir karar mıydı ölüm?” sorusunu getiriyor akla. “Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” tezinde bireyin varoluş sorunlarını ve yalnızlığını işleyen Plath’ı tanıdığı an, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı onun için ve ‘yaşama karşı ölüm’ diyecekti son söz olarak.

 Yaşamı bekleme salonu olarak gören Marmara, 13 Ekim 1987’de 5. Kattaki evinden kendini boşluğa bırakırken 29 yaşındaydı henüz. Görgü tanıklarının verdiği ifadeye göre, yere düşerken hiç çığlık atmamış; yani ölümün kollarına atladığında da aslında bu kararından pişman olmamış. İntiharın ardından eşi, Marmara’nın ağır manik-depresif olduğunu açıkladı. Cemal Süreya’nın Zelda’sı, İlhan Berk’in büyük Nilgün’ü, Ece Ayhan’ın en büyük hüznüydü o.

İntiharından sonra çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri “daktiloya çekilmiş şiirler”, günlükleri ve notları da Günseli İnal tarafından derlenerek “Kırmızı Kahverengi Defter” adıyla basıldı. Daha sonra mezuniyet tezi olan “Sylvia Plath’ın Şairliği Bağlamında Analizi” adlı çalışması da kitaplaştırıldı.

Yazma eylemi yalnızların işidir. Çünkü hayat bu kadar renkli ve heyecan vericiyken , üstelik bu kadar kısayken, ancak ruhunda derin boşlukları olanlar bütün bu renklerden vazgeçip yaşamayı değil de yazmayı seçer. Yalnızlık, kötü huylu bir virüs gibi hızla bedeni kuşatır, akıl sınırlarını zorlar. Biraz şizofreni, biraz manik-depresiflik hali, biraz da majör depresyon eklenir ona. En güzeli yazdığın an, en hasta olduğun ana denk gelir. Sonra büyük bir sınav bekler kapıda, ölmek mi yaşamak mı? Hem bazen bir pencereden atlamazsan p pencereye tutsak olursun!

 Güzel insan, Ayça Atçı yazdı.

 ..bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna
davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
bir şeyden kaçıyorum, bir şeyden,
 kendimi bulamıyorum, dönüp dönüp kendime
 yerleşemiyorum,
kendimi bir yer edinemiyorum,
kendime bir yer!
kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım,
ölü ben’im kendini izlesin her yandan,
 O tuhaf sır içinden!

paniğini kukla yapmış hasta bir
 çocuğum ben.
oyuncağı panik olan sayın yalnızlık
kendi kendine nasıl da eğlenir.

niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına

 “öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna” bir çocuk demiş.

Nilgün Marmara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder