6 Aralık 2013 Cuma

Peygamberlik mesleğine dair

İbranice nabî (geç dönem telaffuzu navi, נָבִיא), peygamber. “Söylemek, konuşmak” anlamına gelen N-B-A kökünden, esasen “sözcü” demek. Nitekim Eski Yunanca prophêtaπροφήτα, aynı şekilde, phêmi(söylemek) fiilinden, “sözcü, başkası adına söz söyleyen.” Tanrıdan geldiği farz edilen sözü/ilhamı insanlara iletme işini üstlenmişler.

Antik Yunanda prophêta nispeten düşük prestijli biri, bir tür şaman. Didim’deki Apollon tapınağının prophêta’sı mesela, okuryazar olmayan, yarı-deli bir kadınmış. Muhtemelen birtakım maddeler kullanıp trans haline girer, tanrı Apollon’un mesajlarını dile getirirmiş. Mesajı yorumlayıp ölçülü vezinli beyit haline koymak, kentin en itibarlı ailelerinden seçilen Rahip’lerin işi.

Tevrat’ta da Rahipler (kohanim) sınıfı ile Nebi’lerin ayrı, hatta rakip iki zümre olduğu anlaşılıyor. Rahiplik babadan oğula geçen, kuralları yasa ile tanımlanmış bir meslek. Kurban kesmek, belli törenleri yönetmek onların işi. Nebiler daha arızalı tipler; rahipler ve bilicilerle sık sık çatışma içindeler. Kral danışmanlığı gibi bir işlevleri olduğu anlaşılıyor. Sırası gelince kralla çatışmaktan da pek çekinmemişler. Sanki Türk Oğuzname’lerindeki Dede Korkut’u anımsatan bir konumları var. Nasıl seçildiklerine ilişkin yeterli bilgimiz yok; Elîşa’nın peygamberliği İlyas’tan devralışı hadisesinden anlaşıldığı kadarıyla (II Krallar 2.15) belki bir tür “el verme” yoluyla halife tayin etmişler.

Yeremya 29.26’da “deliler ve nebiler” bir arada anılmışlar. Deli olmasalar da, muhalifleri tarafından bazen öyle suçlandıkları anlaşılıyor. Yeremya 29.1’de Babilliler tüm rahipleri ve nebi’leri toplayıp götürüyor; demek ki aynı anda çok sayıda nebi varmış. I Krallar 18.22’den öğrendiğimize göre Öz Hakiki Tanrı’nın peygamberlerinin yanısıra, kötü tanrı Baal’in de 450 tane nebi’si bulunuyormuş. İlyas peygamberlik yarışında onları yenmiş, sonra hepsini öldürtmüş.

*

Krallık düzeniyle birlikte ortaya çıkmış ve krallıkla birlikte ortadan kalkmış bir kurum olduğu şüphesiz.

Tevrat’ta nebiler zincirinin ilki olarak adı geçen kişi Samuel, gerçi krallıktan öncesine ait, hatta İsrailoğullarına Allah’ın emriyle ilk kral seçtiren kişi (I Samuel 9 v.d.).[1]Ama orada can alıcı bir ayrıntı var: “Eskiden İsrail’de biri Allah’a bir şey sormak istediğinde “haydi biliciye gidelim” derdi. Çünkü bugün peygamber (nabî) denilene o vakit bilici (הָרֹאֶה, kâhin, müneccim) denirdi” (I Samuel 9.9).  “Bugün” den kasıt MÖ 7. yy sonu, Tevrat’ın ana tarih anlatısının derlendiği devir. “Eskiden” dediği bundan 300-400 yıl önceki yarı-efsane çağı. “Bugüne” ait bir terim, eski zamana yansıtılmış. Nitekim aynı hikâyenin alternatif anlatımı olan Tarihler (Chronicles) kitabında Samuel’den “nebî” değil, “bilici” diye söz ediliyor (I Tarihler 9.22).

Samuel neden nebîlik mertebesine yükseltilmiş, anlamak çok zor değil. 7. yy’ın sert siyasi ortamında belli ki nebîlerin kraldan eski ve kraldan yüksek bir makama sahip olduklarının vurgulanması istenmiş. O yüzden ilk kraldan öncegelen, ve Allah’tan aldığı talimatla kralı takdis eden bir nebî gerekmiş. Keza Samuel’den sonraki Nathan ve Oded nebîlerin de kral Davut ile Süleyman’ı bazen takdis, bazen ikaz ettikleri vurgulanmış. Davut ve Süleyman’ın büyük ölçüde mitolojik şahsiyetler olduğu göz önüne alındığında, anlatılan şeyin siyasî anlamı daha net görülüyor.

*

Gerçek bir tarih dönemiyle ve tarihi şahsiyetlerle bağdaştırılabilen ilk nebî İlyas. Kuzey (İsra’el) Krallığında, y. MÖ 870-850 yıllarında hüküm süren kral Ahab zamanında zuhur etmiş. Kralın çok-tanrıcılık eğilimleriyle mücadele etmiş; belki de ilk kez Yahve inancını güçlü bir şekilde öne sürmüş. (Eliyâhu אֱלִיָּהוּ adı “Rabbim Yahve’dir” demek; isimden çok slogan gibi.) Bana öyle geliyor ki nebîlik makamını bir kurum ve kavram olarak ilk tanımlayanlar, İlyas ve halifesi Elîşa. Sonraki nebîler esas olarak onları model almışlar.[2]

Sözleri kitaplaştırılıp Tevrat’a dahil edilen ilk nebi’ler Hoseave Amos. Onlar da kuzeyli, 700’lü yıllarda yaşamışlar. Tevrat derlemesini oluşturan metinlerin en eskileri muhtemelen bunlar. Her ikisi de henüz Tek Tanrı kavramından çok uzak. Çeşitli tanrılar arasında Yahve’nin en güçlü ve gazabı en müthiş tanrı olduğunu kanıtlamaya çalışmışlar.

Güney (Yahud) Krallığında adı geçen ilk nebi İşaya, 7. yy başı. Onu, tüm nebilerin en karakteristiği olan Yeremya izlemiş (7. yy sonu). Babil esareti zamanında ve hemen sonrasında Ezekielve Zekeriya nebilik etmişler. Kraliyetin çöküşü MÖ 587, nebîler silsilesinin tükenmesi yaklaşık 530 veya 500. Aradaki iki üç kuşak, belli ki kraliyetin geri gelmesi umuduyla eski alışkanlıkları sürdürmüş. Babil dönüşünden ve İkinci Tapınağın inşaından sonraki devirde ise artık nebilerin adı geçmiyor. Mesela MÖ 448 dolayında Yahudi dini yasalarına son şeklini veren ve Tevrat’a dahil iki önemli kitaba konu olan Ezra ve Nehemya nebî değiller. Ezra (Uzeyr) Tevrat’ta sadece Alim (sofer, “molla?”) ve Rahip (kohen) olarak anılıyor (Ezra 7:11, Nehemya 8:9). Nehemya ise Vali ya da Yönetmen (Nehemya 12:26).

*

Musa'nın peygamberliği konusu biraz daha karışık.

Tevrat’taki Musa hikâyesinin en az iki ayrı kalemden çıktığını biliyoruz. Daha eski olanı İkinci Yasa (Deuteronomy), 7. yy sonlarına ait. Diğeri Çıkış, Leviler ve Sayım kitapları, daha geç.

İkinci Yasa yazarının peygamberlik konusuna yaklaşımı tuhaf. 13. babda peygamberlerin (nabiim) “rüya görücü” olduğu, yalan söylediği, ve Allahın onları kahredeceği birkaç kez vurgulanmış. 18. babda ise, İsrailoğulları arasında Allah’ın gerçek sözcüsü olan bir peygamberin (nabî) çıkacağı müjdelenmiş. Bu kişinin Musa olduğu ima ediliyor, ama açıkça söylenmemiş. Nihayet, sonradan eklenmiş izlenimi veren son paragrafta (34.11) “o günden bu yana İsrail’de Musa gibi Tanrı ile yüz yüze görüşen bir peygamber çıkmadı” denilmiş. Bu cümle muğlak, çünkü Musa’nın nabî mi, yoksa tüm nabîlerden üstün başka bir şey mi olduğu anlaşılmıyor.

Çıkış (Exodus) ve Sayım (Numbers) yazarının tavrı daha net. Çıkış 7.1’de Musa’nın değil kardeşi Harun’un peygamber (nabî) olduğu açıkça belirtilmiş. Çıkış 15.20’e göre kızkardeşleri Miriyam da peygamber (nabiyya). Buna karşılık Musa peygamber değil, daha üstün bir şey. Sayım 12:6-8 bu konuda net. Allah nabi’lerle rüyada konuşur, oysa Musa ile “açıkça, yüz yüze” görüşmüştür.

Bundan ne sonuç çıkaracağız?

Bence şöyle bir şey. 1) Tevrat’ın yazıldığı devirde (MÖ 7. ve 6. yy’larda) nebilerin düzinesi beş paraydı. 2) Tanrıdan direkt mesaj alma tekeli onlara aitti. 3) Nebilerin genellikle yalancı olduğuna dair bir düşünce vardı. 4) Eski zamanda şimdiki nebiler gibi olmayan, tanrıya farklı bir boyutta ulaşmış bir figür lazım oldu. 5) Musa bu göreve uygun bulundu.

Tesadüfen tam bu sırada, Tapınağın bir odasında, Musa Yasalarını içeren eski bir elyazması bulunuverdi (II Krallar 23:24). Yine tesadüfen, bu yasalar kral Yosiah (MÖ 641-609) ile başrahibi Hilkiyah’ın siyasi-dini programına tam denk gelmekteydi. Doğal olarak, o yasaların müellifi olan Musa’nın normal peygamberlerden ayrı bir yere oturtulması gerekti. Oturtuldu.

*

Tevrat’ta Nuh, Yakup, Yusuf, Davut ve Süleyman peygamber değildir. İlk üçü Atalar (aboth, patriarchs) kategorisinde sayılır, son ikisi sadece kraldır. İbrahim’den sadece bir yerde (Yaratılış 20:7) nabî diye söz edilir, orada da kastedilen “nefesi kuvvetli hoca” ya da “evliya” gibi bir şey görünüyor.

Öte yandan, tanrı ile direkt hattan görüşmek eğer nebîlere mahsus bir şey ise, eski zamanların fantastik aleminde tanrı(lar)la yüzgöz olan kişilerin tümünün mantıken nebî sayılması gerektiği rahatlıkla iddia edilebilir. Adem ile Havva sık sık Patronla muhatap olmuşlar; Yakup güreş tutmuş; Nuh gemi yapım ve zooloji koleksiyonculuğu talimatı almış. Nebilerden neleri eksik?

Nitekim Tevrat’ta bu yönde hiçbir ifade olmadığı halde, sonraki devirde, yani Hıristiyanlığın doğumu ile Talmud’un oluşumu arasındaki dönemde, nebi kavramının kontrolsüz olarak genişleme eğilimine girdiği anlaşılıyor.

Misal: Tevrat’ta Yônah (Yunus) Amittai adlı bir nebînin oğludur, ama kendisine nebî adı verilmez (II Krallar 14.25). Buna karşılık, hikâyenin ilk anlatımından yaklaşık 700 yıl sonra yazılan Matta İncilinde (12:39, 16:4) Yunus “prophêta” olarak anılır. Tevrat’taki DanielBabil’de yaşamış bir efsane kahramanıdır; oysa yine Matta 24:15 ve Markos 13:14’e göre Daniel peygamberdir.

*

İncil’deki peygamberlik konusu da hayli sürprizlidir. Ama onu da başka zaman anlatayım.





[1] Samuel Kuran’da Bakara 247’de anılan isimsiz nebîdir. Samuel’in takdis ettiği ilk İsrail kralı Şaûl, Kuran’da Tâlût adıyla anılır. İbraniçe /ş/ harfinin Aramice /t/ halini alması tipiktir. +ût Aramice çoğul ekidir. Tâlût “Şaul’lar” anlamına gelir.

[2] Bugünkü İsrail’in kuzey yarısında Ahab ve babası Omri zamanında (MÖ 900 ve devamı) merkezî bir krallığın ortaya çıktığı, arkeolojik bulgularla desteklenen bir bilgi. Buna karşılık, bunlardan yüz yıl kadar önce Kudüs’te (güneyde) hüküm sürdüğü rivayet edilen Davut ve Süleyman’a ilişkin arkeolojik iz yok. Bu dönemde Kudüs’ün birkaç haneden oluşan bir yarı-göçebe yerleşimi olduğu biliniyor. Güneyde kentleşme ve krallık kurumları ancak MÖ 650’ler dolayında belirmiş. Zengin ve müreffeh Kuzey devletinden daha eski ve daha güçlü bir Güney krallığı efsanesi, hiç şüphesiz 7. yy’ın siyasi gerekleriyle açıklanması gereken bir  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder