Çanakkale Savaşı esnasında İstanbul'un zengin ve soylu ailelerinin hanımları da "İş başa düştü! Bugün bizler de birşeyler yapmalıyız." diyerek hastanelere koştular. Günlerce bitkin ve uykusuz kalarak yaralılarla ilgilendiler. Devletin ileri gelenleri bunca emek karşılığında birşeyler vermek istediler, kabul ettiremediler. Bütün bu fedakarlıklar karşılıksız kalmamalıydı. Birşeyler verilmeliydi. Esir İngiliz tüfeklerinin namlularını keserek yüzük yaptılar. Emeği geçenlere dağıttılar...
1999 Mart’ında pek çok kitap yazmış, ilginç bir köy imamı ile ilgili araştırma yapmak için Edremit’e gittim. El Ezher’de okumuş, Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışmış, Çanakkale, Filistin cepheleri, Kurtuluş Savaşı derken yıllar sonra Edremit’e dönmüş, binlerce kitabını Edremit Kütüphanesi’ne bağışlamış birisi. Onunla ilgili çalışırken söz Çanakkale’ye gelince masada oturanlardan birisi söze karıştı. “Dedem Çanakkale’den dönmüş ama babası kalmış” dedi. Biraz anlatmasını konuyu açmasını istedim. Dedesinin babası Halil Çavuş Çanakkale savaşları başladığında 47-48 yaşlarındadır. Oğlu Ali 19-20 yaşlarındadır. Ali Çanakkale’ye gider... Halil Çavuş’un hanımı, bir gün dükkana gelir:
“Bey, eve iki asker geldi. Seni sordular... Hemen askerlik şubesine gidecekmişsin... Acaba Ali’mize bir şey mi oldu? Yüreğime bir kor düştü!..”
“Tamam hanım olur, ben şimdi gider, öğrenir gelirim. Canım çekti, sen akşama ocağa bir kuru fasulye vur da yiyelim...” dükkanı toparlar, askerlik şubesine gider, kendini tanıtır.
Komutan ayağa kalkar: “Sen nerde kaldın? Yürü... Edremitliler Çanakkale’ye gidiyor. Koş yetiş...”
“Aman bey! Varıp eve haber vereyim... helalleşeyim.”
“Mümkün değil kafileden kopma... koş... Eve biz haber veririz..”
Gerçektende hemen eve koşup, “Kocanızı Çanakkale’ye yolladık” diye haber verirler. Aradan hayli zaman geçer. Kurtuluş Savaşı sonunda Ali geri döner.. Halil Çavuş’tan bir daha haber alınamaz.
“Ben o Ali’nin torunuyum hocam!.. Nenem, hayatı boyunca her akşam kuru fasulye pişirdi. Kendisi ağzına o yemekten tek bir lokma koymadı. Hep bize yedirdi. Nenem ölene dek her akşam o boş tabağı sofraya koydu ve kaldırdı. Koydu... ve kaldırdı... Bir şey daha söyleyeyim. Belki inanmazsınız.. Bizim evde hala her akşam kuru fasulye pişiyor. Çocuklar bıktık diye, mırın kırın ediyorlar ama.. hala pişiyor... Benim nenem hayatı boyunca sofraya boş tabak koydu. Çatalı kaşığı yanında hazır boş tabak, dedemizin tabağıydı. “Gelirse hemen koyuvereyim yemeğini... Acıkmıştır... Özlemiştir... Hemen koyuvereyim...” diye nenem boş tabağı hep sofrada tuttu. Ölüm döşeğinde bile “Dedenizin tabağını koyun.” diyordu...
19. Fırka Komutan Emri
Seyit Ali Çabuk Çanakkale Cephesi'nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915'de Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi. Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Çatışma sırasında Fransız savaş gemisi Bouvet vurularak hareketsiz kaldı ve batmaya başladı. Gemi mürettebatını kurtarmak için yardıma İngiliz Ocean ve Fransız Irresistible gemileri geldi. Ancak çatışma sırasında Seyit Ali'nin görevli olduğu topun vinci arızalandı. Bunun üzerine Seyit Ali 275 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. Seyit Ali, ilk iki atışta Ocean'a hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında İngiliz gemisi Ocean'a ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, bu nedenle mürettebat gemiyi terk etmek zorunda kaldı. Ocean da bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı.Bu yüzden komutan ona onbaşılık görevini verdi. Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı'ndan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da 275 kiloluk top mermisini kaldıramadı. Bir rivayete göre Seyit Ali tahtadan bir mermiyi sırtlayarak poz verdi. Bir başka rivayete göre ise Seyit Ali top mermisini kaldıramayınca boş bir kovan bulup mizansen yapıldı.
Tahtadan veya içi boşaltılmış bir mermi... Ne farkeder ki... Bence fotoğrafın nasıl çekildiğinden öte esas önemli olan Seyit Ali'nin bu başarıya imza atmış olması...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder