İslam hukukunun birincil kaynaklarına dair Batı dillerinde olsun, Türkçede olsun dişe gelir malzeme bulmak imkânsız gibi. Yüzyıllarca Hanefi hukukuna göre yönetilmiş bir ülkede, Hanefi mezhebinin temel eserlerinden hiç birinin çevirisi yok. Ne Ebu Yusuf, Kitabül Harac, ne Şeybanî, Kitabül Asl veya Camiül Kebir veya Camiül Sağir. Türkçesinin olmaması hadi doğal diyelim, buralarda cehalet imanın birinci şartı sayılır. İşin tuhafı Almancası yahut İngilizcesi de yok. Berlin Kütüphanesinde, hayrettir, Arapçaları bile yok. Şafii hukuku keza. İmam Şafii’nin Risale’sinin Lowry çevirisi mevcut, ama Kitabül Ümm’ün aslını veya çevirisini ara ki bulasın.
Dolayısıyla ikincil kaynaklarla, ansiklopedi maddeleriyle falanla yetinmek zorundayız. Bunların ne kadar güvenilmez şeyler olduklarını insan zamanla öğreniyor, hayret ediyor. Bir kere yerliler baştan aşağı tevil ve riya, hakikati bulmak diye bir kaygı bunların semtine uğramamış, tek bildikleri şey kasaba tüccarı mantığıyla İslam pazarlamak. Yabancılar biraz daha düzgün, ama onlarda da kulaktan dolma, sorgulanmadan aktarılmış basmakalıp yargılar çok.
[Tuhaftır, İslam ülkelerinde gayrimüslimlerin statüsüne dair en çok ve en ciddi yayın 20. yüzyılın ilk yarısında Hindistan’da çıkmış. Anlaşılan yeni Hindistan hukukunu oluşturma çalışmalarının bir parçasıymış. Ama orada da maksat dinlerarası barış dostluk ve kardeşliği tesis etmek olduğundan, kimse netameli konulara fazla girmek istememiş.]
*
Geçen gün aktardığım Ömer Ahitnamesini, Batılı kaynakların bazıları, ihtiyat kaydıyla, Ömer bin Hattap’a değil ama Halife II. Ömer’e (ö. M 720) atfediyorlar. Zimmilerin devlet hizmetinden topyekûn kovulmaları ve kıyafet kısıtlamaları ilk bu halife döneminde kaydedilmiş. Elimizdeki metin büyük olasılıkla bu dönemde yapılmış bir veya birkaç sözleşme üzerinden, yüz yıl kadar sonra derlenmiş bir belge. [Metnin çeşitli yazma versiyonları arasında da farklar var. Mesela bazılarında “zimmiler köle ve cariye edinemez” derken, bazılarında “Müslüman köle ve cariye edinemez” diyor.]
8. yy sonlarına dek oldukça esnek ve birbiriyle çelişen uygulamalar var. Belki bu yüzden, Ebu Hanife’nin (ö. 767) konuya dair yargıları nispeten daha yumuşak iken, sonraki iki kuşakta, Maliki mezhebinin kurucusu olan Malik b. Enes (ö. 795) ve Şafii mezhebinin kurucusu İmam Şafii (ö. 820) çok daha katı kurallar getirmişler. İslam ülkesinde yeni kilise inşa etme yasağı en geç Harunürreşid (786-809) devrinde norm haline gelmiş görünüyor. Daha önce bu kural vardı da eksik mi uygulanıyordu, yoksa sonradan mı oluşturuldu? O devir hukukçularının bile diyalektik becerisini zorlayan böyle bir konuyu bugün çözmek mümkün değil sanırım.
Her halükârda Mütevekkil zamanında (847-861) çıkarılan bir kararnameyle İslam fethinden sonra yapılmış olan bütün kiliselerin yıkılması emredilmiş. Zimmilerin ata binmemesine, kılıç taşıyamamasına ve sarı cübbe ve zünnar giymesine ilişkin kurallar da ilk bu tarihte net olarak kayıtlara geçmiş.
*
Dört mezhebin ortak içtihadına göre İslam ülkesinde yeni kilise kurmak (ihdas etmek) kesinlikle yasak görünüyor. Ancak uygulamada bu genel ilkenin ince nüansları var. İslam ülkesi ne demek? Yeni ne demek? Kilise ne demek? Kurmak ne demek?
Bakalım Ebussuud Efendi hangi sorularla cedelleşmiş?
Mes’ele: Bir kilise hîn-i fetihte müslümanlar malik olduktan sonra, nasara iştirâ edip geri kilise eylemeye kadir olurlar mı?
Elcevap: Olmazlar, mümkin değildir.(sf. 128)
Bir kilise fetihten sonra Müslümanların mülkü olmuşsa, Hıristiyanlar parasıyla satın alıp yeniden kilise edebilirler mi? Edemezler, ihdas sayılır.
Mes’ele: Hind-i zimmiye mahrûsa-i Konstantiniyye’de Amr-i Müslimden iştirâ eylediği kilise-i mu’attalasını kilise ittihaz edip, vakfiye yazdırıp, kilise-i merkumu ibadet-i nasara üzere vakf eyleyip, teslim ilel-mütevelli edip, lüzumuna hükm olunup, hükkâm-ı ehl-i islamdan bazıları imza eyleseler, zikr olunan vakıfname ma’mulün bihâ olur mu?
Elcevap: Vakıfname bâtıl-ı mahzdır. Emsâr-ı müslimînde kilise bina etmek nice nameşru ise, memluke olan kilise-i muattalayı kilise ittihaz etmek nameşru idüğü kütüb-i fetâvâda mestûr iken, anı bilmemeğe binaen yazılmışdır ve imza olunmuşdur.
Hıristiyan kadın İstanbul’da Müslüman kimseden satın aldığı terkedilmiş kiliseyi yeniden kilise etse, islam hukukuna uygun olarak Hıristiyan ibadetine vakfetse, mütevelliye teslim etse, islam mahkemesinden bunun geçerli olduğuna dair imzalı mühürlü hüküm alsa o vakıfnameye göre iş görülür mü? Vakıfname geçersizdir, çünkü İslam ülkelerinde? kentlerinde? (emsâr-ı müslimînde)kilise inşa etmek nameşru olduğu gibi, mülk haline gelmiş başıboş kiliseyi kilise edinmek de nameşrudur. Fetva kitapları böyle yazar. Hakim bunu bilmediğinden imzalamıştır.
Cevapta gizli hinlik emsâr sözcüğündedir. Misr, çoğulu emsâr أمصار, Arapçada hem ülke hem kent anlamına gelir. Halbuki gerek Hanefi doktrininde, gerek Osmanlı uygulamasında temel uyuşmazlık noktalarından biri tam da buradadır. İslam ülkesinde kilise yapımı topyekûn yasak mıdır? Yoksa Hıristiyan köylerinde yeni kilise yapılabilir mi?
Mes’ele: Padişah-ı islam fethettiği kalenin varoşunda kilise olmayıp, badehu kefere gelip mütemekkin olup “evvelden bizim bunda kilisemiz var idi” deyu kiliseler ihdas etseler, müslümanlar kal’ ettirmeğe şer’an kadir olurlar mı?
Elcevap: Olurlar, kalede Cum’a kılınırsa.(sf. 129)
Burada varsayılan genel ilke, İslam KENTİNDE yeni kilise yapılamayacağıdır. İslam kenti demek, cuma camii olan yerleşim demektir. Peki, Rumeli vilayetlerinin genel usulü gereği, kale fethedilip müslümanlarca iskân edildikten sonra, hıristiyanlar kale dışına (varoşa) yerleşip orada yeni kilise yaparlarsa müslümanlar bunları yıktırabilir mi? Cevap: Yıktırabilir. Gizli varsayım: çünkü varoş ayrı kent sayılmaz, müslüman kentidir.
Mes’ele: Müslümanlar ve zimmiler mahlut olan karyede, zimmiler ihdas ettiği kiliseyi hakim-üş-şer’ yıktırmağa kadir olur mu?
Elcevap: Mescid var ise olur.
Müslümanlarla zimmilerin karışık olduğu bir köyde zimmilerin yeni inşa ettiği kiliseyi hakim yıktırabilir mi? Mescit varsa yıktırabilir. Aynı ilke. Ama bu sefer cum’a dememiş, mescidi yeterli saymış.
Mes’ele: Cum’a namazı kılınıp, mekteb olan ve Kuran-ı azim ta’lim olunan kasabada, zimmîler bir hadis kilise ihdas eyleseler kal’ı lazım olur mu?
Elcevap: Olur.
Mes’ele: Keferenin kiliseyi tamirine muavenet eden müslümanlara ne lazım olur?
Elcevap: Kıdemine mu’tekidler ise nesne lazım olmaz. Hudûsuna mu’tekidler ise ta’zîr-i şedîd lazımdır.
Bu sefer alabildiğine net ve kapsamlı. Hıristiyanların kilise yapmasına yardımcı olan müslümanlar eğer kilisenin eski olduğu inancıyla yapmışlarsa sorun yok, yeni olduğuna inanarak yapmışlarsa sıkı sopa (ta’zîr-i şedîd)gerekir.
Mes’ele: Bir kasabada bir kilisenin avlusu küçücek iken, kefere bir mikdar yer alıp tevsi’a kadir olurlar mı?
Elcevap: Şimdiye değin iktifâ etmişler, min ba’din dahi iktifâ ederler.
Yeni kilise yapamazlar peki, avlusunu büyütebilirler mi? Cevap kaçamaklı: şimdiye kadar yetinmişler, bundan sonra da yetinirler. Kural koymaktan kaçınmış.
Mes’ele: Bir şehirde kefere kiliselerinde, evvelden yok iken, keşişler sakin olacak bazı odalar ihdas eyleseler, müslümanlar marifet-i hakim ile yıktırmağa kadir olurlar mı?
Elcevap: Olurlar, kiliseye muttasıl ise.
Kilise inşa edemezler peki, ama kilisenin yanına keşiş hücreleri ekleyebilirler mi? Kiliseye bitişik ise ekleyemezler. (Demek ki, bitişik değilse ekleyebilirler. Bitişik ise kiliseyi büyütmek anlamına gelir, doktrine aykırıdır.)
Mes’ele: Bir müslüman şehrinde olan kefere mahallesi kilisesi ile yandıktan sonra Zeyd-i zimmî kiliseyi vaz’-ı aslîsine muhalif, taş ve kerpiç ile bina ettikte, müfettiş kadısı mezbur kilisenin yıkılmasına toprak kadısına Amr ile gönderdiği mektubu Amr hıfz edip kadıya göstermese, ve şehrin eimme ve hutebası dahi kilise-i mezburenin yıkılmasına sa’y etmese, şer’an Amr’a ve eimme ve hutebaya ne lazım olur?
Elcevap: Amr’a ta’zîr-i şedid ve hapis lazımdır. Sairlerine azil lazımdır. Kilise hedm olunup evvelki gibi bina ettirilir.
Hıristiyan mahallesi ile birlikte kilise yansa, Zeyd bunun yerine taş ve kerpiçten yeni kilise inşa etse, teftiş hakimi yerel hakime kilisenin yıktırılması için yazı yazıp Amr ile gönderse, Amr yazıyı saklasa, şehrin imam ve hatipleri kiliseyi yıktırmak için çaba göstermese ne olur? Amr’a sopa ve hapis gerekir, imam ve hatipler azledilir, kilise yıktırılır ve eskisi gibi bina ettirilir.
*
Demokrasilerde çare tükenmez. Ne yapmışlar biliyor musunuz? Hıristiyan mahallesine yeni kilise yapmak gerektiğinde sözüne güvenilir yedi mi, oniki mi şahit bulup uygun bir yeri eşelemişler, orada eski kilise kalıntısı bulduklarına dair tutanak ve bilirkişi raporu düzenlemişler, tamir izni almışlar. Bizim Şirincenin kilisesi öyledir mesela. 1790’larda köy iskân edilmiş. 1805’te kiliseyi bitirip “burada bulunan eski kiliseyi Allahın izni ve padişahın himmetiyle tamir ettik” diye kapısına yazıt yazdırmışlar. Var mıymış orada eski kilise? Vallahi ben yemem, yemek isteyen yer.
Etrafınızdaki kiliselere (kalmışsa) bakın bakalım, neden Osmanlı ülkesinde bütün kiliselerin tamirat yazıtı vardır da ilk yapım yazıtı asla yoktur, çözebilecek misiniz?
Tabii ben yemiyorsam, yemeyen başkaları da çıkar. İş olup bittikten yüz sene sonra eski dosyaları açarlar, Halife Mütevekkil öyle yaptırmıştı, Ebussikim’in fetvası da var, yıkın bakalım diye kapısına dayanırlar. İşin yoksa kadıyı besle, valiye hediye yap, sancakbeyine sus payı ver, bir sonraki vartaya kadar zaman kazan.
Şüpheniz olmasın, zihniyet halâ aynı zihniyettir, sistem de aynı sistem. 1400 senelik zehir bu, tedavisi kolay değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder