Mısır firavunları zamanın öteki hükümdarlarına (mesela Asur kralına veya İran şahına) oranla daha mı zorbaydı? Monarşik kibir veya putperestlik liglerinde daha mı üste oynarlardı? Hiç sanmıyorum.
Adamların kötü propaganda kurbanı oluşunun esas kaynağı şüphesiz Tevrat. Kuran’ın anti-firavuncu söylemi direkt oradan kopya. Peki Tevrat hangi bağlamda firavun kötülemiş? Belli başlı iki bağlam görünüyor.
Musa ile Firavun
Birincisi, Musa’nın Mısır’dan çıkışı hikâyesi. Tevrat’ın ikinci kitabı olan Çıkış’ta (Exodus) anlatılıyor. Büyük bölümü, alimlerin Deuteronomist (D) adını verdiği kalemden çıkma, yani kral Yosiah (Josiah) zamanında, MÖ 639 ile 609 arasında yazıya dökülmüş.[1]
Bekgraund şöyle: Mısır, Asur devletinin dağılmasının doğurduğu iktidar boşluğundan bilistifade, Filistin ve Ortadoğu’ya yönelik bir genişleme politikasına girmiş. Kudüs buna direniyor, boyunu aşan bir meydan okuma tavrına giriyor. Sonunda firavun Necho’nun ordusu 609’da Yahudistan’ı istila edip Yosiah’ı öldürecek.
Böyle bir çatışmanın gölgesinde Resmi Tarih yazdıracak olsan, Mısır’ın padişahını yerin dibine batırmaz mısın? Bunlar bir zamanlar senin atalarını esir etmeye kalkıştığında senin Tanrı’n onların başına kaç çeşit bela getirmiş, ballandıra ballandıra anlatmaz mısın? “Ben küçüğüm ama Baba’m büyük, bana dokanma fena döver, Nil nehrini kana bular, gökten kurbağa yağdırır, erkek çocuklarını öldürür” diye saydırmaz mısın? Düşün bak: Anlattığın şey ne kadar akıl dışıysa inandırıcılığı o kadar fazladır. Akılcı analizde şansın yok: Mısır’ın yanında bir ufacık noktasın. Akla sığmaz bir hikâye anlatmalısın ki karşı taraf kuşkuya düşsün, “normalde biz bunları yeriz, ama ya bunların tanrısı doğa yasalarını tersine çevirse?” diye kaygılansın.
Böyle bir çatışmanın gölgesinde Resmi Tarih yazdıracak olsan, Mısır’ın padişahını yerin dibine batırmaz mısın? Bunlar bir zamanlar senin atalarını esir etmeye kalkıştığında senin Tanrı’n onların başına kaç çeşit bela getirmiş, ballandıra ballandıra anlatmaz mısın? “Ben küçüğüm ama Baba’m büyük, bana dokanma fena döver, Nil nehrini kana bular, gökten kurbağa yağdırır, erkek çocuklarını öldürür” diye saydırmaz mısın? Düşün bak: Anlattığın şey ne kadar akıl dışıysa inandırıcılığı o kadar fazladır. Akılcı analizde şansın yok: Mısır’ın yanında bir ufacık noktasın. Akla sığmaz bir hikâye anlatmalısın ki karşı taraf kuşkuya düşsün, “normalde biz bunları yeriz, ama ya bunların tanrısı doğa yasalarını tersine çevirse?” diye kaygılansın.
Yusuf ile Firavun
İkincisi, Yaradılış (Genesis) kitabındaki Yusuf hikâyesi ile yine aynı kitapta Mısır’a değinen diğer detaylar. Akademik kabule göre bunlar daha geç bir tarihte, Rahip (Priestly, P) adı verilen yazar tarafından kaleme alınmış. Babil esaretinden dönüşün ertesi, bir ihtimal MÖ 539’dan hemen sonra, ama daha güçlü olasılıkla peygamber Ezra (Arapçası Uzeyr) ve halefi Nehemya zamanında, MÖ 448-440 dolayı.
Bu sefer dünyaya İranlılar hakim. Kudüs’ün ruhban sınıfı Pers devletinin sadık tebaası, Ezra ile Nehemya ise doğrudan İran şahının görevli memuru. Mısır gene düşman, İran’ın başının belası.[2] Hatta muhtemel ki İran’ın Yahudi politikasının özü, sınır boyundaki bu stratejik halkın Mısır’a kaymasını önlemekten ibaret. Tesadüfe bak: İran yandaşı rahiplerin kaleme aldığı Nuh ve İbrahim hikâyelerinde İran devletine tabi kavimlerin hepsi İsrailoğullarının akrabası ve kardeşi görünürken, İran’ın düşmanları (Mısırlılar, Yunanlılar, Kafkasötesi kavimleri) hep uzak akraba, kötü adamın çocukları.
Yusuf hikâyesini de istersen “bak Mısır’a kanma, seni vezir yapar, sonra çocuklarını köleleştirir” diye okuyabilirsin.
*
Peki “gerçekte” Yusuf ve Musa var mıydı?
Şöyle özetleyeyim. MÖ 1200 veya 1000 gibi bir tarihte İsrailoğulları veya benzeri bir kavmin Mısır’dan çıkıp Yahudistan’ı fethettiğine dair hiçbir arkeolojik bulgu yok. Mısır’ın zengin arşivlerinde böyle bir olayın izine rastlanmıyor. Yahudilerin MÖ 600’lerden önce tek ulusal tanrı inancına sahip olduklarına dair bir belirti yok. Hikâyede geçen yer ve kişi adları Orta Krallık döneminde bilinmeyen, MÖ 600’lere ait adlar.[3]
Şüphesiz Mısır’a çulsuz bir sığınmacı olarak gidip orada şansı ve becerileri sayesinde vezir olan bir Yusuf’un hikâyesi mevcuttu. Hemen her kültürde böyle hikâyeler sevilir.
Belki Mısırlı Musa Hoca’nın bir tarihte gelip atalarımıza edep ve kanun öğrettiği de söylenmekteydi. Anadolu’nun hangi kasabasına gitsen buna benzer bir şeyler anlatırlar.
Mısır’daki göçmen işçilere çok eziyet edildiğinde Allahın Mısırlıları kahretmesi de normal; tipik Almancı geyiği.
Belki Mısırlı Musa Hoca’nın bir tarihte gelip atalarımıza edep ve kanun öğrettiği de söylenmekteydi. Anadolu’nun hangi kasabasına gitsen buna benzer bir şeyler anlatırlar.
Mısır’daki göçmen işçilere çok eziyet edildiğinde Allahın Mısırlıları kahretmesi de normal; tipik Almancı geyiği.
Halk arasında popüler olan bu hikâyeleri toparlayıp ulusal bir efsaneye dönüştürmek ise, halkın veya Allahın değil, saray ve tapınak propagandacılarının işiymiş gibi görünüyor.
[1] Tevrat’ın anonim yazarlarını J, E, D ve P olarak ilk tasnif eden 1883’te Alman şarkiyatçı ve İncil alimi Julius Wellhausen’dır. Ayrıca bkz. R. Elliott Friedman, Who Wrote the Bible (1987) ve Robert Wright, The Evolution of God (2009).
[2] 525’te Mısır yenilip İran yönetimine girecek, fakat ardarda gelen isyanlardan sonra 460’ta yeniden bağımsızlığını kazanacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder