19 Eylül 2012 Çarşamba

Terör örgütü mü emniyet yastığı mı?


Dışarıdan baktığın zaman siyasi organizmaları bir özne olarak görmek kolaydır. Falan parti şunu istedi. Filan devlet şöyle yaptı çünkü şunu hedefliyor. Falan teşkilatın stratejisi şu. Oysa yakından (veya içeriden) baktığın zaman bilirsin, her yönetici kadronun vaktinin ve enerjisinin yarıdan epeyi fazlası, içeride otoriteyi tesis etmeye gider.  Emrin altında bir sürü benzemez insan var. Bir karar verdiğinde senle beraber yürümelerini nasıl sağlayacaksın? Karar toplantısında karşı oy kullanmış adamın, o karara uyacağından nasıl emin olacaksın? “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri” diye yol verdiğinde kiminin Şam’a kiminin Bağdad’a kaçmasını nasıl önleyeceksin?

Gelenek ve alışkanlık senden yanaysa işin nisbeten kolaydır. Adam hayat boyu sana itaat etmiş, sırf tembellikten de olsa emrine itaat etmeye devam eder; hayatın normal akışı sayar. Yasalar senden yanaysa gene işin kolaydır. Emirlerine itaat etmeyeni cezalandırırsın. Doğru düşünen insanların çoğu, öbür tarafın haklı olduğu şüphesini içlerinde taşısa da sana hak verir.  

Ne gelenek ne de yasa senden yanaysa işin yamandır. Silah zoruyla insanları bir yere kadar korkutabilirsin: o korkunun nerede dağılacağı hiç belli olmaz. Hele eli silahlı adamlarla iş yapıyorsan işin daha zordur. O silahın verdiği güç sarhoşluğuyla nasıl başa çıkacaksın? Kedilerden ordu kur, daha kolay.

*
Kürtlerde eşkiya olup dağa çıkma geleneği eskiden beri var. Soylu ve onurlu bir davranış sayılıyor. Haklarında destanlar, masallar, türküler söyleniyor. Bütün dünyada, otoriteye karşı kendini ezik ve dışlanmış hisseden kırsal halkın tipik tepkisidir, bkz. Korsika, Osmanlı Yunanistanı, Kafkasya, Hindistan, Robin Hood vs.

Bunun üstüne yüz sene aralıksız süren aşağılamayı, zulmü, zorbalığı, hoyratlığı ekle. Elbette ki dağa çıkacaklar. Elbette soygun yapacaklar. Elbette kralın adamlarını pusu kurup vuracaklar. Başka türlü olsun diyenlerin aklından ve vicdanından ben şüphe ederim.

“Açılım oldu artık aşağılama yok” diye aklınızdan geçiyorsa eğer tavsiye ederim, sabır gösterip, mesela Muş veya Bitlis veya Şırnak valiliğinin internet sitelerini okuyun. Bu kadar pervasızca ırkçı, bu kadar yalancı, bu kadar zorba meşrep adamlara karşı dağa çıkmak ya da daha beterini yapmak bir insanlık görevi midir değil midir diye bana yazarsınız daha sonra.

*
Soru şu: PKK’nin bunda işlevi nedir? Bu adamları PKK mi dağa çıkarıyor? Yoksa zaten dağa çıkacak adamları bir ölçüde zaptu rapt altında tutan bir emniyet yastığı mıdır PKK?

Dağdaki adamlar üzerinde ne kadar otoritesi vardır? Şöyle soralım: onların duygu ve taleplerine çok zıt gittiği zaman otoritesini nereye kadar koruyabilir?

Bunlar pek kıyıcı, pek terörist, pek Leninist adamlardır, dağdakileri korkuyla yönetiyorlar filan demeyin bana. Kıyıcılık yapman için elde kıyıcı adamların olması gerekir. Karayılan - veya her kim ise - elde silah dere tepe gezmiyorsa şayet, kıyım emirlerini verdiği adamların kendisine itaat etmesini nasıl sağlayacak? İşten mi kovacak? Emekli ikramiyesini mi kesecek?

*
Olaya bu açıdan bakınca TC’nin PKK’ye nasıl göbekten bağlı olduğu, göz kamaştırıcı bir netlikle ortaya çıkıyor! Hayır, komplo teorisi değil söylediğim, Ergenekon mergenekon hikayesi de değil. Gayet basit, gayet mantıklı, adeta kaçınılmaz bir diyalektik. Düşün: Her dağın başında ayrı eşkiya çetesiyle başa çıkmak mı daha kolaydır, bunca sene neredeyse kan kardeşi olduğun, huyunu suyunu bildiğin, yönetici kadrolarını yakından izleyebildiğin bir tek düşmanla mı?

Ölümü göze almış birey karşısında dünyanın her güvenlik teşkilatı çaresizdir: adam (veya daha tehlikelisi, kadın) çeker pimi üstüne yürür, bakakalırsın.
Başa çıkmanın tek yolu, onun güvendiği, inandığı, az veya çok emirlerine itaat edeceği bir teşkilattır. Emniyetin alacağı her tedbir, öfkeli adamın öfkesini biraz daha bilemekten başka şeye yaramaz. Oysa teşkilat “bekle” dese – belki, bir süre – bekleyecektir. Ya da eylemi eğer teşkilata zarar verebilecek gibiyse, teşkilatın çıkarını kendi öfkesinin önüne koyacak kadar özveri gösterebilir.

Eğer bugün Diyarbakır’da günde otuz tane TC elemanı öldürülmüyorsa, hiç şüpheniz olmasın, PKK izin vermediği için öldürülmüyor. Üniformalı takımının basireti yüzünden değil.

*
Hayır, TC kadroları PKK’yle dosttur, elele çalışıyorlar filan demiyorum, bakın. Eminim ciğerine kadar nefret ediyorlardır, günü geldiğinde kan banyosunda boğmaktan zevk alacaklardır. Başka şey söylüyorum. PKK’ye muhtaçlar. Elleri mahkûm. Onsuz yapamazlar. Üstelik sadece varolması da yetmez PKK’nin. Güçlü olması, otoritesini koruması da TC için hayati önemdedir. Sahadaki militanına söz geçiremedikten sonra ne işe yaradı teşkilat?

Sahadaki militan “bizim parti de yumuşaklaştı artık, TC’nin oyuncağı oldu” diye düşünmeye başladığı gün, bölgedeki güvenlik durumu iyileşir mi, kötüleşir mi sizce? Seyrettiğiniz onca Amerikan polis filmini düşünün, ondan sonra cevap verin.

Mantığı sonuna kadar izlemeye çalışın. Anladınız mı şimdi, neden TC on seneden beri esir kampında dünyadan kopuk yaşayan bir adama ısrarla ve bilinçli bir şekilde “lider”i oynatıyor,  neden onun uğradığı birtakım “haksızlıkların” medyada bu kadar büyümesine göz yumuyor, neden mücadelenin hedefini usulca “şefi kodesten kurtama” operasyonuna kaydırıyor?

Anladınız mı şimdi, Karayılan “vallahi yerel unsurlara söz geçiremiyorum” diye dert yanarken aslında ne demek istiyor? Hayır, günah çıkarma değil yaptığı. TC’yi uyarıyor. “Beni bu kadar zayıflatırsan militanlarıma hakim olamam, sonuçlarına katlanırsın” diyor.

Anladınız mı neden PKK’nin bazı “şiddet” eylemleri aslında TC’nin işine geliyor, teşkilatın eksik bıraktıklarının tamamlamak için bazen onca müzaheret gösteriyorlar, kolaylık sağlıyorlar? Anladınız mı neden PKK ile ilgisi olmadığı besbelli olan bazı bireysel eylemleri, mesela önceki sene Dersim’de kamyonet dolusu patlayıcıyla karakola dalan adamı “PKK’li” diye damgalamakta o kadar acele ediyorlar?

Çünkü yalnızca PKK'ye değil, 'street credibility' sahibi bir PKK'ye ihtiyaçları var.
Çünkü acımasız ve müntekim bir Teşkilat miti olmadan, ne taş atan çocukları kontrol atında tutabilirsin, ne jandarmanın çamurlu postalıyla evi çiğnenmiş genci, ne sevgilisinin karnı deşilmiş kadını, ne köyü yakıldığı ya da okulda sabah akşam hakarete uğradığı için hayat boyu kırık kalmış adamı, ne de “senin ataların Ortaasyadan gelmediği halde sana hoşgörü yaptık, sevin” diye ağzıyla osuran validen sıtkı sıyrılmış odacıyı. Bu kadar basit.

*
Sonu ne olacak? İnanın bilmiyorum. Memleketin başına çökmüş cahil ve buyurgan bürokratik zümreyi topyekün tasfiye etmeden gerçek bir çözüm zor. O yönde umut verici herhangi bir belirti de görünmüyor. Dolayısıyla insanlar dağa çıkmaya – ya da şehirlerde, yeraltına inmeye – devam edecek. 180 yıldan beri bölgenin temel gerçeği olan eşkiyalık/gerillacılık olgusu, muhtemelen artarak devam edecek.

Binaenaleyh Devletin, PKK veya ona benzer bir teşkilata bağımlılığı da devam edecek.

Uzun vadede Türkiye’nin bölgeyi bugünkü şartlarda elinde tutması bana imkânsız gibi görünüyor. Öyle ya da böyle, PKK veya bir benzeri ile anlaşmak zorundalar. Hatta Türkiye’nin bölgede bir etkisi ve gücü olmasını istiyorlarsa, bana sorarsanız, PKK veya benzeri ile ciddi düzeyde ittifaka da gitmek zorundalar.

Ama işlerin arka planına vakıf olmadan bu konularda çok fazla akıl yürütmeye gelmez, netameli konular bunlar. Bu kadar fikir jimnastiği yetsin bu günlük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder