2 Temmuz 2014 Çarşamba

Sanmak/saymak

Sanmak eski Türkçe'nin en temel fiillerinden biri. To think anlamında, ama düşlere dalmayı ya da kukumav kuşunu akla getiren "düşünmek" gibi değil. İnsan aklının en belirgin fonksiyonu olan simgesel eşdeğerlik bağı kurma anlamında. Arapçası addetmek ya da itibar etmek. İngilizcesi belki to consider. Latincesi concipere ya da comprehendere, her ikisi de analiz edersen "bir-arada-almak" demek. Bir şeyi bir şeyle eşitlemek. Mesela: aslan = tehlike. Hava ışıdı = sabah.

Tek heceli sonu açık fiillerin Türkçe'den düşmesi kuralı uyarınca samak kaybolmuş. [Eskiden düzinelercesi vardı, şimdi iki tane kalmıştır, demek ve yemek.] Anadolu ağızlarında yakın zamana kadar canlıydı. Şimdi yapım ekine dönüşmüş bir kalıntısı kaldı. Azımsamak ("az saymak") küçümsemek vb.

Fiilin iki temek türevi günümüz dilinde canlı. Biri refleksif yani dönüşlülük ekiyle, sa-n-mak, öznenin o işi kendi kendine yaptığını söylüyor, tıpkı kaşımaktan kaşınmak, taşımaktan taşınmak, takmaktan takınmak gibi.

Diğeri transif yani geçişlilik ekiyle, sa-y-mak.

Özne bu sefer bir şeyi veya birini eyleme konu ediyor. Oradaki ek aslında t'dir. Tüm Türk dillerinde seslinin arkasına ek olarak gelince /d/ halini alır. Sesliyi izleyen d ise sadece Oğuzca'da (ve dolayısıyla Türkiye Türkçe'sinde) yumuşayıp önce /dh/ ve daha sonra /y/ sesini verir. Yani bin küsur yıllık süreçte satmak > sadmak > sadhmak >saymak olmuş.

Modern kullanımda saymak fiili, mantıki açıdan son derece ilginç bir anlam yelpazesi sunuyor. Birinci anlamı bir şeyi bir şey saymak, yani addetmek. "Seni adam saydık" cümlesindeki gibi. İkincisi saygı göstermek, yani itibar etmek. "Büyüklerimizi sayalım" gibi. Üçüncüsü insan zihninin nispeten geç bir devirde, her halükarda dilin oluşumundab çok sonra, birçok kültürde belki son 3 ila 5 bin yılda ulaştığı bir simgesel işlem olan sayı saymak. Arapça'da aynı bağlantı var: addetmek > aded (sayı). İngilizce to count, hem bir şeyi bir şey saymak, addetmek, hem sayı saymak. Kökü Latince'den, computare, birlikte (con) algılamak (putare). İnsan zihninin en ilginç özelliği, iki şey arasında simgesel eşdeğerlik kurma.

Bir başka ilginç türev, 'adı sanı yok' deyimindeki san. Esasen "ün, itibar", ve dolayısıyla "ad". Buradaki +n, fiilden isim yapan standart yapım eki. Bir şeyi bir şey saymak ile a) ona saygı göstermek ve b) ona ad vermek birbiriyle bağlantılı ve hatta eşdeğer işlemler, düşünürseniz.

*
Buraya kadar anlattıklarım standart bilgiler; ben bir şey eklemedim. Satmak fiiline gelince daha special alana giriyoruz. Literatürde buna dair bir şeye denk gelmedim. Yanılıyor olmam pekala mümkün. 

Oradaki t, geçişlilik eki olan t midir? İlk bakışta cevabımız "hayır" olmalı, çünkü eğer t yapım eki ise ardına sesli alınca yumuşaması lazım. Git > gider, güt > güdü, tat > tadım. Bu arkadaş yumuşamıyor: satılık, satın almak. Öte yandan anlam bağı çok bariz. Satmak = bir şeyi başka bir şeyin yerine saymak, eşdeğer kabul etmek. Para ekonomisi yanıltmasın. İnsanlar binlerce yıl boyunca satmak deyince iki malı veya hizmeti takas etmeyi düşündüler. Yani satmakla satın almak arasında fark yoktu; hatta "satın almak" diye bir fiil de yoktu, sonradan çıktı.

Anadolu'da Satılmış diye kişi adı vardır, bilirsiniz. "Bedel" demektir, genellikle evliyadan birine yapılmış bir adağın bedelidir. Böyle düşününce, Sayılmış ile eş anlamlı olmuyor mu?

*
Ne yaptık? Türkçe bir fiilden hareket edip insanoğlunun saymayı ve alışveriş yapmayı öğrendiği çağlara geri gittik. Arada toplumsal itibarın kökenlerini irdeledik. Clamde Lévi-Strauss olsa ancak bu kadarını yapardı, ne dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder