11 Haziran 2009 Perşembe

YOLCULUK

READY TO GO


Sonunda yolculuk günü geldi çattı,
İlk defa bir gezi öncesi böylesine heyecan duyuyorum.
Ama tuhaf bir heyecan bu.
Sınava girecek öğrenci telaşı gibi…
O kadar hazırlanmışım ki,
Uçak biletini çok önceden almak, arabayı gitmeden kiralamak, tatilin planını yapmak, gidilecek yerleri tespit etmek, otelleri seçip rezervasyon yapmak, sonra vize işlemleri, aman eksik belge olmasın, git gel olmasın. Her şey tamam.
Peki ya bir şeyler yolunda gitmezse bulutları dolaşıyor kafamda.
En önemlisi ise Can ile yolculuğa gidiyor olmak beni heyecanlandıran.
Ya hasta olursa, ya oralarda bakamazsak, ilk defa uçağa binecek, nasıl tepki verecek, konforlu bir yolculuk olacak mı?
Gideceğimiz adresi bulabilecek miyiz? Uykusuz yolculuk yapmak nasıl olacak? Bir şey unutur muyuz giderken? Can ne yiyecek yolda, ne giydirsem, yanıma ne alsam?

Bavul hazırlamaktan nefret ediyorum. Kendim için olsa hiç problem değil, Can'ın bir şeyi eksik olmasın stresi var üzerimde. Birşey unutsak sanki gittiğimiz yerde alamazmışız gibi. Öyle de oldu zaten...
Orada hava nasıl olacak? İsviçre soğuktur, İtalya sıcak, her ikisini de düşünmek gerek. Giysileri, ayakkabıları seç, uygun çantada olmalı. Ama bavulum bunu kabul edecek mi, bavulum kabul etse, uçak ne diyecek, sökül paraları, çok kilolusun mu diyecek bizim bavula… En iyisi alma bir şey, git ordan al iç sesi. Sustur şu şeytanı, abartmadan seç, geri bırak şunları. İsviçre’dekilere götürülecek hediyeler tamam mı? Yeterli mi? Bir şeyler daha alsak mı? Aman unutmayalım kimseyi… Tamam artık bitti, kapatıyorum, veriyorum sınav kağıdını hocaya...

Vakit geldi, eşyalar arabaya yerleşti, Can paşa uyandırılmadan kucaklandı, son bir kez daha bakarak evimize, biraz da hüzünle, kapı çekildi yavaşça, sağ sağlim dönebilmek, evimizi de eksiksiz bulabilmek dilekleriyle…
Havalanına gelene kadar uyanmadı Can, öyle bir saatte gitmişiz ki, bagajları kolayca verip, hiçbir yerde bekletilmeden uçakta bulduk kendimizi, meğer önceliği varmış çocuklu ailelerin, ilk biz yerleştik uçağa. Önceden ipod a yüklenen, sevilen çizgi filmler yolculuk ve tatil boyunca hayatımızı kurtardı diyebilirim. Bir süre çizgi film seyrettik, hiç korku ya da ağlama yaşamadık. Sonra da babasının kucağında uykuya dalış… Oysa benim hayallerimde daha zor olacaktı bu kısım.

Derken anons sesi, alçalıyoruz, kemerlerimizi bağlayalım. İniş kısmı nasıl olacak acaba?

Uçaktan en son biz çıkıyoruz, hatta herkes çıktıktan bir süre sonra. Can terlemiş, üstünü değişmek gerek, toparlanamıyorum bir türlü, uçak ekibi bizi bekliyor. Neyse yine hiç bir yerde beklemeden havalanındayız. Bagajları, çocuk arabasını alıp, pasaport kontrolden de geçtikten sonra karşımızda Europcar ofisi. Önceden arayıp o saatte birileri bulunacak mı dediğimde evet cevabını almıştım ama kimsecikler yoktu, ben birilerine sorayım derken görevlinin kapıdan gelmesi bir oldu. Dilimde sorular, biz bu arabayı çaldırırsak ne olacak? Kaza yaparsak ne yapacağız? Görevli İtalya'ya geçeceğimizi duyunca, arabadaki Europcar yazısını çıkaralım, görmesinler diyor. Hırsızların daha bir gözdesi oluyormuş nedense.

Çocuk koltuğunu monte ediş, eşyaları yerleştirişin ardından yeni bir rahatlama, 2.sınav bitti sanki... Şimdi ki hedef Berlingen, üstelik GPS imiz de yok daha, nasıl olacak bu iş. Önce Zurich yeşil tabelası takip edilecek, ardından Fraunfeld, sonrası gelecek zaten… Basel’den hareket ediş, ya kaybolursak düşüncesi, önce bir tereddüt yaşayıp acaba şuradan mı girecektik otobana deyip, geri dönüş, sonra doğru yoldaymışız ohh deyiş, rahatlama ve bastıran uyku... Dur ve etrafa baksana Pınar, gün doğuyor, temiz havayı içine çeksene… Olmadı, sınav bitmiş artık, uyku galip…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder