3 Aralık 2013 Salı

Galatasaray: Sportif Direktör ve Kurumsallaşma

Bu işin piri Uli Hoeness 28 yaşında bu göreve atanmıştı.

Ülkemizde son dönem fazlasıyla tartışılan bir kavram oldu. Hakkında yorum yapanların görev tanımlaması konusunda net ifadeler kullanamıyor, ortada bir kaos var.

Sportif direktör Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri  tarafından futbol takımını yönetmesi için görevlendirdiği atanmış profesyoneldir. İşinin büyük bir kısmı takımın sahip olduğu futbolcu kadrosu ve teknik direktörler ile olduğu için sıklıkla eski futbolculardan oluşur. Avrupa Kulüpleri’nde  yöneticilerin futbola olan uzaklıkları göz önünde bulundurularak bu alanı organize etmesi için memur atarlar.Teknik direktör ve oyuncularla yönetim arasındaki tampon bölgeyi oluştururlar. Takımın nerede kamp yapması gerektiğinden tutun da oyuncuların maaşlarına ve sözleşmelerine kadar olan bütün bu karmaşık işlerin yanı sıra takımı yönetmesi gereken teknik direktörü de belirleme işinde önemli rol oynar. Belki de en önemlisi kulübün futbol alanında uzun vadede yapacağı bütün planların kurucusu ve işleticisi olmasıdır. Profesyonelleşme ya da son dönemin moda deyimiyle kurumsallaşma yönünde atılması gereken birinci adım olmasına rağmen Galatasaray kulübünde böyle bir yapı yoktur ve fakat kurulma aşamasında olduğu dile getiriliyor. Öncelikle sportif direktör kavramının işlerlik kazanması için nasıl bir yapı kurulması gerektiğinden başlayalım. Dünyanın tartışmasız en profesyonece yönetilen kulubü olan Bayern München'e bakmakta yarar var. 


Bayern Münih Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri. İsimlere bakar mısınız? Audi, Telekom, Porsche gibi üst düzey şirketlerin yönetim kurulu başkanlarından oluşuyor. Mehmet Ali Aydınlar'ın listesiyle yarışır.  İşin doğrusu bu isimler en üst merci olmasına rağmen yönetim değil "denetim" kuruludur. Buradaki kodaman abiler "maaş alan profesyonellerden oluşan bir yönetim kurulu" oluştururlar. Aslında yaptıkları tek iş bu oluşturdukları yönetim kurulunun denetlemektir. Başarılı olunmadığı takdirde gerekirse görevine son verirler. Galatasaray'da olduğu gibi aralarından birisini "basın sözcüsü" seçmezler. O iş sportif direktörün hali hazırda yapmak zorunda olduğu işlerden birisidir. Galatasaray'da olduğu gibi başkan oyuncu ile bire bir ilişki asla kurmaz. Sadece Bayern'de  30 yıl atanmış bir profesyonel olarak sportif direktörlük yapan Uli Hoeness burada istisna oluşturur. Burada yine başkan ve yönetim kurulu üyeleri takımın oyuncusu ile bırakın primeri, sözleşme pazarlığı yetkisine sahip değil.  Bayern Münih başkanı Uli Hoeness'in bugün teknik direktörü kovma yetkisinin olmadığını biliyor musunuz? Ancak elbette kovma yetkisi bulunan profesyonellerin(Sammer, Rummenigge v.s.)  yönetim kurulu üyelerinin oy çokluğu ile işine son verebilir. 

Bu ayrım yine de önemlidir. Peki neden? Çünkü Hoeness eskiden olduğu gibi yönetim kurulunun seçtiği bir "profesyonel" değil kongre üyelerinin oylarıyla seçilmiş başkan. Teknik direktörün değerlendirmesini seçilmiş başkan yapamaz. Her başkanın geçmişinde 30 yıllıkk sportif direktörlük geçmişi yatmaz.  Elbette burada Hoeness bir istisna. Devam edelim. Altyapı çalışması içerisinde bulunmaz! Kulubün yönetimi içerisinde aktif rol almaz zira o işler için "tam gün" mesai ile çalışacak profesyonel bir yönetim oluşturulmuştur. Hülasa bu oluşturulan yönetimin icraatlerini seçilmişler sadece denetler, başarısına bakar ve zamanından önce kovmak gibi seçenekleri olduğu gibi zamanı geldiğinde sözleşmesini uzatma hakkına sahiptir. Zamandan da bahsetmek gerekirse teknik direktörün zamanları maçlarla ölçülür. Sportif direktörün ise atadığı birden fazla teknik direktörlerin görev süresiyle. 

Ömrü hayatı boyunca futbol oynamamış  ve fakat genel kurul tarafından seçilmiş başarılı işadamlarından oluşan denetleme kurulları bir futbol takımının hangi teknik direktör ile çalışması gerektiğinin kararını veremeyeceğinin farkındadır. Oyuncuların bazen teknik direktör zaman zaman şehir, kültür ya da başka başka nedenlerle yaşayacağı sorunlara çare olabilecek deneyime sahip değildir. Bir altyapı organizasyonu içerisinde neyin nasıl olacağını bilmediklerinin farkındadırlar. Takımın nerede kamp yapması gerektiğinden oyuncuların sözleşmesine kadar olan pek çok sorunu çözmesi için araya bir aracı koyarlar. İşte bunun adı sportif direktördür. Bir başka adı "biz bu işten anlamayız ama anlayanı takımın başına getiririz".  Ünal Aysal ile eylemleri olmasa da söylemler benzeşiyor.




 Seçilmiş yönetim/denetleme kurulu(Adidas, Telekom, Porsch v.s.) ve başkan Bayern Münih'i çeşitli alanlarda yönetmesi için profsyonellerden oluşan yönetim kurulunu oluştururlar. Sadece futbol değil mesele. Mali işlerden sorumlu Karl Hopfner 1983 yılında başvuruda bulunarak içeri girdi. 2012 yılında sağlık sorunları nedeniyle ayrılmak zorunda kalınca Adidas'ların, Telekom'ların olduğu denetleme kuruluna geçiş yaptı. Nihayetinde 29 yıl aralıksız Bayern'in ekonomisini yönetti. Sorun ne biliyor musunuz? Değişen başkanlar, yönetim kurulu üyelerine rağmen başarılı olduğu sürece aynen Uli Hoeness gibi orada kaldı. Karl Heinz Rummenigge önce kodamanların yer aldığı yönetim kuruluna girdi ama daha sonra aktif rol alabilecek birikime sahip olduğu için bugün Bayern Münih'in atanmış profesyonellerden oluşan yönetim kurulunun başkanlığını yapıyor. 

Bizde bu iş nasıl oluyor biliyorsunuz. Kongre üyeleri Başkan'ı ve yönetim kurulu üyelerini aynı anda seçiyor. Bu yönetim kurulu üyeleri profesyonelleri atamak yerine kendilerini atıyorlardı iş başına. Efendim sen futbol şubesinin başına geç, rıfkı sen mali işlere bak, Şükrü sen basın sözcüsü ol. Yahu orada profesyonellerin yaptığı işin açıklamasını yönetim kurulu üyesi neden basına anlatsın? Yok.




Bu maaşlı profesyonellerden seçilerek değil seçilmişlerin atamasıyla oluşturulan yönetimin üyelerinden birisi sportif kararlar konusunda yetkin olan sportif direktördür. Profesyonel bir yöneticidir. Geçmişinde Dortmund'da oynayıp teknik direktörlük yapması, Stuttgart'ın başında teknik adam olması önemsiz. İşini iyi yapıyor ve maaş karşılığı profesyonel yönetimin içerisinde bulunuyor. Bayern Münih'in alt yaş kategorilerinden A takımına kadar olan bütün lisanslı futbolcular ve teknik kadrolardan sorumludur. Teknik direktör ise sadece birinci ve ikinci takımdan... Bayern Münih'in transferlerinden oyuncu satışına, teknik direktörü kovmaktan işe almaya kadar her konuda söz sahibidir. Nihayetinde teknik direktörün en büyük yardımcısıdır çünkü zaten başarılı olacağı için işe alan kendisidir. Elbette bugün Bayern'in başkanı 30 yıllık efsane sportif direktör Hoeness olunca büyük kararlar burada alınıyor amma velakin Hoeness döneminde kongre üyeleri sadece sonucu denetler, işe karışamazdı. Beckenbauer bile Hoeness'e karışamaz gerekirse Hoeness sert bir şekilde karşılık verirdi. İlginç olan ne biliyor musunuz? 1994-2009 arası Bayern München başkanlığı yapmış Franz Beckenbauer'e maaşlı "elemanı" olan Hoeness fırça çektiği gibi Ribery kavgasında (2009) "hayır aramadım ve aramayacağım onu" demesidir.

Parasını alamayan oyuncu teknik direktör ile ilişki kurmaz, sorumlusu Sammer'dir. Yeri gelir transfer ettirdiği oyuncunun neden oynamadığının hesabını da sorar ama asla teknik direktörün kadro seçimi ve taktiğine, idman metotuna  karışmaz. Onun isteklerini gerçekleştirmekle görevlidir. "Bana Thiago'yu alır mısın" der. Bu isteğin üzerine Sammer Rummenigge ve finans müdürü ile oturup konuşur, uygunsa alınmasına karar verir. Sportif karar sportif direktöre aittir. Ekonomik açıdan Hopfner'a danışmak zorundadır sadece.

İstikrarı Teknik Direktör değil Sportif Direktör Sağlar

2011 yılında SİD’in yaptığı araştırma sonucu 80 üst düzey futbol kulübün 1998-2009 yılları arasında çalıştırdığı antrenörler üzerine yaptığı araştırmaya göre bir teknik adamın kulüplerde ortalama çalışma süresi 1.2 yıl. Gerçek şu ki bir futbol kulübünde istikrardan kasıt uzun süreli teknik direktör anlaşması değildir. Bir teknik direktör sadece 6 maç üst üste kaybetmesi sonucu işinden olacağı gibi aynı zamanda başarılı olması durumunda dahi Bayern Münih-Barceona-Real Madrid ve Manchester United gibi top kulüp olmadığınız sürece o kulüple yolları ayırması kaçınılmazdır.. Galatasaray da olsanız Terim’i Fiorentina’ya kaptırırsınız gibi. Haliyle çeşitli sebeplerden dolayı antrenör bir kulüpte bir yıldan fazla süre alması çok da kolay değilse bu istikrarı nasıl sağlarsınız? Sportif direktör işte bu noktada devreye girer. SID’ın araştırmasına göre CEOya da Sportif direktörlerin  ortalama çalışma süresi 5.1 yıldır. Teknik direktörlerin sadece yüzde 9.8’i sözleşmelerinin toplam süresi boyunca çalışırken CEO-Sportif direktörlerin yüzde 64.9’u sözleşme süresini tamamlayabilme başarısını göstermişler. Nihayetinde bir futbol kulübünde istikrar teknik direktör değil sportif direktör eylemleriyle ancak mümkün olur. 

bir örnek..

Mainz'ın başında 1991 yılından bu yana Christian Heidel sportif direktör olarak bulunmaktadır. Jürgen Klopp'u oyunculuktan teknik direktörlüğe atayan Heidel aynı zamanda Klopp sonrası başarı ivmesini Thomas Tuchel ile arttırmıştır. Üstelik ikinci ligden birinci lige çıkaran teknik direktör Andersen'i "felsfe uyuşmazlığı nedeniyle başarılı olmasına rağmen kovarken yerine henüz üçüncü ligde dahi takım çalıştırmamış Thomas Tuchel'i getirmiştir. Mainz gelip geçen teknik direktörlere rağmen istikrarını korudu, çıtasını günden güne yükseltti.



Almanya'da Felix Magath hem takımın teknik direktörü ama aynı zamanda da sportif direktörü olan yegane şahıstı. O dönem sıklıkla tek bir insanın hem teknik direktör hem de sportif direktör olup olamayacağı tartışmaya açıldı. Jürgen Klopp şöyle demişti:

"Watzke(CEO) ve Zorc'un (Sportif Direktör) dahil olamayacağı, sadece benim vermem gereken o kadar çok karar var ki bu işlerin bir kısmını Watzke ve Zorc'un devralmasından dolayı ben çok memnunum. Diğer türlü nasıl çalışılır bir fikrim yok ama sanırım ben yapamazdım".


Fatih Terim ve Kurumsallaşma

Bizim memlekette sportif direktör diye bir ayrıntı yoktu. Denetleme kurulu olarak çalışması gereken seçilmiş yöneticiler profesyonel olarak ne gariptir ki kendilerini atıyorlardı. İşadamları oyuncu transfer ediyor, teknik direktörün kim olacağına karar veriyor, kadroyu oluşturuyor ve aslına bakılırsa sürüyle yanlış iş yapıyorlardı. 1996 yılında Fatih Terim Galatasaray'ın başına geldiğinde aslında ilk defa bir futbol kulubünde kurumsallaşma kendiliğinden gerçekleşti. Alman değil de İngiliz modeli. Orada biliyorsunuz menajerlere yönetim kurulu bir bütçe verip işine karışmaz, sonuca bakarlardı. Her türlü sportif karar da takımın aynı zamanda teknik direktörü olan menajerler tarafından verilirdi. Ya da Felix Magath'ın Bundesligada Stuttgart ve Wolfsburg takımlarında yaptığı gibi. Terim'in karizması işadamlarını Almanya'da olduğu gibi sadece "denetleme kurulu" şeklinde çalışmaya doğru itti. Pek çok açıdan eksik olsa da kendisinden önceki döneme göre "daha profesyonel bir yönetimin" oluşmasını sağlamıştır.

Şu kesin ki Terim'in olduğu yerde Alman modeli bir sportif direktörlük kavramını hayata geçirmek mümkün değildi. 

Ünal Aysal artık ingilizlerin de yavaş yavaş terk etmeye başadığı bu menajerlik sistemi yerine Almanların başını çektiği sportif direktör modelini uyulamaya geçirmek istemiş olabilir. Lakin bunun olması için futbolu yönetecek olan atanmışlardan oluşan yönetim kurulunu teknik direktörden alımından önce oluşturması gerekiyordu. Şirketin başkanı,mali sorummlusu ve sportif direktör gibi tamamen maaşlı elemanlardan oluşan bir yönetim kurulu. Bu kurulun üyesi olan sportif direktörü teknik adamı belirler. Ancak o zaman futbola dair çeşitli projeller hayata geçirilir ve en önemlisi çeşitli nedenlerden dolayı her iki yılda bir değişen teknik direktör istikrarı bozamaz. 

Lakin bunların olması için öncelikle seçilmiş yönetim kurulunun kendisini pasifize edip sadece "denetleme kurulu" olarak arka planda kalması gerekir. Asıl soru bunu başarabilir mi? Kurumsallaşmanın bu ülkede en zor ayağı profesyonelleri atamak değil onlara görev yapacağı alanı sunmaktır. Bizim memlekette istediğin insani istediğin pozisyona getir, bu para babaları geri planda kalmayı başaramazsa hepsi hikaye olur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder