(Taraf Gazetesi HerTaraf sayfası 28 Haziran 2009)
Birkaç ay önce “Türkiye’ye Ordu Sahiden Lazım mı?” başlıklı bir yazı yazdım, kurumun varlık nedenlerini sorguladım (HerTaraf 3 Mart 2009). Gelen tepkilerden anlıyorum ki memleket henüz bu soruyu sormaya hazır değildir. Ordu gerçekten gerekebilir, gerekmeyebilir de. Ama toplum henüz eski alışkanlıklarını atıp bu konuda düzgün fikir üretebilecek durumda değildir. Bir yerlerine el atmışız gibi haykıranları bir yana bırakın, “aferin doğru yazmışsın” diyenler de aslında neyi savunduklarını pek bilmiyorlar.
Madem öyle, geri adım atalım. Diyelim ki Silahlı Kuvvetler lazımdır, görünür gelecekte bir yere gideceği yoktur. Dolayısıyla gündem tasfiye değil reformdur. Çürümeye yüz tutmuş olan bir yapının ıslah edilerek canlandırılmasıdır.
Ütopik bir çalışma değildir bu. Tahmin ediyorum ki son belge olayından sonra Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde Vaka-yı Hayriye niteliğinde bir operasyon artık neredeyse kaçınılmaz hale gelmiştir. Tarihte kendi ordusunu top ve tüfekle imha etmiş tek ülke olan bu ülkede, 180 küsur yıl sonra yeniden zorlu bir karar anına varılmıştır.
Bu işlemin mümkün mertebe barış ve hukuk çerçevesinde gerçekleşmesi, doğal olarak, bu ülkeyi seven herkesin temel kaygısıdır. Aksi halde doğacak arbededen herkes zarar görür. Bu yüzden yeni ve yapıcı fikirlere, çözüme yönelik önerilere her zamankinden çok ihtiyaç vardır. Bu aşamada görüş üretmek bir lüks değil, vatandaşlık görevidir.
*
Askeri konularda uzman değilim. Burada dile getireceğim görüşler benden başka kimseyi bağlamaz; hiçbir kesim veya zümrenin görüşlerini yansıtmaz. Bilenlere veya bildiğini ileri sürenlere danışmadım. Uzman geçinen bir-iki kişiyle sohbetimde de, bu kişilerin zekâ ve sağduyu seviyesi hakkında olumlu bir izlenim edinmedim.
Dilerseniz “kahvehane muhabbeti” de diyebilirsiniz, gocunmam.
Genelkurmay kurmay olmalı
1. Genelkurmay müessesesi kuruluş amacının dışına çıkmış, adeta bir başkomutanlık karargâhı haline gelmiştir. Oysa adı üstünde "kurmay", bir istişare ve koordinasyon kurumu olmalıdır.
ABD'de Joint Chiefs of Staff iyi bir örnektir. JCS Başkanı silahlı kuvvetlerin üst amiri değildir; harekât birliklerine emir veremez. Emir verme yetkisi tek başına ABD Başkanının ve ona vekâlet eden Savunma Bakanınındır. JCS başkanı, Savunma Bakanının askeri konularda baş danışmanıdır. İlginçtir ki 1914’te Almanların denetiminde Erkân-ı Harbiye Riyaseti (Genelkurmay Başkanlığı) kurulduğunda da aynı mantık güdülmüştü.
Türkiye'de yapılabilecek en ciddi reformlardan biri budur. Silahlı kuvvetlerde en üst operatif birim, ordu ve donanma komutanlıkları olmalıdır. Belki ABD'deki gibi belirli amaç ve hedefler için oluşturulmuş birleşik harekât komutanlıkları da kurulabilir. Üç kuvvetin temsilcilerinden oluşan genelkurmay sadece genel politikayı oluşturan bir danışma kurulu olarak hizmet verir.
Danışma kurulunun işlevsel olması için rütbe hiyerarşisinden arındırılması şarttır. Kurul üyesi olan general ve amiraller, aralarındaki rütbe ve kıdem farkından bağımsız olarak uzmanlıklarını dile getirebilmelidir. Kurul başkanlığı sembolik bir görev olmalıdır. Bu nedenle tuğ veya tüm düzeyinde tutulması daha doğru olur. Kısa süreli (mesela altı aylık) ya da dönüşümlü başkanlık usulü benimsenebilir.
İç güvenlik ordu işi değil
2. Yurtiçi istihbarat görevleri TSK'den ayrılmalıdır. Askeri istihbaratın yetkisi dış devlet ve ordular hakkında bilgi edinmekle sınırlanmalıdır. İç istihbarat, emniyetin ve diğer iç güvenlik birimlerinin görevi olmalıdır.
Aksi halde sürekli genleşen bir "iç düşman" tanımı aracılığıyla silahlı kuvvetlerin yurt içindeki siyasi iktidar kavgalarına bulaşması engellenemez.
Terör ya da gerilla gibi iç tehditlere karşı geleneksel askeri eğitimin herhangi bir avantaj sağlamadığı açıktır. Askeri örgütlenme biçiminin temel mantığı, büyük kitleleri hızlı ve disiplinli bir şekilde sevk ve idare etmekten ibarettir. Düzensiz küçük gruplara ve bireylere karşı bu modelin faydası yoktur. Dolayısıyla iç tehditle mücadele görevinin, bu konuda istihbarat yapma yetkisiyle birlikte, ordu dışında bu iş için özel olarak yetiştirilen ya da yetiştirilecek uzman ekiplere aktarılması daha doğru olur.
Jandarmaya özgürlük
3. Jandarma TSK karşısında daha bağımsız bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Jandarma son yıllarda profesyonelleşme ve uzmanlaşma yönünde ciddi gelişme kaydetmiştir. Bu gelişmenin mantıki devamı, jandarmanın eğitim ve özlük işleri bakımından kara kuvvetlerinden tamamen ayrılmasıdır. Çeşitli uzmanlık alanlarında daha fazla sivil kadro istihdam edilmelidir.
Fransız jandarması öteden beri Türk jandarmasının kurumsal modelidir. Oysa Fransa'da 1947'den bu yana göreve gelen Gendarmerie Nationale komutanlarının biri hariç tümü sivil kişiler olmuştur.
Jandarmanın erat ihtiyacı kısmen bugünkü gibi karşılanabilir. Ya da jandarma hizmeti askerliğe eşdeğer fakat ondan ayrı bir kamu hizmeti olarak tanımlanabilir.
Sosyal reformlar
4. Çocuk yaştan itibaren askeri yapı içinde yetişen subayların adeta kapalı bir kast zihniyeti kazandıkları ve bu zihniyeti toplumla ilişkilerine yansıttıkları görülmektedir. Bu yüzden askeri liseler kaldırılmalıdır.
Askeri kariyere ilk adımın 18 yaş sonrasına çekilmesi, toplumsal etkileri daha iyi özümsemiş, daha özgür karar verebilen, daha büyük sosyal çeşitliliğe sahip bir kadroya yol açabilir.
Harp Okulları dışında sivil üniversitelerden mezun olanların da silahlı kuvvetlerin teknik ve muharip sınıflarına – belli oranlarda – katılması teşvik edilmelidir.
5. Orduevleri ve askeri tatil kampları tasfiye edilmelidir. Bunda da amaç, askerin toplumla daha yakın temasının sağlanması ve kapalı kast zihniyetinin giderilmesidir.
Orduevi ve kamplar belki düşük rütbeli subay ve assubaylara ekonomik koşullarda tatil imkânı sağlamak amacıyla korunabilir. Ancak bu tesisler asker olmayanlara da (ücret karşılığında) açık olmalıdır. Tesis işletmesi sivil işletmecilere ihale edilerek, ordunun işlev ve formasyonuna aykırı bir yıpranma kapısı kapatılmalıdır.
Üst rütbeli subayların yurt içi ve dışında kaliteli sivil tesislerde tatil yapması özendirilmelidir. Askerin sivil ortamdaki itibarının daha iyi korunması için üst rütbeli subayların maaşı, üst düzey özel sektör yöneticileriyle kıyaslanabilir bir düzeye yükseltilmelidir. Sivil elitle aynı mekân ve alışkanlıkları paylaşan askeri yöneticilerin, bir süre sonra toplum yönetimi hakkında da onlara benzer değer ve görüşleri benimseyecekleri muhakkaktır.
Sonuç
Erdoğan hükümeti 2003'te çıkardığı Yedinci Uyum Paketi ile son derece önemli üç değişikliğe imza atmıştı. Bunların birincisiyle MGK'nın statüsü ve yetkileri yeniden düzenlenmiş, ikincisiyle askeri harcamalar Sayıştay denetimi kapsamına alınmış, üçüncüsüyle de askeri mahkemelerin barış zamanında sivil kişileri yargılama yetkisi kısıtlanmıştı. İkinci ve üçüncü hususlar henüz gerçek anlamda hayata geçirilemese de, bu reformlar kanımca Ak Parti iktidarının bugüne dek aldığı en radikal ve en kalıcı kararlar arasındadır.
Yıllardan beri ertelense de sonuçta gündeme gelmesi kaçınılmaz görünen anayasa reformu, bu kararları daha ileri götürmek için çok değerli bir fırsat olabilir.
Yukarıda önerdiğim düzenlemelerin bir kısmı bile gerçekleşse Türkiye daha rasyonel bir kamu düzenine ve daha özgür bir geleceğe doğru hatırı sayılır bir adım atmış olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder