Bin seneden beri Time ve Newsweek’e bakmamıştım. Economist’e de en son iki üç sene önce göz gezdirdim. Sevgili Cansın Sağesen, sağolsun, son sayılarını toplayıp göndermiş. Sabah kahvaltıda okuyacak malzeme çıktı.
Time hiç değişmemiş: çatal dilli ve riyakar. Bir tür Amerika Hürriyet’i. Yeni Newsweek de güven vermedi. Haber üretmek için yırtınmışlar, riskli sulara girmişler. Economist en ağır başlısı. Onun da kendini beğenmişliği rahatsız edici -smug self-satisfaction, nasıl çevrilir?
New Yorker gibi bir şahser varken, ı-ıh, bunlar okunmaz. Canım New Yorker! Her sayısı bir mücevher: ufuk zıplatıcı. Texas’ta öldürülen paygamberle ilgili yazıyı geçen gün söylemiştim. Önceki sayıda, okul basıp 30 kişiyi öldüren çocuğun anne babasıyla röportaj yapmışlar. Ama öyle bizdeki gibi “bu konuda neler düşünüyorsunuz” röportajı değil. Bir seneye yakın peşlerini bırakmamış; tüm geçmişlerini deşmiş; çocuğun arkadaşlarını, doktorunu konuşturmuş; olayı kavramaya çalışmış.
24 Mart’ta, techno müziğin Berlin gece kulüplerinde doğumuna ve evrimine dair bir yazı: dört dörtlük tarihçilik. Önceki sayıda: Çin’de resmi yapı dışında yeni tip eğitim kurumları oluşturma deneyleri. Eşcinsel evliliği için otuz sene mücadele edip zaferi göremeden ölen kadının sevgilisinin anıları. İnternet fenomeni haline gelen horse-ebooks’un kurucularının hikayesi. Moğolistan’dan yasadışı fosil ticaretinin arka planı. Her biri onar yirmişer sayfa.
Geçen sene bir tane vardı, Minnesota’da yeni bir elma türünün geliştirilip piyasaya sürülmesinin öyküsü. Vallahi hayatta okuduğum en ilginç on makaleye girer.
*
2012 yılında dünyada 437.000 cinayet işlenmiş; bu Economist’ten. Öldürülenlerin dörtte üçü erkekmiş. Bakalım “erkek cinayetlerine son” diye ne zaman pankart açarlar. En yüksek kadın cinayeti oranları Japonya ve Kore’de, %50’nin üzerinde. Kültür mü, yoksa sosyal eşitliğin artmasıyla mı ilgili belli değil.
Orta yaşın üstünde insanların cinayete kurban gitme oranı en yüksek Batı Avrupa’da. Yaşlı nüfusun fazlalığından mı? Centilmenliğin ölümü mü? Yoksa çatışma kültürünün azalması mıdır –malum, çatışma ve cinsel hırs, önde gelen cinayet nedenleri, daha çok gençleri etkileyen şeyler.
*
Başkanlık sistemi ABD dışında illa ki diktatörlüğe götürür diye, bizdeki köşe ağalarında sarsılmaz bir inanç var. Hangi örneklemeye, hangi araştırmaya dayanıyor bilmiyorum.
Bütün dünyada başkanlık sistemine doğru bir trend var. Daha şeffaf, parti oligarşilerinin gücünü azaltıcı, sistem-dışı yeni seslerin ortaya çıkışına müsait, iki partili veya iki koalisyonlu sistemlerin oluşmasını teşvik ettiği için genellikle daha istikrarlı.
Bütün Latin Amerika ülkelerinde başkanlık sistemi var. Bizdeki Latin Amerika imajı 1960’lardan kalma olduğu için burun kıvırırlar, ama bak Brezilya’ya, Arjantin’e, Uruguay’a, Şili’ye, demokrasi ve özgürlükler açısından bizden bir hayli daha iyiler. Otuz senedir de askeri darbe görmediler. Meksika’nın başka problemleri var, ama demokrasinin kurumsallaşması açısından ciddi başarılar kaydetti. Kosta Rika istisnadır, ama siyasi rejim anlamında dünyanın en şeker ülkelerinden biri. Hepsi de başkanlık sistemi ile yönetiliyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti, dünyanın en zor dönüşümlerinden birini az hasarla atlattı görünüyor: başkanlık sistemi. Endonezya’da demokratik rejim 1980’lerden bu yana düzgün yürüyor: başkanlık sistemi. 190 milyon seçmeni olan ve ekonomisi son 10 yıldır yılda %7 büyüyen Nijerya’da da başkanlık sisteminden memnunmuşlar diye okudum. İran bizim anladığımız manada demokratik değil, ama başkanlık kurumu sistemin nispeten en demokratik unsuru galiba. Afaganistan’da da çözümün başkanlık sisteminde olduğuna inanıyorlar.
Ermenisten, Gürcistan, Ukrayna pek demokrasi sayılmaz ama başkanlık sisteminden zarar gördüklerine dair bir belirti yok. Bir tek Rusya ile Mısır’da başkanlar Tayyip’leşme eğilimi gösterdiler. Mısır’daki cezasın buldu, Rusya henüz belli değil.
“Bütün dünyada diktatörlükle eş anlamlıdır” diye ahkam kesmeden önce bir-iki gazete dergi okusalar ya?
Time hiç değişmemiş: çatal dilli ve riyakar. Bir tür Amerika Hürriyet’i. Yeni Newsweek de güven vermedi. Haber üretmek için yırtınmışlar, riskli sulara girmişler. Economist en ağır başlısı. Onun da kendini beğenmişliği rahatsız edici -smug self-satisfaction, nasıl çevrilir?
New Yorker gibi bir şahser varken, ı-ıh, bunlar okunmaz. Canım New Yorker! Her sayısı bir mücevher: ufuk zıplatıcı. Texas’ta öldürülen paygamberle ilgili yazıyı geçen gün söylemiştim. Önceki sayıda, okul basıp 30 kişiyi öldüren çocuğun anne babasıyla röportaj yapmışlar. Ama öyle bizdeki gibi “bu konuda neler düşünüyorsunuz” röportajı değil. Bir seneye yakın peşlerini bırakmamış; tüm geçmişlerini deşmiş; çocuğun arkadaşlarını, doktorunu konuşturmuş; olayı kavramaya çalışmış.
24 Mart’ta, techno müziğin Berlin gece kulüplerinde doğumuna ve evrimine dair bir yazı: dört dörtlük tarihçilik. Önceki sayıda: Çin’de resmi yapı dışında yeni tip eğitim kurumları oluşturma deneyleri. Eşcinsel evliliği için otuz sene mücadele edip zaferi göremeden ölen kadının sevgilisinin anıları. İnternet fenomeni haline gelen horse-ebooks’un kurucularının hikayesi. Moğolistan’dan yasadışı fosil ticaretinin arka planı. Her biri onar yirmişer sayfa.
Geçen sene bir tane vardı, Minnesota’da yeni bir elma türünün geliştirilip piyasaya sürülmesinin öyküsü. Vallahi hayatta okuduğum en ilginç on makaleye girer.
*
2012 yılında dünyada 437.000 cinayet işlenmiş; bu Economist’ten. Öldürülenlerin dörtte üçü erkekmiş. Bakalım “erkek cinayetlerine son” diye ne zaman pankart açarlar. En yüksek kadın cinayeti oranları Japonya ve Kore’de, %50’nin üzerinde. Kültür mü, yoksa sosyal eşitliğin artmasıyla mı ilgili belli değil.
Orta yaşın üstünde insanların cinayete kurban gitme oranı en yüksek Batı Avrupa’da. Yaşlı nüfusun fazlalığından mı? Centilmenliğin ölümü mü? Yoksa çatışma kültürünün azalması mıdır –malum, çatışma ve cinsel hırs, önde gelen cinayet nedenleri, daha çok gençleri etkileyen şeyler.
*
Başkanlık sistemi ABD dışında illa ki diktatörlüğe götürür diye, bizdeki köşe ağalarında sarsılmaz bir inanç var. Hangi örneklemeye, hangi araştırmaya dayanıyor bilmiyorum.
Bütün dünyada başkanlık sistemine doğru bir trend var. Daha şeffaf, parti oligarşilerinin gücünü azaltıcı, sistem-dışı yeni seslerin ortaya çıkışına müsait, iki partili veya iki koalisyonlu sistemlerin oluşmasını teşvik ettiği için genellikle daha istikrarlı.
Bütün Latin Amerika ülkelerinde başkanlık sistemi var. Bizdeki Latin Amerika imajı 1960’lardan kalma olduğu için burun kıvırırlar, ama bak Brezilya’ya, Arjantin’e, Uruguay’a, Şili’ye, demokrasi ve özgürlükler açısından bizden bir hayli daha iyiler. Otuz senedir de askeri darbe görmediler. Meksika’nın başka problemleri var, ama demokrasinin kurumsallaşması açısından ciddi başarılar kaydetti. Kosta Rika istisnadır, ama siyasi rejim anlamında dünyanın en şeker ülkelerinden biri. Hepsi de başkanlık sistemi ile yönetiliyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti, dünyanın en zor dönüşümlerinden birini az hasarla atlattı görünüyor: başkanlık sistemi. Endonezya’da demokratik rejim 1980’lerden bu yana düzgün yürüyor: başkanlık sistemi. 190 milyon seçmeni olan ve ekonomisi son 10 yıldır yılda %7 büyüyen Nijerya’da da başkanlık sisteminden memnunmuşlar diye okudum. İran bizim anladığımız manada demokratik değil, ama başkanlık kurumu sistemin nispeten en demokratik unsuru galiba. Afaganistan’da da çözümün başkanlık sisteminde olduğuna inanıyorlar.
Ermenisten, Gürcistan, Ukrayna pek demokrasi sayılmaz ama başkanlık sisteminden zarar gördüklerine dair bir belirti yok. Bir tek Rusya ile Mısır’da başkanlar Tayyip’leşme eğilimi gösterdiler. Mısır’daki cezasın buldu, Rusya henüz belli değil.
“Bütün dünyada diktatörlükle eş anlamlıdır” diye ahkam kesmeden önce bir-iki gazete dergi okusalar ya?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder