Cezaevinde vakit kolay geçmiyor. Yardımcı olmak için arkadaşlar bana sorular gönderiyor, ben de kağıt kalemi alıp cevap yazıyorum. Buyurun, üç tane:
"Dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir mi? Ne dersiniz?"
Derin bir paradokstur. "Demokrasiyi" haddinden fazla ciddiye alırsan çobanın oyuyla benim oyumun eşitliği rahatsız eder. Fazla ciddiye almazsan, eşitliğin hikmetini daha iyi anlarsın.
Hiçbir toplumda halkoyu, iktidarın tek kaynağı değildir. Her toplumda ve her toplum biriminde, alim cahilden, amir memurdan, zengin fakirden, haklı haksızdan, hakim cemaate mensup olan olmayandan daha güçlüdür. Borusu daha sesli öter.
Demokrasinin işlevi, toplumda var olan, her zaman var olacak olan, var olması aklın ve ahlakın gereği olan eşitsizlikleri dengelemektir. Yumuşatmaktır. Kamu yönetiminde cahilin, memurun, fakirin, haksızın ve zencinin sesini duyurmaktır. Doğal ve edinilmiş üstünlüklerin, kahredici bir tahakküme dönüşmesine set çekmektir.
Elbette dağdaki çobanın oyu şehirdeki alimin ve amirin oyuna üstün olacak. Halkoyu, telafi mekanizmasıdır. Alim ile amir zaten maçı almışlar, karşı tarafın tek golüne itiraz etmek neden?
Ne zaman ki o golün sarhoşluğuyla dağdakiler alimin ilmine, amirin emrine, haklının hakkına ve zenginin alın teriyle edinilmiş servetine göz koymaya başlarlar, işler o zaman çığırından çıkmaya başlar. Çobanın oyu o zaman göze batar.
"Özgürlük nedir?"
Aklınla ve vicdanınla başbaşa kalabilmektir. Açlığın gurultusundan, zorbanın homurtusundan ve mahallelinin mırıltısından nefsini arındırabilmektir. Zor iştir. Saf halini gören olmamıştır. Azıcık yanına yaklaşabilirsen şanslı sayılırsın.
Akıl dediğin şey, hakikati arama melekesidir. Vicdan, hakkı arama melekesidir. Hak ve hakikat, aynı madalyonun iki yüzüdür. İnsan evladını diğer hayvanlardan -koyundan, köpekten ve maymundan- ayıran temel haslettir. Demek ki özgürlük, insanı insan yapan şeydir. Ya da "daha fazla" insan yapan şeydir diyelim. İnsanlaşmanın şartıdır. Özgürlük yoksa koyun olabilirsin, köpek olabilirsin, maymun olabilirsin. Belki rahat da edersin. Ama insanlığın eksik kalır. Hakikat duygun körelir. Hak duygun dumura uğrar.
Özgür olmamak demek, açlığın veya zorbanın veya mahallenin kölesi olmak demektir. Tercihlerini ve eylemlerini, bedensel iştahlarınla veya korkularınla veya toplumsal sadakatlerinle yönlendirmektir. Diğer hayvanlar da yapar bu kadarını. İnsanı insan yapan şey, nadiren de olsa, bu köleliği aşabilmesidir. Durup, "bu işin doğrusu ne?" diye sorabilmesidir.
O soruyu sormanı teşvik eden ortamın adına özgürlük diyoruz. Eğer ahlak felsefesi diye bir şey varsa, gerçekten kayda değer tek konusu özgürlük olmalı sanırım.
"Dine inanmak/bağlanmak zeka gerektirir mi?"
Dindar olmak, 1) ana babanın anlattığı masalları tekrarlamak ve sonraki kuşağa aktarmak, 2) onların önemsediği birtakım törensel davranışları sürdürmek, 3) onların bazı toplumlara ve cemaatlere ilişkin önyargılarını paylaşmak demektir. Bunun için asgari seviyeden öte bir zeka gerekmez sanırım.
Elbette dindar olan zeki insanlar da var. Bunlar, hayatta önlerine çıkan yeni olguları, yeni ahlaki ikilemleri, anne babalarından miras zihinsel çerçeve içinde anlamlandırmaya çalışan insanlardır. Eskiden, daha iyi modeller yokken veya yeterince bilinmiyorken, değerli fikirler üretebilmişlerdir. O çağın mütevazı paradigmaları çerçevesinde, insanoğlunun dünyayı ve kendini kavrama çabasına katkıda bulunabilmişlerdir.
Bugün ise -gerek bilimsel gerek ahlaki sahada- alternatifler o kadar zengin ve o kadar üstündür ki, zeki insanların hala eski çağların ilkel paradigmaları çerçevesinde dünya görüşü üretmeye çalışmasını, en iyi yorumla, ana babalarına yönelik abartılı bir sadakate yormaktan başka ihtimal düşünemiyorum.
İnternet çağında güvercinle mesaj göndermek hoş bir hobi olabilir. Ama kalkıp da bunun tek veya en doğru iletişim yöntemi olduğunu iddia ederlerse, o zaman, zekalarından ya da -daha kötüsü- dürüstlüklerinden şüphe etmekten başka çaremiz kalmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder