Son dönemde hayranlıkla izlediğim iki önemli yetenek: Marco Reus ve Mesut Özil. Bu ikisinden birisinin maçı varsa ben ekranın başına geçerim.. Farklı bir keyif alıyorum bu sıradışı iki yeteneğin saha içerisinde yaptıklarından.. Geçenlerde Mesut en iyi anlaştığı oyuncunun Alman milli takımında oynayan Marco Reus olduğunu dile getirdi. Zeka seviyesi üst düzey olan iki oyuncunun anlaşması sanırım çok kimseyi şaşırtmıyor.
Reus "komple" bir futbolcu ve sanılanın aksine Zidane'a en çok benzeyen Mesut değil yine Reus'tur. Lakin Mesut da sadece çok iyi bir pasör de değil.Üstelik sürekli gelişen yapısını da düşündükçe Schaaf ve Mourinho sonrası Wenger ile nasıl bir yol alacağını da beklemeliyiz..Bugün Mesut'a merceği yakınlaştırıyoruz ve önümüzdeki günlere de Marco Reus'a..
Reus "komple" bir futbolcu ve sanılanın aksine Zidane'a en çok benzeyen Mesut değil yine Reus'tur. Lakin Mesut da sadece çok iyi bir pasör de değil.Üstelik sürekli gelişen yapısını da düşündükçe Schaaf ve Mourinho sonrası Wenger ile nasıl bir yol alacağını da beklemeliyiz..Bugün Mesut'a merceği yakınlaştırıyoruz ve önümüzdeki günlere de Marco Reus'a..
Mesut Özil
Bu blogu şöyle biraz geriye doğru okumaya başlarsanız eğer Mesut’un Schalke günlerinden bu yana attığı her adımın burada yorumlandığını görürsünüz. En sevdiğim “gurbetçi” futbolcuydu. Ne'ydi onu bu kadar önemli kılan? Karakteri mi? Buradan başlamak gerekir..
(Hadi Mesut'u buldun, Neuer'i de bul!)
Bizler az da olsa entelektüel derinliği olan nevi şahsına münhasır olan futbolcuları severiz ama Mesut bunun yanından bile geçmiyordu. Tipik bir gurbetçi futbolcu tiplemesine neredeyse eksiksiz uyan bir karakter yapısı vardı. Nuri ya da diğerleri için aynı şeyi söyleyemem ama Mesut tam da bu tanımın karikatüre edilmişine dahi bire bir uyuyordu. Yalnız öte yandan kibirden uzak, ötekinin ne yaptığıyla en ufak bir ilişkisi olmayan çok başka bir kimliği var sempati duymanızı sağlayıp onu özel kılan. Arda'lardan, İbra'lardan Hamit'lerden Ronaldo’lardan çok farklı bir tipoloji.
Klişe demeçleri olur zira içeride bir yerde hissediyorsunuz ki ilgilenmiyor diğerlerinin ne yaptığıyla. Aslında nefretin en kalın hali onda var. Gerçekte ötekiler konusu olmadığından dolayı basının tatmin olacağı ölçekte cümle kurup klişelerle buraları kotararak yaşamına bakıyor. Klişe demeçleri hep bu yüzden. Üstelik en çok baskıyı da bu anlarda yaşıyor ve bu yüzden "Aslında ben sahaya çıkınca özgür oluyorum ve asla baskıyı hissetmiyorum" diyor. Mesut’un kendisini en iyi ve tam anlamıyla özgür hissettiği yer sadece futbol sahası. Çünkü orada duraklamaz, şaşırmaz ve ne yapacağını sahanın dışına göre çok daha iyi biliyordur. Gerçekte bir Sergen Yalçın "ilgisizliğine" sahiptir. Sadece o'nun kadar dışa kendisini görünür kılmak istemiyor, olağan kabul edilecek söylemlerle geçiştiriyor her şeyi. Her türlü basın toplantısı, demeç vs zor geliyor bu yüzden, sıkıntı çekiyor, istemiyor.
Yaşamındaki ağır kararları de sıklıkla babası verdiği için görünürde tepkisel seçimleri olmuştur ama onu görünce anlıyorsunuz ki futbol oynamanın dışında başka bir şeyle ilgilenmiyor. Tepki verecek kadar yaşamında konu bile etmiyor çok şeyi. Eğer ona ben bir lakap takacak olsaydım kesinlikle bu "Aziz" olurdu, öyle ermiş bir insan aslında. Burada kıyasıya eleştirdiğimiz ve benim ailemin pek çok üyesinin de içerisinde olduğu tipik alamancı gurbetçi kimliğine sahip olmasına rağmen onu özel kılan işte bu detaylardır bana göre. Son dönemde yeşertilen garip rekabetlerin dışındadır, anti-kahraman’dır. Bu açıdan Sergen Yalçın’a sadece oyun zekâsının eriştiği noktayla değil karakter olarak da farklı açıdan bakarak benzetebiliriz.
Klişe demeçleri olur zira içeride bir yerde hissediyorsunuz ki ilgilenmiyor diğerlerinin ne yaptığıyla. Aslında nefretin en kalın hali onda var. Gerçekte ötekiler konusu olmadığından dolayı basının tatmin olacağı ölçekte cümle kurup klişelerle buraları kotararak yaşamına bakıyor. Klişe demeçleri hep bu yüzden. Üstelik en çok baskıyı da bu anlarda yaşıyor ve bu yüzden "Aslında ben sahaya çıkınca özgür oluyorum ve asla baskıyı hissetmiyorum" diyor. Mesut’un kendisini en iyi ve tam anlamıyla özgür hissettiği yer sadece futbol sahası. Çünkü orada duraklamaz, şaşırmaz ve ne yapacağını sahanın dışına göre çok daha iyi biliyordur. Gerçekte bir Sergen Yalçın "ilgisizliğine" sahiptir. Sadece o'nun kadar dışa kendisini görünür kılmak istemiyor, olağan kabul edilecek söylemlerle geçiştiriyor her şeyi. Her türlü basın toplantısı, demeç vs zor geliyor bu yüzden, sıkıntı çekiyor, istemiyor.
Yaşamındaki ağır kararları de sıklıkla babası verdiği için görünürde tepkisel seçimleri olmuştur ama onu görünce anlıyorsunuz ki futbol oynamanın dışında başka bir şeyle ilgilenmiyor. Tepki verecek kadar yaşamında konu bile etmiyor çok şeyi. Eğer ona ben bir lakap takacak olsaydım kesinlikle bu "Aziz" olurdu, öyle ermiş bir insan aslında. Burada kıyasıya eleştirdiğimiz ve benim ailemin pek çok üyesinin de içerisinde olduğu tipik alamancı gurbetçi kimliğine sahip olmasına rağmen onu özel kılan işte bu detaylardır bana göre. Son dönemde yeşertilen garip rekabetlerin dışındadır, anti-kahraman’dır. Bu açıdan Sergen Yalçın’a sadece oyun zekâsının eriştiği noktayla değil karakter olarak da farklı açıdan bakarak benzetebiliriz.
Onu överken sıklıkla yine bu blogda "baskı karşısındaki dik duruşunu" konu ettim. Bakın Arda Turan'ın duygusallığı en azından bugüne kadar olan kısımda onu hemen hemen bütün kırılma ve duygusal yoğunluğu yüksek maçlarda etkilediği için performans göstermesinin önüne geçmiştir. Ne bir Fenerbahçe maçında oynayabilmiş ne de milli takımın kilit maçlarında öne çıkmıştır maçı çok fazla içeride yaşadığı için. Bu yüzden belki de Avrupa ona çok daha iyi geliyor. Mesut'un stadın yarısı tarafından hain olarak tezahüratlar eşliğinde damgalandığı maçı ben Berlin'de yerinde izledim, gram etkilenmeyip Türkiye'ye karşı gol dahi attı. O baskıyı soyunma odasına inen Merkel ya da bir diğerinin karşısında yaşıyor ama asla ve asla saha içerisinde değil. Lakin asıl etkileyici yönü karakteri değildi futbol oynama biçimi şüphesiz.
Sadeliğin Asaleti
Sadeliğin Asaleti
Basit oynuyor. Oyun zekâsı inanılmaz. Sadeliği ve skorer oyun tarzı onu her zaman spotların altına itiyor. O'nu sahada topla çok az buluşuyor olarak görmeniz nihayetinde sizin takımınızın o olduğu için kazanıyor olduğunuz gerçeğini değiştirmiyor. Gole en yakın isimdir sahada. Pasları, ortaları, duran top organizasyonları ve daha da önemlisi saha içi dolaşımının epey bir miktar zeka barındırıp mükemmele yakın olması. Kafayla attığı golü hatırlarsanız eğer o koşusu muazzamdı ama burada bahsedilen daha çok doksan dakika içerisinde sahada nerede olması gerektiğinin farkında olarak gezinmesi.
Modern futbolda pozisyon bağımlılığı günden güne azalıp "oluşan koşula göre kendini konumlandırma" belki de en önemli mental özellik olarak gözüküyor. Artık bek çıktığında açık oyuncusunun bek pozisyonuna geçmesinden çok daha karışık ve komplike çözümler üretmesi gerekiyor oyuncuların. Mesut Özil doğası gereği sahanın içerisinde en iyi pozisyonu içgüdüsüyle alan, en az pasları kadar estetik bir dolaşım zihniyetine sahip.
Modern futbolda pozisyon bağımlılığı günden güne azalıp "oluşan koşula göre kendini konumlandırma" belki de en önemli mental özellik olarak gözüküyor. Artık bek çıktığında açık oyuncusunun bek pozisyonuna geçmesinden çok daha karışık ve komplike çözümler üretmesi gerekiyor oyuncuların. Mesut Özil doğası gereği sahanın içerisinde en iyi pozisyonu içgüdüsüyle alan, en az pasları kadar estetik bir dolaşım zihniyetine sahip.
Kafes Futbolu’nun Mesut’a Etkisi
Kendisinden bir iki değil dört beş yaş büyüklerle beraber maçlar yapardı çocukluğunda Mesut. Orada önemli olan maçı kazanmaktır zira kaybederse eğer ağır hesaplar gündeme geliyordu. Belki bir kasa içecek belki de akşam oturulacak yerde ödenecek hesap.. O kadar önemliydi ki bir golü yanlışlıkla çalım atarak heba etmeniz o akşama olmayan paranızla ödemek zorunda kalacağınız yemekleri ödetmek zorunda kalabiliyordu. Oynadığı abileri için basit bir meblağ olan o kaybedişler Mesut için hayat memat meselesiydi bir pazar ekine verdiği röportajın içerisinde belirttiği gibi. Geçmişten kalan oynadığı takımın kazanmasına etki etme gücü onu bugün bireysellikten uzak kollektif futbola doğru yetiştirdi. Kendisinden yaşça büyüklerle olan futbol geçmişi geçiş evrelerinde onun sarsılmamasını da sağladı. Hasıl olan takımın kazanmasıydı zira hesap büyüktü 10 yaşını yeni yeni devirmiş Ergen Mesut için. Başta da söylediğimiz gibi başkasının ne yaptığıyla ilgilenmeyen, kibirden nasibini almamış karakter parçasını da düşündüğünüzde bugünkü Mesut’un saha içi karakterini görebilirsiniz.
Bir başka etkisi de saha içerisine oldu.
Maymun kafeslerinde taç atışı olmaz zira sahanın tamamı oyunun içerisinde dahildir. Topun sekmesini, kenarlara çarptıktan sonra şiddetinin ne ölçüde artacağını ve izleyeceği yolu da hesap etmek zorunda kalması oyun zekasını da geliştirdiğiniz söylemeliyiz. Aşağıdaki analizde Mesut ileriye doğru hamle yaparken topun Klose'den gelmesini bekliyor ama kafeste de sıklıkla kenarlardan çarpıp sekmesini hesap edip hamle yapardı gibi. Kahn çok daha iyi analiz etmişti.
Bir başka etkisi de saha içerisine oldu.
Maymun kafeslerinde taç atışı olmaz zira sahanın tamamı oyunun içerisinde dahildir. Topun sekmesini, kenarlara çarptıktan sonra şiddetinin ne ölçüde artacağını ve izleyeceği yolu da hesap etmek zorunda kalması oyun zekasını da geliştirdiğiniz söylemeliyiz. Aşağıdaki analizde Mesut ileriye doğru hamle yaparken topun Klose'den gelmesini bekliyor ama kafeste de sıklıkla kenarlardan çarpıp sekmesini hesap edip hamle yapardı gibi. Kahn çok daha iyi analiz etmişti.
Oyun Zekası
Almanya formasıyla oynadığı 3. Milli maç sonrası Almanların efsane kalecisi Mesut'u analiz etmişti. Oliver Kahn’ın maçın hemen sonrasında yaptığı bu muazzam analizi görünce “ha dedim, yorumcu budur yorum da budur”.
Oliver Kahn “ Futbol yeteneğinin ve tekniğinin dışında Mesut'un oyun zekası inanılmaz. 2-0 öncesi bu pozisyonda görebilirsiniz. Boş alana yaptığı koşu ve bu pozisyon. Schweinsteiger burada Klose’ye veriyor ama istese Mesut da bu pası alabilirdi ama o bilerek topu Klose’ye bırakıyor ve onun bir sonraki hamlesi için ileriye koşuyu gerçekleştiriyor. Top Klose’ye gelince o da Mesut’u görüyor. Buradaki Mesut’un oyun görüşü harika..”
Burada olduğu gibi maç içerisinde pek çok kez onun saha içi muazzam dolaşımı ve içgüdüsel gezintileri en önemli meziyetleri arasında yer alır ve fakat asistleri kadar çok konuşulmaz. Doğru noktaya sadece topu değil kendisini de hareketlendiriyor. Muhtemelen bunu ona sorsanız çok içerikli cevaplar dahi alamazsınız zira içgüdüsel bir artısı. Ona serbestlik verdiğiniz ölçüde Mesut takımın eksik bölgesinin her daim tamamlayıcısı olur.
Kusurları..
Terim'in Sneijder ve Kaka tercihinde de belirtmiştik. Sneijder'da da var olan-Misal Kaka'da olmayan- önündeki adamı geçme konusunda meziyet eksikliği "kusur" olarak da gözükebilir. Mesut ayağındaki topu koruma saklama konusunda son derece iyi olduğu için bu eksikliği oyun içerisinde ona daha fazla sorun yaşatmasının önüne geçiyor zira Mesut ve Sneijder topu kendilerinde tutup atağı öldürseler de rakibe topu vermedikleri için çok büyük sorun olmuyor. Misal Reus ve Götze için bu gibi ayrıntılar söz konusu olduğunda çok daha iyi olduklarının altını çizelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder