Bugün sizlerle Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu'na ait olan "Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resim Sergisi"ni paylaşacağım...
Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı'nın Türk resminin belirli bir dönemine duyduğu merak ve ilgiyle oluşmuş kişisel bir koleksiyon olmanın ötesinde, ülkemizde resim sanatının gelişip serpilme sürecinin başlangıç evresine dair önemli ipuçları veren kültürel bir birikimdir. Bu yönüyle Sakıp Sabancı Müzesi Hat Koleksiyonu'nun tarihsel süreçteki devamı niteliğinde olan koleksiyon, Türkiye'de görsel imge üretimindeki dönüşümü, sanat ve sanatçı kavramlarındaki değişimi gözler önüne sererek Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan modernleşme sürecini yansıtır.
Halil Paşa
Madam X (1889)
Halil Paşa'nın 1889 Paris Evrensel Sergisi'nde kazandığı bronz madalya belgesi
Resim Eğitimi: Batıya Yolculuk
Osmanlı topraklarında resim dersleri ilk kez askeri eğitim veren okullarda harita çizimi gibi amaçlar doğrultusunda başladı, daha sonra sivil okullarda ders programlarına eklendi. 1795'te Mühendishane-i Berri-i Hümayun'dan sonra 1827'de Askeri Tıbbiye'de, 1834'te Mekteb-i Harbiye'de, 1859'da Mekteb-i Mülkiye'de, 1868'de Mekteb-i Sultani'de, 1872'de Darüşşafaka'da Avrupa'dan getirilen eğitimcilerin vermeye başladığı resim dersleri sayesinde birçok genç bu sanat dalına ilgi duydu. Sarayın sanattaki gelişmeleri desteklemesi, asker kökenli yetenekli gençlerin Avrupa'da resim eğitimine gönderilmesini sağladı. Türk resminin ilk önemli temsilcilerinden Osman Hamdi Bey ve Halil Paşa kendi ailelerinin, Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid Paşa ise devletin olanaklarıyla Paris'te eğitim gördüler. 1883'te Sanayi-i Nefise Mektebi açıldıktan sonra da yetenekli gençlerin Batı'ya yolculuğu sürdü; burs sınavını kazanan Ruhi Arel, İbrahim Çallı ve Hikmet Onat gibi gençler Avrupa'da sanat eğitimi gördüler. 19. yüzyıl sonunda Avrupa'ya giden ilk kuşaklar Jean-Leon Gerome ve Gustave Boulanger gibi sanatçıların atölyelerinde eğitim görürken, 20. yüzyıl başında burslu ya da burssuz olarak özellikle Paris'e yönelen genç sanatçıların başlıca iki adresi Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu'ndaki Fernand Cormon atölyesi ile Julian Akademisi oldu.
Halil Paşa
Çengelköy Vapur İskelesi (1890)
Tanzimat'tan Meşrutiyet'e: Saray ve Sanat
Tanzimat Fermanı'nın 1839'da okunuşundan I. Meşrutiyet'in 1876'da ilanına kadar süren dönem, Osmanlı Devleti'nin siyasal, toplumsal ve ekonomik yapısını Batılı anlamda düzenleyen bir dizi reforma tanık oldu. Sultan Abdülmecid, babası Sultan II. Mahmud'un yenileştirme girişimlerini devam ettirdi; saltanat sürdüğü 1839-1861 arasında yönetim ve eğitim alanlarında önemli gelişmelere imza atmakla kalmadı, yenilikçi bir kültür atmosferinin serpilmesine olanak tanıdı. Sultan Abdülmecid'in bir yandan İstanbul'un çeşitli camilerinde levhaları bulunan bir hattat, öte yandan Ferik İbrahim Paşa'ya Batılı anlamda portresini yaptıran devlet adamı kimliği, bu dönemde Osmanlı Devleti'nin geleneklere bağlı kalarak girdiği yenileşme sürecinin aynası gibidir. Ardından tahta çıkan ve hem hat sanatına, hem de resim sanatına ilgi duyan Sultan Abdülaziz de saltanat döneminde (1861-1876) sanattaki gelişmelerin hevesli bir destekçisi oldu, saray yaveri ressam Şeker Ahmet Paşa danışmanlığında Dolmabahçe Sarayı'nda zengin bir resim koleksiyonu oluşturdu. Abdülaziz saltanatının ilginç bir yeniliği 1863'te Sultanahmet Meydanı'nda açılan, uluslararası fuar niteliğindeki Sergi-i Umumi-i Osmani'ydi. Ayvazovski, Preziosi, Chelebowski gibi ressamların Osmanlı sarayının emrinde çalıştığı, Guillemet'nin 1874'te Pera'da ilk resim akademisini açtığı bu dönemde Sultan Abdülaziz heykel sanatına yönelik önyargılı tutumu da kırmış, at üstünde bronz heykelini yaptıran ilk ve tek padişah olmuştu.
Şeker Ahmed Paşa
Ormanda Karaca (1891)
Şeker Ahmed Paşa
Orman (1894)
Yeni Resim Beğenisi: Portre, Manzara, Natürmort
Avrupa kentlerindeki barok, rokoko, ampir, neogotik üslupların karışımını yansıtan formların mimariye uygulandığı, Batı edebiyatının etkisiyle tiyatro, öykü, roman gibi yeni edebi türlerin ve vatan, milliyet, eşitlik gibi kavramların ilk kez gündeme geldiği Tanzimat döneminde yoğun bir yenileşme gösteren başlıca sanat dallarından biri de resimdi. 18. yüzyıldan başlayarak Batı resmine duyulan ilgiyi yansıtan minyatür sanatı 19. yüzyılda hemen hemen terk edilmiş, görsel imge üretimi minyatür yapraklarından ve duvar resimlerinden tuvale ve portreye, manzara, natürmort gibi yeni türlere kaymıştı. Batı'da akademik geleneğin temsilcileri olan Jean-Leon Gerome ve Gustave Boulanger gibi ressamların yanında eğitim gören Osman Hamdi Bey ve Halil Paşa gibi ressamlar, figüre ve figürlü anlatımın uzantısı olarak portreye ilgi duydular. Padişah portreciliği dışında bir anlayışın bulunmadığı ülkede sıradan insanlara, en başta da kendi çevrelerine yöneldiler. Özellikle kadınları konu alan bu tür portreler, kadınların Tanzimat'tan sonra Osmanlı toplumunda daha görünür olmaya başlayacağının ipuçlarını taşıyordu.
Hüseyin Zekai Paşa
Karpuzlu Natürmort (Tarihsiz)
Süleyman Seyyid Bey
Elmalı Natürmort (1895)
Hüseyin Zekai Paşa
Yıldız Parkı (1897)
Hikmet Onat
Kurbağalıdere (1899)
Hoca Ali Rıza
Manzara (Tarihsiz)
Hoca Ali Rıza
Evli Manzara (Tarihsiz)
Halil Paşa
Şakayıklar ve Kadın (1898)
Feyhaman Duran
Celaleddin Arif Bey Portresi (1902)
Halil Paşa
Pembeli Kadın Portresi (1904)
Nazmi Ziya Güran
Şezlongda Pembeli Kadın (1904)
Osman Hamdi Bey
Naile Hanım Portresi (Tarihsiz)
Osman Hamdi Bey
Arzuhalci (Tarihsiz)
Osman Hamdi Bey
Kokona Despina (1906)
ve
Zeybek Portresi (Tarihsiz)
Şevket Dağ
Ayasofya (1906)
Şevket Dağ
II. Selim Türbesi Kapısı (1909)
İbrahim Çallı
Hamakta Uzanmış Kadın (1912)
1914 Kuşağı
Sanayi-i Nefise'de açılan Avrupa Sınavı'nı kazanan, ayrıca bir kısmı kendi olanaklarıyla 1909-1910 yıllarında Avrupa'da resim eğitimi görmeye giden ve özellikle Paris'te Julian Akademisi'nde yetişen genç Osmanlı sanatçıları, Birinci Dünya Savaşı çıkınca yurda döndükleri için 1914 Kuşağı olarak adlandırıldılar. İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran, Hüseyin Avni Lifij, Feyhaman Duran, Namık İsmail, Hikmet Onat gibi sanatçıların mensup olduğu bu kuşak, Türk resminde manzara ve natürmort gibi türlerin yaygınlık kazanmasında öncü bir rol oynadı, ayrıca çevrelerine dair kendi izlenimlerini, kendi kişisel yorumlarını yansıtan tutumlarıyla da dikkati çektiler. Saf renklere ve ışığa duyarlılıkları nedeniyle bazı kaynaklarda Türk İzlenimcileri olarak da adlandırılan bu kuşak sanatçılarının hemen hepsi, Sanayi-i Nefise Mektebi'nin ilk Türk eğitimcileri olarak sonraki kuşakların yetişmesinde önemli bir rol oynadı.
Hüseyin Avni Lifij
Mihrişah Sultan Dairesi (Tarihsiz)
Halil Paşa
Bostancı Deniz Hamamı (1913)
İzzet Ziya
Deniz Kıyısında Kız (1917)
Ahmet Ziya Akbulut
İstanbul (1918)
Şehzade Abdülmecid Efendi
Cami Kapısı (1920)
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti
Ruhi Arel, Sami Yetik, Şevket Dağ, Hikmet Onat, İbrahim Çallı gibi sanatçıların öncülüğünde ve kendisi de ressam olan son Osmanlı halifesi Şehzade Abdülmecid Efendi himayesinde 1909 yılında kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, II. Meşrutiyet'in ilanıyla yeniden hız kazanan yenileşme süreci içinde oluşan bağımsız bir sanat derneğiydi. Osmanlı toplumunda sanatın yaygınlaşması ve ressamlığın profesyonel bir uğraş olduğu bilincinin oluşturulması için çalışmayı amaç edinen derneğe daha sonra Feyhaman Duran, Hüseyin Avni Lifij, Müfide Kadri gibi sanatçılar da katıldı. Osmanlı toplumunun ilk sanat meslek birliği olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1911-1914 arasında 18 sayı olmak üzere Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası'nı yayımladı. 1916'dan itibaren Paris Julian Akademisi'nde eğitim görerek 1914'te ülkeye dönen, bu nedenle 1914 Kuşağı olarak anılan genç sanatçıların başını çektiği yeni sanatsal gelişmelerin izleneceği başlıca etkinlik olan Galatasaray Sergileri'ni düzenledi. 1921 yılında Türk Ressamlar Cemiyeti adını alan dernek, 1926'da Türk Sanayi-i Nefise Birliği, ardından Güzel Sanatlar Birliği adını aldı, ancak 1940'lardan sonra etkinliğini yitirdi.
Sami Yetik
Çiçekli Natürmort (1921)
İbrahim Çallı
Balıklı Natürmort (Tarihsiz)
İbrahim Çallı
Manolyalı Natürmort (Tarihsiz)
Çıplak
1883'te açılan Sanayi-i Nefise Mektebi'nde canlı modelden çıplak etüt eğitimi imkanı yoktu; kadın model de kullanılmıyordu. Türk ressamları bir resim konusu olarak çıplak olgusuyla yurtdışına gittiklerinde, özellikle Paris'in akademik resim eğitimi veren resmi ve özel atölyelerinde tanıştılar. Manzara ve natürmort türlerine ağırlık veren Türk ressamları için çıplak figürü salt bir etüt nesnesinin ötesinde görebilmek ve başlı başına bir konu olarak algılamak ise yalnızca bir sanat sorunu değildi, radikal bir kültürel dönüşümün de ifadesiydi. Halil Paşa'nın akademik atölye disiplinini yansıtan figür çalışmalarından İbrahim Çallı'nın ifadeci duyarlılıkla resmedilmiş tensel çıplaklarına uzanan süreci büyük bir zihniyet değişiminin ilk adımları olarak nitelendirmek mümkündür.
İbrahim Çallı
Kadın ve Kuğu (1922)
Ruhi Arel
Nü (Tarihsiz)
Halil Paşa
Nü (Tarihsiz)
Hasan Vecihi Bereketoğlu
Nü (Tarihsiz)
Nazmi Ziya Güran
Çamlıca (Tarihsiz)
Nazmi Ziya Güran
Moda (1934)
Şehzade Abdülmecid Efendi
Hanzade Sultan Portresi (1936)
Sami Yetik
Deniz (Tarihsiz)
Cumhuriyet'in İlk Sanatçı Grubu
Müstakiller, Sanayi-i Nefise Mektebi'nde yabancı hocaların yerine atanan İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat gibi ilk Türk eğitimcilerinin yanında yetişen kuşaktır. 1924'te Avrupa Sınavı'nı kazanarak ya da kendi olanaklarıyla sanat eğitimlerini yurt dışında sürdüren bu sanatçılar, 1920'da ülkeye dönüşlerinde Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği'ni kurarak Cumhuriyet Türkiyesi'nin bu ilk sanatçı derneğinin çatısı altında bir araya geldiler. İlk sergisini Ankara'da Etnografya Müzesi'nde, ikinci sergisini resmen kurulduğu 1929'da İstanbul'da Türk Ocağı'nda açan Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği, özellikle yurt içinde ve dışında düzenlediği sergilerle Türk resminin tanıtılması ve yaygınlaştırılmasında son derece etkili oldu. 1914 Kuşağı'nın izlenimciliğe yakın sanatsal anlayışına bir ölçüde tepki duyan ve daha sağlam bir desen arayışı ile biçim kaygısı içinde olan Müstakiller, yine manzara, natürmort ve figürlü kompozisyonlar çerçevesinde ürettiler, ancak zaman zaman gündelik hayat sahnelerine de yöneldiler. Refik Fazıl Epikman, Cevat Dereli, Şeref Akdik, Mahmut Cuda, Nurullah Berk, Hale Asaf, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi, Muhittin Sebati gibi sanatçıların yer aldığı Müstakiller grubu, Türkiye'de modern sanatın temellerini atan kuşak olarak değerlendirilmiştir.
Hale Asaf
Bursa (Tarihsiz)
Cevat Dereli
Üç Güzeller (Tarihsiz)
Ali Avni Çelebi
Topkapı Sarayı (Tarihsiz)
Hikmet Onat
Oturan Kadın (1928)
Nazmi Ziya Güran
Dansçı (1930)
İbrahim Çallı
Yeşil Elbiseli Kadın (1933)
Nazmi Ziya Güran
Taksim Meydanı (1935)
Hikmet Onat
Yalıköy'de Kayıklar (1960)
Feyhaman Duran
Hatmili Natürmort (1962)
Türk Resminin Ayrıksı Figürü: Fikret Muallâ
Türkiye'de modern sanatın gelişim sürecinde görülen yaygın eğilimlerin ve sanatsal gruplaşmaların dışında kalan Fikret Muallâ, Türk resminin bağımsız, ayrıksı figürüdür. 1930'ların sonunda Türkiye'yi terk edip yaşamının sonuna kadar kalacağı ikinci vatanı Fransa'ya yerleşerek kendi kuşağı içinde Batı sanat ortamında kalıcı olma çabasını göze almış ilk sanatçıdır. Paris'te bir bohem gibi yaşayan ve kente dair gözlemlerini yoğun bir renk duyarlılığıyla dışavuran Fikret Muallâ'nun en neşeli tablolarında bile melankolik bir ruh halinin izleri görülür.
Fikret Muallâ
Bistro (1952)
Fikret Muallâ
Patlıcanlı Natürmort (1952)
Fikret Muallâ
Sokak - Mavi (Tarihsiz)
Fikret Muallâ
Sokak - Beyaz (1957)
Umarım sizler de bu sergiden en az benim kadar keyif almışsınızdır.
Hepinize sanat dolu günler dilerim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder