5 Haziran 2014 Perşembe

Tarihi Asansör






İzmir'e yaptığım bu son ziyaret kısa olmasına rağmen dolu dolu geçti. Bu sefer gitmediğimiz yerlere şans tanıdık; Tarihi Asansör'e çıktık, Kordon'da yürüyüş yaptık, Deniz Restaurant'ta doğum günümü kutladık, Tavacı Recep Usta'da keyifli bir öğle yemeği yedik, Bostanlı'da yeni açılan Starbucks'ta kahve içtik...




Beni en çok sevindiren ise görmeyi çok çok istediğim sevgili Elfony ile buluşmamız oldu. O kadar iyi geldi ki onu karşımda görmek... Dünyalar güzeli bir anne, dupduru, narin mi narin... Dünyalar tatlısı Ecey'i andık, fotoğraflarına baktık. Aslında amacım onun acısını paylaşmak ve bir nebze de olsa teselli etmekti ama tam tersi oldu, ben ağladım o beni teselli etti. Yüreği sevgi dolu bu anne hepimize güçlü olmanın ne demek olduğunu öğretti, dilerim yüreğindeki yangın zaman içinde azalır ve Can'ı Cemik'i ile ömrünün sonuna kadar mutlu olur, o bunu fazlasıyla hakediyor çünkü... Seni seviyorum canım Elfony...




Bu arada İzmir'e bu son gelişimde yolda yürürken blog ve instagramdan beni takip eden, Nil'i tanıyıp yanımıza gelen tatlı anneler ile tanışma fırsatım oldu; Doorstepping, Ozlemazap ve Ozg_Esm'ya buradan kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum!



 Şimdir biraz da Tarihi Asansör turuna çıkalım. İzmir'de gitmek istediğim yerlerden biri de bu asansördü, kayınvalidemle Niloşu da alıp Bostanlı'dan vapurla Konak'a geçtik.



Dario Moreno Sokağına girip asansöre doğru yürüdük.





Tam bir İzmir aşığı olan Dario Moreno sokağın içinde yer alan bu evde yaşamış.








Dario Moreno'nun Vasiyeti...


Canım İzmir


İzmir, tatlı ve sevgili şehrim...


Bir gün şayet senden uzakta ölürsem...


Beni sana getirsinler...


Fakat mezarıma götürürlerken


"Öldü" demesinler.


"Uyuyor" desinler koynunda...


Tatlı İzmir'im...




Vasiyetine rağmen Dario Moreno ölünce İsrail'de toprağa verilmiş...








Dar sokaktan yukarı doğru yürüyüp asansöre çıktık. Eskiden bu asansörü kullanmak ücretliymiş, şimdi bedava olmuş...




1907 yılında Musevi işadamı Nesim Levi (Bayraklıoğlu) tarafından yaptırılan asansör, birinden diğerine 155 basamakla ulaşılan iki semt arasında hızlı ve kolay ulaşım sağlama amacıyla yaptırılmıştır. Günümüzde İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından eğlence, kültür ve dinlence mekanı olarak kullanılır; kentin önemli bir turistik durağıdır. Asansöre, halk arasında “Asansör Çıkmaz Sokağı” olarak bilinen, resmi adı “Dario Moreno” olan sokaktan ulaşılmaktadır. Kule, taş olan iki bölümden sonra tuğla olarak yükselir. Yapının Halilrıfatpaşa Caddesi’ne ulaştığı yerde demir konsollar üzerinde taşınan ahşap bir balkon bulunur. Bu balkondan İzmir şehri kuşbakışı izlenebilmektedir.




İzmir’in Karataş bölgesi tarih boyunca taş ocağı olarak kullanıldığından, sahil şeridi (bugünkü Mithatpaşa Caddesi) ile yukarıdaki Halil Rıfat Paşa semti uçurumlarla birbirinden ayrılmıştı. İki semt arasına Türklerin “Karataş Merdivenleri”, yukarıdaki semte yerleşen Yahudilerin “Devidasların Merdiveni” adını verdikleri merdivenler yapıldı. Merdivenlerin üst kısmındaki Devidas ailesinin evi, aşağıdaki en büyük evde ise Nesim Levi (Bayraklıoğlu) adlı tüccarın evi bulunuyordu. Baba Devidas’ın bir gün merdivenlerde düşüp ayağını kırmasından sonra dostu Nesim Levi’nin Avrupa şehirlerinde gördüklerine benzer bir asansör yapma fikrini geliştirdiği anlatılır. Asansör kulesi Marsilya’dan getirtilen tuğlalar ile yapıldı. İnşaatı 1907’de tamamlandı.



1942 yılında satılıncaya kadar geliri Karataş Musevi Hastanesi'nin giderlerini karşılamakta kullanılıyordu. 1942 yılında el değiştiren asansör, işleticilerin iş bırakması, ölmesi gibi nedenlerle bir süre kapalı kaldıktan sonra 1983’te belediyeye bağışlandı ve 1985’te restore edildi. 1985’teki restorasyondan önce kuledeki asansörlerden biri buharla, diğeri elektrikle çalışırdı. 1985’te, asansörlerin her ikisi de elektrikle çalışacak şekilde düzenlenmiştir. (Kaynak: Vikipedi)




Asansöre binmeden önce aşağıdan yukarı bir bakış... 




Bu da asansörle çıktıktan sonra yukarıdan aşağı Dario Moreno Sokağı'na bir bakış :)




Yukarıdan İzmir manzarası... Gördüğünüz denizin güzelliği mi yoksa betonun çirkinliği mi? Bu biraz da bakış açınıza kalmış artık...






 Gelin ve damatlar da burayı fotoğraf çekimi için sık sık kullanıyormuş, o gün biz de birkaç yeni evli çifte denk geldik.




Teras Cafe'de püfür püfür esen rüzgara karşı kahve içmek harikaydı doğrusu!




Tadı damağımızda kaldı ama her güzel şeyin de bir sonu varmış...




Bir sonraki gelişimize kadar şimdilik hoşçakal dedik bu güzel şehre...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder