Hapse girmeden önce yazdığım bir yazıda “bilgisayarıma bir de yalnızlığıma dokunmasınlar yeter” demiştim. Üç ay gecikme ile ikincisi gerçekleşti. Geçen Perşembe günü, tek başıma kalacağım bir koğuşa geçtim. Oh, dünya varmış!
Koğuşum neredeyse Şirince’de ki evim kadar büyük, iki kat üzerinde 50 metrekare. Butik tarza bir de avlusu var, köşeden köşeye 7 metre. Her gün 45 dakika sıkı yürüyüş yapıyorum. Pet şişelerden yapma 30 kiloluk halterim eksik değil.
Sıcak suyum, çay yapacak ketılım, plastik masam, biri kırık iki sandalyem, devletin uygun gördüğü kanalları gösteren televizyonum var. Paraya kıyarsam buzdolabım da olacak. Günde üç öğün yemeğim ve gazetelerim de geliyor. Kantin listesi yazdırabiliyorum. Koğuşta en çok on kitap bulundurma hakkım var, ama o kuralı da zamanla esnetirler diye umuyorum.
Üç ayım Kurtlar Vadisi takırtısı, Recep Tayyip Erdoğan bangırtısı, Kral TV hüngürtüsü, cahil din hocası safsatası ile geçti. Türkiye’yi bırak, insanlıktan tiksinecek hale geldim. Şimdi biraz kafamı dinlersem belki yine üç beş satır yazı yazacak gücü bulurum.
En az altı yedi ay boyunca, iki avukat ziyareti ile bir aile ziyaretinden başka insan temasım olmayacak. Diğer mahkumlarla görüşme imkanım yok. Bu dönemi kafayı yemeden geçirmeme yardım etmek isterseniz bana bir şeyler yazmayı deneyebilirsiniz. Ne mesela? Herhalde en iyisi beni cevap yazmaya zorlayacak şeyler. Mesela spesifik sorular, ya da tartışma çıkaracak konular. Her halükarda vah vah edebiyatına girmeyin, Türk adaletinden de yakınmayın. O tür mektuplara ne cevap verilir bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder