10 Kasım 2013 Pazar

Milli Mücadele neyin mücadelesi - 2

Bir, mal mücadelesidir dedik. İki, iktidar mücadelesidir.

Harpten sonra İngilizlerin temel talebi İttihat ve Terakki kadrolarının tasfiyesi idi. Bu yüzden daha Kasım 1918’den itibaren Savaş Suçları Mahkemelerinin kurulması için ısrarcı oldular. Aralıkta Tevfik Paşa hükümetinin kolunu büküp mahkemeyi kurdurdular. Düşünürsen sebep basittir. Dört sene boğuştuktan sonra şimdi Türklerle dost olmaya karar vermişsin. “Türkler masum, baştakiler suçlu” diye bir anlatı kurman, savaşın ve soykırımın ceremesini birilerine yüklemen gerekiyor. İT kadrosu zaten Alman istihbaratıyla sarmaş dolaş bir yapı. Temizle, kurtul.

Hesaplayamadıkları şey şuydu. İT, Türkiye’nin ilk ve (o tarihte) tek sivil örgütlenmesi. Memlekette eğitimli ve profesyonel kadroların neredeyse tamamı İT mensubu veya sempatizanı, hepsi Enver modeli burma bıyıklı. Her şehir ve kasabada İT teşkilatı – ve yalnız İT teşkilatı – var. Tehcir ganimetinin aslan payını onlar almış, kaybedecekleri şey çok. Daha mühimi, daha savaş sürerken tedbirini almışlar; yenilgi halinde devreye sokmak üzere 1915’ten itibaren Teşkilat-ı Mahsusa bünyesinde memleketi örgütlemişler. Ganimet gelirinin önemli bir kısmını teşkilata akıtmışlar.

Yani iş, 1945 Almanya’sında Nazi Partisini tasfiye etmek kadar kolay değil. Yerine koyacak bir şey yok.

*

Dikkat buyurun: Direnişin ilk kıvılcımı İzmir’in işgalinden daha bir ay önce, 10 Nisan 1919’da, Boğazlıyan kaymakamı Kemal’in idamı münasebetiyle çakar. İT’nin patronaj işleri reisi Kara Kemal’in kontrolündeki hamallar ve kayıkçılar teşkilatları ayaklanır, İstanbul’da terör saçar. İngilizler paniğe kapılırlar.[1] İT tutuklularının bulunduğu Bekirağa Bölüğü basılıp mahkûmlar salınacak diye endişelenip, bir ay sonra hepsini Malta’ya gönderirler.

Nisandan itibaren memleketin her tarafında pıtrak gibi biten Müdafaa-yı Hukuk cemiyetlerinin kurucuları, Teşkilatı Mahsusacılardır.[2] Teşkilatın mutemet adamları 18-19 kışında İstanbul’da eğitilir, ellerine bir miktar para ve Ermeniden gaspedilmiş matbaa takımları verilir, Millici gazete çıkarmaları için taşraya gönderilirler.[3] Parayı veren İT’nin maliye bakanı Cavit Bey ile örgüt sekreteri Vasıf Beydir. Mustafa Kemal Paşa’nın 1918 Kasım-Aralığında İstanbul’da çıkardığı Minber gazetesinin finansörü de Cavit Beydir.[4]

Mart 1919’da teşkilatın kilit isimlerinden Karabekir Erzurum’a, Rauf Bey Ege’ye gönderilir. Mayıs’ta İzmir’in işgali üzerine teşkilatın propagandistlerinden Halide Edip Sultanahmet mitinglerinde halkı galeyana getirir. 

*

On puanlık soru şu: Mustafa Kemal baştan beri bu teşkilatın içinde miydi, yoksa sonradan mı dahil oldu?

Cevabından emin değilim. Ancak tahmin yürütebiliyorum. Baştan beri teşkilatın içindeydi, belki bir ara dışlandı, belki 1918 başlarından itibaren liderlik için adı geçti, ama ancak Şubat 1919 gibi seçildi sanıyorum.

İlk sinyal, Ruşen Eşref’in 1918 Martında gazetelere çıkan “Anafartalar Kumandanı ile Mülakat”ıdır. İkinci sinyal mütarekeden hemen sonra, 6 Kasım 1918’de Minber’de tam sayfa yayımlanan Kemal Paşa güzellemesidir. Şöyle düşün: Her cephede faciayla sonuçlanan bir savaşta adam başarı göstermiş tek komutan. [O yüzden, Anafartalar’daki başarısı pompalandıkça pompalanacaktır.] Teşkilat üyesi, ama Enver’le kavgalı; parti liderliğinin hatalarından uzak durmuş. Almanlarla yıldızı barışmamış. [Daha doğrusu, Almanlarla bozuk olduğu 1918 başından itibaren ısrarla hissettirilmiş.] İngilizlerle arası iyi. Diğer yandan, kişi olarak sevilmeyen biri: alaycı, soğuk ve bencil. Geçmişi skandallarla dolu. O yüzden liderliğe önerildiğinde şiddetle karşı çıkanlar olacak. Ama yalnızlığı bir bakıma avantaj: Teşkilatın kurtları tarafından kolayca yönlendirilebilir, zamanı geldiğinde [mesela Enver Moskova’dan döndüğünde] kolayca bir kenara atılabilir.

Ne kadar yanıldıklarını 1921’de İstiklal Mahkemeleri ve Başkumandanlık Kanunu olaylarında farkedecekler. 1922’de “İkinci Grup” ve Ali Şükrü Bey hadiselerinde hamle yapıp alta düşecekler. 1924’te Terakkiperver Fırka ile son kez inisyatifi almaya çalıştıklarında iş işten çoktan geçmiş olacak. 1925’te tasfiye edilecekler. Milli Mücadele’nin örgütleyici kadrosunun TAMAMI 1926’da ya idam edilecek (Cavit, Kara Kemal, İsmail Canbulat, Halis Turgut, Doktor Nazım) ya da ipten dönecek (Karabekir, Rauf, Vasıf, Halide Edip).

1918-19 kışında hareketi başlatıp örgütleyenlerden, ilaç için, bir tanesinin bile 1926’da sağ ve muteber kalmaması sizce tesadüf müdür?

*

Demek ki neymiş? Milli dedikleri Mücadele, bir, İttihat ve Terakki’nin iktidarda kalma mücadelesiymiş. İki, oyun içinde oyun, İttihat ve Terakki’nin adamı Mustafa Kemal Paşa’nın teşkilat içinde iktidarı ele geçirme ve rakiplerini tasfiye etme mücadelesiymiş.

Paşanın siyasi ustalığını takdir etmeden geçmeyeceğiz mamafih. Siyaset oyununu dâhiyane oynamış. Büyük risk almış. Aklı olan herkesin “ı-ıh, olmaz” dediği bir pozisyonda, muazzam bir cüret ve yırtıcılıkla hareket etmiş. Maçı almış.

Onu bunu idam etti diye ayıplıyoruz da, bir de şunu düşün. Karşısındakiler on yıllık savaşta kaşarlanmış, kaç milyon masum sivili gözünü kırpmadan ölüme göndermiş, memleket tarihinin en büyük soygununu organize etmiş adamlar. Maazallah boş bulunsa, ayağı sürçse, kim kimi asardı?




[1] Bilal Şimşir'in yayımladığı İngiliz Belgelerinde Atatürk'ün (Ankara 1973) birinci cildinde, İngiliz Yüksek Komiserliğinin o tarihlere ait ayrıntılı yazışmaları vardır. Kitap şu anda elimin altında değil; bulduğumda sayfa ve satır eklerim. 
[2]  Bu konuda en aydınlatıcı kaynak, Ankara yönetiminin istihbarat teşkilatının kurucusu Albay Hüsamettin Ertürk’ün İki Devrin Perde Arkası (İstanbul 1957) adlı hatıralarıdır.
[3] Süha Ünsal'ın İkazcı Mehmet Şükrü Bey kitabında (Dipnot Y. 2007) Afyonkarahisar'daki İkaz gazetesinin nasıl kurulduğuna dair enfes ayrıntılar vardır. 
[4] Bkz. Erol Kaya, Mustafa Kemal Atatürk’ün İlk Gazetesi: Minber”, Ebabil Y. 2007.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder