Mizah, estetik boyutuyla gerçekleştirildiğinde sanatsal bir araçtır. Sanat ise insanın kendini ifade etme aracıdır, insanla nesnel gerçeklik arasındaki estetik ilişkidir. Sanat insanla pratiğe, toplumsal yaşama sıkı sıkıya bağlıdır. Büyü, sanata evrilmeden önce güçsüzlük duygusuyla, doğa korkusuyla birlikte güçlülük bilinciyle doğaya üstünlük sağlama çabasıydı. Doğa üzerindeki bu özgürleşme çabası, her türlü sanatın başlıca özüdür. Mağara adamı, duvarlara çizdiği resimleri yaşamla, doğayla bağ kurmak ve ona üstün gelmek isteğiyle yapıyordu. Günümüzde sanatsal ifadeye ve sanatın diliyle başkaldırmaya, itiraz etmeye gelirsek bunun örneklerini yakın zamanda, Gezi Direnişi sırasında çokça gördük. Duvarlardaki, otobüs üzerlerindeki boyamalar, kolektif resimler, sloganlar, yazılar da biraz da böyleydi. Örneğin; titizce pembeye boyanan dozer, mizahi ifadeyle, otoriteye ve yıkımlara karşı Marcel Duchampvari bir itiraz biçimi ve güç gösterisiydi. O sıralar sanatın başka alanlarında da mizahın başkaldırı aracı olarak kullanıldığına şahit olduk. Moral veren mizah, bir maç sloganında ve hatta camdaki mermi izinin yanında, dalga geçerek karşılığını bulabiliyordu.
Gezi Direnişi’nde Gezi Parkı girişindeki cam kulübe. Fotoğraf: Atilla Atala |
Gezi Direnişi’nde Mete Caddesi’ndeki Homur Mizah ve Karikatür Grubu’nun karikatür sergisi. Fotoğraf: Atilla Atala |
Neden baskı dönemlerinde mizah savunma ve saldırı aracı oluyor? Baskıcı yönetimler toplumun değişimini engellemek, kendi keyfi yönetimleriyle sömürülerini sürdürmek için şiddete başvurur. Bu toplum doğasına aykırı tutumlar, çelişkileri ve trajikomik ortamları oluşturur. Bu karanlık ve ciddi ortam mizahın yeşermesine ve bu mizahın bir silah gibi kullanılmasına fırsat verir. Bu silah, hoşgörüsüz faşizan rejimlerin baskıyla örtük korkaklığını, güvensizliğini açığa çıkarır, ezilenlerin umudu olur ve cesaret verir. Bu nedenledir ki tek parti döneminde Marko Paşa mizah dergisi defalarca kapatılmıştır. 12 Eylül Askeri darbe döneminde de Gırgır dergisi yayınının durdurulmasından payını almıştır. 1978 yılında ırkçı saldırganlar karikatürist İbrahim Güngör’ü Yıldız Teknik Üniversitesi’nde okurken kaçırdılar ve kendisini katledip, yanındaki karikatürleri imha ettiler. 1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nde Asaf Koçak dinci yobazlar tarafından katledildi. Bu gibi faşist saldırıları dünyada da görmekteyiz. Örneğin; Mossad’ın 1987 yılında katlettiği Hanzala’nın yaratıcısı Filistinli Naci el-Ali, Şili’de faşist Pinochet darbesi sonucu 1985 yılında katledilen Santiago Nattino ilk akla gelenlerdir.
Karikatür:Canol Kocagöz |
Karikatür:Atilla Atala |
Atilla Atala
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder